HABER

Bahçeli: OHAL uygulamasının uzatılması yararlıdır, yerindedir

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Olağanüstü Hal uygulamasının uzatılması yararlıdır, yerindedir, haklı ve meşru sebepleri vardır.'' dedi.

Bahçeli: OHAL uygulamasının uzatılması yararlıdır, yerindedir

MHP Genel Başkanı Bahçeli, 26. Dönem 2. Yasama yılının ilk parti Meclis grup toplantısında konuştu.

19 Ekim'den itibaren 3 ay daha uzatılması kararlaştırılan OHAL şartlarının her düzeyde etkisini sürdürdüğünü ifade eden Bahçeli, FETÖ operasyonlarında toplamda 32 bin tutuklama, kamudan 100 bine yakın açığa alma ve 60 bin ihraç gerçekleştiğini anımsattı. Suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığına yönelik yoğun rahatsızlık ve çağrılara iktidarın kulak vermesi gerektiğini belirten Bahçeli, şöyle devam etti:

"Şikayetlerin mağduriyet edebiyatı görülmesi yanlıştır. Henüz hatırlı ve sözü geçen ByLock kullanıcılarıyla, kuytularda 1 dolar saklayan suçlularla ilgili bir ifşa, bir izahat yoktur. Devlette en alt düzeyde görev yapan bir memurun suçu görüldüğü an gereği yapılıyor da, üste çıkıldıkça, makamlar yükseldikçe niçin bir yavaşlamaya, bir duraksamaya, bir savsaklamaya gerek duyuluyor? Eğer 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerçekleşmiş olsaydı, Türkiye'nin kaderi kimlerin eline geçecek, devlet ve siyasete kimler hükmedecekti? Bu sorunun cevabını bilmek en tabii hakkımızdır."

"GÜYA BİZ AKP'YE BASTONLUK YAPIYORMUŞUZ"

AK Parti hükümetine terörizm ve teröristlerle mücadelede her zaman destek verdiklerini ifade eden Bahçeli, verdikleri desteğin Türkiye'ye olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Verdiğimiz destek Türk milletinin beka ve dirliğini muhafazaya yöneliktir. Bundan dolayı bir kısım aklı evveller bizi eleştirmekte, bildik ezberlerini tedavüle sokmaktadır. Güya biz AKP'ye bastonluk yapıyormuşuz. Güya biz AKP'nin gözü kapalı arkasında duruyor, hiç sesimizi çıkarmıyor, avukatlığına soyunuyormuşuz. Bu iftiraları atan bre densizler, siz FETÖ'nün kurşun askerliğine talip olurken bir şey olmuyor da, bizim Türkiye'yi müdafaa etmemiz mi gözünüze batıyor? Ne yapacaktık, Türkiye terörizmin kanlı baskınına uğrarken, devleti yönetenlerle, demokrasiyle iktidara gelip yönetimi elinde bulunduranlarla kavga mı edecektik? Sudan sebeplerle birbirimize mi girecektik? Hiç kimse haddini aşmasın, yediğimiz aşı da biliriz, atacağımız taşı da. Duracağımız yeri de biz belirleriz, söyleyeceğimiz sözü de biz seçeriz. Kimse merak buyurmasın, yeri geldiğinde, haklı ve meşru sebeplerle hükümete elbette demokratik eleştirimizi yaptık, yaparız, yapmaya da devam edeceğiz."

"EDERİ BİR DOLAR OLAN GERİ GELECEKSE, GÖMÜLMEYE DE HAZIR OLMALIDIR"

Kasım ayında ikinci bir darbenin planlandığı iddialarına değinen Bahçeli, şunları söyledi:

"Diyorlar ki, Kasım ayına dikkat edilsin. Ne olacakmış Kasım'da, yeni bir darbe teşebbüsü. FETÖ vazgeçmemiş, uyuyan hücreleri bir kez daha silaha sarılacakmış. Bu iddia sahiplerinin kriz ve kaos rüzgarı estirmesi, karamsarlık ve korku aşılaması kesinlikle art niyetliliktir. Ne demek ikinci bir kalkışma olacak? Ederi bir dolar olan geri gelecekse, gömülmeye de hazır olmalıdır. Hainler ayaklanırken, biz de oturacak, ağaç kovuğuna mı saklanacağız? Kim Türkiye'nin aleyhine bir darbe hazırlığı yapıyorsa, bedelini ödemeyi de peşin peşin kabullenmelidir.

"MUSUL BİR TÜRKMEN KENTİDİR VE ELBETTE IŞİD CANİLİĞİNİN ELİNDEN SÖKE SÖKE ALINMALIDIR"

Suriye ve Irak'taki vahşet sahnelerinin ne zaman ve nasıl biteceğine dair henüz somut bir bilgi ve umut ışığı yoktur. Uluslararası koalisyonun bir başka gündemi Musul ve Rakka operasyonlarıdır. IŞİD'in buralardan kazınması için gerekli hazırlıkların sürdüğü anlaşılmaktadır. Musul bir Türkmen kentidir ve Türkmeneli'nin incisidir. Ve elbette IŞİD caniliğinin elinden söke söke alınmalıdır. Hükümet, Türkmenlerin hak ve menfaatleri için elini taşın altına sokmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı'nın TBMM'nin açılışında yapmış olduğu konuşmada konuyla ilgili ifadeleri, Musul ve Telafer hassasiyeti bizim tarafımızdan olumlu karşılanmıştır. Erdoğan'ın söylediği gibi, masanın dışında kalınmayacaksa, önce soydaşlarımıza el uzatmak durumundayız. Türkiye sınır emniyetini sağlamak, milli huzur ve istikrarı temin etmek maksadıyla; Cerablus'tan başlayarak batıya ve güneye doğru süren operasyonlar, 5 bin kilometrekare büyüklüğünde terör örgütlerinden tamamen arındırılmış güvenli bir bölgeyle derinleştirilmelidir. Güvenli bölgenin tesisiyle; bir yanda terör sorunu diğer yanda mülteci dramı çözülebilecektir. Güney sınırlarımızı içine alan ve Kobani-Afrin arasında kurulmak istenen terör koridoruna da hiçbir şart altında müsaade edilmemelidir.

ABD'nin YPG sevdası, bu örgüte silah ve mühimmat desteği bir başka ve üstesinden gelinmesi gereken sorun başlığıdır. Dost ve müteffik bildiğimiz ABD'nin, terör örgütleriyle kapalı devre ilişki kurması, katillerle düşüp kalkması izahı olmayan bir hatadır. FETÖ'nün elebaşını Türkiye'ye iade etmeyen, bu konuda sürekli engeller çıkaran, mazaretler üreten Washington yönetiminin, açıktan PYD-YPG'yi silahlandırması tamamıyla art niyetliliktir."

"OHAL, ADALET ÇITASINI DÜŞÜRMEMELİ, MAĞDURİYETLERE NEDEN OLMAMALIDIR"

Ülkedeki olağanüstü şartlar nedeniyle yönetim ve idare yapısının buna göre planlanmasının doğal olduğunu ifade eden Bahçeli, OHAL uygulamasının uzatılması hakkında şöyle konuştu:

"Olağanüstü Hal uygulamasının uzatılması yararlıdır, yerindedir, haklı ve meşru sebepleri vardır. Meclis'te grubu bulunan dört partinin katılımıyla KHK Komisyonu teşkili de makul ve isabetli bir karardır. Ancak OHAL, adalet çıtasını düşürmemeli, mağduriyetlere neden olmamalıdır. OHAL'in en başta, milletimizin ve ülkemizin güvenliği, beklenmeyen olaylara anında karşılık verilmesi amacıyla devreye alındığı unutulmamalıdır. OHAL, TBMM'nin yetki ve haklarını gasp etmek değildir, bu şekilde de yorumlanmamalıdır."

"BİZ NE ATATÜRK'TEN VAZGEÇERİZ, NE DE İKİNCİ ABDÜLHAMİD'İ İHMAL VE İNKAR EDERİZ"

Lozan Antlaşması ile ilgili tartışmalara da değinen Bahçeli, konuşmasını şöyle sonlandırdı:

"93 yıl önce imzalanan Lozan Antlaşmasının zafer mi, hezimet mi olduğunu tartışıyoruz. Biz ne Atatürk'ten vazgeçeriz, ne de İkinci Abdülhamid'i ihmal ve inkar ederiz. Biz Lozan Antşması'nı Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ve hukuki senedi olduğunu kabul eder, hezimet ithamlarını reddederiz. Çakma tarihçilerin, 1919'daki mandacı ve işbirlikçi zihniyetlerin kurduğu nifak çarkına asla düşmeyiz. Lozan'ı kötülemek, örtülü ve kapalı ifadelerle Sevr'e methiyeler yağdıranları neşelendirecek, tekrardan umutlandıracaktır. Türkiye'nin varlığını tescil ettiren, yedi düvele kabul ettiren 8 aylık Lozan mücadelesini bırakalım da tarihçiler konuşsun, onlar değerlendirsin. Sorumlu siyasetçiye ve devlet ricaline düşen Türkiye'nin hukuki ve tarihi varlığını tekrar yargılamak isteyen mihraklara koz vermemek, tarihle itişip kalkışmamaktadır. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı'nın 29 Eylül 2016 günü, 27.Muhtarlar Toplantısındaki sözlerini yadırgadığımı, 24 Temmuz 2016'daki Lozan Antlaşmasının 93. Yıldönümünde verdiği mesajlarına bağlı kalmasını hem diliyor, hem de tavsiye ediyorum."

(ANKA)

En Çok Aranan Haberler