LONDRA (İHA) - Birleşmiş Milletler'in Irak hakkında aldığı karar, gazetelerin erken baskılarına yetişmedi. Ancak Fransa ve Almanya'nın karara onay verecekleri sinyalleri ardından, Independent karar üzerinde uzlaşmaya varıldığını duyurmakta sakınca görmemiş.
'Yeniden-Birleşmiş Milletler' şeklinde manşet atan gazete, "16 ay süren diplomatik çekişmeler ardından, dünyanın en güçlü ülkeleri Irak'ta trajediyi çözümlemek için güçlerini birleştirdi" diyor.
Bu habere, 1546 sayılı karar metninin bir fotoğrafı eşlik ediyor.
'NEW YORK'TA AVRUPA KARARLARI MEZARLIĞI' Guardian ise 'mütevazı' diye nitelediği kararı başyazısında şöyle işliyor:
"Birleşmiş Milletler'in New York'taki merkezinde bir mezarlık olsaydı, Irak kararları ile dolu olurdu. Bu kararlar ömürsüz. Uluslararası bir uzlaşma ortamı sağlayamamak bir yana, uygulamada iyice kısa ömürlü oluyorlar. BM'den yükselen müziğe kulak veriseniz, bu kararın öncekilerden daha fazla şansı var gibi görünüyor. Ancak her şey hala Amerikalı ve İngiliz komutanların olayları yerinde denetleyebilmesine ve geçici Irak hükümetinin ulusal otorite sağlayabilmesine bağlı.
Daily Telegraph'ın diplomasi editörü Anton La Guardia da aynı görüşte: Şimdi her şey İyad Allavi'nin hükümetine bağlı.
Bununla birlikte, Allavi hükümetinin icraatlarının, karardaki 'hükümet sınırlı geçici dönem ötesinde Irak'ın kaderini tayin edecek kararlardan kaçınmalı' ifadesiyle sınırlandığını belirtti.
Guardian, radikal Şii din adamı Mukteda Sadr'ın Irak'ta yapılacak ilk demokratik seçimlere katılmasını engelleyen karara dikkat çekerken, 'Bu karar Sadr'ın popülerliğini artırıp Irak hükümetinin güvenilirlik arayışını baltalayabilir' dedi.
Financial Times de benzer bir kanıyı dile getirdi:
"Washington Yakın Doğu Siyaseti Enstitüsü, bu haftaki bir raporunda, bu karar ardından Sadr'ın bir siyasi unsur olarak güç kazanmasının mümkün olduğunu ve onunla gelecekte mücadele etmenin zorlaşabileceğini belirtti. Raporda aktarılan bir araştırmaya göre, 2003 Aralık'ında Sadr'ı destekleyenlerin oranı yüzde 1 iken geçen ay bu oran yüzde 68'di"
Financial Times ayrıca, başlıca Kürt grupların kendilerine özerklik sağlayan geçici anayasadan tasarıda bahsedilmemesine duydukları tepkiyi işlemiş. Gazeteye göre, 30 Haziran'daki iktidar devrinden sonra yeni hükümetin önündeki en zorlu konulardan biri Kerkük'ün statüsü olacak.
Irak ile ilgili gelişmelerin yoğun biçimde tartışılacağı G-8 zirvesi de, bu sabahki gazetelerin yer ayırdığı bir diğer konu.
Zirvede tartışılacak konulardan biri, Washington yönetiminin Irak'ın 120 milyon doları bulan borçlarından kurtarılması isteği. Bunun yanı sıra, yoksul ülkelerin borç yükünün hafiletilmesine de çalışılacak. Ancak Financial Times bu öneriye Almanya ve Japonya'nın direnebileceğini belirtti.
Zirvenin bir diğer ana gündem maddesi Orta Doğu reform planı. Nixon Merkezi adlı kuruluşun editörlerinden Nikolas Gvosdev, Financial Times'ın yorum sayfasında planı şu ifadelerle eleştirdi.
"Washington'un planının temel zaafı, bölgenin samimiyetle değişim istediği, ancak bunu nasıl yapacağını bilmediği varsayımından yola çıkmasında yatıyor. Öneriler de bu nedenle eğitim, yatırım gibi teknik konulara dönük. Ancak bu öneride, asıl soruna yönelik hiç bir şey yok. Bu da, bölgedeki yöneticilerin ellerindeki güçten feragat etmekte isteksiz olmaları. Batı bu konuda siyasi ve ekonomik sermayesini kullanmaya gerçekten hazır olmadıkça, Büyük Orta Doğu Projesi, adı ne olursa olsun, hiç bir yere varamaz"
Guardian'da ortaklaşa bir makale kaleme alan ABD Dışişleri eski Bakanı Madeleine Albright ile İngiltere Dışişleri eski Bakanı Robin Cook ise, bambaşka bir konuya dikkat çekiyor: Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi.
'G-8 LİDERLERİ, NÜKLEER SİLAHLAR KONUSUNDA SOMUT ADIMLAR ATMAYA ÇAGRILIYOR' "G-8 liderlerini, nükleer silahların yayılmasını önleme konusunda somut adımlar atmaya ve daha fazla mali taahhüt altına girmeyi içeren, kapsamlı bir plan uygulamaya çağırıyoruz. Öncelikle G-8 ülkeleri kitle imha silah ve mazlemelerinin yayılmasını önleme fonuna 20 milyar dolar kaynak aktarımı sözünü tutmalı.
G-8'in ayrıca, bu süreci tamamlama yolunda kesin bir takvim ortaya koyması gerek.
Silahların yayılmasını önlemek için teşvik ve yaptırımlar hayata geçirilmeli. Çifte standartla suçlanmamak için Başkan Bush da yeni nükleer silahlar geliştirmekten vazgeçmeli. Amerika ve Avrupa'nın bu silahların yayılmasının önüne geçmede büyük bir sorumluluğu var"
Daily Telegraph, bir balayı cenneti olarak bilinen Sea İsland'da zirve için alınan olağanüstü güvenlik önlemlerine dikkat çekerken, bu minik adadaki ulaşıma dair bir not iletti.
"Yapacakları görüşmelerde adada mekik dokuyacak liderlere elektrikle çalışan minik arabalar tahsis edildi. Muhtemelen her birinin üzerinde o ülkenin bayrağı olacak.
Bush ile nadiren aynı fikirde olan, ancak Başkan'la bisiklete binme merakını paylaşan Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi ise, adadaki yolculukları için bir bisiklet talep etti.
'TÜRKİYE AVRUPA'NIN AYNASI' Avrupa seçimleri için geri sayım yapılırken, Financial Times'ın yorum sayfasında, Paris merkezli Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CERI) direktörlerinden Anne-Marie Le Gloannec'in Türkiye değerlendirmesi yer alıyor. Fransız araştırmacı, Türkiye'yi 'Avrupa'nın eksik yönlerini gösteren bir ayna' olarak niteliyor.
"Yarınki Avrupa Parlamentosu seçimleri için yapılan kampanya, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğine karşın çıkanların söylemlerini kızıştırmış görünüyor.
Almanya'da Bavyera'daki Hristiyan Sosyal Birlik Partisi, kozlarını Türk aleyhtarlığına oynarken, Türkiye'nin üyeliğini destekleyenlerin pek sesi çıkmıyor.
Bu tartışmaların ilginç bir tabiatı var. Türkiye'nin hem destekçileri hem aleythtarları aslında aynı savları alıp, kendi görüşlerine göre şekillendirip kullanıyorlar. Bunun nedeni de, tartışmanın konusunun 'Avrupa' olması. Türkiye, Avrupalılar için kendi geleceklerine tuttukları bir ayna"
Le Gloannec, üye olursa, 2020'de 80 milyonluk nüfusu ile birlik kurumlarında en büyük paya sahip olacağını vurguladığı Türkiye'nin, birlğe katılımı lehinde ve aleyhinde sunulan gerekçeleri sıralıyor. Türkiye'nin batı demokrasisi olmadığı savlarına 'Japonya ve Hindistan da bu değerleri yerleştirebildi' diyerek yanıt veriyor. Almanya ve Fransa'nın bu konudaki tavırlarının farkını ise şöyle açıkladı:
"Bunun bir nedeni Fransa'nın Arap asıllı yabancıları toplumuna entegre etmekte, Almanya'nın Türkler'i entegre etmesine göre daha başarısız olması. Fransa laik tabanı nedeniyle Müslüman bir tarafı aralarına almaya daha isteksiz. Türkiye hakkındaki karar kolay alınmayacak. Fransa Cumhurbaşkanı, bu konuda bir erteleme talep edebilir. Herkes müzakerelerin açılmasında mutabık olsa da pek çok siyasetçi ve uzman, içten içe müzakerelerin başarısız olmasını dileyecektir. Türkiye AB'ye üye olursa tüm bu süreç, içinden 'hayır' derken dışarıya 'evet' diyen siyasetçilerin art niyetlerinin hakimiyetinde geçmiş olacak. Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkma eğilimi ağır basarsa, tüm gözler yine bize dönecek. Çünkü her halükarda Avrupa'nın da kendisini derleyip toplaması gerek"