MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. Bahçeli'ye yaklaşık 10 koruma eşlik etti. Geçen hafta Kemal Kılıçdaroğlu'nun uğradığı yumruklu saldırı sonrası bugün Bahçeli'ye korumalar özel güvenlik önlemleri aldı. Bahçeli, konuşmasında AK Parti'den istifa eden eski Bakan İdris Naim Şahin için ''AKP hükümetleri içerisinde gelmiş geçmiş en başarılı, en şahsiyetli bakan'' demesi dikkat çekti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. MİT’e olağanüstü yetkiler veren kanun teklifinin Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldüğü hatırlatan Bahçeli, "Başbakan Türkiye’yi kuracağı MİT rejimiyle baştan ayağa kontrol edecek, dinleyecek, herkesi fişleyecektir. 1970’li yılların Ziverbey ve Erenköy Köşkü’nü aratmayacak mekanların yeniden ihdas ve inşası çok yakındır" dedi.
ABD’li araştırmacı bir gazetecinin Türkiye ile ilgili iddialarına da değinen Bahçeli, "Biz AKP’ye elbette muhalifiz, elbette demokratik itirazlarımızı hiç yüksünmeden, kaçınmadan, gevşemeden yaparız, yapıyoruz. Ancak hiçbir şekilde, hükümetin, komşu bir ülkede binlerce masum sivilin öldürülmesi caniliğine kimyasal silahlarla ön ayak olduğuna, teşvik ettiğine, ortam sağladığına, destek verdiğine inanmayız, inanamayız" diye konuştu.
Bahçeli, "14-20 Nisan arasında çeşitli etkinliklerle kutlayacağımız Kutlu Doğum Haftası’nın bu yılki teması Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ’Hz. Peygamber Din ve Samimiyet’ olarak belirlenmiştir. Bu isabetli tercihin, bu yerinde seçimin ’samimiyet’ kavramı üzerinde ayrıntılı bir değerlendirme ve tefekküre de fırsat vereceği kanaatindeyim. Zira buna çok ihtiyacımız vardır. Samimiyetle ikiyüzlülük, samimiyetle riyakarlık arasındaki kesin ve keskin çizginin tanıtımına, tasvirine ve anlatımına bu vesileyle değerli katkılar verileceği muhakkaktır. Bizim en büyük talihimiz, en büyük hazinemiz iki cihan serveri Hz. Peygamber’i bilmek, rehber olarak kabullenmektir. Peygamberimiz ahlak kutbudur, insanlık harikasıdır, yaratılmışların en güzelidir" dedi.
"Mısır’ın Minye şehrinde 529 kişi hakkında idam cezası verilirken İslam toplumlarını ölüm sessizliği sarmıştır" diyen Bahçeli, şunları söyledi, "Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da, Filistin’de, Bosna’da, Ruan’da olmaya ramak kalmış Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Budist çetelerin elinde kıvranan Myanmar’de oluk oluk Müslüman kanı akıtılırken suya sabuna dokunan hiçbir itiraz duyulmamıştır. Kırım ve Doğu Türkistan feryat ederken kimseden tepki gelmemiştir. İslamiyet üzerindeki kara bulutları dağıtmak, emperyalizmin işgal ve mütecaviz saldırganlığına kafa tutmak ve can havliyle mücadele etmek hiçbir meşhur ve hatırlı ismin aklından geçmemiştir. İslam coğrafyasındaki etnik ve mezhep temelli bölünmelere ve kutuplaşmalara savaş açan, din dairesinden karşı çıkarak samimiyeti, birliği ve kardeşliği teşvik eden etkili ulema temsilcileri çıt çıkarmamıştır."
Bahçeli, "Rüşvet ve yolsuzluk devlet ve toplum hayatını çürütürken alimim, ilim sahibiyim diye ahkam kesen, hocayım, hacıyım, keramet ehliyim diye mangalda kül bırakmayan malum kişilerden hiçbir omurgalı ses işitilmemiştir. Aksine bilhassa ülkemizde rüşveti ve hırsızlığı meşrulaştırmaya kadar işi götüren, yozlaşmaya kılıf uyduran sahte fetvacılara bile tesadüf edilmiştir. Açıktır ki, bu adaletsizlik, bu samimiyetsizlik, bu kötürüm manzara İslamiyet’in ruhuna, anlamına ve mesajlarına tamamen aykırıdır. Kul hakkına riayet etmeyen, beytülmala saygı duymayan elit bir zümrenin dini ağzına alması, Efendimizi diline dolaması sadece istismar, sadece samimiyetsizliğin üzerini örtme kurnazlığıdır. Bunlara da aklı başında hiç kimsenin inanması beklenmemelidir" diye konuştu.
