HABER

Bakan Çelik: Almanya, adeta 'hayır' kampanyası yapıyor

AB Bakanı Ömer Çelik, Almanya ile toplantı gerilimine ilişkin açıklamasında, Almanya'nın adeta referandumda 'hayır' kampanyası yaptığını ifade etti.

Bakan Çelik: Almanya, adeta 'hayır' kampanyası yapıyor

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın miting yapmasına karşı Almanya'da alınan karardan, Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı tutumuna kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, iki gün sürecek İzmir temaslarına ilk olarak valilik ziyareti ile başladı. İzmir Valisi Erol Ayyıldız'ı ziyaret eden Bakan Çelik, ziyaretinde anı defterini imzaladı. Bakan Ömer Çelik valilik ziyaretinde gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bakan Çelik'e ilk olarak Almanya'da Baden-Württemberg eyaletinin Gaggenau kentinde, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın konuşma yapacağı Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) düzenlediği etkinliğe "park yeri ve girişlerin yeterli olmadığı" öne sürülerek engel çıkarılması soruldu.

"DEAŞ saldırınca asılan bayraklar PKK saldırınca asılmıyor”

Almanya'nın demokratik değerlere sahip çıkma konusunda eylemlerinin tutarlı olması gerektiğini belirten Ömer Çelik, "Gösteri, toplantı, demokratik propaganda hakkı. Vatandaşlarımızla buluşmamız şeklindeki Avrupa Birliği'nin ilkeleriyle teminat altına alınmış toplantı hakkının engellenmesi, demokratik bir hakkın engellenmesi anlamına gelir. Avrupa ülkeleriyle paylaştığımız ortak değerler var. Demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve hürriyetler gibi. Maalesef bu değerlere son zamanlarda Türkiye karşıtlığı üzerinden, İslamofobik bir şekilde ihlale uğrattılar. Bunlara karşı bir takım tutumlar alındığını görüyoruz. Alman yetkililerle konuştuğumuzda bu hakların demokratik hak olduğunu söylüyorlar. Ama diyorlar ki 'Türkiye'nin içindeki sorunlar buraya taşınmasın.' Böyle bir şey yok, tam tersine biz her zaman demokratik değerler temelinde uyum mesajı veriyoruz. Ama net şekilde görüyoruz, geçmişte de bunu yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir toplantıya katılması yargı kararı ile engellendi. Ama Kandil'deki PKK yöneticilerinden bir tanesi telekonferansla bir yere katılabildi. Türkiye'ye büyük bir DAEŞ saldırısı olduğu zaman, Almanya'daki, Avrupa'daki çeşitli binalara Türk bayrağı yansıtılarak bir dayanışma sergileniyor. Ama nedense PKK saldırısı olduğu zaman bu yapılmıyor. Aynı binalara bayrağımızın yansıtılarak Türk halkıyla bir dayanışmanın ortaya konmadığını görüyoruz. Bu çifte standart değişik konularda da devam ediyor” dedi.

"Hem hükümet hem muhalefet topyekun ses çıkarmamız sevindiricidir”

Bu tutumun Avrupa için bir felaket olduğuna dikkat çeken Bakan Çelik, "Örneğin PKK terör örgütüne mensup teröristler, terör faaliyeti içinde aralarında para toplayanlar, Fethullahçı Terör Örgütüne ait teröristler orada serbestçe faaliyet gösterirken, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bakanlarının katılacağı bir hakkın engellenmesi son derece yanlış bir tutumdur. Bu defalarca dile getirildi ve bu konu Avrupa için bir felaket. Şöyle bir felaket; Avrupa tarihinde Berlin Duvarı'nın yıkılması bir dönüm noktasıdır. Ama şimdi aşırı sağcılar üzerinden, ırkçılar, faşistler üzerindenAvrupa'da yeni Berlin Duvarları oluşturuluyor. Türkiye karşıtlığı bu kesimlerin İslamofobik yaklaşımlarını yükseltiyor. Ama unutmasınlar ki bunun arkasında demokrasiye, hukuk devletine düşman, eurofobik, Avrupa düşmanı yaklaşımlar var. Dolayısıyla kendi zeminlere zarar veriyorlar. Geçenlerde bir Avrupa yetkilisi; ‘göçmeler söz konusu olduğunda biz duvarlar örmeyiz, köprüler kurarız' demişti. Demokrasilerden demokrasilere de köprüler kurulması gerekir. Bu yaptıkları duvar örmektir. Bu duvarın bize zararı olmaz, kendilerine, kendi demokrasilerine zarar verir. Bu yaptıklarıyla yüzleşmeleri lazım, biz temel değerleri hatırlatıyoruz. Bu yaptığınız demokratik haklara sığmaz, demokratik hakkın engellenmesidir. Toplantı hakkı, ifade hürriyeti hakkı bunlar temel haklardır, bunları engelliyorsunuz. İkincisi de Türkiye Cumhuriyeti'ndeki sorunlar taşınmasın diyerek olmayan bir şeyi ortaya koyuyorlar. Ama yaptıkları şey şudur; Türkiye Cumhuriyeti bakanlarının oraya gitmesini, vatandaşlarımızla buluşmasını engelleyerek onlar da Türkiye'nin iç siyasetine yönelik bir kampanya yapmış oluyorlar. Burada sevindirici olan şudur ki gerek hükümet olarak bizim gerek muhalefet partilerindeki arkadaşlarımızın bu haksızlığa topyekun ses çıkarmasıdır. Bunu iyi okumaları gerekir” diye konuştu.

"Türkiye'de Alman siyasetçiler teşvik edilecektir”

Almanya'da alınan bu kararın yerel yönetimler inisiyatifinde olmadığını belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Uzun yılar içinde değişik şekillerde de karşımıza geldi, bir şekilde sorunlar çözüldü. Oradaki belediyenin, eyaletin kendi inisiyatifiymiş gibi şeylerin gerçekçi olmadığını biliyor. Bir an evvel bu yanlıştan dönmelerini temenni ederiz. Açık ve net söylüyoruz ki biz göçmelere kapılarını açmış bir ülkeyi, bütün Avrupa kapılarını kapatıyor. Bu konudaki demokratik rüşdümüzü dünyaya karşı ispat ettik ama Avrupa bu sınavdan kaldı. Şimdi yine başka bir demokratik sınavla karşı karşıyayız. Alman vatandaşları, Türkiye'de yaşayanlar, bir faaliyet yapmak istiyorlarsa toplantı hakkı, demokratik haklar çerçevesinde bizim kapılarımız bütün Alman siyasetçilere, üyelere açıktır. Buyursunlar, gelsinler yapsınlar. Hiçbir engelle karşılaşmayacaklar. Hatta demokratik bir hak olduğu için bir teşvikle karşılanacaklardır her zaman Türkiye'de.”

"Türkiye için sesleri çıkarken, kendi mahallelerini ihmal etmişler”

Avrupa Parlamentosu'nda Polonyalı bir üyenin ‘elbette ki kadınlar daha az kazanmalı erkeklere göre, çünkü onlar daha zayıf, daha az zeki' söylemlerinin sorulduğu Bakan Çelik, "Bu Avrupa Parlamentosunda garip şeyler olmaya başladı. Burası demokrasi okulu, insan hakları okulu olarak uzun yıllar işlev görmüştü. En son Türkiye'deki darbe girişiminden sonra, parlamentonun bombalanmasından sonra Avrupa Parlamentosu dayanışma içerisinde olması gerekirken tam tersi bir tutum içerisinde girdi. Türkiye ile müzakereler kesilsin gibi antidemokratik yaklaşım üretti. Şimdi de kadın erkek eşitliği konusunda daha duyarlı olunması gerektiği bir aman diliminde, üstelik de eşit ücret haklarının tartışıldığı bir toplantıda bu dile geliyor. Nefret suçu sayılabilecek bir açıklama yapıyor. Daha vahimi şu ki, parlamento başkanı incelemeye aldı ve kınama, oturumlara katılmama gibi bir ceza vermesi yönünde bir yaklaşım görüyorum. Avrupa Parlamentosunun maalesef demokratik, insan hakları, cinsiyet eşitliği gibi değerlerden ne kadar uzak bir duruma düştüklerini gösteren bir şey. Türkiye ile başka ülkeler için sesleri yüksek çıkarken, kendi mahallelerini ihmal etmişler, orada demokratik değerlerde ciddi sorunlar var. Bence basit bir şekilde geçiştirilmeyecek bir konu, ağır bir nefret suçu. Dolayısıyla ciddi bir ceza verilmesi gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Fransa'da AB'den ayrılma işareti

Fransa'da cumhurbaşkanı adayı olan Le Pen'in Avrupa Birliği'nden çıkma işaretini de değerlendiren Bakan Çelik, "Fransa için yük olduğunu neden söylüyor bu şahıs. Aslında çok yakın zamana kadar marjinal gruplardır bunlar, ama şimdi birinci parti olma yolundalar. Ana akım siyaseti rakiplerin yerine geçmeye başladılar. Çünkü ana akım siyasiler İslamofobik, antidemokratik yaklaşımları olan, ırkçı hareketlere karşı tavır geliştireceklerine bunları idare etmeye soyundular. Bunları idare etmeye soyunduğunuz zaman onlar aşırı sağ olmaktan çıkıp, sağın alanını doldurmaya çalışıyorlar. Almanya'nın Türkiye, İslamofobik karşıtlığı en son Müslüman çocukların gittiği bir okulda Müslümanların namaz kılmasını yasakladılar ya da Fransa'da camiler kapatılıyor. Bakın göreceksiniz bu tip şeyler onların demokratik değerlerini koruma bahanesiyle yaptıkları şeyler, demokratik değerleri merkezden tehdit eden aşırı sağ akımın yükselmesine sebebiyet verecek. O sebeple Avrupa'ya, tarihin çok uzun süreden beri Avrupa ülkesi olan Türkiye'den şu mesajı gönderiyoruz. Kendi politikalarınıza Avrupa'nın değerlerini tehdit ediyorsunuz. Bu hem ortak geleceğimiz hem de demokrasinin geleceği için son derece tehlikeli bir yaklaşımdır. Almanya örneğinde olduğu gibi bu uygulamalardan vazgeçmelerini bekliyoruz” dedi.

"Yunanistan Türkiye'nin dostluğunu yanlış anlamış”

Yunanistan'ın vize serbestisini iptal etmesini değerlendiren Bakan Ömer Çelik, "Bu kapıda vize alınması Yunanistan'ın işine yarayan bir şeydi. Tabi Yunanistan'a karşı düşmanca bir tutum içerisinde olmadığımızı ekonomik krizdeyken gösterdik. Başka ülkeler gibi ekonomik krizi istismar etmedik. Başka ülkeler ‘ekonomik krizden kurtulmak için adalarınızı satın' gibi aşağılayıcı tekliflerde bulunurlarken, biz turizm konusunda işbirlikleri geliştirdik. İzmir-Selanik arasında aynı şekilde. Kuşkusuz anlaşmazlıklarımız var, kuşkusuz Kardak krizinde olduğu gibi son derece yanlış, basiretsiz işler yapıyorlar. Ama büyük resme baktığınızda Türkiye ile Yunanistan arasındaki pozitif noktaların geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu vize serbestisi Yunanistan'ın aslında içinden geçmekte olduğu zor dönemde, iyi olmayan bir politika üretilmesidir. Yunanistan'ın da şunu net bir şekilde görmesi gerekir. Örneğin darbeci askerlerin verilmemesi ya da Kardak krizi gibi konular Yunanistan'ın Türkiye'nin dostluğunu yanlış anladığını gösteriyor. Ama vize serbestisi gibi konularda Türkiye ekonomik krizde yardımcı olurken, bizzat içinde bulundukları Avrupa mekanizmaları aynı yardımı göstermedi. Yunanistan'ın bunu iyi okuması ve Türkiye'nin dostluğunun ne kadar kıymetli olduğunu anlaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Referandum sürecini değerlendirdi

Referandum sürecini de değerlendiren Çelik, "Türkiye kendi demokratik kapasitesine yakışır şekilde referandum sürecinde herkes kampanyalarına başlamış durumda. Bizim açımızdan biz sandığa gitmeyi, siyasi kararlar oluştururken halkın iradesine başvurmayı çok önemseyen bir siyasi kadroyuz. Her zaman söylediğimiz şudur, devlet yönetiminde vatandaşların özne olması bizim siyaset anlayışımızın esasını oluşturur. Vatandaş karar vermelidir ve vatandaş yönetmelidir. Egemenliğin sadece millete ait olması yetmiyor, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması gerekiyor. Çünkü geçmişte de gördük ki egemenlik millete aittir şeklinde seçimler yapılsa çeşitli şekillerde siyasi iktidarlar seçim yoluyla oluşturulmaya çalışılsa bile birtakım vesayet odakları sistem içindeki fay kırıklarından hareket ederek sistem içindeki çeşitli vesayet ilişkilerini ortaya çıkararak ya da bugünün modern dünyasına, modern siyaset ilişkilerine hitap etmeyecek birtakım düzenlemelerden yola çıkarak Türkiye'deki siyaseti kilitlemeyi, küçültmeyi, siyaset alanını daraltmayı başarmışlardır. O nedenle Türkiye'nin aslında siyaset gündemi vatandaşın Türkiye'yi yönetme hakkı ve yetkisinin sürekli genişletilmesidir. Türkiye'deki siyasi reformlar vatandaşlarımızın Türkiye'yi yönetme hakkını ve Türkiye'yi yönetme yetkisini genişlettikçe bizim ekonomimiz büyümüştür refahımız artmıştır, dış dünyadaki sözümüzün gücü artmıştır. Dolayısıyla vatandaşımızın ülkeyi yönetmede yetkisinin artması demek Türkiye'de demokrasinin büyümesi demektir. Bu aynı zamanda ekonominin, refahın büyümesi demektir. Türkiye'nin dış dünyadaki sesinin daha fazla çıkması demektir” dedi.

"İzmir milli mücadeleye yakışır şekilde mücadele verdi”

Geçmişte çok sıkıntı yaşandığını belirten Bakan Çelik, şöyle konuştu:

"Sadece Cumhuriyet dönemi açısından değil. Belki de daha uzun bir perspektifle baktığınızda karşı karşıya kaldığımız en büyük saldırılardan birisi 15 Temmuz'da Fetullahçı terör örgütünün yaptığı saldırıydı ve buna karşı yurdun her yanında kahramanca mücadele verildi. Burada güzel İzmir'de de Kurtuluş Savaşına, Milli Mücadeleye yakışır bir mücadele gösterildi. İzmir milli iradeyi korumak, demokrasiyi korumak ve Fetullahçı terör örgütüne ve diğer tüm terör örgütlerine karşı topyekun bir dayanışma göstermek için her kesimden vatandaşlarımızın ortak bir ruhla buluştuğu davranış sergiledi. Bu da güzel İzmir'e, İzmir'in sosyolojisine, tarihine yakışan bir şeydi. Bundan sonra da inşallah önümüzdeki referandumda da Türkiye'nin önünü açacak anayasa değişikliklerini gerçekleştirecek bir tabloya milletimizin onay vermesi ile birlikte vatandaşın Türkiye'de meclis üzerinde hükümeti kurma şeklinde ifade edebileceğimiz meclis hükümeti sisteminden Türkiye doğrudan millet hükümeti sistemine geçmiş olacak. Artık iktidarlar meclis içinden çıkmayacak doğrudan vatandaş tarafından tayin edilecek, vatandaşın doğrudan iradesi ile kurulacak. Doğrudan vatandaşın iradesi ile oluşacak şimdiye kadar dolaylı iradesi ile hükümet gerçekleşiyordu. Bundan sonra vatandaşın doğrudan iradesi ile gerçekleşecek milat hükümeti sisteminin doğrudan hesap vereceği yer de doğrudan millet olacak. TBMM asli mecrasına oturacak artık biz sistem içinden kaynaklanan krizleri çözmekle yani negatif tutumları gidermeye çalışmakla değil Türkiye'nin pozitif ajandasını büyütmekle, Türkiye'nin refahını büyütmekle, vatandaşın yetkisinin onun verdiği yetkinin neticesi olarak da verdiği talimatların yerine getirilmesi hususundaki politikaları büyütmekle uğraşacağız. Demokrasiye sahip çıkan insanlara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”

En Çok Aranan Haberler