Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, “HSYK'nın kendi kanununu ihmal ederek değil bilerek görmezden gelerek yaptığı bu çalışmanın mutlaka bir karşılığının olması gerekir. Yürütmenin bütün eylemleri yargısal denetime bağlı. Bizi denetleyenler, her gün nefes alışımızdan altına imza attığımız her karar kadar bunu yapabiliyorlar. Biz yargı denetimi altındayız. Yasama da pek çok denetim altında. Peki yargıya geldiği zaman nu denetleyecek hangi güç var? Hangi kanun var?” dedi.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Toplantısı’nın sona ermesinin ardından basın toplantısı düzenleyen Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, toplantıda görüşülen konuları değerlendirdi.Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Arınç, bir gazetecinin “Danıştay’ın Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişikliği durdurmasının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuyla ilgili açıklamaları oldu. Bu konu toplantıda gündeme geldi mi?“ diye sorması üzerine, “Bu geçen hafta yaşadığımız ve çok büyük eleştiri ile karşılanan durumdu. Adli Kolluk ile ilgili yönetmelik İçişleri ve Adalet bakanımızın iştirakiyle bazı konuları değiştirilmişti. Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Bununla ilgili olarak Barolar Biriliği ve bazı kuruluşlar Danıştay 10. Dairesi’nde yürütmeyi durdurma talebiyle dava açtılar ve yönetmelik değişikliğinin iptalini istediler. Bu hukuki bir konudur. Elbette Danıştay konuyu inceleyecek ve bu konunun yasalara uygunluğunu denetleyecek. Verilecek kararı hepimiz saygıyla karşılayacaktık. Ancak beklenmedik bir gelişme oldu. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) karardan bir günce bir tavır ortaya koydu. HSYK tarafından belli sayıda üyenin yaptığı açıklamayı hayretle ve üzüntüyle karşıladık” diye konuştu.“HSYK’NIN BÖYLE BİR KARARI AÇIKLAMA YAPMA YETKİSİ YOK”12 Eylül 2010 referandumuyla yeniden hayat buluna HSYK’nın böyle bir karar alamayacağını dile getiren Arınç, HSYK’nın böyle bir kararı açıklayamayacağını vurguladı. HSYK’nın açıklamalarını bazılarının bir korsan bildiri olarak nitelendirdiğini ifade eden Arınç, “Bazıları en hafif tabirle bunun yasalara uymadığı şeklinde konuştu. Bazıları da bunun doğrudan yargıya bir müdahale olarak anlaşılması gerektiğini ifade ettiler. Çünkü Adli Kolluk Yönetmeliği davası açılmış ve görülmekte olan bir davadır. Anayasa’nın 138. Maddesine göre görülmekte olan bir dava konusunda hiçbir kurum, kuruluş ve kişi açıklama yapamaz, yönlendiremez ve yargıyı baskı altına alamaz. Bu HSYK’nın saygı değer üyeleri olsa bile” dedi.“PEKİ YARGIYA GELDİĞİ ZAMAN NU DENETLEYECEK HANGİ GÜÇ VAR?”“Geçmişte şikayet ettiğimiz sonunda da tabanını daha da genişleterek demokratik bir noktaya getirmek suretiyle batıdan da tebrikler aldığımız bir konuda 5 kişilik HSYK'dan her yaptığı konudan sıkıntı duyan insanlar bu üye sayısının 22'ye çıkarılması suretiyle bir kısmının birinci sınıf hakimler tarafından seçimle gelmesini bir kısmının da belli kişilerin kurumların atamasıyla gelmiş olmasını demokratik tabanın zenginleşmesi olarak görmüşlerdi” diye konuşan Arınç, konuşmasına şöyle devam etti:“Biz de öyle görmüştük. Demokratikleşme açısından önemli, meslek açısından önemli olarak görmüştük. Çünkü 5 kişilik HSYK'nın zamanında militan yargıçları desteklediği, al gülüm ver gülüm şeklinde Yargıtay üyesi olarak seçtikleri insanların kendilerini HSYK üyesi yapmaları karşılığında antidemokratik hangi uygulamaları yaptığının adeta çetelesini tutmuştuk. Bundan kurtulduğumuzu ve demokratik bir yapıya kavuştuğumuzu zannetmiştik. Bu bildiri yayınlanıncaya kadar. Eksikler şunlardır; Bir: Adalet Bakanı henüz görevine başlamıştır. Usule göre HSYK'nın kendisini ziyaret etmesi tebrik ve başarılarını sunması gerekir. İki; HSYK toplanacaksa buna Adalet Bakanı'nı veya yetki verdiği başkan vekilini toplantıya çağırması gerekmektedir. Bir diğer madem ki toplandınız ne karar alırsanız alınız bu kararı açıklamak da kurulun başkanına düşer. Dolayısıyla hiçbirisini yapmadan basına bir bildirinin sızdırılması, bir bildiriyle karşı karşıya kaldık. Ama ertesi gün durumdan vazife çıkaran Danıştay'ın ilgili dairesi, 4 üyeye karşılık bir üyenin muhalefet şerhiyle yürütmeyi durdurma belki de arkasından esas kararı vermesiyle iptal noktasına gelecek. Bunun için HSYK'nın görevini kötüye kullanması suretiyle yönlendirme yapmasına direnmeleri gerekirdi. Danıştay'ın ilgili dairesini tenzih etmek isterim. Ama burada karşılaştığımız durum budur. Korsan bir şekilde toplantının yapılması, Adalet Bakanı tarafından yapılacak işlerin baypas edilmesi suretiyle ortaya bir farklı açılardan eleştirilebilecek karar çıkması ve bunu dayanak yapan dairenin de karar tesis etmesi bizi tekrar eski günlerin özlemini çekenlere ‘oh’ dedirtmiş olabilir. Dolayısıyla HSYK'nın kendi kanununu ihmal ederek değil bilerek görmezden gelerek yaptığı bu çalışmanın mutlaka bir karşılığının olması gerekir. Yürütmenin bütün eylemleri yargısal denetime bağlı. Bizi denetleyenler, her gün nefes alışımızdan altına imza attığımız her karar kadar bunu yapabiliyorlar. Biz yargı denetimi altındayız. Yasama da pek çok denetim altında. Peki yargıya geldiği zaman nu denetleyecek hangi güç var? Hangi kanun var? Hangi yargısal denetim imkanı var? Hiçbir şey yok. Görevini kötüye kullanan bir HSYK üyesi hakkında ne yapabilirsiniz? Hiç bir şey bulamazsınız. Yürütmenin, yasamanın ellerinin kollarının üstelik bir de yargısal denetimle bağlandığı bir ülkede, yargı gücünün karşısında hiçbir sistematik denetim mekanizması yok ki onun yaptığı yanlışlara dikkat çekilebilsin. Ama HSYK mahkemelere talimat vermek ve kendi Görevini çiğnemek suretiyle büyük bir hata yapmıştır. Dolayısıyla bu hukuk dışılıkları dikkate alan hükümetimizin, bazı yasal çalışmalar için gerekeni yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın.”“ADALET BAKANLIĞI'NDA BUNA YÖNELİK DE BİR ÇALIŞMA YOKTUR”Başka bir gazetecinin “Ergenekon ve balyoz davalarıyla ilgili olarak yeniden yargılamaların yapılabileceği ifade edilmişti. Genelkurmay Hukuk Müşavirliği'nin bir açıklaması vardı. Neler düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusuna ise Arınç, “Basında bir tartışma var. Bir arkadaşımız bir makale yazmış. O makale üzerine bazı çevreler de şirazesinden çıkarmak suretiyle tartışmaya almışlar. Bugün zannediyorum kendisi çok etraflı açıklama yaptı. Akdoğan’ın yaptığı açıklamanın üstüne bir kelime ifade etmeye bile gerek yok. Yazıdaki amacından saptırılmaya çalışıldığından bahsediyor. O kendisini ilgilendirir. Hukukçu olarak söyleyeyim. Tartışılmadı, tartışılmaya da değer görülmedi. Bu hükümetimizin işi değil. Ancak benim bildiğim kadarıyla söyleyeyim, bir defa yeniden muhakeme edilmenin eski tabirle iade-i muhakemenin şartları vardır. Bu şartlar, bitmiş, kararı çıkmış, denetimden geçmiş kararlar için geçerlidir. Halen yargılaması devam eden mahkemeler için konusunda bir iade-i muhakemeden bahsedilemez. Bitmiş davalar için şartlar tahakkuk ederse her an iade-i muhakeme süreci başlayabilir. Bunun hukukçular bilir. İkincisi de şüphesiz AB sürecinde, AİHM kararları gereğince aldığımız ve hukukumuza ilave ettiğimiz bazı hükümler var. Orada da yeniden yargılamanın yolları belli şartlarla getirilmiştir. Bu ikisinin dışında bir iade-i muhakeme sürecini başlatmak veya konuşmak mümkün değildir. Bugünkü yapısal yani yargı ve ceza kanununda yer alan hususların değiştirilmesi söz konusu değildir. Adalet Bakanlığı'nda buna yönelik de bir çalışma yoktur. Yargılamanın iadesi süreç olarak, hukuksal bir kurum olarak geçmişten bugüne kadar vardır. Şartları tahakkuk ettiğinde ilgililer bu talepte bulunabilirler. Yoksa günlük olaylarla bağlantı kurularak, bu sebeple de yeniden yargılama yapılsın demek sadece bir temenni ifade eder." dedi.“YARINDAN İTİBAREN BAKANLARIN AÇIKLAMALARI TAKİP EDELİM"“İçişleri Bakanı Efkan Ala, dün bazı kesimlerin dolardan kar ettiğini söyledi. Bu kesimlerle ilgili bir bilgi var mı elinizde? Bunlar açıklanacak mı? BDDK bir inceleme başlattı mı?” yönündeki soruya ise şunları söyledi;“Biz mitingler sırasında sayın Ala’nın ne dediğini bilmiyorum. Kaldı ki konuşmasını dinlesem de bunu yorumlamam farklı bir açıdan bakmam doğru olmaz. Ancak şunu biliyorum. Türkiye'nin son olayları kışkırtanların Türkiye’nin iç ve dış itibarını gölgelemek istediklerini hükümete tuzak kurduklarını, bu sebeple maddi bazı kayıpların olduğunu söyleyebilirim. Sayın başbakanımız da söylüyor. 100 milyar doların üzerindeki bir zarardan bahsediyoruz. Bu konuyu Maliye Bakanımız Ali Babacan ve ilgili bakanlar bugünlerde yapacakları toplantılarla ayrıntılı olarak açıklayacaklardır. Yarından itibaren bütün bakan arkadaşlarımızın, bu konuda özellikle mali alanlarda çalışan ve ekonomiyi yönlendiren ve ekonomi konusunda gerçekten kendilerine büyük görevler düşen arkadaşlarımızın konuşmalarını hep beraber takip edelim.”“BAKANIN MÜSTEŞARI GÖREVİNİN BAŞINDADIR”Görevden alınan bazı emniyet amirlerinin göreve iade için dava açtığının hatırlatılması üzerine ise Arınç, “Herşey birbirine karıştırılırsa işin içinden çıkılmaz. Eğer rutin olarak bazı görev değişiklikleri bugüne denk gelmişse, siz bunlar yaşanan olaylar sebebiyle birilerini hedef haline getirirseniz bu doğru değil. Bildiğim kadarıyla Bakanın Müsteşarı görevinin başındadır. Ancak 26 bakanlığımız var. Bakanlar özellikle yeni göreve başlayan bakanlar, bürokratlarıyla ilgili tasarrufta bulunabilirler. Bunu cemaatle, bir gazeteyle bir düşünceyle, son yaşanan olayların bir parçası olarak göstermek fevkalade yanlış olur. Bunların çetelesini tutmaya da gerek yok. Eğer haksız biçimde görevden alındığını iddia eden varsa, yargısal denetim ne güne duruyor? Hepsi koşar dava açar. Gerçekten haksızlık varsa hepsi de görevine iade edilebilir. İdare içerisinde üst düzey bürokratların dava açmak suretiyle tekrar görevlerine dönme arzusu, bugüne kadar bürokraside hoş karşılanmış değildir. Bu yüzden bazı valilerin beş defa gittiğini 6 defa geldiğini de bilen bir insanım. Hatta o zaman içişleri bakanımız bir espiri yapmıştı. Bir gün Danıştay Başkanı ve başkaları bir arada bulunuyorduk. Birisi geldi, 'Bakanım nasıl işler gidiyor' diye sordu. 'Benim işlerim kolaylaştı' dedi. 'Neden?' diye sorduğumuzda da 'Valla valilerin yarısını ben yarısını da Danıştay atıyor' demişti. Bu Türkiye'de maalesef bir gerçek haline geldi son yıllarda. Hükümetin çalışmak istemediği bir valinin yargıya giderek tekrar göreve dönme arzusu bugüne kadar yaşanmamıştı. Ama şimdi yaşanıyor. Herkes gidebilir. Tasarruf onlara aleyhine olduğu düşüncesindeyseler, hepsi yargıya koşabilirler. Haklarını arayabilirler. Bu haksızlığı ispatlama noktasında ellerindeki imkanları sonuna kadar kullanırlar” diye konuştu.“İSTİŞARE AMAÇLI SORU SORULMAZ”“HSYK açıklamasında sayın Adalet Bakanı’nın müsteşarının bilgisi hatta geniş bir muhalefet şerhi var. Bu gelişmeyle adalet bakanının bilgisi olduğu ortaya çıkmıyor mu? Yürütme organının soruşturma devam ederken, adli kolluk yönetmeliğini değiştirerek, soruşturmayı hedef alan açıklamalar yapması, savcılarla ilgili açıklama yapması, devam eden yargı sürecini etki etme anlamına gelmiyor mu?” diye sorulması üzerin ise Arınç, “Şu söylemidir bu böylemidir diye sor ama istişare amaçlı soru yok. Bu şu anlama gelir, bunu siz söyleyeceksiniz. HSYK kanununda, bazı yetkileri sayın bakan, başkanvekiline devredebilir. Sadullah Ergin Ağustos ayında böyle bir yetki devri yapmış. Sayın Ahmet Hamsici, HSYK başkanvekilliğine dair bir yazı yazmış. Diyor ki, 'şunlar şunların devri uygun görülmüştür; Kurulu yönetmek, gereken toplantı gündemini belirlemek.' Sonunda da HSYK adına yapılacak basın açıklamalarının ise, bizim yaşadığımız somut olayda gördüğümüz gibi, 'Adalet Bakanı'nın uygun görüşü alındıktan sonra yapılması hususlarında gereğini rica ederim' diyor. Sayın Bakan Bozdağ, 27 aralık 2013’te yetki devrini değiştirdi. Yine söylüyor. Başkanın yokluğunda kurulu yönetmek, yargı çevresiyle ilgili bir şeyler yapmak. HSYK adına yapılacak basın açıklamasının ise, kurulu yönetme ve temsil etme, başkana ait bir yetki olduğundan başkan tarafından yapılacaktır bilginizi rica ederim diyor. Buradan şunu anlıyoruz: HSYK Başkanvekili, HSYK'nın başkanı olan Adalet Bakanı ile uyumlu çalışmalıdır. HSYK herhangi bir toplantı yapacaksa başkan vekili bunu Adalet Bakanı'na bildirdiğinde Adalet Bakanı 'uygun görüşünde, bunun gündemini sen belirle ben olamayacağım sen başkanlık yap' diyebilir. Diyelim ki farklı şeyler konuşuldu. Sonunda açıklama yapılması gerekli. Başkan vekili mutlaka 'ilk yetki devrinde benim uygun görüşümü aldıktan sonra yapacaksın' diyordu. Şimdiki yazdığımız yazıda da 'hayır bunu sadece bakan yapacaktır, çünkü kanunun amir hükmü böyledir' deniyor. Böylelikle son yapılan iş kötü ve maksatlı bir iş olmasına rağmen buradan bir hayır da çıktı. Demek ki her yetkiyi vermemek lazım. Biz bunu görmüş ve anlamış olduk” şeklinde cevapladı.“ÖNEMLİ OLAN ÇARPITMA OLUP OLMADIĞI”Arınç, “Gezi olaylarında da dikkatimizi çekmişti. Yabancı basının Türkiye2ye olan ilgisi. İngiliz gazetelerinin attıkları başlıklar dikkat çekici. Bunu nasıl değerlendirmek lazım? Yazarlar Vakfı’nın açıklaması oldu. Nasıl değerlendireceksiniz?” şeklindeki bir soruya ise, “Yabancı basının ilgisinden şikayet etmeyiz. Dışarıyı nasıl manipüle etmeye çalışıyor onunla ilgileniriz. Yoksa basını sansür etmek, basınla ilgili konularda engel olmak gibi bir düşüncemiz yok. Bu olaylar sebebiyle İngiliz basını ne yazdı, ben şahsen duymadım. Bizim Gezi’de, CNN International ve Reuters’la görüşme talep ettiler. Yapılan aksaklıklar için fikri birliği içerisinde olduk. Önemli olan çarpıtma olup olmadığıdır." dedi. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı'nın açıklaması için ise "Haberim yok” dedi.“BAKANLAR KURULUNDA BÖYLE BİRŞEY ZİNHAR KONUŞULMADI”Başbakan Yardımcısı Arınç, “Tüm bu yaşananlar sonrasında, AK Parti’nin üç dönem kuralını değişeceği de konuşuluyor. Sizin görüşünüz nedir?” sorusu üzerine, “Bakanlar kurulunda böyle bir şey zinhar konuşulmadı. Ben de özel düşüncelerimi defalarca açıklamıştım. Tekrar edilmesi için bir gerekçe yok” diye konuştu.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz