Taraf Gazetesi'nde yayınlanan Wikileaks belgelerinde ABD'liler tarafından Başbakan Erdoğan'ın portresi çiziliyor.
İşte ABD'li Büyükelçileri'nin gözünden Erdoğan'ın portresi
1) Erdoğan anahtar niteliği taşıyor
Türkiye’nin en güçlü politikacısı olan Tayyip Erdoğan, bizim AK Parti hükümetini, Irak ve ABD’nin diğer stratejik çıkarları konusundaki kamuoyu görüşünü etkileyebilme yeteneğimiz açısından anahtar nitelik taşıyor. Erdoğan, kendisiyle çok gurur duyan bir adam ve Kemalist Devlet’in onun kamusal hayata tamamen dönmesini engelleme çabaları, bu gururu azaltmıyor, aksine artırıyor. Dolayısıyla, Erdoğan’a şimdiden hükümetin başıymış muamelesi yapmak, ABD’nin Türkiye’deki nüfuzu açısından muazzam getiri sağlayacak ve Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’ye katılım müzakereleri için tarih verilmesine olan kuvvetli desteğimizi AB nezdinde vurgulamış olacaktır.
Derin Devlet, ona karşı çok çalışacak
2) Şahsen seçilmemiş olan Tayyip Erdoğan, partisi AK’ın ezici seçim zaferinden ve hükümet başkanı gibi karşılandığı 14 ayrı AB başkentini kapsayan gezisinden sonra, Türk siyasetindeki yeni devdir artık. 3 kasımda Erdoğan’ın partisine zafer getiren şey, İstanbul’da sorumlu bir belediye başkanı olması, dürüst ve adil reformlardan yana çıkması ve Anadolu’nun bir ucundan diğerine siyasi bir çekim gücü oluşturmasıydı; Devlet’in onun seçimlere girme ehliyeti olmadığı yönündeki tartışmalı kararı da bu seçim gücünü artırdı. Erdoğan şimdi bu zaferi ve ulusal çapta kazandığı önemi, Parlamento’ya girebilmesini sağlayacak şekilde siyasi haklarını geri almak için kullanmaya ve kış sonunda ya da bahar başında başbakanlığı üstlenmeye kararlı.
3) Kentsel bölgelerdeki ve Anadolu’nun dört yanındaki popülaritesine rağmen, Erdoğan herkes tarafından sevilen biri değil. Müesses nizam onu, vasat düzeyde eğitim görmüş, yolunu (fazlasıyla) bulmuş bir mahalle kabadayısı, Türkiye’yi Şeriat’a götürecek karizmatik ama tehlikeli bir vaizpolitikacı olarak tasvir etmeyi yeğliyor. Siyasetin ve bürokrasinin içinden birçok kişi bize, bu nedenle, Derin Devlet’in hukuki manevralar ya da provokasyonlar yoluyla Erdoğan’ın dengesini sürekli olarak bozmak için elinden geleni yapacağını söylüyorlar.
4) Bu bağlamda, Erdoğan’ın Washington’a yapacağı ziyaret, (1) Türkiye’deki demokratik seçim sonuçlarına ve AK Parti hükümetinin demokratikleşmeyi sürdürme kararlılığına saygı duyduğumuzu göstermek, (2) AK Parti ve bugünün Türkiye’sindeki en önemli politikacı olarak Erdoğan üzerindeki etkimizi güçlendirmek, (3) Bu aşamada Türkiye’de dediğini yaptırabilecek tek politikacı olan Erdoğan’ı Irak, Kıbrıs ve içerideki siyasi ve iktisadi reform konularında doğru kararları almaya ikna etmek suretiyle, ABD’nin temel çıkarlarını ilerletebilmemiz için mükemmel bir fırsattır.
Gururu incinebilir, eleştiriyi sevmez 5) Erdoğan’ın karizması, defansif hali, güçlü sezgileri, hükümran (hatta otoriter) duruşu, sempatikliği –ki bu Türk siyasetçileri arasında enderdir– ve hafiften cakalı hareketleri, gençken İstanbul’un zorlu mahallelerinden Kasımpaşa’da yetişmesi, imam-hatip okuluna devam etmesi ve profesyonel futbol oynamasından ileri geliyor. O hem duygusal tepkiler vermeye hem de siyasi iktidarı serinkanlılıkla elinde tutmaya meyyal bir adam. Kendini çok büyük görüyor ve aşırı gururlu; hakettiği saygıyı gördüğüne inanmadığı zamanlarda, hem kendi kafasındaki imajı hem de gururu kolaylıkla incinebiliyor ve eleştiriye kötü tepki veriyor. Bununla birlikte 12 milyon nüfuslu İstanbul’un belediye başkanı olarak, Kıbrıs’taki kireçlenmiş yaklaşımları kırma çabasında ve başörtüsü konusu gibi hassas meseleleri ne zaman öne itip ne zaman geri çekeceğine ilişkin zamanlama açısından ahenkli (bu bir çaba gerektirse de) bir duruşa sahip olduğunu kanıtladı.
6) Erdoğan, yabancı dil bilmediği ve kuvvetli, kapsamlı bir eğitimden yoksun olduğundan, yabancılarla yaptığı toplantıları, sezgilerine, kendi ağırlığına ve ilişki kurma yeteneğine güvenerek götürüyor. Anlatılanları dikkatle dinleyecek ve muhataplarının da kendisine ve konuya ciddiyetle, dahası samimiyetle yaklaşmasını isteyecektir.
Bununla birlikte, doğru zamanda yapılmış şakaya veya daha hafif konularda konuşmaya da açıktır. Bu son nokta itibariyle, Erdoğan, takma adı “Sarı Kanarya” olan ve İstanbul’un (ve Türkiye’nin) üç büyük futbol kulübünden biri olan Fenerbahçe’nin koyu bir taraftarıdır; sarı ya da sarı ve mavi renklerde motifleri olan bir hediye çok beğenilecektir, hele bir de Erdoğan’ın futbol tutkusuna ilişkin bir sözle birlikte sunulursa. Erdoğan’ın üslûbu, söyleyeceklerini ilkin yumuşak bir dille, az ve öz şekilde söylemektir; itirazla karşılaştığında, bu kez cevabını daha keskin bir tonda verir ve konu üzerine her teatide biraz daha sertleşir. Açıktan açığa yapılan baskıya ya da tehdit imalarına kötü tepki gösterir. Onu zor bir karar almaya ikna etmenin en iyi yolu, sakin ama erkek-erkeğe bir üslupla onun Türkiye’nin lideri olarak ülkenin kaderini elinde tuttuğu duygusuna hitap etmektir.
Partisini birarada tutması zor olabilir
7) ‘Referans C’ belgesi (bu belge telgrafın metninde yer almıyor) AKP’nin kudretlerini ve zaaflarını ABD’nin çıkarlarına muhtemel etkileriyle birlikte ortaya koyuyor. Zaaflar sözkonusu olduğunda, seçim sonrasında bir farklılaşma, dolayısıyla da parti içi gerilime daha elverişli bir ortam görmekteyiz. Birinci ayrım, partinin Parlamento grubu (ki bu grup kısa bir süre önce, Başbakan Gül’ün beklemediği kadar dindar ve muhafazakâr nitelikte başkanvekilleri seçti) ile parti liderliği (ki bu ekip, Erdoğan ve Gül’ün etrafındaki pragmatik gruba daha yakın) arasında. İkinci ayrım, Parlamento’nun ateşli başkanı Arınç ile daha sakin olan Gül arasında. Hükümet etmenin ve yasa yapmanın gerilimleri, müesses nizamdan gelen dış başkılar, kamuoyu ve dış politikanın gerekleri bu yığınsal partinin içindeki fraksiyonlarla ve çatlaklarla oynayıp durdukça partiyi birarada tutma çabası Erdoğan’ı fazlasıyla meşgul edecektir. Soldan merkez-sağa kadar irtibatta olduğumuz birçok kişi, AK Parti’nin bir yıl içinde bölüneceği öngörüsünde bulunuyor. Bu değerlendirmeler, biraz da kıskançlığın etkisiyle bazılarının gönlünden geçen şeyi yansıtıyor olabilir ama AK Parti’nin önümüzdeki dönemde büyük bir iç gerilim yaşayacağı da gerçek.
8) Erdoğan henüz hükümette değil ama haberlerde ön planda olduğu için buradaki ve yurtdışındaki herkesi, de facto (fiilen) –ve gelecekte de jure (hukuken)– lider olduğuna ikna etti. Gül’ün, Erdoğan’ın rehberliğinde oluşturduğu kabinesi, Derin Devlet ve bürokrasiyle ilişkilerde tecrübe sahibi kişilerle –Savunma (hükümete diğer açılardan temkinli yaklaşan Cumhurbaşkanı Sezer, Bakan Gönül’e saygı duyuyor), İçişleri, Dışişleri, Eğitim– Erdoğan’ın İstanbul belediyesindeki idari kadrosundan ve bağlantıda oldukları bazı kurnaz işadamlarından müteşekkil.
AK Parti’nin yetenek havuzunu göreceğiz
9) Gül, AB ile ilgili demokratik reformları ve Erdoğan’ın başbakanlığı üstlenmesinin yolunu açacak anayasa değişikliklerini belki kış ortasında ya da sonunda hızla parlamentodan geçirecektir. Cevap bekleyen büyük bir soru, AK Parti’nin müsteşarlık ve daha alt seviyelerde bürokrat atamalarını yapabilmesine uygun beceride bir yetenek havuzuna sahip olup olmadığıdır. Bu açıdan, derinlemesine nüfuz etmiş çıkarlar ve uygulamalarla karşılaştığında, AK Parti’nin (a) dış politikada pragmatik cevaplar verme, (b) güvenilir nitelikte iktisadi reform ve bankacılık denetleme standartlarını devam ettirme, (c) niyet ettiği güçlü reform yanlısı ve yolsuzluk karşıtı seferberliği hayata geçirme, bakımından ne kadar başarılı olabileceği konusunda Türk gözlemcilerin kafasında taşıdığı soruları biz de paylaşıyoruz.