Davutoğlu, "Dün aslında Fransa'da gördüğümüz olay bu bütün depremlere verilen tepkiydi" dedi.
Davutoğlu, Körber Vakfındaki etkinlikte, Paris'te gerçekleştirilen anma töreninde insanlık için bir araya gelindiğini ve dünyaya güçlü bir mesaj verildiğini belirterek, "Hepimiz insanlık için özgürlük için ve istikrar için ve her şeyden önemlisi kıtamızda ve dünyamızda barış ve çok kültürlülük için birlikteyiz mesajını verdik" diye konuştu.
Konuşmasında 2007 yılıyla 2015 yıllarını karşılaştırabileceğini belirten Davutoğlu, geçen yıl yaptığı bir araştırmada Soğuk Savaş sonrasında "üç deprem"in gerçekleştiğini gördüğünü söyledi. Davutoğlu, "Dün aslında Fransa'da gördüğümüz olay bu bütün depremlere verilen tepkiydi. Deprem aslında bence güzel bir benzerlik çünkü biz Türkler olarak depremi çok iyi biliriz. Deprem öncesi dönemde belli bir dönem olur deprem sonrasında apayrı bir dönem olur buna da farklı müdahale edilmesi gerekir. İlk deprem 1991'de Sovyetler'in dağılmasından sonraki dönemde, burada Soğuk Savaş Dönemi koşulları ortadan kayboldu ve hepimiz aslında bir sonraki 10 yılda neler yaşadığımıza iyi bir şekilde tanık olduk" değerlendirmesini yaptı.
İkinci depremin 11 Eylül 2001'de gerçekleştiğini ve bunun güvenlikle ilgili bir deprem olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları söyledi:
"Güvenlikle ilgili kavramlar değişti ve kültürel çeşitlilik ve güvenlik kavramları arasında paradigma değişiklikleri yaşadık. İlk depremde Bosna Savaşı, Kosova Savaşı vardı, ikinci depremden Afganistan Savaşı ve Irak'a müdahale gerçekleşti. Üçüncü deprem, 2008 yılındaki küresel finansal krizdi.
Bundan sonra da sosyal politik deprem, Akdeniz çevresinde ortaya çıktı ve 2011'de Arap Baharı'yla karşılaştık. Analiz yaparken her zaman uluslararası bağlamın nasıl değiştiğini dikkate almalıyız. İdeallerimiz, normlarımız var fakat aynı zamanda bütün bunları çok etkili bir şekilde zorluklara tepki verebilmeliyiz."
Meydana gelen bu depremler sonrası şokların halen devam ettiğini gördüklerini söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Mesela 1991'de Bosna Savaşı'ndan, Kosova Savaşı'ndan sonra Balkan uluslarının bir araya gelmesinden Doğu Balkan ülkelerinin değişikliklerinden sonra NATO ve AB olarak biz bu eski jeopolitik kemerde istikrar bekliyorduk. Doğu'yu ve Batı'yı ayıran kemerde bunu bekliyorduk ancak Ukrayna'da yaşanılan kriz aslında bu jeopolitik depremin bitmediğini gösteriyor. Yani aslında daha birçok Doğu Avrupa ülkesi Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen bu deprem sonrası şoklar devam ediyor. Yani aslında bu gibi olaylar uluslararası istikrarı sürekli değiştirebiliyor. Nagorna Karabağ, Azerbaycan, Ermeni konusu, Abhazya, Gürcistan yine bu 2008 yılında ortaya çıkmıştı ve aynı zamanda Bosna Hersek'te bu ülkelere baktığımızda hala daha donmuş durumları görüyoruz. Hepimizin müdahalesiyle etkisiyle istikrarın kurulması gerekiyor. Yaşadığımız olaylar hepimize aslında bu coğrafyadaki olayların hala daha çok hassas olduğunu gösteriyor. 11 Eylül'den sonraki durumlara baktığımızda aslında yeni bir güvenlik kavramıyla karşı karşıya kaldık. Teröre karşı mücadele Afganistan'da devam ediyordu bu şimdi 10 yılı aştı ve Türkiye'de bunun bir parçasıydı, koalisyonun bir parçası olarak. Ancak terör tehdidinin her yerde olduğunu hatta Paris'te bile olduğunu görüyoruz."
"Avrupa politikasında ayırıcı ve sağ kanat hareketler ortaya çıktı"
Davutoğlu, İstanbul'da ve başka yerlerde terörist saldırılara maruz kalındığını belirterek, İstanbul'da Paris'ten bir gün önce böyle bir tehdidin olduğunu söyledi.
Ekonomik krize bakıldığında bunun da Avrupa'da yeni bir atmosfer yarattığını dile getiren Davutoğlu, ekonomik krizden dolayı kitlelerin hayal kırıklığına uğradığını belirtti.
Bunun sonucunda Avrupa politikasında ayırıcı ve sağ kanat hareketlerinin ortaya çıktığına dikkati çeken Davutoğlu, bazı ülkelerdeki politik eğilimlere bakıldığında Yunanistan gibi ülkelerden farklı yeni politik eğilimler görüldüğünü, bu eğilimlerin ekonomik zorluklar sonrasında ortaya çıktığını vurguladı.
2011'de Arap Baharı'ndan sonra bu ekonomik küresel krizle uluslararası alanda bütün temel taşların sallandığını anlatan Davutoğlu, "2011'de Arap Baharı'yla ilgili bütün ülkelere soru soracak olsaydınız herkes umut doluydu Tahrir Meydanı'nda Suriye'de Humus'ta ve Libya'da her bir kişi size umutla cevap verecekti. Aynı zamanda Bosna Hersek, Romanya, Polonya'daki halkların umutla cevap vereceği gibi. Bizim şu an karşılaştığımız uluslararası bağlamda çok daha detaylı bir karmaşık yapı" diye konuştu.
İlk jeopolitik depremin 1991'de gerçekleştiğini hatırlatan Davutoğlu, 11 Eylül depreminin ikinci deprem, ekonomik krizin Arap Baharı'nın üçüncü deprem olduğunu ve bunun hala daha devam ettiğini dile getirdi.
2007'deki yaptığı analizde Türkiye'nin politik vizyonunu açıkladığını anımsatan Davutoğlu, bunun içerisinde neler yapmaya çalıştıklarını ifade ettiğini belirtti.
Arap Baharı'ndan birkaç yıl önce bu bölgede Türkiye'nin bir vizyonunun bulunduğunu ve yapmak istenilen şeyler olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Aslında 2008 yılında İsrail ve Suriye arasında Türkiye'nin uzlaşma çalışmaları başarılı olsaydı 2008 Aralık'ta diplomatik çalışmalar sonrasında biz İstanbul'da bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantıda uzlaşma çalışmalarımıza zaten başlamıştık. Ancak nihai anlaşma öncesinde İsrail Gazze'ye saldırdı ve ilk günde yüzlerce kişiyi öldürdü ve bütün uzlaşma süreci durdu. Şimdi ben bugün düşünüyorum, geçmişe dair, o zaman Suriye ve İsrail arasında bir barış gerçekleşebilseydi şu an bölge acaba ne durumda olurdu." (Hürriyet)