Samimiyetsiz yönetimlerin, samimiyetsiz yöneticilerin dünden bugüne Türkiye’nin en önemli sıkıntısı ve sorunu olduğunu ifade eden Bahçeli, "Son 12 yıldır, Başbakan ve hükümetinin samimiyet konusundaki açık ve yumuşak karnı herkesin gördüğü çıplak gerçekler arasındadır. Başbakan Erdoğan’ın samimiyet ehliyetini kaybetmesi iktidarını aldatma ve kandırma üzerine bina etmesine çanak tutmuştur. H?lbuki aşağı yukarı her konuşmasında ’aldatan ve aldanan olmadık’ diyen Başbakan’dır. Başbakan’ın yalanları, çifte standartlı politikaları, birbirini doğrulamayan, birbirini tamamlamayan fos çıkan açıklamaları neredeyse ansiklopedilere sığmayacak kadar fazla ve kabarıktır. Başbakan Erdoğan, kişiliğinin alameti farikası olan ve zihninin koordinatlarını çizen bu özelliklerini ya unutmuş ya da unutturmak için tezgahladığı yeni bir oyunun aktörlüğüne soyunmuştur. Bize göre Başbakan samimiyetsiz ve şaibeli bir kişiliktir. Bu zihniyet aklında iyi tutsun ki; samimiyetin dışlandığı, kalple dil arasındaki rabıtanın ve bağlantının koptuğu her an Hakk’tan uzaklaşılacak, halka yabancılaşacak ve haramzadeliğe biraz daha yaklaşılacaktır. Başbakan tercihini yapmış, yolunu çizmiş, tarafını belli etmiştir. Samimiyet Başbakan’dan elini eteğini çekmiş, onu samimiyetsizliğin çölünde bedevi mantığıyla terk etmiştir" dedi.
"Başbakan ve hükümeti 17 Aralık’tan beri yargıyla kavga etmektedir" diyen Bahçeli, şunları söyledi:
"Rüşvet ve yolsuzluktan suçüstü yakalanan Başbakan, savcıları sindirmek, h?kimleri etkisiz kılmak için iktidar yetkisini aşmış, fütursuzca ve telaşla hukuk katliamı yapmıştır. Başbakan adalete düşman kesilmiş, görevini yasal zemine bağlı kalarak yapan savcı ve hakimlerin imhasına çabalamıştır. Kanunsuzluklarla mücadele eden, hortumcuların, zevki ve kesesi için hazine yağmalayanların tepesine binen kim varsa paralel örgüt kategorisine sokmuş, darbeci diye yaftalamış ve en ağır şekilde hakaret etmiştir. Başbakan, oğlunu, damadını, yakınlarını, bakanlarını, bürokratlarını ve oluşturulan para havuzlarına yüzde veren yandaş işadamlarını adaletten kaçırmak için millet iradesini keyfince çarpıtmıştır. Nitekim Başbakan milli iradeyi çalmış ve çarçur etmiştir. Kılavuzu karga olanların imdadına Başbakan yetişmiştir. Başbakan hukuku karantinaya almış, adaleti nefessiz bırakmış, kendisinden ilham alan rüşvetçileri, hırsızları, dolandırıcıları ve şarlatanları güvenceye bağlamıştır."
Bahçeli, "AKP hükümeti Anayasa’ya aykırılığı başından itibaren ortada olan HSYK Kanununda ısrar etmiş ve söz konusu kanun TBMM’de kabul edilir edilmez geniş çaplı atama furyasına girişmiştir. Başbakan ve Adalet Bakanı yangından mal kaçırırcasına yasa nedeniyle boşalan HSYK kadrolarını hemen, gecikmeksizin yandaşlarla doldurmuştur. Bu haliyle bakacak olursak Anayasa Mahkemesi’nin kararı HSYK’nın şu anki tablosuna eski personelin hak ve hukuku açısından bir sonuç doğurmayacaktır. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin kararları geçmişe yürümese de, ahlaki ilkelerin ve devlet terbiyesinin de aynı şekilde olacağını kimse iddia edemeyecektir. Anayasa’ya aykırılığı gün gibi açık olan düzenlemeden mağdur olanların, görevden el çektirilen personellerin tekrar eski görevlerine iadeleri hukuki bir zorunluluk değilse de, ahlaki bir yükümlülüktür. Elbette Anayasa Mahkemesi bir bakıma iş işten geçtikten sonra kararını vermiş, kadroları eline alan Adalet Bakanı heyecan ve hevesle Başbakan’ından icazeti alarak yarma harek?tını ve son vuruşu gerçekleştirmiştir. Ancak henüz idari yargı yolu denenmemiş veya tüketilmemiştir. Bir yönüyle HSYK Kanunuyla ilgili gelişmeler tehlikeli bir yolu da açmıştır. İktidar, Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiği başka konularda da Meclisteki sayısal çoğunluğuna güvenerek değişiklik yapar ve arkasından Yüksek Mahkeme’nin kararını beklemeden idari tasarruflarını yerine getirirse çok vahim başka sonuçlarla karşılaşmamız mukadderdir. O zaman Anayasa denetimi fiilen askıya alınacak, işlevsiz kalacaktır. Son gelişmeler önümüzdeki muhtemel yasal düzenlemelere kötü bir emsaldir. Bu nedenle Başbakan ve partisinin fırsatçılığı bırakıp, ganimet soygunculuğundan vazgeçip, Anayasa ve yasaların arkasından dolaşma sinsiliğinden uzak durması edepli olmanın bir gereğidir" dedi.
Bahçeli, "Başbakan’ın Anayasa Mahkemesi’ni eleştiri yağmuruna tutması bize göre ikircikli ve tutarsız bir tavrın dışa vurumudur. Başbakan özellikle Yüksek Mahkeme’nin Twitter ve HSYK Kanununda ki düzenlemelerinden sonra eleştiri dozajını artırmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına saygı duymadığını ve milli bulmadığını belirli aralıklarla ifade etmiştir. Başbakan Anayasa Mahkemesi’ni, uluslararası şirketlerin çıkarlarını milli çıkardan üstün tutmakla suçlamıştır. 12 Eylül Referandumuyla getirilen Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının doğru kullanılmadığını ve doğru yorumlanmadığını söyleyerek Mahkeme i tarihin affetmeyeceğini iddia etmiştir. Başbakan işine gelmeyince, villarındaki hesabı çarşıya uymayınca bu defa da Anayasa Mahkemesi’ni taşlamaya başlamıştır. Meğerse bu ülkede milli çıkarları düşünen Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası kalmamıştır" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın kiminle bozuşursa hemen karalamaya, hemen çamur atmaya yeltendiğini belirten Bahçeli, "Kırk beş yıllık arkadaşının, AKP hükümetleri içerisinde gelmiş geçmiş en başarılı, en şahsiyetli bakanının ismini Ünye Otobüs Terminali’nden sildirmesi, yine partisinde milletvekilliği yapan eski bir milli futbolcunun ismini İstanbul’daki bazı stadyumlardan kazıtması başka türlü nasıl izah edilecektir? Bu Başbakan, TC’ye nefret duyduğu için tabelalardan söktürmüş, Türklüğe alerji duyduğu için Ne Mutlu Türküm Diyene sözünü dağdan taştan sildirmiştir. Bize göre, Başbakan Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi kararlarını milli bulmaması tartışılması gereken bir konudur. Sormak lazımdır ki, Başbakan millilikten ne anlamaktadır? Milli olmayı ve milli tavrı kim kaybetmiştir de Başbakan bulmuştur? Millilik konusunda kendini yetiştirebilmek amacıyla kitaplar yutsa, yaptıklarından dolayı tövbeler etse, hayatı boyunca özel dersler alsa Başbakan’dan milli bir şahsiyet çıkmaz, bu dikiş devasa yamayı kapatmaz, millilik bu isme kesinlikle yakışmaz. Başbakan’ın Anayasa Mahkemesiyle ilgili geçmişteki sözleri bugün kendisini yalanlamakta, ters köşeye yatırmaktadır. Başbakan bu konuda da dip yapmış, burada da yere çakılmıştır" dedi.
Bahçeli, "Parti olarak, ’Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Yapılması Planlanan Bazı Değişikliklerle’ ilgili kanaatimizi yazılı basın açıklamasıyla 21 Şubat 2014 tarihinde milletimizle paylaşmıştık. Görüyoruz ki, AKP hükümeti, 30 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin arkasına bıraktığı MİT Yasası kapsamında yapacağı değişiklikler için harekete geçmiştir. Şu an MİT’e olağanüstü yetkiler veren kanun teklifi Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmektedir. Bu teklif tepeden tırnağa mahsurludur. Başbakan Türkiye’yi kuracağı MİT rejimiyle baştan ayağa kontrol edecek, dinleyecek, herkesi fişleyecektir. 1970’li yılların Ziverbey ve Erenköy Köşkü’nü aratmayacak mek?nların yeniden ihdas ve inşası çok yakındır. Başbakan ülkemizi adım adım istihbarat devletine sürüklemektedir. Kendisini korumak ve bugüne kadar MİT eliyle işlenmiş suçları temizleyerek emniyete almak amacıyla tedbir geliştirmektedir. Başbakan gerçek manada, Oslo’dan İmralı’ya, sınırlarımızdaki terör gruplarına yardımdan milli hedeflerimizin aleyhine olan dış politika tercihlerine kadar tüm yasa dışı, ahlak dışı, meşruiyet dışı ilişkileri maskelemek için MİT Kanunundaki muhtemel düzenlemeleri fırsat görmektedir. Kanun teklifinde, Ceza Muhakemeleri Kanundaki hazırlık soruşturmalarının gizliliği ilkesinin MİT’e karşı uygulanmayacağı yer almıştır. Ve teklifin tüm sakıncalarının yanında MİT’e terör örgütleriyle görüşme ve temas kurma yetkisi verilecektir. Yani PKK’yla ve İmralı canisiyle yapılan pazarlıklar yasal güvenceye kavuşturulacaktır. Teklif yasalaşırsa İmralı canisinin en temel dayatmalarından birisi de onaylanmış olacaktır. İhanet görüşmelerinin Meclis eliyle yasal zemine çekilmesi Türkiye Cumhuriyeti’ne, milletin beka ve güvenliğine karşı acımasız bir saldırı ve husumettir.Bunu sıradan görmek, hafife almak mümkün değildir. Şimdi de MİT’in Meclis eliyle denetimi tartışılmaktadır" dedi.
