Devlet Bahçeli, "Başbakan’ın önündeki en ciddi tarihi sorumluluk, kaosun kurumsallaşmasına, hangi badirelere kapı aralayacağı az çok belli olan siyasal kopuşa mani olmak ve hukukun elini kolaylaştırmaktır" dedi.
MHP Genel Merkezinde partisinin Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 9. Dönem Sertifika töreninde konuşan Bahçeli, genelde insanlığın, özelde Türk milletinin muhatap kaldığı gelişmeleri yakinen takip edecek, olayları milliyetçi cevherle işleyecek ve yorumlayacak geniş ve tesirli bir fikir sahası kurmak gerektiğini belirterek, “Bu hedefe tam anlamıyla varılırsa Türk kültürünün canlı ve dinamik bir kıvamda geleceğin parlak ufkuna mühür vurması, hakim ve belirleyici vasfıyla stratejik güç haline yükselmesi kaçınılmazdır. Türk-İslam medeniyetinin insanlığa örnek olduğu, istikamet çizdiği dönemlerde akıl ve duygunun ahengi gerçekten de gıpta edilecek düzeylerdedir. Gönülleri kazanmamızın, kıtaları fethetmemizin, kılıcı kalemle ve kalple sarmamızın derin sırrını burada aramak en doğrusudur. Kutlu ecdadımızın adalete düşkünlüğü, hak ve hakikat yoluna sadakati, nefsi azgınlıklara gem vurması milletimizi başarıdan başarıya uçurmuştur. Maddeyle mana arasında inşa edilen denge, ilim ve maneviyat arasında kurulan sağlam bağ Türk milletini asırlarca zirvelerde tutundurmuştur” dedi.
Efendimiz Resulullah’ın, Allah’ın alemden evvel aklı yarattığını buyurduğunu hatırlatan Bahçeli, “Akıl; Allah korkusunun, iman vahasının, edep ve haya ağacının, bilim ve bilgi çınarının yeşerip geliştiği verimli bir bahçedir. Bugünkü şartlarda yaşadığımız krizleri aşmanın yolu önce ortak aklı çalıştırmaktır. Çalkantılardan kurtulmanın reçetesi müşterek aklı harekete geçirmektir. Milletçe doğruda buluşmak, mantık ve makulde söz kesmek, uzlaşma ve diyalog kanallarını genişletmek gerekmektedir. Aksi halde Türkiye’nin işi zordur. Önümüz sisli, bir o kadar da engebelerle doludur. Akla sığmayan, dehşet verici vakalar herkesin gözü önünde cereyan etmektir. Nefsani arzulara esir düşmüş, tehlikelerle bezenmiş, heves ve hevaların tutsağı olmuş iktidar zümresi Türkiye’yi felaketlere götürmektedir. Aklın reddettiği ne varsa bugün tedavüldedir. İnsani hasletlerle bağdaşmayan ne varsa bugün ortadadır. Tabiidir ki ülkemizin şu günkü buhranlı halinden memnun olmamız akla, inanca, insafa ve izana ihanettir. Bizim yangından mal kaçırma gibi bir derdimiz yoktur. Bizim fırsatı ganimete dönüştürme, krizden medet umma, kavgadan çıkar bekleme gibi bir gayretimiz olmayacak, olamayacaktır. Milletimizin üzgün, sıkkın ve şaşkın olduğu bir durumda, bizim ısrarla siyasi menfaat çetelesi tutmamız kendimizi, mazimizi ve milliyetçi mücadelemizi inkardır. ‘Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben’ anlayışına müzahir tavrımızı koruyarak, iktidar sefaletinin neden olduğu sivrilikleri, hasis emelleri, adalet, akıl ve vicdanla izah edilemeyen yanlışlıkları kaygıyla izliyoruz. Bizim, gündemdeki iddia taşkınlığına dudak bükmemiz imkânsızdır. Dikkatleri asıl mevzudan uzaklaştırma çabalarını, esas konuları gizlemeye matuf tali ve dolambaçlı yol açma teşebbüslerini masum bulmamız akla ziyandır. Hem kel hem de fodul olan iktidarın adalete giydirmeye çalıştığı deli gömleğini hafife almamız eşyanın tabiatına aykırı olduğu gibi, milletimizin hukukuna da açıkça hakarettir” dedi.
“TÜRKİYE DÖRT BİR TARAFINDAN SU ALMAKTA VE DİBE DOĞRU GİTMEKTEDİR”
Bahçeli, bu tutumuzla milletimizin hakkını savunduklarını ve bu milli duruşumuzla hali hazırda yaşanan, gittikçe karmaşıklaşan devlet ve sistem krizini aşmanın formülleri üzerine kafa yorduklarını ifade ederek, “Bugünkü iktidarı batıran, sorgulatan, tartıştıran, gözden ve gönülden düşüren örtülmesi artık mümkün olmayan rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarıdır. Bu aynı zamanda Türkiye’nin de itibar, yaptırım, caydırıcılık ve saygınlığına tahminlerin ötesinde zarar vermektedir. Türkiye iktidarın suç ve suçlunun yanında yer alan ahlaksız tercihinden dolayı dört bir tarafından su almakta ve dibe doğru gitmektedir. O halde ülkemizi düzlüğe ve yüzeye çıkaracak birinci yol soruna neden olan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerine kararlıca gitmektir. Eğer bu hususta irade gösterilip başarı sağlanırsa, batışa neden olan yük ve ağırlıklar kaldıraç işlevi görecek ve Türkiye dehşet döngüsünden hasar alsa da kurtulacaktır. Karanlığa göz kırpan ve iyice paranoyaklaşan iktidarın ülkemize köstek olması böylece engellenecektir. Başbakan’ın önündeki en ciddi tarihi sorumluluk, kaosun kurumsallaşmasına, hangi badirelere kapı aralayacağı az çok belli olan siyasal kopuşa mani olmak ve hukukun elini kolaylaştırmaktır. Türk milletinin gözü açıktır. Muhayyilesi faaldir. Baldırı çıplakların tezgâhlarına hazırlıklıdır. Kendi biçtiği elbisenin içine önüne ne gelirse tıkıştırmaya çalışan iktidarın oyunlarını görmekte ve okumaktadır. İktidarın karanlık ilişki ve yüzünün yerine hukukun saydam hükümleri koyulmadıkça atılacak her adım bumerang gibi geri dönecek; bacanaklara, kayın biraderlere, mahdumlara, dünürlere, bakanlara, yandaş işadamlarına cepheden vuracaktır. Türkiye’nin devası hukuk ve hukukun üstünlüğüne hürmet edilmesidir” dedi.
AKP iktidarı dip yapan saygınlığını az da olsa diriltmek istiyorsa başka bir seçeneğinin olmadığı hatırlatan Bahçeli, “Konfüçüyüs’ün deyimiyle söyleyecek olursak; bir iktidar saygı görmüyorsa, herkes bilsin ki başka bir iktidar yoldadır. Üzülerek görüyoruz ki, devlet çarkı dönmemektedir. İktidar partisi karabasan gibi milletimizin ve devletimizin üzerine çöreklenmiştir. İktidar Türk milletinin olan biten çirkinliklerin farkına varmasına duvar örmek, değilse bile geciktirmek için hayali düşmanlar icat etmektedir. Başbakan iddiaların vahametini anlayıp dinlemeden komplo mucitliği yapmakta, iç ve dış düşman korkuluklarıyla akılları çelmeye gayret etmektedir. Unutmayalım ki karanlığı taşlamakla, karartıya kurşun atmakla; bostan korkuluğu taşlamak arasında hiçbir fark yoktur. İktidar ve yandaşları nefislerine uymuş, yasa ve hukuk dışı yollarla paraya tamah etmiş ve günah işlemişlerdir. Kanun kaçakları, kanundan kaçırılanlar, kanunu karartanlar ve kanun kalaycıları aşağı yukarı billurlaşmıştır. Ne kadar inkar etseler de, ne kadar çırpınsalar da, ne kadar algıları kontrol etmeye çabalasalar da iktidar büyüğünden küçüğüne iş üstünde basılmıştır. Utancından kulaklarını saklayan Midas’tan asırlar sonra, bu defa da utanmaksızın karanlık emellerinden dolayı koyulaşan yüzünü gizlemeye çalışan bir iktidar bu topraklarda ortaya çıkmıştır. Tarih tanıktır ki, kendi haricindeki olaylara komplocu bakanlar, çıkar uğruna değer infazı yapanlar ve çelişki içinde bocalayanlar her zaman kolay bir açıklama yolu aramışlar, her zaman kabahati başkalarının sırtına yüklemişlerdir. Bunlar ki doğrulukla, doğru olmakla usulen de, esasen de çatışmışlardır. Ne acıdır ki, Türkiye’de her şey ayağa düşmüştür. Türk devleti kanatları koparılıp kafese atılan kuş haline dönmüştür. Kanayan yaralar sürekli deşilmektedir. Kuşkulu, kuruntulu, vehimli zihniyetler kendi dışındaki herkesi kötülemekte ve itham etmektedir. Tarihsel ve toplumsal ibremiz haram yiyenlerin, ne var ne yok götürenlerin, hakkı olmadan rahat ve refahın içinde yüzenlerin elinde tersine çevrilmektedir. Bu skandal manzara hepimizi bunaltmakta, hepimizi sarsmaktadır. Türkiye rüşvet ve yolsuzluk dumanıyla içine kapanmakta, içe kıvrılmaktadır. Zaten son derece zayıf olan güven ve istikrar, afallayan iktidarın döşediği mayınlı bir alana hepten kıstırılmıştır. Rüşvet ve yolsuzluğun suç ortakları önüne gelene ve tehdit olarak gördüklerine kontrolsüzce saldırmaktadır. Kıvılcımla alevlenecek kurumuş otlardan farksız duran iktidarın suyu çekmiş, omuzları düşmüş, bakışları solmuştur. Buna rağmen kuyruğu dik tutmaya çalışmaktadır. Buna rağmen suçlamaları tersleyerek ve yok sayarak vakit kazandığını zannetmektedir. Oysaki, insanlık tarihinin hiçbir döneminde doğruluk, meşakkatli olsa da kaybetmemiştir. Bundan sonra da kaybetmeyecektir. İstanbul’dan İzmir’e, Ankara’dan Mersin’e kadar virüs gibi yayılan rüşvet hastalığını sanal dış güçler safsatası, dost darbesi lafları, yargı operasyonu ve paralel devlet tespitleri aklayamayacaktır. Ok yaydan çıkmıştır. Aklını kaybederek kuyruk kesilen yandaş kalemler ne yaparsa yapsın Türk milletini aldatamayacak, hırsızlığı mazur ve haklı gösteremeyecektir. Ayakkabı kutularından çıkan para İmam Hatip’e diyen imansızların kursağına gitmiştir. Hayırsever olarak lanse edilen şaibeli ve sözde işadamlarının yağmur gibi yağdırdığı rüşvetler bakanların cebine inmiştir. Çantalara kitap yerine para desteleri saklanmış, haramla Umre istismarı yapılmıştır. Balıkesirli fukara koluna takacak saat alamayacak durumdayken 700 bin liralık saatleri menfaat karşılığı ve nüfuz ticareti yoluyla edinip kolunda taşıyanlar bunun hesabını iki cihanda da veremeyeceklerdir. İzmirli memur et yiyemeyecek kadar dara düşmüşken, manidar bacanakların tren soyguncularıyla rüşvet ağı kurması asla ama asla izah edilemeyecektir” dedi.
“AKIL VE MANTIK ŞU AN TÜRKİYE’DEN ELİNİ AYAĞINI ÇEKMİŞTİR”
“Rüşvet ve yolsuzlukla aşırılan ve çalınan astronomik rakamların, Konyalı çiftçinin buğday parasıdır. Edirneli ninenin kefen parasıdır. Ankaralı ananın süt parasıdır. Manisalı esnafın siftah parasıdır. Giresunlu gencimizin çeyiz parasıdır. Bursalı işçimizin pazar parasıdır. Antalyalı otelcinin kira parasıdır. Muşlu işsizin ekmek parasıdır. Diyarbakırlı dedenin yaşlılık parasıdır. Çorumlu küçücük yavrunun simit parasıdır. Trabzonlu yetimin çorba parasıdır” diyen Bahçeli, “Zannederseniz istilacı Vikingler tekrar tarih sahnesine çıkmış ve Türkiye’yi yağmaya ve yolmaya girişmiştir. Ve her yer rüşvet her yer yolsuzluk olmuştur. TC’nin tasfiyesine, Kürdistan’ın kurulmasına, PKK’nın ve İmralı canisinin affına nezaret edenler, kara paraya da kuryeliğe soyunmuştur. Hırsızlık ülkemizde gövde gösterisi yapmaktadır. Bunlar acı verici de olsa, gerçektir. Hesap verme mekanizması sağlıklı çalışmadığından insanımız, paramız, ümitlerimiz, zamanımız ve adaletimiz iki paralık olmaktadır. Teessüfle belirtmek isterim ki, akıl ve mantık şu an Türkiye’den elini ayağını çekmiştir. Şu kabul edilemez kayıp ve isyan ettiren zaafiyete bakınız ki, iktidar adam kıtlığı azabıyla, yani kaht-ı ricalle yanıp kavrulmakta, rüşvet karanlığıyla kanamakta ve Türkiye’yi de uçuruma çekmektedir” dedi. Hukuk devleti prensibi, hukukun tutarlı ve eşit uygulanmasının yanı sıra, siyasi meşruiyetin hukuk kurallarına bağlanmasını da sağladığını belirten Bahçeli şunları söyledi:
“Hukuka dayanarak, hukuka uygun hareket etmek iktidarların en temel sorumlulukları arasındadır. Hukuk devletinde; devletin adalete uygunluğunu sağlayan ilke ve kurallar, bu uygunluğu temin edecek yargı denetimi, bu mekanizmanın etkin işleyişi için lazım olan yargı bağımsızlığı ve bunların tamamlayıcısı niteliğindeki adil yargılama güvencesi vazgeçilemezdir. Hakim, savcı ve mahkemelerin bağımsızlığı hukuk devletinin olmazsa olmaz özelliği olup muhafaza edilmelidir. Anayasamızın 138’nci maddesi bu maksada hizmet etmektedir. Hukuk devletinin kurucu unsurları arasında, devletin hukukla sınırlandırılması ve keyfilikten arındırılması ana omurga işlevi görmektedir. Hukuk önünde eşitlik, kişi hak ve özgürlüklerinin güvenceye alınması ve yargısal denetim hukuk devletinin esaslarındandır. Siyasal bir sürecin ürünü olan devlet hukukla anlamlı olmakta, hukukla meşru ve ahlaki bir zemine dayanmaktadır. Devletin bileşenlerinden birisi olan iktidar ise, devlet adına otorite kurmayı sağlayan siyasal gücün kimlerin elinde ve nasıl kullanıldığını göstermektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi de, erkler arasındaki çatışma ve güç mücadelesini frenleyerek, bunlar arasındaki ilişkiyi belli ve tanımlanabilir bir kurala bağlamaktadır. Yargı, siyasi iktidarı tüm uygulamaları açısından denetleyen ve anayasal sınırlar içinde tutan bir yetkiye sahiptir. Bu aynı zamanda devlet içindeki gerilimleri yumuşatmaya, görev ve yetki aşımından doğan aşırılıkları törpülemeye yaramaktadır. Hukuk devleti ilkesi aşınırsa bundan hiç kimse kazançlı çıkmayacaktır. Devleti çeteden ayıran hukuk eğer zayıflarsa toplumsal barış ve milli birlik hasar alacak, dağılma riskiyle karşılaşacaktır. Allah korusun ama, Türk milleti psikolojik bir mağlubiyetin kırmızı hattına doğru devlet organları arasındaki düşmanlıklarla ilerlemektedir. Bu durum milli birliğimizi, milli varlığımızı, devlet-millet uyumunu ve milli geleceğimizi tehdit etmektedir. Bugünkü tablonun mimarları Yeni Türkiye fitnesinin temsilcileridir. Bugünkü karanlığın failleri istiklal savaşı başlatıp gerçek istiklalimizi linç etmenin hevesinde olanlar zorbalardır. Bugünkü kargaşanın özünde iç ve dış politikada marjinal faydası sıfırın altına düşen, ahlaken iflas eden ve hukuken de ölümcül bir yara almış iktidar zihniyeti vardır. Rüşvet ve yolsuzlukla hesaplaşmaktan imtina eden ve kaytaran iktidara rahat yüzü göstermeyeceğimizi açık açık söylüyorum. Biz Türk milletinin helalini savunuyor, alın terinin hesabını soruyoruz. Temiz toplum, temiz yönetim ve temiz siyaset için Türkiye safralarından arınmalı, bağlarından kurtulmalıdır. Bunu takip etmek, bunun için elimizden gelen gayreti sarf etmek hepimizin sorumluluğudur.”(İHA)