Uluslararası Af Örgütü, dört İskandinav ülkesi Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç'teki cinsel saldırılar ve faillerin yargılanmasına ilişkin bir rapor yayımladı.
"Değişim zamanı: İskandinav ülkelerindeki tecavüz mağdurları için adalet" adlı raporda, hatalı yasalar, yaygın zararlı inanışlar ve toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının bu ülkelerdeki tecavüzcülere bir dokunulmazlık verdiği ifade edildi.
Tecavüz mağdurlarının karşılaştığı durumların dört ülkede de aynı olmamakla birlikte, "kadına yönelik cinsel şiddeti görmezden gelen, inkar eden ve üstünü örten adalet sistemleri açısından rahatsız edici şekilde bu ülkeler arasında paralellikler bulunduğu" ifade edildi.
Tüm İskandinav ülkelerinin imza attığı İstanbul Sözleşmesine göre, tecavüz ve cinsel nitelikteki tüm rıza dışı eylemlerin suç olarak sınıflandırılması gerektiği, ancak Finlandiya, Norveç ve Danimarka'daki yasalarda, "rıza dışı olması" temeline dayanan bir tecavüz tanımı bulunmadığına dikkati çekildi.
Raporda, yasada veya uygulamada, bir mağdurun fiziksel olarak direnmediği için rıza gösterdiği varsayımının sorunlu olduğu, çünkü cinsel saldırı sırasında mağdurda "donma" gibi fizyolojik veya psikolojik eylemsizlik görülebildiğine vurgu yapıldı.
Rapora göre, her yıl Finlandiya'da yaklaşık 50 bin kadın tecavüz dahil cinsel şiddete maruz kalıyor. Bu suçların faillerinin çoğu ise hiçbir zaman adalete teslim edilmiyor. 2017 yılında tecavüzden dolayı sadece 209 mahkumiyet kararı verildi.
Görüşülen mağdurlar, nasıl sonuçlandığına bakılmaksızın süreci stresli, korkutucu ve damgalayıcı olarak tanımladı. Raporda, bir mağdurun, "Duruşmada düşündüm ve avukatıma, 'bunun (süreç) böyle olacağını bilseydim, asla tecavüzü bildirmezdim' dedim." şeklinde konuştuğuna dair ifadeler yer aldı.
Rapora göre, İsveç'teki yüksek tecavüz oranlarına rağmen, 2017 yılındaki vakaların sadece yüzde 6'sı kovuşturmaya tabi tutuldu. Raporda, düşük kovuşturma ve mahkumiyet oranlarının adalet sistemine olan güveni etkilediği ifade edildi.
Ayrıca toplumsal algılara da dikkat çekilerek, son zamanlarda yapılan bir araştırmada, İsveç'te neredeyse her 10 kişiden birinin, kadına yönelik cinsel şiddette, mağdurun kendisi tarafından kışkırtıldığı konusunda hemfikir olduğunu ortaya koyduğu belirtildi.
2018'de İsveç, cinsel suçlarla ilgili yeni bir onay temelli yasa çıkararak, rıza dışı cinsel ilişkiyi suç kapsamına aldı. Bu ülkede de adli süreçlerde ve özellikle de polisin tecavüz vakalarını ele alışında sorunlar tespit edildi. Bunlara örnek olarak, çalışma yöntemlerindeki tutarsızlıklar, adli analiz sonuçlarındaki gecikmeler ve bazen şüphelilerin ifadelerinin geç alınması gösterildi.
Rapora göre, Norveç makamları, tecavüz ve diğer cinsel şiddet suçlarının önüne geçmede veya bu tür suçların sonuçlarını ele almada gerekli önlemleri hayata geçirmedi. Bu ülkede tecavüz hakkındaki baskın ve yanlış inanışlar, tecavüz mağdurlarının suçu polise bildirmesini veya tıbbi yardım almasını zorlaştırıyor. Bu durum ayrıca, tecavüz davalarının adalet sistemi tarafından ele alınmasını da etkiliyor.
Raporda örnek olarak, bir savcının "Çok fazla öğrenci vakası oldu, bunlar aptalca bir şeyler yapmış düzgün gençlerdi. İyi bir eğitim almak için bu şehre gelen ve mahkemede iyi davranan bir öğrenciyi mahkum etmek kolay değil." demesi de örnek olarak gösterildi.
Danimarka'daki tecavüz vakalarının büyük çoğunluğu polise bildirilmezken, mağdur polise gittiğinde ise kovuşturma veya mahkumiyet kararı verilme şansı çok düşük oluyor. 2017 yılında tecavüz veya tecavüz girişimine maruz kalan 24 bin kadından sadece 890'u polise şikayette bulundu. Bunlardan 535'i kovuşturulurken, yalnızca 94'ü mahkumiyetle sonuçlandı.
Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo, cinsiyet eşitliği açısından ilk sıralarda yer alan İskandinav ülkelerinin şok edici derecede yüksek tecavüz oranlarına sahip olmasının bir çelişki olduğunu belirtti.
Damgalanma ve adalet sistemine duyulan güvensizliğin, çoğu zaman kadınların ve kızların saldırıları rapor etmemesine yol açtığına dikkati çeken Naidoo, ayrıca mağdurların adalet arayışlarında sık sık yüzüstü bırakılmalarına vurgu yaparak, kurumsal ve sosyal değişime, kanun değişikliğinden çok daha fazla ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. (AA)