Bahçeli, "ABD’li araştırmacı bir gazetecinin Türkiye hakkındaki kabul edilemez iddialarıdır. Bu gazeteci, hükümetin, ABD’yi Suriye’de savaşa sokmak ve Esad’ın devrilmesini hızlandırmak için bir operasyon tasarladığını, üstelik El Nusra terör örgütüne kimyasal silah sağladığını yazmıştır. Muhaliflerin de ellerine geçen kimyasal silah kanalıyla geçtiğimiz yılın 21 Ağustos’unda Suriye’nin Guta şehrinde katliam yaptığını, bunun altında Türkiye’nin olduğunu hayasızca gündeme getirmiştir. Biz AKP’ye elbette muhalifiz, elbette demokratik itirazlarımızı hiç yüksünmeden, kaçınmadan, gevşemeden yaparız, yapıyoruz. Ancak hiçbir şekilde, hükümetin, komşu bir ülkede binlerce masum sivilin öldürülmesi caniliğine kimyasal silahlarla ön ayak olduğuna, teşvik ettiğine, ortam sağladığına, destek verdiğine inanmayız, inanamayız. Türk devlet geleneğinde böyle bir alçaklık olmamış ve olmayacaktır. Türk tarihinde masumlara ölüm saçmak, terör ihracı yapmak, yapanlara kol kanat germek şimdiye kadar görülmemiştir. Bu nedenle ülkemiz aleyhine sürdürülen karalama kampanyasına hükümet süratle engel olmalı, eldeki bilgi ve belgelerle Guta’daki iğrenç soykırımda en ufak parmağının olmadığını delilleriyle kanıtlamalıdır. Aksi taktirde bu kirli oyunun taraftarları içimizden devşirilen taşeronlar yardımıyla gün geçtikçe mevzi elde edecek ve Türkiye’ye uluslararası camiada kuşkuyla bakılacaktır" diye konuştu.
Bahçeli, sözlerini şöyle tamamladı ; "ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi 11 Nisan 2014 tarihinde sözde Ermeni soykırım karar tasarısını kabul etmiştir. Bu tasarının Senato’ya gelme ihtimali hemen hemen imk?nsız da, bu minvaldeki teşebbüsün cüretkarlığı dikkat çekicidir. Hatırlarsanız, benzer bir karar 2010 yılının Mart ayında Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunda da benimsenmiştir. Her Nisan ayı geldiğinde Ermeni diasporanın kuklaları anında siyaset podyumuna çıkmakta ve soykırım ezberiyle gösteriş yapmaktadır. Sözde soykırım kozunu tehdit ve gözdağı olarak kullanan çevreler artık bayatlamış ve miadı dolmuş bu oyundan vazgeçmelidir. Türk milletini soykırımla yan yana koyma utanmazlığı devri geçmiş, son kullanım tarihi dolmuş taviz koparma enstrümanıdır. ABD, 24 Nisan’da, 1915 tarihli Ermeni tehcirine ister soykırım desin, isterse de demesin, bizim açımızdan hiçbir meşruiyet ve ehemmiyeti yoktur. Bu ülkenin siyasetçileri, Türkiye’ye ister tümden soykırımcı suçlamasını yöneltsin, isterse de "Hepimiz Ermeniyizö diyenlere yeşil kart dağıtarak kucak açsın. Bize göre bunların hepsi fasa fiso ve teneke gürültüsüdür. Bundan böyle canları ne istiyorsa, keyifleri neyi gerektiriyorsa öyle yapmazlarsa hepsinde gönlümüz kalacaktır. Türk milletini soykırımcı olarak görenler, şayet tutarlıysa, şayet insan hak ve şerefine saygı duyuyorlarsa yüzlerce yılda Amerika kıtasında katledilen milyonlarca insanın, Irak’ta, Afganistan’da yok edilen din kardeşlerimizin günahını çıkarsınlar, sonra da yüzleri kaldıysa gelip bize laf yetiştirsinler."