- BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan, Diyarbakır'da yaptığı konuşmada, bölgede yapılan yatırımların engellendiğini belirterek, "Açık söylüyorum kim bu kamu altyapı yatırımlarına engel oluyorsa, kim sanayiciye yatırım konusunda engel oluyorsa, sanayicinin gözünü korkutuyorsa, kim bu ülkenin güven ve huzur ortamına kasten zarar veriyorsa o bu bölgeye, bu şehre, bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir" dedi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Diyarbakır'da iş dünyasının insanları ile bir araya geldi. Diyarbakır Ticaret Borsası'ndaki toplantıya bakanların yanı sıra Vali Hüseyin Aksoy, işadamları katıldı. Vali Aksoy, toplantı öncesinde kentin ekonomisi konusunda katılımcılara istatistik bilgilerin yer aldığı bir sunum yaptı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, istikrar, güven ortamı, huzur ve barış ortamlarının olması halinde bir şehrin komple güçleneceğini belirtti. Türkiye'nin doğalgaz kaynaklarının olmadığına değinen Babacan, "Türkiye'nin biliyorsunuz doğalgaz kaynakları yok. Türkiye'de toplam petrol kaynağı, ihtiyacımızın yüzde 5'ini bile karşılamıyor. Biz hiçbir zaman sömürgeci bir ülke olmamışız ki gidip Afrika ülkelerinin ya da başka ülkelerin varlıklarına el koyup oradan bir birikim, servet sağlayalım. Bizim kalkınmamız, güçlenmemiz tamamen alnımızın teriyle, bileğimizin gücüyle olur. Ancak bu kalkınma ve gelişmenin de temelin en önemli faktörü istikrar ve güven ortamı olduğunu paylaşmak istiyorum" dedi. Güven ve istikrar ortamının önemini vurgulayan Babacan, şunları söyledi: EN BÜYÜK DEĞER HUZUR VE GÜVEN "Bir ülkede birlik beraberlik bozulursa, bir ülkenin kendi iç huzur, güven barış ortamı, kardeşlik ortamı zarar görürse, bir ülke ne hale düşüyor. En yakın örneklerini görebiliyoruz. Bizim belki kaynaklarımız çok geniş değil, ama şu anda sahip olduğumuz en büyük değer ülkemizin güven ve istikrarıdır. Güvenin, itibarın, ticaretin ne kadar önemli olduğunu en bilen sizlersiniz. Güven ve itibar varsa piyasada çok rahat iş yaparsınız ama Allah korusun itibar bir sarsılmaya görsün, o zamanda iş yapmak çok zorlaşır. Bu siyaset sahnesinde de aynıdır. Onun için bu istikrar ortamının kıymetini bilelim. Çünkü geçmiş çabuk unutuluyor. İnsan hafızası geçmişi unutmaya çok meyilli. 2001'deki ekonomik krizi dediğimiz de 18-20 yaş altında kardeşlerimiz için bir şey ifade etmiyor. Bazen insan sahip olduğunun da kıymetini bilmeyebiliyor. Bu gayet doğal. Yaradılıştan gelen bir özellik. Sağlıklıyken bazen kıymetini bilmiyoruz. Ülkemizde hele hele Güneydoğu ve Diyarbakır'da yakaladığımız bu güven ve huzur ortamının kıymetini anlamamız lazım. Çok önemli bir nokta 30 yılı aşkın bir süredir ülkemiz hele hele bölgemiz çok büyük acılar çekti. Çok büyük hatalar yapıldı. 1990'lı yıllardan tutun da daha önceki dönemlerde dönem, dönem devletin de çok büyük hataları oldu. Devlet dönem, dönem bazı gerçekleri inkar etti, böyle bir şey yok dedi tanımadı. Çok şükür son 12 yılda Türkiye'nin her alan büyük bir dönüşüm yaşandı. Biz milli birlik ve kardeşlik dedik, arkasından çözüm süreci dedik. Bunun özü, çözüm sürecinin özü çok basit. Birkaç cümle ile ifade edebilecek kadar aslında özü kolay. Çözüm süreci demek, Türkiye'nin neresinde yaşarsa yaşasın, bizim bütün vatandaşlarımız, etnik kökeni ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinden doyasıya yararlanması. Yine merkezi hükümetin, bakanlıkların, devletin diğer birimlerinin, yerel yönetimlerimizin tüm vatandaşlarımızı aynı samimiyetle kucaklaması. Nereli olduğuna bakmadan, etnik kökenine, mezhebine bakmadan. İşin özü bu ama bunun yanında da varsa bir fikriniz, iddianız bunu siyaset yolu ile meşru yollarla aramak. Bunun zorla, tehditle, silahla aramak değil. Çözüm sürecinin ruhu kuşkusuz özgürlükler, temel haklar zaten vatandaşlarımızın hak ettiği ortamı oluşturabilmektir. Ama bunun yanında da ilkel metotları elimizin tersiyle itip tarihe gömmek. çözüm sürecinin özü bu." "İÇİMİZDEN VURMAYA ÇALIŞANLAR VAR" Çözüm sürecinin Türkiye'nin tüm vatandaşları tarafından sahiplenildiğini ifade eden Babacan, "Huzur ve barış ortamını yaşadıktan sonra ve bu ortamın olumlu sonuçlarını hep beraber gördükten sonra inşallah bu sürecin iş sahibi olacağız. Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki, ben kendi bedenimi koydum bu işe. İnşallah hep beraber herkes sahip olacak, herkes bu işin bir köşesinden tutacak. Bu işi engellemeye, taş koymaya çalışanlara hep beraber dur kardeşim diyeceğiz. Bu mesele sadece senin, benim meselem değil çocuklarımızın, torunlarınızın Türkiye'sinin meselesi kendi iç huzurumuz bozulduğu anda çok büyük sıkıntılar gelebilir Allah korusun. Şuan anda nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olup ta huzur ve istikrarın olduğu ülke sayısı dünya da çok çok azaldı. Türkiye'nin son 12 yıldır yakalamış olduğu noktayı çekemeyenler var, kıskananlar var. Bizi içimizden vurmaya çalışanlar var. Sadece dışarıdan baktılar bu iş olmuyor. Türkiye'yi içeriden nasıl yıkarız. Kendi içlerinde nasıl bir problem üretiriz. Bunun için yoğun çaba gösterenler var" dedi. DİYARBAKIR'IN KOŞMASINI SAĞLAYACAĞIZ Diyarbakır ve bölgede yapılan yatırım ile çalışmaları anlatan Babacan şöyle devam etti: "Diyarbakır'ın gelişmesine engel olan faktörler var. Ayağında bağlar, zincirler var Diyarbakır'ın bu bağlar kırılmalı, zincirler kopartılmalı. Diyarbakır adeta yürüyerek gelmiş bu günlere koşamamış. Ama bundan sonra hep beraber Diyarbakır'ın koşmasını sağlayacağız. Yatırım yapana kötü bakan hatta kamu yatırımlarını engellemeye çalışan bir anlayış bir ülkenin ekonomisine vurulabilecek en büyük darbedir. Bugün GAP çerçevesinde Diyarbakır'da o kadar önemli projeler var ki. Bu kamu altyapı yatırımlarını maalesef ki engelliyorlar. Kalkınma Bakanımız çok önem veriyor Diyarbakır'a. Sürekli takip ediyor, bütçeyi kendisi ayırıyor. Ancak kaynak ayırıyoruz, proje başlıyor fakat bakıyoruz para talebi yok. Orada duruyor para hazır. Niye çünkü proje yürümüyor, niye tehdit, yakmalar yıkmalar müteahhitleri korkutmalar. Yazık. Açık söylüyorum kim bu kamu altyapı yatırımlarına engel oluyorsa, kim sanayiciye yatırım konusunda engel oluyorsa, sanayicinin gözünü korkutuyorsa, kim bu ülkenin güven ve huzur ortamına kasten zarar veriyorsa o bu bölgeye bu şehre bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir. Çocuklarımızın işlerini ellerinden almak, çocuklarımızın, torunlarımızın o mutlu refah içerisinde olabilecek hayat standardını çalmaktır. Bunun hep beraber farkında olmamız lazım. Kendi geleceğimize refahımıza, güvenliğimize ve istikrarımıza hep beraber bizler sahip çıkmalıyız." Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Diyarbakır'ın potansiyelinin harekete geçtiğini ve bölgenin değil Ortadoğu'nun bir üretim ve kültür merkezi olabilecek duruma geldiğini söyledi. Yılmaz, "Üç tane önceliğimiz var. Bunlar, çözüm süreci, kentin geçmişi ile bağlarımızı güçlendirmek ve istihdam. Bütün bunları işbirliği içinde yapacağız. Benim teklifim seçimden sonra bir kalkınma platformu oluşturmak. İçinde bütün yerel aktörlerin bulunduğu, siyaseti konu etmeden Diyarbakır'ın kalkınma projesini şekillendireceğimiz bir platform. Bu birlikteliğin olmadığı iller mesafe alamıyor. Ama farklı siyasi görüşlere de sahip olsa çeşitli kesimler, sanayi ve istihdam gibi konularda birliktelik sağlayabilirsek Diyarbakır'ın potansiyelini hızlı bir şekilde harekete geçirmiş olacağız" dedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ise, Diyarbakır'ın ve bölgenin acılara, gözyaşlarına, göçlere hep birlikte tanık olduğunu belirterek, şunları söyledi; "Son 12 yılda burada da, Türkiye genelinde de ekonomi büyüdü, gelir refah arttı. Çok büyük mesafeler kat edildi. Diyarbakır'da hamdolsun 12 yıl öncesine göre çok muazzam değişime sahne oldu, birçok sektör gelişti. Ancak bir sıkıntınız olur, bir derdiniz olur gözünüz başka hiçbir şey görmez ya işte ne olup bittiğini de bilmiyorsunuz aslında. İçindesiniz gelişiyor, ilerliyor ama yüreğinizin bir tarafı kanıyorsa bir tarafta huzursuzluk ve problem varsa ne yediğinizin ne içtiğinizin tadı olur ne de etrafınızdaki güzellikleri fark ediyorsunuz. Biz bunu yaşadık ve son 10 yıl içinde de bunu izlerini halen yaşıyoruz. Onun için siyasi olarak esas çözmemiz gereken üzerinde durmamız gereken konu aslında bu. Türkiye'yi daha demokratik ve sivil bir rejimle yönetilir hale getirmek. Demokratikleşmesini bunun için gerekli dönüşümü sağlamak. Bir ciddi büyük gerçekte anayasa reformu yapmak, bir sistem değişikliğine gitmek. Çünkü bu ulus devlet modeliyle 100 yıllık yaklaşık Türkiye bu süreç içerisinde sorunlarını çözemedi. Üstüne yeni sorunlar geldi. Aslında bizim medeniyetimizin şifrelerinde, bu var. Bu şehrin kadim kültüründe bu var. Hepimiz şunu biliyoruz. Bu şehirde Ermeniler, Müslümanlar, Süryaniler, Kürtler, Türkler, Araplar ve Yahudiler birlikte yaşadı. Ve onlar birbirleri ile barış içerisinde yaşadılar. Ne zenginlik ne fakirlik arasında, öyle bir çatışma oldu. Ne farklı dinler, ne de farklık etnik kimlikler arasında çatışma oldu. Demek ki bu vardı ve mümkündü. Bu şehir aslında bunun anıtı. Bu şehrin sokaklarında hep barış dolaştı. Ancak barışın şifreleri unutulduğu andan itibaren bizim sistemimiz barış üretmeyen bir sistem haline geldi. Yönetim problem verdi. Hem felsefesi itibariyle hem de kurumsal yapısı yasaları, anayasası, darbeleri, darbelerin ortaya çıkardığı yeni sorunlar vesaire. Türkiye aslında buraya gelirken karar verilmesi gereken husus bu. Bunu da en çok Diyarbakır anlar, Diyarbakırlılar bilir çünkü en çok huzura susamış yer burasıdır. Çünkü en çok kan kaybeden, gözyaşı döken yer burasıdır."
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz