HABER

Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan önemli açıklamalar

Davutoğlu, A Haber-ATV ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan önemli açıklamalar

Şike davasında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile diğer tüm sanıkların beraat ettiği belirtilerek, yorumu sorulan Davutoğlu, son yıllarda yaşanan bu tür süreçlerde hep ilkeli bir tutum sergilemeye çalıştıklarını, bunun da hukuki süreçlerin kendi doğası içinde seyretmesi olduğunu söyledi.

ŞİKE DAVASI

Şike davasında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile diğer tüm sanıkların beraat ettiği belirtilerek, yorumu sorulan Davutoğlu, son yıllarda yaşanan bu tür süreçlerde hep ilkeli bir tutum sergilemeye çalıştıklarını, bunun da hukuki süreçlerin kendi doğası içinde seyretmesi olduğunu söyledi.

Bunun hukuki bir mesele olduğunu belirten Davutoğlu, "Bir dava söz konusu, mahkemelerin bu davayla ilgili verdiği karar söz konusu. Dolayısıyla hukuki süreçlerle ilgili olarak hukuki süreçlerin doğası içinde kalmak ve yorumları hukuk mantığı içinde tutmak gerekiyor. Dolayısıyla herhangi bir fazladan tekrar yorum yapmak, üzerinde tartışmak bizim açımızdan doğru olmadığı kanaatindeyim. Hukuki bir meselede gelinen noktayı sadece hukuki açıdan değerlendirmekte fayda var" diye konuştu.

"Ama bu da gösterir ki Türkiye'de bir dönemin daha sonuna gelindi. Önce askeri vesayet kalktı, şimdi yargıdaki vesayet de gidiyor ama sorgulamadığımız iş dünyasının, sivil generallerin vesayetleri ve bunların da artık tartışılması gerektiği bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Yorumunuz nedir bu konuda?" sorusu üzerine Davutoğlu, aslında vesayet sisteminin 27 Mayıs'tan bu yana değişik mahiyette devam ettiğini dile getirdi.

Milli iradeyle seçilmiş yönetimler üzerinde değişik kontrol mekanizmaları kurulmaya çalışıldığını anlatan Davutoğlu, "27 Mayıs'tan sonra Anayasa prensipte daha özgürlükçü gibi görünmekle birlikte hep kurduğu ek kurullarla ve yapılarla, milli güvenlik kurulu ve diğer bir çok yapıların oluşum seyrine baktığınızda siyasi otoriteyi halk tarafından seçilen ve halka gidip nihayet hesap vermek durumunda olan siyasi iradeyi, Adnan Menderes'ten sonra bütün o başbakanlık otoritesini kullanan iradeyi sınırlamaya dönük yaklaşımlar oldu" değerlendirmesinde bulundu.

12 Mart'ta, 12 Eylül'de bu yaklaşımların daha açık kendini ortaya koyduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanının kimin tarafından seçileceği, kimin cumhurbaşkanı olacağı dahil olmak üzere bir çok şey askeri bürokrasi tarafından ve askeri bürokrasiyle hareket eden siyasi bürokrasi tarafından yönetilmeye çalışıldı. 28 Şubat yine bu yönde sermaye gruplarının o zamanki tavırlarına baktığınızda bu bürokrasiyle işbirliği içinde olan çevrelerin siyasi otoriteyi sınırlama çabaları hep oldu. Ancak AK Parti'nin belki de en önemli, en büyük devrimi 12 yıl içinde hesabı kim veriyorsa yetkiyi onun kullanması gerektiği fikrini zorlu süreçlerden sonra yerleştirmiş olmasıdır."

Adnan Menderes'in yaptığı yollarla, Süleyman Demirel'in barajlarla, Turgut Özal'ın Türkiye'yi dış ekonomide rekabete açan politikalarla anıldığını belirten Davutoğlu, "Bütün bu liderler vesayetle mücadele ederken Türkiye'de biz gelene kadar Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı 2003'te alana kadar genel yaklaşım şuydu: Gelen iktidarlar belirlenen parametreler içinde belirli hizmetler yaparlar, yol yaparlar, baraj yaparlar, ekonomiyi açarlar ama belli konularda kesinlikle yetki sahibi değillerdir. Dış politika, milli güvenlik meseleleri, Kıbrıs politikası, içeride belli İç Hizmet Kanunu'ndan da kaynaklanan sınırlar içinde ancak politika geliştirebilirdiniz" dedi.

28 Şubat'ta dönemin Başbakanının askerden bahsederken sembolik bir dil kullandığı dönemler yaşandığını ifade eden Davutoğlu, "12 yıl içinde birer birer siyasi yetki sahibi olanlar, sorumluluk sahibi olanların yetki sahibi oldukları zorlu süreçlerin ardından ortaya kondu" diye konuştu.

2007'de e-muhtıra verilen günleri hatırlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Birileri demek istedi ki 'TBMM var ama Cumhurbaşkanını TBMM seçmez, Cumhurbaşkanının kim olacağının çerçevesini biz çizeriz, onun içine kim oturursa biz onu Cumhurbaşkanı seçeriz.' Ya da ondan önce 2004 Kıbrıs müzakerelerinde bizzat süreçlerin içinde biri olarak söylüyorum, 'Kıbrıs'ın politikasının ne olacağına biz karar veririz.' Daha sonraki dönemlerde parti kapatma davası dahil olmak üzere bu milli irade üzerindeki baskılara karşı son derece dirençli bir politikayla bunlar kırıldı. Fakat bu sefer asker ve sivil uzantıları üzerinden yürüyen vesayet, paralel yapıyla yargı, emniyet üzerinden yürüyen bir başka vesayet odağıyla karşı karşıya kalındı. Bütün bunları yaşadığımızda, gördüğümüzde temel ilkenin, bugün yaşanan süreçlerin önemli kısmı, Ergenekon, diğerleri, hep bunun etkileri üzerinde yürüyen şeyler. Bir vesayeti başka bir vesayetle ikame etmek isteyen bir yaklaşım. Türkiye'de gerçekten bir vesayet anlayışı yok muydu? Vardı ama bir vesayetin başka bir vesayetle ortadan kaldırılması, yeni bir vesayet ihdas edilmesi çözüm değil. Türkiye'de bu anlamda bütün bu zorlu süreçlerde adım adım bir yere doğru gidiyoruz, o da hesabı kim verecekse yetkiye onun sahip olması."

"SİVİL ASKER İLİŞKİLERİ ÇOK DAHA SAĞLIKLI"

"28 Şubat'ın medya mantığını bugün gözlemliyor musunuz? O mantığın bugün belli yansımalarını üzerinizde hissediyor musunuz. Basın özgürlüğü tartışması üzerinden de bu yürütülüyor. İkisini aynı anda nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Davutoğlu, bugün 28 Şubat'takine benzer şekilde medya üzerinde brifing vererek onu yönlendiren bir silahlı kuvvetler olmadığını söyledi.

Son 12 yılın en önemli başarılarından birisinin sivil asker ilişkilerinin demokratik bir niteliğe dönüşmesi olduğunu belirten Davutoğlu, Milli Güvenlik Kurulu'nun oturma düzenine dikkati çekti.

Sivil asker ilişkilerinin çok daha sağlıklı zemine oturduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Medyanın 28 Şubat post modern darbesine verdiği destek, asker ile medya arasındaki veya askeri bürokrasiyle medya arasındaki eskiden beri süregelen ilişkilere bağlıydı. 12 Eylül'de de bu destek verildi. Ama şimdi böyle bir durumdan bahsedemeyiz. Şu anda gerçekten Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasiye son derece saygılı ve demokratik sistem içinde işleyişe önem veriyor. Geçmişte olduğu gibi nasıl bir cumhurbaşkanı seçilmesi gerektiği, nasıl bir eğitim politikası olması gerektiği, nasıl bir anayasa olması gerektiğiyle ilgili konularda açıklama yapmak yerine silahlı kuvvetlerimiz şu anda terörle mücadelenin nasıl olması gerektiği, sınırlarımızda nelerin olup bittiğiyle ilgili açıklama yapıyor ve bu anlamda medya üzerinde 28 Şubat'takine benzer bir ilişki biçimi yok."

Medya üzerinden siyaseti dizayn etme teşebbüsünün ise hep olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Son dönemde Cumhurbaşkanımıza, bizlere AK Parti'ye yönelik kampanyaların oluş seyrine bakıldığında bu sefer bu ilişki herhangi bir askeri bürokrasi ile medya arasındaki bir ilişki mahiyetinde değil, dışarıda ve içeride siyaseti milli irade oy tercihleri ve milli irade dışında şekillendirmek isteyen çevreler tarafından yürütülen bir başka network doğdu. Bunun Türkiye'deki demokratik işleyişle bir alakası yok" diye konuştu.

Basın özgürlüğü konusunda herkesin dürüst olması gerektiğini belirten Davutoğlu, akademik hayattan bu yana gelerek, düşünce özgürlüğüne mutlak anlamda saygı gösterilmesi gerektiğini bir temel ilke olarak benimsemiş biri olduğunu söyledi.

28 Şubat'ta köşe yazarlığı yaptığını belirterek, yazdığı bir yazı nedeniyle gelen baskılar ve sonrasında yaşadıklarını paylaşan Davutoğlu, 28 Şubat anlayışından herkesin etkilendiğini ifade etti. (AA)

En Çok Aranan Haberler