HABER

Balyoz Planı'ndaki çelişkiler!

Balyoz Planı'ndaki çelişkiler!

Taraf Gazetesi ordu kaynaklı olduğunu iddia ettiği yeni bir plan yayınladı. Adı "Balyoz". Peki Balyoz planındaki çelişkiler neler? Barış Terkoğlu yazdı...


Esas planın adı Balyoz. Gazetenin iddiasına göre plan 2002 Aralık ayında hazırlandı. 5-7 Mart 2003 tarihinde Selimiye Kışlası’nda 1. Ordu’ya bağlı tüm komutanlıkların katıldığı toplantıda sunuldu. Taraf’ın varolduğunu iddia ettiği planda, AKP hükümetine karşı bir darbe planının icrası yer alıyor. “Sakal” “Çarşaf” “Suga” ve “Oraj” planları ise Balyoz adı verilen planın uygulamaya konması için gerekli ortamın hazırlanmasını içeriyor. Bu ortamın hazırlanması için Beyazıt ve Fatih Camileri bombalanıyor, Ege’de Türk uçağı düşürülüyor.

Peki Taraf’ın yayınladığı bu planın içeriğinin çelişkileri neler? Taraf Gazetesi’ne bu planı servis edenler ne yapmaya çalışıyor?


Pek çok ülkede güvenlikten sorumlu birimler olası sıradışı olaylara hazırlık yapar. Sosyal Bilimlerde kullanılan oyun teorisinin benzeri bir yaklaşımın ele alındığı hazırlıklarda hiç olmamış ancak olması muhtemel senaryolar üzerinden eylem stratejileri ele alınır. Bu eylem stratejilerinin pozitif ve negatif yanları değerlendirilir. Bir deprem sırasında yaşanabilecek kargaşa, dini-siyasi-sosyal ayaklanmalar bu plan dahilinde ele alınır. Olası durumlarda atılabilecek adımlar güvenlik güçleri tarafından irdelenir.

İşte Taraf Gazetesi’nin darbe planı olduğunu iddia ettiği Balyoz Planı’nın içeriği büyük oranda TSK’nın bir olası senaryo çalışması olduğunu gösteriyor. Esasında Taraf Gazetesi de bunu basit bir değerlendirme sonunda görebilirdi.


Örneğin Taraf’ın 2002 Aralık’da hazırlandığını ve 2003 Mart ayında değerlendirildiğini söylediği plana ilişkin bugün yayınladığı bölümde geçen şu ifadelere dikkat edelim:

“Yunanistan tarafından bir f-16 savaş uçağı Ege Denizi açıklarında düşürülmüş, Sakız Adası 8 mil açığında deniz kuvvetlerimize ait hücum bota Yunan savaş uçaklarınca taciz ateşi açılmıştır. Bu gelişme ile Türk Yunan hududunda gerginlik had safhaya ulaşmıştır. Bu gelişmeler üzerine Bakanlar Kurulu tarafından Milli Güvenlik Kurulu’nun teklifi üzerine 1. ve 2. Ordu bölgelerini kapsayacak şekilde; 2 Şubat 2003 tarihinden geçerli olmak üzere kısmi seferberlik ilanına karar verilmiştir (Taraf Gazetesi, 21 Ocak 2010, sayfa 9)”

5-7 Mart 2003’de gerçekleşen bu toplantıda dikkat edilirse konuşulduğu tarihten bir ay öncesinde yaşanmış bir olaydan bahsediyor. Buna göre Yunanistan sınırında yaşanan gerginlik sonrası hükümet sıkıyönetim ilan ediyor. Ancak böyle bir olay konuşulduğu sırada gerçekleşmemişti. Yani ne bir gerginlik olmuş ne de hükümet seferberlik ilan etmişti. Taraf’ın 1. Ordu Kurmay Başkanı Albay Suha Tanyeri’ye atfettiği bu sözler konuşma tarihinde gerçekleşmemişti.

Devam edelim…


Gazetede yayınlanan planın içinde geçen şu ifadeye dikkat edelim: “Güneydoğu Anadolu'da terör olaylarının artması Kuzey Irak'taki belirsizliğin, yerini Kürt gruplarla gerginliğe bırakması Amerika Birleşik Devletleri'nin harekât öncesi verdiği sözleri tutmaması ve bu konudaki isteksizliği ve Kopenhag zirvesi sonucunda Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi üzerine hükümetin yeni ittifaklar arayıştan içine girmesi irticai kesimlerin İslâm devleti kurma özlemlerini fiilen harekâta geçirmiştir, özellikle Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul'da rejim aleyhinde gösteriler düzenlenmeye başlanmıştır.”

Yine planda infial yaratan bölümler olarak sunulan yukarıdaki ifadeler olayın olduğu tarihte gerçekleşmedi. Şöyle ki; Taraf’ın planın sunumunun gerçekleştiğini söylediği tarihlerde PKK ateşkes halindeydi. 1999-2003 arası ilan edilen ateşkes nedeniyle çatışmalar durmuştu. ABD, Irak’a müdahale etmemişti. Müdahale 20 Mart 2003 tarihinde gerçekleşti. Türkiye-AB ilişkileri kopma noktasına gitmediği gibi 16-17 Aralık 2004 tarihinde AB ile müzakereler başladı. Hükümetin bu tarihlerde doğrultusu batıya dönüktü. Yukarıda bahsedilen rejim aleyhtarı gösteriler hiç olmadı.

Yine plandan devam edelim…


“22 Şubat 2002 tarihinde İzmit'te bir grup ilköğretim okulu müdürü ve öğretmenleri çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında türban ve başörtüsü yasağını protesto etmeye yönelik kanunsuz bir gösteri yapmaya teşebbüs etmiştir. Başlangıçta yürüyüşün önlenmesi için alınan tedbirleri müteakip meydana gelen olaylar giderek büyümüş. Emniyet güçlerinin olaylara müdahale etmede gecikmiş olması bazı bölgelerde ise müdahale etmeyerek pasif destek vermesi nedeniyle pek çok işyeri tahrip edilmiş ve iki gün içinde 25 kişi ölmüş, yaklaşık 500 kişi yaralanmıştır.

İstanbul Fatih'te 28 Şubat 2002 tarihinde aşırı dinciler tarafından Atatürkçü düşünceyi savunan dernek binalarına yapılan saldırı sonucunda çıkan çatışmalarda çok sayıda bina ve işyeri tahrip edilmiş, olayların İstanbul genelinde yayılması sonucu 30'un üstünde insan ölmüştür. Kentteki pek çok mağaza ve ev yağmalanmıştır. Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır.
İstanbul'un birçok semtinde sokak çatışmaları her gün vuku bulmaktadır. İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir. İşyerleri ve birçok alışveriş merkezine yönelik yağmalama olaylarının artış göstermesi nedeniyle esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmış ve birçok zaruri gıda maddesi temininde zorluklar yaşanmaya başlamıştır.

Yetkililer tarafından İzmit ve Adapazarı'nda da gerilimin oldukça yükseldiği dile getirilmiştir.
Bu olaylar üzerine Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyesiyle sıkıyönetim ilan etmiş. Ve karar Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı gün TBMM'nin onayına sunulmuştur. Ancak TBMM'de üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için sıkıyönetim karan onaylanmamıştır.”

Planın konuşulduğu tarihten öncesine işaret eden bu olaylar gerçekleşmemişti. Kısacası planda anlatılan olaylar bir fanteziden ibaretti. Askerlerin olası bir felaket senaryosu değerlendirmesi idi. Verilen örneklerde olduğu gibi konuşulduğu tarihlerde hiçbiri gerçekleşmemişti. Tıpkı Hudson Enstitüsü’nde 2007 yılında konuşulan ve Türkiye’nin olası bir Kuzey Irak’a giriş senaryosunun değerlendirilmesi gibi.

Ancak TSK’nın ve esasında dünyanın tüm ordu ve polis kuvvetlerinin ele aldığı bu senaryo Taraf’a servis eden birileri tarafından tahrifata uğratılmış gibi görünüyor. Senaryonun içerisine bugün siyasal olarak kullanılabilecek ifadeler eklendiği izlenimi uyandırıyor.


Bunları irdelersek her şeyden önce planın dilinden söz etmemiz gerekecek. Planda dikkat çeken nokta Orgeneral Çetin Doğan’a atfedilen konuşma sırasında Çin’in komünist lideri Mao’dan yapılan alıntı. Doğan’ın “Mao’nun dediği gibi halk denizdir biz de balık” gibi ifadesi göze çarpıyor.

Bunun sonu boktur

Ya da yine Doğan’a atfedilen “Bunun için de her şeyden önce evet, hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim şeyde Genelkurmay Başkanı'na Kuvvet Komutanı'na diyeceğim ki siz Meclis'i ve Hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın 'bu işin sonu boktur' işte sonunuz böyledir.” 1. Ordu komutanı Çetin Doğan plana göre Genelkurmay Başkanı’na ve kuvvet komutanlarına “bu işin sonu boktur” diyor ve emir veriyor ki bunun pek olası bir durum olmadığını tahmin edilebilir.


Planda geçen mantık dışı unsurlardan biri ise Taraf’ta anlatıldığı haliyle şöyle: "TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlarla hem ulusal hem de uluslararası ortamda ülke ekonomik darboğaza sürüklenerek, AKP hükümetine karşı büyük çaplı toplumsal gösteriler için zemin hazırlanacak ve koordine edilecek.” Plana göre TSK, ekonomik kriz yaratacak. İktisat biliminin yasalarını alt üst edebilecek bu ifadelere göre ekonomik krizin sorumlusu Türk Silahlı Kuvvetleri. Amacı ise AKP’yi düşürmek. Plana göre dünya ekonomik krizinin bir uzantısı olarak başlayan krizi TSK yarattı denmiş oluyor ki bunu sağlıklı bir düşünce ile açıklamak mümkün değil.


Planın dün yayınlanan bölümünde yine çelişkili kısımlar var. Bunlardan biri oldukça dikkat çekici: “İktidar ve irtica yanlısı basın yayın organları her geçen gün cesaretlenip palazlanırken, muhalif basın, geçmişte yaptığı şahsi yanlışlıkların bedelini, görevini yapmayarak ve/veya yapamayarak ödemektedir. Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.” AKP’nin iktidara gelişinden bir ay sonra yazıldığı söylenen bu satırlar sanki bugün yazılmış gibi. AKP’nin iktidarının henüz ilk ayında muhalefeti susturduğunu, ya da mali denetim ile baskı altına aldığını söylemek için biraz erken davranılmış gibi.

TGB kurulmamıştı

Dün kimi basın organlarında çıkan şu ifadeler de Balyoz Planı’nın bir tezgah olduğu izlenimini güçlendiriyor. Şöyle ki raporda harekete geçecek örgütlerden TGB 2002 yılında henüz kurulmamıştı. TGB, 2006 yılında kurulan bir örgüt. Bu durum da planın 2006 sonrasında düzenlendiği izlenimini yaratıyor.


Planın en çok dikkat çeken bölümü ise kuşkusuz gazeteciler ile ilgili olan kısmı. Taraf’ın planda olduğunu iddia ettiği tutuklanacak ve desteklenecek gazeteciler listesi bugün hazırlanmış bir liste gibi. Listede bulunan isimler 2002 yılında farklı bir pozisyon içerisindeydi.

Örneğin desteklenecek gazeteciler içinde yer alan Yılmaz Özdil, 2002 yılında Hürriyet ya da Sabah’ta olduğu gibi bir konumda değildi. Soner Yalçın, Hürriyet yazarı değildi. Hatta Bay Pipo, Reis gibi güvenlik algılamasını eleştiren kitaplara imza atıyordu. İclal Aydın o tarihte henüz yazarlığa başlamış, siyaset dışı konularda yazılar yazıyordu. İsmail Küçükkaya Akşam’da yazar olmadığı gibi medyada bilinen bir isim değildi. Kadri Gürsel Milliyet’te henüz muhabirlik yapıyordu. Bu örnekler daha uzatılabilir. Hatta planda gazeteci olarak anılan isimlerin gazetecilik yapmadığı dahi gösterilebilir.

PKK ve El Kaide

Planın bir başka şüpheli tarafı ise darbeyi icra edecek gruplar arasında PKK ile El Kaide gibi örgütlerin sayılmış olması. Son dönem TSK ile PKK’yı ilişkilendiren yaklaşımlara bir destek olduğu gözden kaçmayan planda bu ilişki darbe ortamı hazırlamak için PKK ve El Kaide’ye şehirlerde eylem yaptırılacağı esasına dayanıyor. Bu tez esas olarak yandaş medya tarafından dile getirilen suçlamalara bir destek gibi görünüyor.


Planın bir diğer yönü ise zamanlaması. Bu üç açıdan dikkat çekici:
1. Planın AKP oylarının düşüş yaşadığı bizzat AKP anketlerinde dahi gözlendiği bir dönemde, partiye dönük yeni bir 27 Nisan heyecanı yaratmasının muhtemel olması.
2. Planı, sivil faşizm tartışmalarının arttığı bu günlerde yeniden bir ordu hatırlatması yaparak AKP’yi eleştiren basına yeni bir şekil verme çalışması olarak yorumlamak mümkün.
3. Elbette en dikkat çekici unsur ise kozmik odada aramaların bittiği gün planın açıklanmış olması. Bu durum da TSK’ye dönük yeni bir çalışmanın habercisi olacak gibi.

Sonuç olarak TSK içinde bir senaryo olarak varolduğu bilinen bir plan tahrif edilmiş gibi görünüyor. Planın içinde bulunan ifadeler 2002 yılında değil yakın bir dönemde yazıldığı izlenimini güçlendiriyor.

En Çok Aranan Haberler