KADIN

Baba Olmak Kolay Mı Ki?

Beklenmedik hareketler bunlar sayın seyirciler. Flaş, Flaş, Flaş...

Baba Olmak Kolay Mı Ki?

Bekar Anne babaları savunacak bir yazı yazacak... Şok, şok, şok...

Tamam, taamam kabul ediyorum. Erkeklerden yana gerçekten şansım yok.
Görmediğim bir babam, beni en üzmemesi geren şekillerde üzmüş bir eski kocam ve her bir parçası özenle kırılıp, parça parça edilmiş bir kalple beni bana bırakmış bir kaç tane eski sevgilim var.

Hayatımdaki bu erkek serisinden sadece 2 tanesi baba değildir. Kalanının hepsi hücre bölünmesi suretiyle kendilerinden birer kopya çoğaltmayı başarmış, sağlıklı delikanlılardı. Yani kısacası size oturup erkekleri ters yüz edip, süper bir biçimde kötüleyip , parça pinçik etsem hayatımdaki bu adamların tamamını "haklısın bacım" dersiniz... kalp kırıklığı o biçim. Ancak, ben kadın erkek eşitliğine inanan, hayatıma girmiş adamların benimle ilişkilerindeki özensiz vurdumduymazlığı erkek olduklarından değil, kendileri ile ilgilenmemiş, zayıf insanlar olduklarından; dışarılarda bir yerlerde gerçekten de benim kalbimi kırmayacak bir erkeğin varlığına inanan iflah olmaz bir romantiğim.

Üstelik bir de oğlan anasıyım. Neredeyse boyuma gelmiş, ergenliğinin başında, hayatının baharında, taze kafa, körpe yürekli, ayakları 40 numara bir oğlum var.

Geçtiğimiz günlerden birinde, internette annelikle ilgili bir yazı gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam "anne olmak kolay olsaydı, baba olurdu" yazıyordu. Her gücü kuvveti yerinde ama yorgunluktan ayakta uyuyabilecek kadar da bitik anne gibi ben de bu yazıya çok güldüm.

Gülmekle kalmayıp "Evli ve Çocuklu/Love and Marriage" dizisindeki Al Bundy gibi elimi göbeğime götürüp, "heh heh heh" diye gülecek kadar bir gevşeklik geldi üzerime. Ama sonra düşündüm. Benim oğlum da büyüyüp isterse baba olduğunda o da "anne her işi yapar" mantığı ile elini, ayağını çocuk bakımı işinden çeker mi?

Peki anne olmak zor, bunu biliyoruz. Hamile kal, sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelen süreler boyunca bir balon gibi dolaş, göğüslerine puding muamelesi yapılsın (hatta puding kıvamına gelsinler), her türlü sorun çözmen beklensin (yüksek ateşten tut, buruna sokulan bezelye, matematik ödevinden tut, okul balosu için yapılması gereken alışverişe kadar) ve tüm bunları yaparken aylar sonra 2 saat fazla uyudun diye vicdan azabı çek.

Peki baba olmak?

Aslında bakılırsa baba olmak çok daha zor. Hepimiz hamileliğin bizi doğum ve sonrasına hazırladığını biliyoruz da, babalar ne yapsın. Bir kadınla beraber oluyor ve 9 ay sonra onun yüzüne bakarak acıdan bağıran o kadınla yüzleşmesi ve o kadının ortaya çıkardığı bebeği anlamlandırması bekleniliyor. Arada "aa tekmeledi, hayatım bak, haydi bebekle konuş" diyip bir göbekle duygusal bir iletişim kurmasını beklemek de ne kadar normal olabilir ki? Hele hele, problem çözmeye odaklı bir beyin yapısına sahip olan bir insanın o göbeğe karşı bir kadının hissettiğini hissetmesini beklemek mantıklı mı? Adam bakıyor ve ne görüyor dersiniz? "Bebek, göbek. Bebek göbekte. Şimdi orada olması gerekiyor sonra çıkacak." Baba olma durumu sadece havada uçuşan toz taneleri kadar elle tutulur bir olgu o adam için, fiziksel olarak hissetmiyor ki. Bu elbette heyecanlanmadığı, korkmadığı anlamına gelmez ama biyolojisi anca bu kadarına müsaade edebiliyor... o ne yapsın.

Problem çözücü dedik ya... Daha doğmadan banka hesapları açacak, bebeğin fotoğraflarını çekmek için en iyi makineyi alacak, bebeğe büyüdüğünde faydalanabileceği sigortayı yapacak, en teknolojik bebek telsizi alacak... Bunlar da yorucu işler bence. 10 adım ötesini düşünecek. Karısı anne olacak, onun da hayatı kolaylaştırılacak."Araba mı lazım, hangi hastane en iyisi, ya doğumda bir sorun çıkarsa".

Annenin derdi kolay değil tabii; "ayaklarım şişti, karnım çatladı, bebeğe annem mi bakar, bakıcı mı tutalım, gelişimi hangi ayında, dişi ne zaman çıkar v.s" diye düşünürken, baba apayrı bir dünyada üniversite fonunu oluşturmaya başlamıştır bile kafasında, yoğun çok daha yoğun çalışmaya başlar üstelik henüz fiziksel olarak varlığını hissetmediği, sarılmadığı ve öpmediği hatta tüm iletişimi kulağını sevdiği kadının karnına dayayarak gerçekleştirdiği bir varlık için.

Bebek doğunca da tüm babaların en büyük düşmanı girer devreye:
Oksitosin. Bağlılık hormonu olarak bilinen ve eşlerin beraber olduklarında salınan bu mutluluk verici hormon, annelerde doğumdan sonra bebeği ile ilgilenirken kat be kat salgılanır. Artık bağlılık hissetmesi için eşine ihtiyacı yoktur (hatta eşi ile beraberken salgılanacak bu hormonun çok daha fazlasını bebeğini beslerken salgılar). Bebek yeter. İşte bu tam olarak "terliği dama atıldı"
sendromudur. Adam artık salonda kanepede yatsa, fark edilmeyecek bile.
Es kaza, organizasyon yapılıp dışarı çıkılsa bile baş başa; program bittikten hemen sonra anne koşa koşa çocuğunu almak isteyecektir. Bu gece de şansı yaver gitmedi adamın, sevdiği kadını bir başkası ele geçirdi!

Çocuk büyünce de bitmez baba olmanın zorluğu. Her dakika kızı "kimlerle geziyor, güvende mi" korkusu ile oğlana da "çok mu yumuşak davrandım, daha mı sert olmalı" ikilemi içinde gider gelir üstelik kültürel kodlaması da duygularını göstermemek üzerine kuruluyken durumun zorluğu daha da fazla ortaya çıkar.

Kültürel kodlanma dedik ya; bir de roller biçilmiştir ki sorma gitsin.
Adam bildiği en iyi şekilde babalık yapmaya çalışsa da, ona gösterilmiş öğretilmiş olan da sınırlı işte. Bir çoğu evde fazla katkıda bulunsa "hanım köylü" az yapsa da "odun, öküz" gibi unvanlarla gezmek zorunda bırakılıyorlar. Toplum baskısı da çok ağır. En ilgili baba, pazar gezmesinde çocuğu ile biraz oynar, bırakır sonra. Bazısı hafta içi evde de oynar, o baba da öpüp başın üzerine konulur çünkü adam bu toplumun tabularından birini yıkıyordur; eve gelir gelmez, televizyonuna, gazetesine gömülmeyip ailesi ile ilgilendiği için.

Ama tüm bunlar bir kenara, bence baba olmanın en büyük zorluğu ise ülkemizde ortak velayetin verilmemesi. Hoş, öyle acı dolu, erkek şiddeti hikayeleri var ki kadınların bu ülkede; bazen (kendi durumum için başta olmak üzere) ortak velayetinin olmamasını çok doğru buluyorum ama de bazen de öyle bekar babalarla karşılaşıyorum ki üzülüyorum. Hücre bölünmesinden öte, ciddi ciddi çocuğu için dünyayı ters yüz edecek babalar varken; çocuğu ile iletişiminde bir ülkede yaşayan azınlık vatandaş kadar hakkı oluyor ve bu gerçekten çok üzücü.

Bizler anne olarak oğullarımıza hayatın onlar için kolay ama kızlar için zor olduğu algısını yüklersek devamlı (veya tam tersini); oğullarımız ne erkek olmayı, ne baba olmayı ciddiye alır. Doğru bir şeyler yaparsak ve onlar bu rolleri ciddiye alsa bile bunu öyle bir sessizlikle yapmak zorunda kalır ki, baba olma yolculuğunda yapayalnız kalır çünkü en başta evinde bile "anne olmak zor, baba olmak kolay"
(veya "annem sadece evde oturuyor ve babam çok çalışıyor çok yoruluyor bizim için" örnekleri de var) algısı hakim olur. Görünmez engellerle savaşır gider babalar, en büyük engeli ise babalığın kolay olduğunu, sırf biyolojik ve kültürel kodlaması nedeniyle farklı bir şekilde düşünüyor diye, çocuğuna kendisi ile aynı hassasiyeti göstermiyor diye düşünen anne oluyor.

İnsanız hepimiz. Kolay olurdu Al Bundy gibi elin pantolonda TV karşısında ömür geçirmek ama ne kadar boşa harcanmış bir hayat; bunu kadın da yapar erkek de. Demek ki neymiş? Umarsızlığın cinsiyetle değil, karakterle ilgilisi varmış. Rahat bıraksak kadınlarımızı da erkeklerimizi de, kimse kimsenin hakkını yemese, herkes önce insan sonra da biyolojisinin gerektirdiklerini keyifle yapsa; ne ben bir anne olarak kendimi şımartmak için bir kaç saat fazla uyudum diye vicdan azabı çekerim, ne de o adam baba olmakla ilgili korkularını saklamak zorunda kalırdı.
Bence bu akşam bir deneyin. Çocuklarınızın babalarına, baba olmakla ilgili en büyük korkularının ne olduğunu sorun. Bence cevaplar sizi şaşırtacaktır.

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler