HABER

Başbakan "Ulus"a seslendi

ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün hala dostane ilişkiler sürdürdükleri ülkeler arasında bile 'iyi terör-kötü terör' ayrımı yapabilen, bir başka toplumun canını yakan terörist odaklara kendine dokunmadıkça göz yumabilen ve hatta destek olabilen ülkeler, yönetimler, siyasi partiler veya sivil toplum örgütleri gördüklerine işaret ederek, "Bu durum, farklı toplum ve kültürlerin ortak bir insanlık paydasında buluştuğu yeni bir barış çağı umutlarına gölge düşürüyor. Bu bir samimiyet sınavıdır. Çifte standart uygulayan yönetimlere, anlayışlara sesleniyorum. Çok açık söylüyorum, insanlığın ortak geleceği, bu samimiyet sınavının sonucuna bağlı olacaktır" dedi.

Başbakan Erdoğan, Temmuz ayı Ulusa Sesleniş Konuşması'na ekonomide yaşanan gelişmeler hakkında değerlendirmeler yaparak başladı. AK Parti iktidarının getirdiği güven ve istikrar ortamı sayesinde Türkiye ekonomisinin krizlerin yaralarını önemli ölçüde sardığını, yeni bir atılım dönemine girdiğini belirten Erdoğan, yüzde 9.9 gibi bir orana ulaşan reel büyümenin, bunun en açık göstergesi olduğunu ifade etti. Bu büyümenin, özel sektörün yatırım ve tüketim harcamalarından kaynaklandığını, bu sebeple de sağlam, sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme olduğunu kaydeden Erdoğan, yine bu dönemde sadece iç istikrarın tesisiyle yetinmediklerini, dünya ekonomisi ile bütünleşme yolunda da önemli ve etkili adımlar attıklarını anlattı. Bu adımların bir sonucu olarak, son 3 yılda dış ticaret hacminin ikiye katlanarak 160 milyar doları aştığını ve milli gelire oranının yüzde 50'nin üzerine çıktığını kaydeden Erdoğan, 2001 yılında yüzde 16.1 olan konsolide bütçe açığının milli gelire oranının, 2004 yılında yüzde 6.1'e gerilediğini hatırlattı. Kamu net borç stokunun milli gelire oranının 2001 yılına kıyasla yaklaşık 30 puan azalarak yüzde 63.5 seviyesine indiğine işaret eden Erdoğan, bunların, büyük bir kararlılıkla uygulanan mali disiplinin sonuçları olduğunu dile getirdi. Faiz oranlarının da bu sayede yüzde 70'ten yüzde 16'lar seviyesine düştüğüne dikkat çeken Erdoğan, ancak bu sayede mali kesimdeki fonların, giderek artan bir şekilde özel sektörü finanse eder duruma gelebildiğini söyledi. Erdoğan, "Çok uzaklarda değil daha 2 yıl öncesine kadar enflasyon canavarı diye bir derdimiz vardı. Hayat pahalılığı diye can yakan bir meselemiz vardı. Bunlar hepimizin içini acıtıyordu, ceplerimizi, cüzdanlarımızı kemiriyordu. Alın terimiz daha kurumadan kazancımızı alıp götürüyordu. O günleri geride bıraktıysak, bu kendiliğinden olmadı. İşte enflasyon 30 yıl aradan sonra, uluslararası piyasalarda ham petrol fiyatlarının yüksek seyretmesine rağmen ilk kez tek haneli rakamlara indi. Daha yapacaklarımız yok mu? Şüphesiz var. Eksikliklerimiz, çözüm bekleyen sorunlarımız, işsizlerimiz, yoksullarımız yok mu? Elbette var, bunları herkesten iyi biz biliyoruz. Çünkü biz bu ülkenin gerçeklerini sizlerle birlikte yaşıyoruz. Ama hep birlikte el ele bunları da aşacağız. Bugün hedeflerimizi daha ileri götürmek ve çıtayı daha yükseğe koymak için çok daha inançlı ve kararlıyız. Enflasyonda, faizlerde, büyümede, ihracatta, istihdamda ve ekonominin diğer tüm göstergelerinde milletimizin hak ettiği, yıllardır ümitle beklediği, özlediği günlere inşallah hep birlikte ulaşacağız" diye konuştu.

"BİR ÜLKEYİ TERÖRLE MÜCADELEDE BAŞARILI KILAN ASIL GÜÇ O ÜLKENİN DEMOKRASİYE BAĞLILIĞIDIR"

Yaşanan güzel gelişmelerin yanında, Türkiye'nin, herkesin yüreğini dağlayan, yakalanan huzur ve istikrar ortamını bozmayı amaçlayan haince girişimlere de zaman zaman maruz kaldığına işaret eden Erdoğan, son günlerde cereyan eden menfur terör hadiselerinin, Türkiye'yi zor duruma düşürmeye, birlik ve beraberliği bozmaya, şiddet ortamını bu topraklarda yeniden canlandırmaya yönelik olduğunu söyledi. Etnik kökeni ve dini inancı ne olursa olsun Türk milletinin et ile tırnak gibi kaynaştığını vurgulayan Erdoğan, en değerli sermayelerinin de, bu milletin evlatları arasındaki sevgi ve kardeşlik bağlarının gücü olduğunu ifade etti. Erdoğan, "Gelecek ümitlerimiz, bugün her zamankinden daha güçlüdür. İstikbal ufkumuz, her zamankinden daha parlaktır. Yaşadığımız acı tecrübelerden biliyoruz ki, bir ülkeyi terörle mücadelede başarılı ve etkin kılan asıl güç, o ülkenin demokrasiye, barışa, insan haklarına ve evrensel değerlere olan inanç ve bağlılığıdır" şeklinde konuştu.

Bugün insanlığın ortak aklının terörün beslendiği ortam ve koşullar ortadan kaldırılmadan terörle mücadelede kesin sonuca ulaşılamayacağını kavradığını anlatan Erdoğan, terörün bir sebep-netice ilişkisi olduğunu belirtti. Dünyanın da son birkaç yıldır yaşanan acı tecrübelerden sonra artık meseleye bir sebep-sonuç ilişkisi içinde bakmaya başlamasını çözüm yolunda önemli bir kazanç olarak gördüklerini dile getiren Erdoğan, Türkiye'de uzun yılların ihmali ve kötü yönetilen ekonomik süreçlerin, bölgeler arasında kabul edilemez büyüklükte uçurumlar, eşitsizlikler ortaya çıkardığını, kalkınmada öncelikli kabul edildiği halde yıllar yılı kaderine terkedilmiş, giderek yoksullaşmış bölgelerde problemlerin dağ gibi biriktiğini anlattı. Bu problemleri ivedilikle aşmak, bu bölgelerde yaşayan genç insanların önünde umuda açılan yeni kapılar inşa etmek durumunda olduklarını ifade eden Erdoğan, terörle mücadelede en büyük mesafenin, devletinden iş bekleyen, aş bekleyen, daha iyi eğitim, daha güvenli bir hayat bekleyen gençlerin önüne umudu koyabilmekle alınacağını vurguladı. Erdoğan şöyle konuştu:

"Terör zihniyetinin insanlarımızı kandırması, yoksulluk ve mahrumiyetlerini istismar etmesi ancak bu yolla önlenebilecektir. Bu gerçekten hareketle terörü besleyen sosyo-ekonomik problemleri çözmek için azami gayret sarf ediyoruz. Bayrağımızın dalgalandığı her bir köşesinde, aziz vatanımızın her bir karış toprağında kalkınmış ve müreffeh bir Türkiye hedefine ulaşmak en temel önceliğimizdir. Bunun için bütün imkanlarımızı seferber ediyor, gerçekçi ve uygulanabilir bölgesel kalkınma projelerini hayata geçirerek Türkiye'yi her bir köşesiyle mamur hale getirmek için çalışıyoruz.

Bu çerçevede hükümetimiz döneminde kalkınmada öncelikli Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde şunu net söylüyorum gerçekleştirdiğimiz bazı yatırımlardan örnekler vererek hedef saptıran veya saptırmak isteyenlere de buradan böylece sesleniyorum. Tarih boyunca medeniyetlerin büyüklüğünü gösteren en önemli göstergelerden biri inşa ettikleri yollar ve şehirler olmuşlardır. Şehirleri yaşanabilir hale getirmeden, sosyal ve fiziki standartları yükseltmeden, çağdaş yollarla bölgelerin birbiriyle bağlantısını kurmadan bir kalkınma sinerjisi oluşturmak mümkün değildir. Şehirlerimizin yüzünü, görünüşünü, manzarasını değiştireceğiz ki, insanımızın makus talihini de değiştirebilelim. Zira iyi yollar, sağlıklı şehirler, medeniyet demektir, ticaret demektir, refah demektir. İşte bu inançla, hükümet olarak baştan beri kalkınmada öncelikli bölgelerimizde yol ve konut yapımı konusunda önemli çalışmalar yürütüyoruz. Bakınız, 2002 yılı sonunda görevi devraldığımızda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki toplam bölünmüş yol 531 kilometre uzunluğundaydı. Biz ise iki yılda neredeyse bunun iki katı kadar, tam 985 kilometre yeni bölünmüş yol yaptık. Ayrıca 260 kilometre uzunluğunda il yolunu da bitirerek hizmete açtık. İnşallah 2006 sonuna kadar, şu anda yapımı devam eden bin kilometrelik bölünmüş yolu da tamamlayarak, vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Yine bu dönemde, şehirlerimizde çağdaş ve sağlıklı bir yapılanmaya öncülük etmek üzere Toplu Konut İdaresi Başkanlığımız ile konut yapımı konusunda da önemli adımlar attık. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde toplam 23 il merkezi ile 36 ilçede 99 şantiye kurduk; her türlü altyapısı, sosyal donatı ve çevre düzenlemesiyle birlikte 24 bin 714 konut inşaatı başlattık, bu konutlardan 8 bin 738'ini de bugün itibariyle tamamlamış bulunuyoruz. Yıl sonuna kadar 8 bin 179 konutu daha bitirecek, bölge illerimizi toplam 16 bin 917 yeni ve modern konuta kavuşturacağız. Bu konutlarımızın sosyal donatıları içinde neler var ? Okul var, ticaret merkezleri var, sağlık ocağı var, spor salonları var hatta bu konutların adeti çok çok fazlaysa bir hastaneyi gerektiriyorsa orada hastane de yapıyoruz. Bölgedeki konut projeleri için yaptığımız toplam yatırım şu andaki rakamla 850 milyon YTL, eski rakamla 850 trilyondur. Elbette binalar ve yollar inşa etmekle bu bölgelerin ihtiyaçları tamamen karşılanmış olmuyor. İnsanlarımızın acil ve hayati başka ihtiyaçları da olacaktır. Hastalarımız şifa, öğrencilerimiz okul bekliyor. Bu ihtiyaçları yarınlara ertelemenin imkanı yoktur. Bu gerçekten hareketle sağlık ve eğitim alanında bütçe imkanlarımızı son raddesine kadar zorlayarak ve özel sektörümüzün katkılarını teşvik ederek önemli mesafeler aldık. Önceki dönemde bölgede toplam bin 346 uzman hekim görev yaparken, son iki yılda bu rakam bin 810'a yükseldi. SSK'ların devriyle birlikte bölgedeki uzman hekim sayısını toplam 2 bin 378'e çıkardık. Başlattığımız bir başka uygulama da sözleşmeli personel uygulamasıdır. 2003-2005 döneminde bu uygulamayla toplam 6 bin 660 yeni sağlık personelinin bölgeye atamasını yaptık. Yine aynı dönemde bölgedeki ebe ve hemşire sayısını yüzde 50 artışla 12 binden 18 binlere kadar çıkardık. Sadece bir yılda 567 bin 121 vatandaşımız nakit sağlık yardımlarımızdan yararlandı. Toplumun en yoksul yüzde 6'lık kesimindeki ailelere, gebe ve çocuklara sağlık takiplerini yaptırmaları şartıyla aylık ödemeler getirdik. 89 olan ambulans sayısını Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 280'e, 63 olan 112 acil istasyonu sayısını 198'e çıkardık, 140 yeni sağlık ocağı açtık. En önemlisi de, bir çoğu 20 yıldır tamamlanamayan 21 hastaneyi de bitirerek bölge insanının hizmetine sunduk. Sonuç olarak 2003-2005 döneminde Doğu ve Güneydoğu vilayetlerimize ayrılan sağlık bütçesi payında ortalama yüzde 50 artış sağladık."

"EĞİTİME HARCANAN HER KURUŞUN BÖLGE İNSANININ HUZUR VE REFAHI İÇİN ÖNEMİNİ BİLİYORUZ"

Kalkınmış ve müreffeh bir geleceğe doğru yol almak için bu ülkenin bütün çocuklarına, bütün gençlerine en üst seviyede eğitim imkanlarını hazırlamak zorunda olduklarını söyleyen Erdoğan, özellikle Doğu ve Güneydoğu vilayetlerinde bugüne kadar eğitimin en çok ihmale uğrayan, en az destek gören hizmet alanı olduğuna işaret etti. 2003-2004 yıllarında Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde ilk ve orta öğretimde toplam 186 bin öğrenci kapasiteli 4 bin 650 yeni derslik yaptıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, 3 bin okul binasını onarımdan geçirdiklerini, 10 bin öğrenci kapasiteli yurt ve pansiyonlar açtıklarını bildirdi. Çeşitli nedenlerle kapalı bulunan bin 400 okulu yeniden eğitime kazandırdıklarını, 40 okul binasını da depreme karşı güçlendirdiklerini ifade eden Erdoğan, orta öğretim ve meslek okullarının ders araç-gereç alımlarına toplam 47 milyon YTL harcadıklarını, ilköğretim okullarının araç-gereç ihtiyacı için de valiliklere 12 milyon YTL ödenek gönderdiklerini söyledi. Erdoğan, eğitime harcanan her kuruşun bölge insanının huzur ve refahı için ne kadar değerli olduğunu çok iyi bildiklerini belirterek, daha iyi bir geleceği, ancak cehaletin pençesinden kurtulmuş aydınlık zihinlerle inşa edebileceklerine işaret etti.

Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşayan vatandaşların büyük bir kısmının ekmeğini tarımdan kazandıklarını hatırlatan Erdoğan, bu sebeple bu bölgeleri kalkındırmanın, biraz da bölge tarımını kalkındırmakla mümkün olacağını söyledi. Hükümet olarak göreve geldikleri günden bu yana bu bilinçle hareket ettiklerini ifade eden Erdoğan, tarım sektörünü, özellikle de büyük zorluklar yaşamakta olan bölge tarımını desteklemeyi öncelikli görev saydıklarını kaydetti. Erdoğan, bu doğrultuda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunan illere son iki yılda, Doğrudan Gelir Desteği, Prim Destekleri ve Hayvancılık Destekleri adı altında toplam 2 katrilyon 319 trilyon lira destekleme ödemesi yaptıklarını dile getirdi. Toprak Mahsulleri Ofisi ile, hububat alımı konusunda çiftçi lehine bir yaklaşım içinde bölgeye önemli bir maddi kaynak aktardıklarını vurgulayan Erdoğan, 2003 yılında 171 bin ton hububat karşılığında çiftçiye 55 trilyon lira, 2004 yılında 381 bin ton hububat karşılığında 131 trilyon lira, 2005 yılında ise bugüne kadar 487 bin ton hububat karşılığında 150 trilyon lira ödeme yaptıklarını anlattı. Türkiye'de bölgeler arası gelir dağılımında adalet ve dengenin mutlaka kendi dönemlerinde sağlanacağını kaydeden Erdoğan, bunu, mutlu ve müreffeh bir Türkiye, aydınlık bir gelecek için ön şart olarak gördüklerini dile getirdi.

"TERÖR İNSANLIĞIN BAŞINDAKİ EN BÜYÜK BELA"

Terörün, bugün insanlığın başındaki en büyük bela olduğunu ifade eden Erdoğan, son zamanlarda gerek Türkiye'de, gerekse dünyanın farklı köşelerinde gerçekleştirilen terör eylemlerinin, her türlü insaf ölçüsünü aşan, kabul edilemez, bağışlanamaz tablolar ortaya koyduğunu söyledi.

Terörist saldırıların, kısa sayılabilecek bir zaman dilimi içinde New York'u, Endonezya'yı, İstanbul'u, Madrid'i, Irak şehirlerini ve son olarak da Londra ile Şarm El Şeyh'i vurduğuna dikkat çeken Erdoğan, masum kadın, erkek ve çocukların canına kıyıldığını belirtti. Erdoğan şunları söyledi:

"Bir kez daha görülmüştür ki, terör illetinin nerede, ne zaman ve kimi, nasıl, niçin vuracağı belli değildir. Seçilen hedefler bakımından, dil, din, millet, ırk, vatan, böyle bir fark gözetmemektedir. Bunu tekrar tekrar boşuna söylemiyoruz. Uluslararası camiayı hiçbir ayırım yapmaksızın terör olgusuna karşı küresel ölçekte ortak mücadeleye boşuna çağırmıyoruz. Bugün bütün dünyanın üstünde düşünmeye başladığı gerçekler, Türkiye'nin yıllardır savunduğu, ama üzülerek söylüyorum, yeterince muhatap bulamadığı düşüncelerdir. İnsanlığın teröre karşı ortak bir akıl ve sağduyu zemininde buluşması, umuyoruz ki bu kadar büyük bedeller karşılığında olmasın. Şiddetin karşısına şiddetle çıkmak çağdaş dünyanın üslubu, tavrı olmamalıdır. Bunun yerine terörün edindiği küresel etkinliği iyi değerlendirmek, masum dünya çoğunluğunu marjinal şiddet odakları karşısında güçlendirmek durumundayız. Türkiye yıllardan beri teröre karşı bütün dünya devletlerinin işbirliği içerisinde hareket etmesi gerektiği tezini seslendiriyor. Ancak bugün hala dostane ilişkiler sürdürdüğümüz ülkeler arasında bile 'iyi terör-kötü terör' ayrımı yapabilen, bir başka toplumun canını yakan terörist odaklara kendine dokunmadıkça göz yumabilen ve hatta destek olabilen ülkeler, yönetimler, siyasi partiler veya sivil toplum örgütleri görüyoruz. Bu durum, farklı toplum ve kültürlerin ortak bir insanlık paydasında buluştuğu yeni bir barış çağı umutlarına gölge düşürüyor. Bu bir samimiyet sınavıdır. Çifte standart uygulayan yönetimlere, anlayışlara sesleniyorum. Çok açık söylüyorum, insanlığın ortak geleceği, bu samimiyet sınavının sonucuna bağlı olacaktır."

Diplomasinin düşman edinme değil, dost kazanma sanatı olduğunu her zaman ifade ettiğini söyleyen Erdoğan, insanlığın, çağları damıtarak bugünlere taşıdığı medeniyet birikimlerine sahip çıkmak, dünyaya kan ve gözyaşı dnışında bir şey getirmeyen çatışma kültürünün yerine yeni bir uzlaşma kültürü tesis etmek mecburiyetinde olduğunu söyledi. Yeni bir çağın eşiğinde olduklarını söyleyen Erdoğan, çok kritik bir eşikte bulunduklarını, ya barışın ya da şiddet ve terörün egemen olacağını vurguladı. Erdoğan, "Bizim seçtiğimiz yol açıktır. O da, barışın, sevginin, demokrasinin, insanlık değerlerinin küreselleşmesidir, terör ve şiddetin değil. Yeni bir barış çağını ancak Yunuslar, Mevlanalar gibi insanlığın ortak vicdanını dillendiren seslere kulak vererek inşa edebiliriz. Bir Hint şairinin de dediği gibi, "Hangimizin sırtını ısıtmaz güneş, Yağmur hangi birimizi ıslatmaz, Hangimizi yakmaz ateş, Toprak hangi birimizi bağrına basmaz, Hepimiz biriz, hepimiz insan'. Bu çağrıya karşılık vermek mecburiyetindeyiz. Yaratılanı, yaratandan ötürü sevmek, insanlık değerlerini yüceltmek zorundayız. Şiddetin ve fanatizmin hiçbir din veya kültürün özünde yer alamayacağını her vesileyle ifade ettik. Bugün bizimle aynı sesi paylaşan, aynı gerçekte uzlaşan, aynı barış ve diyalog umuduna inanan ülke ve halkların artmakta olduğunu görüyor ve mutlu oluyoruz. Zira, dünyanın makul çoğunluğu olarak, yeryüzünde insan soyunun refah ve huzuru için sesimizi yükseltmek, ortak bir irade geliştirmekten başka çıkar yol göremiyoruz. Bu çabalarımız çerçevesinde BM çatısı altında Medeniyetler İttifakı adıyla yeni bir uluslararası girişim hayata geçirilmiş bulunuyor. Genel Sekreter Kofi Annan iki hafta önce bunu resmen duyurdu. İspanya Başbakanı Değerli Dostum Sayın Zapatero'yla birlikte Sayın Genel Sekreter'e sunduğumuz ortak mektubun kabul görmesi umut vericidir. Ancak sorumluluğumuz, Medeniyetler İttifakı girişimini başlatmakla sınırlı olmayıp, yine İspanya Başbakanıyla birlikte bu girişimin eş-destekçileri şeklinde devam etmektedir. Bu ittifak çerçevesinde öyle zannediyorum ki 17-18 ülkeden uzmanların katılımıyla, üst seviyede bir Akil Adamlar Grubu oluşturulacak, bu grup tarafından hazırlanacak Eylem Planı 2006 yılının ikinci yarısında BM'ye sunulacaktır. Türkiye özgür dünyanın, barış ve demokrasinin bayraktarlığını yapmaya, dünyanın her köşesinden ülke ve halklarla sıcak ilişkiler geliştirmeye aynı kararlılıkla devam edecektir."

En Çok Aranan Haberler