ANKARA (ANKA) -MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gelecek yıl "üç seçim olabileceği" ile ilgili "Milliyetçi Hareket Partisi yapılacak her seçime hazırdır. Biz parti olarak, vehimleri devireceğiz, korkuları yıkacağız, iftiraları kıracağız, kuşatmayı yaracağız ve karamsarlığı gerileterek Allah'ın izniyle iktidar olacağız" diye konuştu.
MHP Lideri Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyaretini değerlendirirken, "Kırmızı Salon'da BOP'un kan kırmızı bilançosu mu masaya yatırılmıştır?" diye sordu. Bahçeli, "Bu görüşmeler tutanağa bağlanmış mıdır? Devlet hafızasına kaydetmek üzere gerekli önlemler alınmış mıdır? Türk devlet geleneğine riayet edilmiş midir? Diplomasinin inceliklerine ve kurallarına uyulmuş mudur? Başbakan Erdoğan, Obama'ya gerçekte ne söylemiş, neleri vaat etmiş ve hangi tavizleri vermiştir? Obama, Başbakan'a neyi dikte etmiş, neleri buyurmuş ve hangi yeni talimatları sıralamıştır? Başbakan Erdoğan Türk milletinin katlanamayacağı sözleri milli çıkarları hesaba katmadan vermiş midir? Bize göre ABD ziyaretinin ana fikri, esas gündemi ve özeti bu Kırmızı Salon'daki konuşulanlarda saklıdır. Burası açığa kavuşursa gerçekler de bir bir ortaya çıkacak, kimin nerede durduğu ve hangi niyetleri taşıdığı netleşecektir" diye konuştu.
MHP Lideri Bahçeli, Erdoğan'ın ABD ziyaretinde belli başlı dört konunun kendisini gösterdiğine işaret ederken bunlardan birincisinin Suriye meselesi olduğunun altını çizdi.
**-"OBAMA'DAN YÜZ BULAMADI"-**
"Başbakan Suriye'ye müdahale edilmesi konusunda adeta canını dişine taksa da, "elimizde sihirli değnek yok diyen' Obama'dan yüz bulamamıştır" diyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Ayrıca kendisi ABD seyahatine başlamadan önce birinci Cenevre Konferansı'nın netice vermediğini, ikincisinin ipe un sermek olacağını dile getirse de bu tutumu fayda etmemiştir. Başkan Obama'nın bu konudaki ısrar ve diretmesiyle Başbakan iki gün içinde 180 derece çark etmiş; "görüşüm değişti ve gelişti' sözleriyle hayret verici bir pişkinlik örneği sergilemiştir. İş bununla da sınırlı kalmamış, ABD Başkanı, ikinci Cenevre Konferansıyla ilgili Başbakan'a görevler yüklemiş ve burada Türkiye'nin önemli roller oynayacağını ileri sürmüştür. Başbakan'da kuzu kuzu bunları dinlemiş ve Cenevre sürecini ilerletmek noktasına tıpış tıpış gelmiştir. Ve hatta yakında Rusya'yı ziyaret edeceğini belirterek, Obama'nın sözlerini yere düşürmeme konusunda ne kadar azimli olduğunu daha ABD'yken beyanlarıyla belgelemiştir. Şu düşündürücü tabloya bakınız ki, Başbakan Erdoğan Beyaz Saray'ın ikna odalarında yeniden gömlek değiştirmiş, ıslanan elbisesini BOP kumaşından kestirdiği yenisiyle anında değiş tokuş yaptırmıştır. Bir insanın fikirlerindeki oynaklık, ideallerindeki kaypaklık ve yönetim anlayışındaki kocaman açık olsa olsa ya ağır bir baskıdan veya siyasi anlayışındaki ahenksizlikten ve dengesizlikten kaynaklanacaktır. Bunun her ikisi de zaaftır ve her ikisi de milli varlığın aleyhinedir. Kaldı ki, bu somut tenakuz, Başbakanlık görevinde bulunan bir kişi açısından oldukça kaygı verici bir gelgit halidir. Tüm çıplaklığıyla görülmüştür ki, Başbakan'ın Suriye tezleri Beyaz Saray'da ilgi görmemiş, karşılık bulmamış, uçuşa yasak bölge temennileri sonuç vermemiştir. Bir bakıma bu gelişmeler hükümetin Suriye politikasının baştan ayağa dağıldığını ve hiçbir inandırıcılığının kalmadığını tescillemiştir. Sıfır sorun hezeyanlarından savaş pozisyonuna, kardeş Esad'tan hasım Esed'e anında u dönüşü yapan AKP iktidarı, haylaz çocuklar gibi mızmızlansa da bir netice elde edememiştir. Başbakan Erdoğan ne yaptıysa, ne ettiyse ABD'yi Suriye'ye yönlendirememiş, askeri seçeneği masaya getirememiştir.
ABD Başkanı Obama; "ikimiz de Esad'ın gitmesi gerektiğinden hemfikiriz. İktidarı geçici bir hükümete devretmesi gerekiyor. Bu krizi çözebileceğimiz tek yoldur' sözleriyle yeni bir oyalama taktiğine başvurmuş, muhatabının ağzına bir parmak bal sürerek pışpışlamayı tercih etmiştir. Başbakan Erdoğan anlamsız ve geçersiz olan teklif ve düşüncelerinin nereye varacağını kestiremeden; "Suriye'de kanlı sürecin sonlandırılması konusunda ABD'yle tam bir mutabakat içindeyiz' diyerek kendi kendini avutmuştur. Suriye'de, Şam yönetimi tarafından kimyasal silah kullanıldığını ispatlamaya çalışarak sanki her şeye hâkim ve takip ediyormuş izlenimi uyandırmaya çalışan Başbakan yine açığa düşmüştür. Sınırlarımızın öbür tarafında Sarin Gazı izi süren bu zihniyetin, ülkemizde patlayan bombalardan haberinin dahi olmaması ve üstelik Reyhanlı felaketini bile önleyememesi herhalde kara talihin hazin bir cilvesi olarak görülecektir. Muhaliflerin desteklenmesi ve Esad'a yönelik baskıların artırılması konularında görüş birliğine varılsa da, bunlar kalıcı ve etkili sonuçlar vermeyecek basit ve ucuz yaklaşımlar olarak kalacaktır. Biliyor ve görüyoruz ki, Esad kendi halkına saldıran şiddet yanlısı bir zalimdir. Buradan Suriyeli kardeşlerimize yapılan çirkin ve insanlık dışı muameleleri kınadığımızı tekraren söylemek istiyorum. Esad'la muhaliflerin mücadelesi vahşetin zirvesine cinayetlerle oturmuştur. Bize göre iki tarafta ölüm diline saplanmış kalmıştır. Hele hele yüce dinimiz İslam'ın cinayetlere alet edilmesi ayrı bir aymazlık ve ayrı bir ahlaksızlıktır. Esad'a karşılık vermek adına, insan kalbi ve ciğeri yemekten çekinmeyecek kadar gözleri dönen bu çağın yamyamları ve müşrikleri insanlıklarını çoktan gömmüştür. Ve hükümetin bunlara çanak tutması hem medeniyetimizin inkarı hem de merhametin iflasıdır. Ebu Süfya'nın canavar eşi Hind'in yolundan gidenlerle ittifak kurulması, insan eti yenmesine sessiz kalınması büyük milletimiz adına utanç verici bir durumdur. Hangi vicdan, hangi fani ve hangi insanlık öğretisi böylesi bir vahşiliğe göz yumabilecek, sıradan görebilecektir? AKP kimleri silahlandırdığının, kimlere payanda olduğunun farkında mıdır? Bunlar günahtır, rahmet dolu dinimize açıkça karşı çıkış ve hakarettir."
**-"SURİYE'Yİ VURMAYA ÇALIŞMASI BEYHUDE BİR UĞRAŞ"-**
MHP Genel Başkanı Bahçeli, Türkiye'nin komşu coğrafyalardaki yüksek tansiyona tarafsız ve dengeli yaklaşması gerekirken, "ateşe benzinle gitmesinin fecaat dolu hadiselere açık kapı bıraktığını" ifade ederek, "Nitekim Reyhanlı'daki kıyımın ve katliamın ortaya çıkışı buna bağlıdır" dedi.
"Başbakan Erdoğan'ın Rayhanlı'yı kaderine bırakması, sınırlarımızdaki teröristlerle ilgili tedbir almaktansa Suriye'yi vurmaya çalışması beyhude bir uğraş, hezeyan dolu bir sapmadır" eleştirisinde bulunan Bahçeli, "Bu Türk milletinin asırlardır takip ettiği stratejik hedeflerini ve jeopolitik gerçeklerini ters yüz edecek bir yanlıştır. Başbakan Erdoğan'ın zorbalıkta sınır tanımayan Esad'a odaklanması, muhalif adı altında öbek öbek toplanan terör gruplarına destek vermesi Türkiye'nin kanlı hesaplaşmaya doğrudan doğruya girmesine ve taraf olmasına neden olacaktır" diye konuştu.
**-"DAĞ DAĞA KAVUŞMASA DA ERDOĞAN OBAMA'YA YAPIŞMIŞ VE ÇEKİM ALANINA KAPILMIŞ GİTMİŞTİR"-**
Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasındaki ikinci konu başlığının ise Filistin olduğunu söyleyen Bahçeli, "Gazze'ye gitme niyetini çoktan duyuran Başbakan, ABD Dışişleri Bakanı'nın haddi aşan sözleriyle bu ziyaretini ertelemek durumunda kalmıştır. İşin içine giren ABD, Başbakan Erdoğan'ın tüm planlarını bozmuş ve izin kâğıdını Batı Şeria şerhiyle onaylamıştır. Yani Gazze'ye gitmenin tek yolu İsrail'in işgal altında tuttuğu topraklardan geçmek ve Tel Aviv'e yüz sürmek kaydıyla mümkün hale gelmiştir. Başbakan Erdoğan bu konuda da geri adım atmıştır. Filistin meselesini bir konuşmasında gündeme getirerek gönül almaya ve kendisini de teskin etmeye çabalamıştır. Ancak Gazze için İsrail'e söylenmedik söz bırakmayan Başbakan'ın, bu ülke üzerinden ziyaretini gerçekleştirecek olması, hem bir mağlubiyet hem de keskin sirkenin küpüne verdiği zarar olarak yorumlanmalıdır" ifadelerini kullandı.
Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasındaki üçüncü konu başlığının da Irak'ın kuzeyindeki ve Irak merkezli gelişmeler olduğuna vurgu yapan Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
"Anlaşılan ABD, AKP'yi önce ittiği ve teşvik ettiği, arkasından da frenlemek için uğraştığı peşmerge yönetimiyle ilişkilere yeni bir ayar vermiştir. Başbakan Erdoğan aldığı icazet ve telkinlerden dolayı Barzani'ye yanaşmış ve hemen kucak açmıştır. Peşi sıra buradaki petrol ve doğal gaz varlıklarıyla ilgili bir dizi anlaşmalar yapmıştır. Ne var ki, Irak Merkezi Yönetimi buna itiraz etmiş ve engellemek için her teşebbüste bulunmuştur. Geçtiğimiz aylarda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'nı taşıyan uçağın Erbil'e inişine izin verilmemesi de bundan kaynaklanmıştır. AKP hükümeti, ABD ne diyorsa, neyi bekliyorsa peşine düşmüş ve hemen uygulamaya geçmiştir. Barzani'nin Başbakan Erdoğan'ın biricik dostu ve bölgesel kader ortağı mertebesine yükselmesi de bir ABD ve dolayısıyla BOP projesidir. Bunun Irak odaklı mahzurları ortaya çıktığından Başbakan'a nasihat verilmiş, çizilen sınırlarda kalması istenmiş ve aklına estiği gibi hareket etmemesi konusunda uyarılmıştır. Dördüncü ve son olarak da ihanet süreci konuşulmuş, İran'ın nükleer silahtan arındırılması hususunda fikir birliği sağlanmış, Irak'taki seçimler masaya yatırılmış, İsrail ile ilişkiler ele alınmış ve diğer bölgesel meseleler değerlendirilmiştir. Başbakan Erdoğan sözde çözüm sürecinin ABD tarafından takdirle, dikkatle izlendiğini ve ancak AKP'nin bunu gerçekleştireceğini söylediklerini nakletmiştir. Evet doğrudur, böylesi bir ihaneti AKP'den başkasının yapması asla mümkün değildir. ABD'nin bu teşhisi yerindedir. Obama'nın, Başbakan Erdoğan'ın hediyesine jest ve karşılık olarak ABD'nin sembolü Kartal armağanını vermektense içinden teröristbaşı Öcalan'ın resmi çıkacak kara kaplı bir kutu veya Kandil Dağı'ndan toplanan bir buket kır çiçeği vermesi eminim daha makbul olacaktı.
Tantana ve şatafat içinde ABD'ye intikal eden Başbakan'ın eli boş ve yeni tavizler vererek geri dönüşü bir kayıp değil midir? Başbakan saptırmadan, istismar etmeden ABD'nin kendisini ve hükümetini hizaya getirdiğini ve Okyanus ötesinin yörüngesine sabitlediğini itiraf edebilecek yürek ve cesarete sahip midir? ABD Dışişleri Bakanı bir konuda haklı çıkmıştır. Bize ait bir deyimi Başbakan'a yönelik seslendirerek "Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşurmuş' demiştir. Öyle ki dağ dağa kavuşmasa da Erdoğan Obama'ya yapışmış ve çekim alanına kapılmış gitmiştir. Başbakan Erdoğan'a anladığı dilden, yani ABD menşeli üç deyimle öğütte bulunmak doğru olacaktır: Sayın Başbakan unutma ki, "Çaydanlık bakmakla kaynamayacak, ağacın hatırladığını balta unutacak ve odununu kendi kesen iki kere ısınacaktır."
**-"HÜKÜMET HAİNLİKLERLE VAKİT GEÇİRMEKTEDİR"-**
Reyhanlı saldırısının önlenememesinde istihbarat birimleri arasındaki kopukluğun ve iletişimsizliğin oldukça etkili olduğu anlaşıldığını vurgulayan Bahçeli, "Başbakan Erdoğan'ın, kendisine bağlı Teftiş Kurulu'nu görevlendirmesi, zımnen bunu kabullendiğini göstermektedir" dedi. "Bu zaafta, hükümetin istihbarat teşkilatını farklı amaç ve hedefler için kullanmasının büyük payı bulunmaktadır" diyen Bahçeli, "Ülkemizin her tarafından teröristler meydanı boş bulmuşçasına hareket ederken, en başta MİT'in süreç ihanetinin taşıyıcı ve hızlandırıcı unsuru haline getirilmesi affı mümkün olmayan bir gaflettir. Reyhanlı'da patlayan bombalar hükümetin acziyetinden ve asayiş konusundaki yetersizliğinden güç almıştır. Başbakan, devletin istihbaratını PKK'nın aklanması ve temize çıkarılması için alet ederken, terör grupları fırsatı kaçırmamış ve müsait zemini eylemleriyle kana bulamıştır. Şayet istihbarat noktasında açmazlar ve kopukluklar varsa, sormak lazımdır ki, hükümet neden yavaş davranmış, niçin atalete düşmüştür? 2010 yılında kurulan ve terörizmle mücadele için ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlamak, bu konuda politika ve strateji geliştirmekle yükümlü olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı neyle meşguldür? Bu Müsteşarlık istihbarat birimleri arasındaki uyum, eşgüdüm ve irtibatı sağlamak maksadıyla kurulmamış mıdır? Üç yıldır sağlanamayan istihbarat birimleri arasındaki koordinasyon, bundan sonra nasıl temin edilecek, tehlikeler nasıl fark edilecektir? Görünen gerçek şudur: Devlet çalışmamakta, hükümet hainliklerle vakit geçirmektedir. AKP hükümeti tüm güvenlik kurumlarını kirlendirmiş ve bölücü politikaların ilerletilmesi amacıyla görevlendirmiştir. Başbakan Erdoğan'ın uğruna kanunlar çıkardıklarını müfettişlere havale etmesi aslında bir başarısızlığın ve beceriksizliğin zımnen ilanından başka bir şey değildir. Bombacılar, katiller, suikast timleri, tetikçiler, taşeron terör örgütleri ve kanlı eller milletimize saldırı için provokasyon ortamı ararken, istihbarat birimlerinin PKK'nın sözde geri çekilmesine kılavuzluk yapmakla memur edilmesi sorumsuzluktur, hatadır ve net olarak suçtur. Bu itibarla Başbakan özeleştiriye kendisinden başlamalı ve devletin omurgasını kırmaktan vazgeçmelidir. Sınırlarımızdan kimin girip kimin çıktığı belli değilken, güçlü bir Türkiye'den bahsetmek kimsenin harcı olmayacaktır" dedi.
**-"HÜKÜMET KENDİNE GELMELİ" -**
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin günahının yeterince biriktiğini kaydeden Bahçeli, "Başbakan Erdoğan Suriye tuzağına çekildikçe, İmralı canisinin avucunda haysiyetini kaybettikçe milletimiz ağır bedeller ödemekte, fenalıklarla sarsılmaktadır. Bu yüzden hükümet kendine gelmeli, yanlıştan dönmelidir. Türk devletinin hiçbir kurumu ihanete ve bölünmeye ortak edilmemelidir. Başbakan ve hükümetinin günahı yeterince birikmiştir. Ve tüm devlet kurumları da, iktidar partisinin oyuncağı değil, milletin hizmetinde olduklarını ve varlığını korumakla mükellef olduklarını iyi bilmelidirler. Başbakan Erdoğan ABD'ye gitmeden evvel şahsıma yönelik; "Bahçeli'ye demek lazım, sen çok güçlüsün, bu bozkurtlarınla sınırları koruman altına al' mesajını iletmiştir. Sayın Başbakan Allah'a şükürler olsun ki, milletimizden aldığımız destekten dolayı güçlüyüz, sana ve kol kola olduklarına tek başımıza kalsak da yeteriz. Sen sınırlarda teröristlerinle bekle, ben de bozkurtlarımla birlikte sizden ve emellerinizden bu aziz vatanı muhakkak ki koruyacak iradeyi seve seve gösteririz. Diyeceğim şudur ki, Başbakan Erdoğan, bu sözleriyle Türkiye'nin güvenliğini sağlayamadığını itiraf etmiştir ve bu sebeple Başbakanlıktan istifa etmeyi kesinlikle önceliğine almalıdır. Daha sonra da bizim Türk milletine ve aziz vatanımıza nasıl kol kanat gerdiğimizi imrenerek ve özenerek görmeli, dayanacak takati varsa bunlara şahit olmalıdır. Çünkü Milliyetçi Hareket emniyettir, milli vicdandır, milli ruhtur, huzurdur, istikrardır, vakardır, cesarettir ve zalimlerin korkulu rüyasıdır" şeklinde konuştu.
**-"MHP HER SEÇİME HAZIR"-**
Konuşmasının sonunda gelecek yıl "üç seçim olabileceği" ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan MHP Lideri, sözlerini şöyle tamamladı:
"Başbakan Erdoğan'ın anayasa değişikliğini sabote etmek ve uzlaşma komisyonunu baskı altına almak için referandum kartını hatırlatması talihsiz ve tahrik edici bir yaklaşımdır. PKK ile anayasaya yapmak için tüm hazırlıklar sürdürülmektedir. AKP'nin aklında ve hedefinde Meclis'ten kendi hazırladığı anayasayı BDP işbirliğiyle geçirmek ve sonra da referanduma götürmek vardır. Şimdilik şunu herkes bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi yapılacak her seçime hazırdır. Biz parti olarak, vehimleri devireceğiz, korkuları yıkacağız, iftiraları kıracağız, kuşatmayı yaracağız ve karamsarlığı gerileterek Allah'ın izniyle iktidar olacağız. Samimiyetle, sabırla ve sebatla Türk milleti diyeceğiz, Türklük diyeceğiz ve sonsuza kadar var ol Türkiye sözleriyle kötülükleri ezip geçeceğiz. Güvencemiz millettir, rehberimiz aziz şehitlerimizdir ve himaye edenimiz de Yüce Rabbimizdir. Her aydınlığı yangın zannedip söndürmeye çalışan karanlık ve rutubetli zihniyetlerle mücadelemizin mutlaka galibiyetle biteceğine ve kutlu zafer günlerinin yakınlaştığına inancımız tamdır. Bunun için 25 Mayıs 2013 Cumartesi günü Adana'da yapacağımız "Vatan' temalı açık hava toplantımıza tüm Adanalı hemşerilerimi ve milletimin tüm fertlerini davet ediyor, vatanımızın sahipsiz olmadığını yeniden göstereceğimizi buradan heyecanla ilan ediyorum. Ve her ne adla olursa olsun, büyük Türk milleti geleceğine sahip çıkacak, bölücüleri, bölünme uydularını, hainleri, 63'lüklerin beklentilerini, süreç rezilliğini, AKP kâbusunu sandıkta paramparça edecektir. Bu düşüncelerle konuşmama son verirken, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve muhterem misafirlerimizi en iyi dileklerimle selamlıyor, hepinizi Cenab-ı Allah'a emanet ediyorum."