Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı adayını belirleme sürecine ilişkin, “Haziran ayının şöyle ilk yarısı gibi artık bu işi bitirip adayımızı kamuoyuna açıklayacağız” dedi.Partisinin Afyonkarahisar’da yapılan istişare kampında yaptığı konuşmada 10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı’nın milli irade tarafından belirleneceğini belirten Başbakan Erdoğan, böylece Türkiye’de yeni bir sürecin başlayacağını söyledi. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olmasının hiç kimsede kaygıya, endişeye sebep olmaması gerektiğini ifade eden Erdoğan, “Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi sistemi, 27 Mayıs’ta başlayan darbe ürünü bir sistemdir. Türkiye seçimlerle gelmiş Cumhurbaşkanı deneyimini geçmişte yaşamıştır ve hiçbir sorun çıkmamıştır. Tam tersine bürokratik vesayeti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye’de siyasetin alanını daraltmış, sorunların çözümünü kilitlemiştir. Merhum Turgut Özal, Sayın Abdullah Gül gibi sivil Cumhurbaşkanlarımız olmuş ama sistem umut vaat eden köklü bir değişikliğe hiçbir zaman maalesef ihtiyaç duyar diye beklerken gerçekleşmemişti. Ama artık bunun ihtiyaç olduğu her yerde konuşulur hale geldi. 29 Ağustos 2014’ten itibaren Türkiye’nin bugünden çok daha iyi, çok daha demokratik, umutlu ve heyecanlı olacağını inşallah hep birlikte görüp yaşayacağız. Adayımız kim olursa olsun, politikalarımız, yolculuğumuz hız kesmeden devam edecek. İlkelerimiz taviz verilmeksizin muhafaza edilecek. Türkiye ekonomide 2023 hedeflerine kararlılıkla ilerleyecek, adayımız kim olursa olsun çözüm süreci asla sekteye uğramayacak. Kanı durdurmak, gözyaşını dindirmek, kardeşliği en güçlü şekilde tesis etmek için verdiğimiz mücadele asla yavaşlamayacaktır” diye konuştu. “Milli iradenin tercihiyle gelen Cumhurbaşkanı ile aynı şekilde gelmiş bir hükümeti hep birlikte göreceğiz, göreceksiniz” diyen Erdoğan, ekonominin şahlanmasına, çözüm sürecinin daha da ilerlemesine, Türkiye’de kardeşliğin, paylaşmanın, dayanışmanın çok daha güç kazanmasına zemin hazırlayacağını söyledi. Bugün Türkiye’de var olan ve varlığını idame ettirmek için direnç gösteren kutuplaşmaların eski Türkiye’den miras kaldığını söyleyen Erdoğan, “Tek parti dönemi, darbeler ve statükocu anlayış birlik kardeşlik ve hoşgörü üzerine bina edilmiş Türkiye Cumhuriyeti’ni kamplara ve kutuplara ayırmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Ret, inkar ve asimilasyon eski Türkiye’ye ait bir alışkanlıktır. Sünni, Alevi ayrımı eski Türkiye’ye ait bir ayrımdır. Zengin fakir, beyaz siyah, profesör mütedeyyin seküler ayrımı eski Türkiye’nin imal ve muhafaza ettiği ayrımlardır. Etnik kökeniyle, mezhebiyle, diniyle, ekonomik durumuyla, inançları ve yaşam tarzıyla 76 milyon birbirinden farklı olabilir. Ama nihayetinde 76 milyonun her bir ferdi Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır. Bunu bugün söylemiyoruz, AK Parti olarak yola çıktığımız andan itibaren hep söyledik, söylüyoruz, söyleyeceğiz. Biz partimizin, siyasetimizin kapılarını 76 milyon için hep açık tuttuk. Bizim kollarımız gönüllerimiz soframız ve muhabbetimiz 76 milyonu ayrımsız olarak kucakladı. Seçkin zümrelerin partisi olmadık, sermayenin, medyanın güç odaklarının peşine takılıp giden bir parti olmadık. Biz her zaman ‘millet’ dedik. Bize oy verse de vermese de 76 milyon bizim nazarımızda hep bir ve eşit oldu. Diğerleri ayrıştırırken, bu alışkanlıklarını maalesef inatla sürdürürken, sahillere bir kısmı sıkışıp kalırken her zaman biz Türkiye’nin partisi olduk. Yüzde 50 oy alsak da yüzde 100’ün hukukunu korumak bizim üzerimizde kutsal bir mesuliyet oldu. Özeleştiri yapmaktan hiçbir zaman çekinmedik, özeleştirimizi her zaman yaptık. Biz her gece başını yastığa koyduğunda kendi iç muhasebesini yapan, kendisini sorgulayan, o gün Allah için, ülke için ne yaptığını soran bir kadroyuz. Ama bunu muhalefet yapmadı. Muhalefet kucaklamak yerine ayrıştırmayı, birleştirmek yerine her zaman kutuplaştırmayı tercih etti. Bizimle, partimizle, siyasetimizle ilgili olarak tamamen gerçek dışı ithamlarla, iftiralarla kendi seçmenini korkutmayı, bu şekilde oy toplamayı maalesef muhalefet değişmez bir siyaset tarzı olarak benimsedi. Yeni Türkiye’de inşallah ihtilallerin artık tüm izleri silinirken muhalefetin de artık kendisini yenilemesi, demokrasinin milli iradenin hakim olduğu, siyasetin güç kazandığı Türkiye’ye ayak uydurması kaçınılmaz olacaktır. Bu muhalefet anlayışı millete de siyasi partilere de bu muhalefet hantal muhalefettir. Bu muhalefet hızla atılım yapan Türkiye’yi paçalarından tutup çeken bir muhalefettir. İşte bakın 30 Mart’tan hala hiçbir ders çıkarmadılar. Hiçbir özeleştiri yapmadılar. Kendilerini sorgulamadılar. Kaybettikleri halde koltuklarını terk etme zahmetine dahi girmediler. Bu muhalefet 30 Mart’ta öyle bir kaybetti ki inanın tarihlerinde bu kadar büyük zillet yaşamadılar. CHP, MHP, BDP onların yanında irili ufaklı birkaç parti gittiler Pensilvanya’yla işbirliği yaptılar, kendi aralarında ittifak yaptılar, her türlü ahlak dışı itham ve iftiraya başvurdular ama yine de kaybettiler. Var güçleriyle saldırdılar, ellerinde ne varsa fırlattılar. Her türlü çirkefliği, her çirkinliği denediler yine de kaybettiler. Bunlar biliyorsunuz AK Parti’yle 8 seçimde karşı karşıya geldiler. Üç yerel, üç genel, 2 referandum. 8 seçimin 8’inde de biz bunlara aritmetik dersi verdik. Ama çaktılar. Hatırlarsanız rakamları topluyor, çıkarıyor, bölüyor, çarpıyor 40 rakamını buluyordu. Şimdi cebirden ümidi kestiler, kendilerini geometriye verdiler. Üçgenler çiziyorlar, iç açılarını dış açılarını topluyorlar. Cetvel, pergel, gönye sanki, Cumhurbaşkanlığı seçimine değil de LYS imtihanına hazırlanıyorlar. Zaten geometriden anlasalardı paralelle iş tutmazlardı. Ondan da anlamıyorlar. Çünkü iki paralel çizgi sonsuza kadar birbirine değmez. Çözmeleri gerekirdi. Paralelle iş tutanının da yolu milletle, devletle, iktidarla, hele hele Çankaya’yla hiç kesişmez” şeklinde konuştu.Afyonkarahisar’da 13 yıl önce AK Parti’nin kuruluş hazırlıklarını yaptıklarını ifade eden ve bu toplantıda parti ile ilgili çok önemli kararlar alacaklarının altını çizen Erdoğan, “13 yıl önce buradan yola çıkarken 3 dönem kuralını müzakere etmiş, tüzüğümüze bunu koymuştuk. 3 dönem üst üste siyaset yapanların bir dönem ara vermelerini karara bağlamıştık. Ondan sonra yine devamlarını kabul etmiştik. Siyasetin gençleşmesi için arkadan gelenlere yer açılması için, koltuğa oturanların yaşlanıncaya kadar, elden ayaktan kesilinceye orayı işgal etmemeleri, yani siyasetin genç dinamik olması için bu kararı almıştık. Tüzüğümüzdeki bu madde 2015 seçimleri öncesinde ilk defa devreye girecek. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve 3 dönem kuralının çerçevesinde partimizin nasıl şekilleneceği çok büyük önem arz ediyor. Hatırlatmakta fayda görüyorum, aday tespiti için çok yoğun istişarelere başladık. Şu ana kadar MKYK, milletvekillerimizle, büyükşehir belediye başkanlarımızla, il başkanlarımızla, kadın kollarımızla, gençlik kollarımızın hepsiyle bunları gerçekleştirdik. Bugün ve yarın burada değişik konularda istişarelerimiz devam edecek. Bu süreç bu şekilde devam ederken en geç bu ayın sonu veya Haziran ayının şöyle ilk yarısı gibi artık bu işi bitirip adayımızı kamuoyuna açıklayacağız. Biz Afyonkarahisar’da yola çıktığımızda ne demiştik. Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece. Gideceğiz gündüz gece inşallah. 13 yıl boyunca ‘durmak yok yola devam’ sloganıyla hiçbir yolumuzda yanımızdan eksik etmedik. Hamdolsun halkımız buna sahip çıktı. İlkemiz olsun, kim aday olursa olsun, gidenler ve kalanlar ne kadar değişirse değişsin AK Parti’nin çizgisi, istikameti ilkeleri, prensipleri asla değişmez. Şahsen ömrümü siyaset yoluyla milletime, ülkeme ve bu dava uğruna hizmete vakfettim. İlk gençlik yıllarından bugüne kadar 18 yaşından, hatta ortaokul yıllarından itibaren bu tür sosyal hizmetlerin içerisinde daha sonra siyasi hizmetlerin içerisinde bugünlere geldik. Hiçbir zaman elhamdülillah yalnız olmadık, hiçbir zaman tek başımıza hareket etmedik. Biliyoruz ki bu dava isimlerle yürüyen değil, ilkelerle, gayelerle, sınırlarla yürüyen bir davadır. Bu dava her şeyden önce bu davaya gönül verenlerin hayır dualarıyla yürüyen bir davadır. Bizden önce bu dava taşını omuzlayan nice yiğitler vardı. Nice büyüklerimiz vardı, biz o emaneti aldık. Bugünlere geldik. Gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki bundan sonra da bu dava kişilere bağlı olmaksızın hor, öksüz ve garip kalmayacaktır. Çağ kapatıp çağ açan sevgili Peygamberimizin övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han ne güzel söylemiş; ‘Dünya nimeti ebedi değildir’. Fani cihanda hiç kimse ölümsüz değildir. İnsanların dünyada nefesleri sayılıdır ve ölümsüzlük kapısı kapalıdır. Evet Fatih vefat etti ama davası, eserleri bugünlere kadar ulaştı. Bu dava isimler üzerinde yürüseydi Fatih’le birlikte değerli kardeşlerim unutmayın fetih de ölürdü. Ama dikkat edin fetih ölmedi, o baki. Bu dava fani şahsiyetler üzerinde yürüseydi Osmanlı cihan padişahları, Selçuklu sultanları, Emevi, Abasi, Endülüs ve nice daha devletin idarecileri öldüğünde dava öksüz kalırdı, yetim kalırdı. Bu dava köksüz ruhsuz olsaydı Bağdat’ın kütüphaneleri yakıldığında Saraybosna’nın kitapları kül olduğunda Kurtuba’nın sarayları düştüğünde inanın yok olur giderdi” ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz