HUKUKÇULAR Derneği’nin sertifika töreninde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık’ın darbe girişimi olduğunu belirterek, “Yargı imamı diye bir şey olabilir mi? Bir savcı düşünün vicdanı ile yasa ile değil Pensilvanya’dan gelen emir ve talimatla dava açıyor. Bir hakim düşünün, delillere bakarak değil vicdanla değil, hukukla değil, yargı imamının kendisine vereceği talimatla karar veriyor. Ben buradan bu ülkenin vicdanı ve cesareti olan, yürekli hakim ve savcılarına sesleniyorum. Bu işte size çok önemli görev düşüyor. Allah’a olan sevdanızı ortaya koyun vicdanınızın sesini duyun cesaretinizle bu paralel yapının temsilcilerini siz çökertin. Bize düşen ne ise biz bunu yapacağız” dedi.
İstanbul Kongre Merkezi’nde Hukukçular Derneği’nce düzenlenen Sertifika törenine katılıp hukuk fakültesi öğrencilerine sertifika dağıtan Başbakan Erdoğan özetle şunları söyledi:
HİZAYA SOKMAK
“Şu anda bunu halen yaşıyoruz. 1960 ihtilalinden bu güne bakın. Yargı siyasete her an müdahale etmeyi, siyaseti şekillendirmeyi siyasetin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi her an sallandığını görürsünüz. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK gibi kurumlar çoğu zaman adaletin hızlı, güvenilir şekilde tecelli etmesini bir kenara bırakmış siyaseti sınırlandırmak, siyaseti kendilerince hizaya sokmak gibi bir vazife üstlenmişlerdir.
BAL GİBİ DARBE
Silahların gölgesinde darbe yapma dönemleri kapanınca vesayet düzeninin aktörleri yargı üzerinde bir kısım müdahalede bulunmak istemişlerdir. Biz 17 Aralık’ta yapılan operasyona darbe dediğimizde içerden ve dışardan birileri bunu kabullenemiyorlar. Evet, 17 Aralık operasyonu bal gibi darbe girişimidir. Yargı eliyle yapılmak istenen bir müdahale girişimidir. Yargı, içine sızmış bazı çete mensupları tarafından adeta esir alınmış, siyasete karşı, iktidara karşı halkın oyları ile işbaşına gelmiş hükümete karşı apaçık darbe girişiminde bulunulmuştur. Operasyonun hazırlık, uygulama safhası tamamen hukuk dışıdır. Hukuksuz dinlemeler yapılmış, sahte deliller oluşturulmuş ardından da hukuk çiğnenerek, yasalar çiğnenerek belli bir senaryo çerçevesinde hükümete yönelik alçak bir saldırı başlatılmıştır.
DİK DURMASAYDIK
Çok açık söylüyorum. Eğer 17 Aralık, 25 Aralık operasyonları karşısında dik durmasaydık, inanın şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin şu anda halkın oyu ile seçilmiş hükümeti devrilecek koalisyondan oluşan bir darbe hükümeti iş başına getirilecekti. Kapalı kapılar ardında bunun senaryosunu ortaya koyma çalışması yaptılar. Her türlü hazırlık yapılmıştı. Kimler ne zaman alınacak, ne ile suçlanacak nasıl etkisiz hale getirilecek nasıl itibarsız hale getirilecek hapislerde nasıl hukuksuzca çürütülecek. İnanın bunların hepsi hazırdı. Medyaya belli bir vazife verilmişti. Bunların hangi gruptan olduğunu biliyorsunuz. İşverenler, işveren örgütlerine örgütlerin vazife verilmişti. Muhalefet partilerine dahi bir rol çizilmişti. 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri karşısında dik durarak biz çok ince hesaplanmış bu oyunu bu tuzağı bu senaryoyu rabbimin lütfu ile altüst ettik. Eğer milletimiz bizimle beraber bu senaryoyu altüst etmede bu rolü üstlenmemiş olsaydı, işimiz gerçekten ülke olarak millet olarak bir felaket olabilirdi. Darbe girişimi akamete uğrayınca seçimi gölgelemek istediler. Bütün aktörler 30 Mart’a gölge düşürmek istediler. İşte o tuzağı da 30 Mart’ta milletimiz bozdu. Milletimiz oynanan oyunu gördü. Tuzağı gördü. Ülkesine, istiklaline yapılan saldırıyı gördü ve yüzde 45,5 oy oranı ile bu senaryoyu da altüst etti.
35 YILLIK YAPI
Bakın şuraya dikkatlerinizi çekiyorum. Devlet içinde özellikle güvenlik ve yargı bürokrasisi içinde yaklaşık 35 yılı içinde sinsice gizlice bir paralel yapılanma oluşmuştur. Bu paralel yapılanma sadece 17 Aralık’ta değil bu 35 yıllık süre içinde zaman zaman vicdanı bir kenara bırakmış, adaleti hukuku insani değerleri bir kenara bırakmış, Türk milleti adına değil örgüt adına kararlar vermiştir. Şu anda yargı içindeki korkunç yapılanmanın detayları tek tek ortaya çıkıyor. Yargı imamı diye bir şey olabilir mi? Bir savcı düşünün vicdanı ile yasa ile değil Pensilvanya’dan gelen emir ve talimatla dava açıyor. Bir hakim düşünün, delillere bakarak değil vicdanla değil, hukukla değil, yargı imamının kendisine vereceği talimatla karar veriyor. Göreceksiniz çok çarpıcı gerçekler ortaya çıkacak. İşte Adana’da şunları şunları dinleyeceğiz diye hakimlerin önüne liste koyuyorlar. O listenin içinde hakimlerin telefonları var. Bu senaryo bir yerlerde yazıldı. Emniyet ve yargı içindeki paraleller tarafından bu senaryo adım adım uygulanıyor. Aynı adliye binası içende hatta aynı oda içinde paralel hakimler savcılar arkadaşlarını dinletiyor, zaaflarını kaydediyor bunu da tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıyorlar.
YÜREKLİ SAVCI-HAKİM
Aylardır yargı içindeki bu korkunç yapılanmadan bahsediyoruz. Delilleri ortaya koyuyoruz. Binlerce, onbinlerce insanın hukuksuzca dinlendiğini anlatıyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanını, başbakanının, genelkurmay başkanın, bakanlarının, parti genel başkanlarının, bürokrat sanatçı gazetecilerinin dinlendiğini anlatıyoruz. Ortaya belgeler koyuyoruz. Nihayet kendilerinin de dinlendiğini fark edince Adana’da bazı yürekli savcı ve hakimlerimizin olaya el attığını görüyoruz.
SİZ ÇÖKERTİN
Ben buradan bu ülkenin vicdanı ve cesareti olan, yürekli hakim ve savcılarına sesleniyorum. Bu işte size çok önemli görev düşüyor. Allah’a olan sevdanızı ortaya koyun vicdanınızın sesini duyun cesaretinizle bu paralel yapının temsilcilerini siz çökertin. Bize düşen ne ise biz bunu yapacağız. Ne düşüyorsa bize yapacağız. Kararlılığımızla. Bu millet için yapacağız. Bu vatan için yapacağız. Çünkü biz bir meşrebin bir mizacın bu ülkede egemen olmasına asla müsaade edemeyiz.
NE KADAR SESSİZ KALACAK
Bu ülke 77 milyon. 77 milyonun üzerinde şantajlarla egemenlik tesis etmeye çalışanlara eğer müsaade edersek biz sorumluluğumuzu idrak edememiş bir iktidar oluruz. Buradan ben soruyorum. Yargı buna daha ne kadar sessiz kalacak. Hakimlerimiz savcılarımız Türkiye adına gerçekten çok ciddi tehdit olan paralel yapıya karşı ne kadar tepkisiz kalacak.
İRADENİZİ KİRAYA VERMEYİN
Ben yine sesleniyorum. Bu güne kadar bu Pensilvanya’nın peşine takılanlara da sesleniyorum. Ne olur iradenizi kiraya vermeyin. Aklınızı kiraya vermeyin. Bize Allah’a kulluktan başka hiç kimseye kulluk asla emredilmemiştir. Tüm hukukçularımıza açık açık çağrıda bulunuyorum. Kime şantaj tehdit varsa gelsin izah etsin devlet olarak tüm imkanlarımızla biz bunların üzerine gideceğiz. Hiç kimse korkmasın. Yargı mensupları özellikle cesur olmalı. Ülkemiz, milletimiz, istiklalimiz ve istikbalimiz adına son derece önemlidir.
TEMİZLEMEYE BAŞLADIK
Biz bütün kurumlarımızdan bu paralel yapı ürünlerini temizlemeye başladık temizliyoruz. Asla durmayacağız. Sonuna kadar üzerine gideceğiz. Tabi ki hukuk içinde ama bu öyle bir ur ki adeta vücutta metastaz yapmış. Onu artık tabi kemotarerapi, radoyterapi bunlar da kar etmiyor. Böyle bir durum var. Onun için bu operasyon çok ciddi kararlı sürmesi gereken bir operasyon. Tabi ki yargı içinde çok ciddi tehlike. Ötesi tehdit. Bunun temizlenmesi için tüm vatansever yargı mensuplarından destek aksiyon bekliyoruz, aksiyon bekliyoruz.
PABUÇ BIRAKMADIK
Bize 17 Aralık’tan itibaren çok ağır saldırılar yaptılar. Bana aileme yakın çalışma arkadaşlarıma bakanlarımıza vekillerimize bürokratlarımıza çok adice, haysiyetsizce saldırılarda bulundular. Medyadan sosyal medyadan ahlaka edebe insanlığa ve vicdana sığmayan taarruzlar gerçekleştirdiler. Hiç birisine boyun eğmedik hiçbir iftiraya yalana ithama pabuç bırakmadık.
MİLLETİMİZE ŞİKAYET ETTİK
Dimdik durduk. Yapılanları milletimize şikayet ettik ve 30 Mart’ta milletimiz bunlara gereken cevabı verdi. Çünkü bunlara inanmadı millet. Şu anda inanın sokağa çıkacak, arkadaşlarının hatta eşlerinin çocuklarının dahi yüzüne bakacak yüzleri yok. Ne diyorlardı biliyor musunuz? ‘Bunlar yüzde 30’un üzerine çıkamaz. Bunları çökerttik, bitirdik.’ Biz ne diyorduk meydanlarda. Hesapların üzerinde bir hesap var. Ama onları bu hesabı göremediler. İşte o hesap tecelli etti. Yaptıkları ahlaksızlıkla, edepsizlikle alçaklıkla öylece ortada kaldılar. İşbirlikçileri de gerek muhalefet partileri gerek medya gerek o malum işveren çevreleri aynı şekilde milletten aldıkları cevapla ortada kala kaldılar. Ama biz onları hiç merak etmesinler ortada bırakmayacağız. Hukuk içinde bu saldırıları yapanlardan, onlara yardım ve yataklık yapanlardan hesabı mutlaka soracağız.
SON ÇETE
Türkiye’deki artık son çete paralel çetedir. Bunu da tasfiye ederek Türkiye’nin ayağına takılmış tüm prangaları inşallah ortadan kaldırmış olacağız. 17 Aralık darbe girişiminin ve 30 Mart seçimlerinin muhalefeti yeniden yapılandıracağına, Türkiye vizyonu ile buluşturacağına dair de inşallah umutlarımız var. 30 Mart’ta hezimete uğrayan muhalefet, inanıyorum ki tabandan gelen taleple artık yeni bir yapılanmanın da içine girecektir. Sürekli kaybeden sürekli başarısız olan bir muhalefet Türkiye’ye umut veremez. Pensilvanya’nın kuyruğuna takılacak kadar ilkelerinden ideallerinden taviz veren bir muhalefet Türkiye’ye vizyon çizemez. 17 Aralık ve sonrasında muhalefet aldatıldı. Adeta bir maşa gibi kullanıldı. 30 Martta da bunun bedelini ödedi. Muhalefet genel gen başkanları da ortaya bir bedel koymak zorundadırlar.”