HABER

Batı'nın yeni baş ağrısı Türkiye

Ortadoğu'daki İsrail-Filistin dramının yeni oyuncusu Türkiye, bölgede lider olmak için Batı'yı gittikçe endişelendiren bir tutum sergiliyor.

Ortadoğu’da hiçbir şey her zaman gözüktüğü gibi değil. Gazze yardım konvoyunun insani bir amaç taşıdığını duyduk. Ancak altı gemiden beşi yükünü İsrail’in Aşdod limanına boşaltmaya razı olurken, buna uymayan Mavi Marmara İsrail’i bir saldırıya kışkırttı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan saldırının “uluslararası yasaları ihlal ettiğini” söyledi. Ancak Hamas kontrolündeki Gazze ile İsrail arasındaki şartlar altında ki bu bir savaş durumudur, uygulanan abluka aslında bir suç değil. Diğer yandan, kimse Gazze’ye kara sınırını kapatan Mısır’ı herhangi bir anlaşmayı ihlal etmekle suçlamıyor.

Erdoğan, yaşananların “devlet terörü” olduğunu belirtti. Ancak teröristler, İsrail’in yapmış olduğu gibi, “insani yardımların iletilmesini onaylayan ve yardımlar Aşdod limanına boşaltıldıktan sonra gemilerin ülke limanlarına geri dönebileceklerini” gibi temkinli mesajlar yayımlamıyor.

TÜRKİYE YENİ BAŞ AĞRISI

İran’ın ardından, NATO üyesi Türkiye artık Batı için en büyük baş ağrısı konumunda. Mısır’ın nüfuzunu yitirmesi ve Suudi Arabistan’ın, Washington ve Tahran arasındaki duvarın arasında kalması, Türkiye’nin bölgesel meselelerde liderliğe oynamasına neden oldu.

Peki bunu yapabilmek için Yahudi devletine karşı bir din savaşı vermekten daha iyi nasıl bir yol çizilebilir? Asıl oynanmak istenenen oyun, ABD’nin harcanması uğruna Başkan Barack Obama’nın ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun hala eline geçirmeye çalıştığı üstünlüğü elde edebilmek.

Düzenlenen beceriksiz saldırı İsrail Güvenlik Güçleri’nin imajını zedeliyor. Neden komandolar, operasyona hazırlanmış insanların kaynadığı güverteye indi? Videoları izlediğinizde sivillerin tam olarak doğru şeyi yaptıklarını göreceksiniz: Sarkıtılan ipleri çekerek helikopter pilotlarını askerleri acilen indirmeye zorluyorlar. Mavi Marmara’nın vidasını sökmek veya dümeni bozmak kimsenin ölümüne yol açmayacak, ancak geminin ablukayı aşma girişimini önleyecekti.

İsrail, 2006’da Lübnan ve 2009’daki Gazze savaşlarında olduğu gibi ders çıkarmalı ve sivilleri öldürmenin düşmanın tam olarak istediği şey olduğunu anlamalı. ABD ise yaşanan asıl mücadelenin kendi arasında, İran ve Türkiye arasında yaşandığını görmeli. Şimdi ABD her ikisine karşı mücadele veriyor.

YENİ BİR OYUNCU

Peki İsrail’in müdahalesi Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin söylediği gibi “orantısız”mıydı? Hayatını kaybeden dokuz kişi, bu sorunun cevabının evet gibi görünmesine neden oluyor.

Ancak, 1949 yılında düzenlenen Dördüncü Cenevre Sözleşmesi sivilleri korur ancak aynı zamanda eğer “devletin güvenliğini tehlikeye atan eylemlere karışırlarsa, bu tür hak ve imtiyazlardan yararlanamayacaklarını” belirtir.

İnsani yardım yapmayı amaçlayanlar metal çubuk ve sapanlar kuşanmaz. Akını düzenleyen Türk yardım derneği İnsani Yardım Vakfı’na (İHH), birçok istihbarat teşkilatı tarafından şüpheyle bakılıyor.

Asıl ilgi odağını İsraillilerin ve Filistinlilerin oluşturduğunu görsek de, asıl senaryo başka bir yerde yazıldı. Yaşanan drama en son giren oyuncu, yardım filosunun finanse edildiği ve deniz yolculuğuna çıktıkları Türkiye. Ankara’nın baskının ardından verdiği öfke dolu tepki ise bölgede ortaya çıkan ortak tepkiyi bir araya getirici rol oynadı.

TEK SORUN İSRAİL-FİLİSTİN DEĞİL

Arena artık Ankara’dan Kabil’e kadar genişlemiş durumda. Obama İsrail-Filistin çatışmasının tüm sorunun kaynağı olduğunu düşünüyor. Eğer böyle olsaydı İran nükleer bomba geliştirmeye çalışmaz ve Türkiye bölgesel güç olmaya oynamazdı.

Pakistan, Irak, Türkiye ve Afganistan’da yaşanan terör Yahudi yerleşimlerinin kökünü sökmek için tasarlanmadı. Suriye’nin Lübnan’ı tekrar sömürge haline getirmesi için motive eden İsrail değil. Ya da Türkiye ve İran iki devletli bir çözüm sunabilmek için birbirleriyle yarışmıyor.

Filistin’in tüm konularla hiçbir bağlantısı yok. Ancak İsrail gibi stratejik bir kaderi var. Ne zaman bu ikisinden biri öldürmeye başlasa, birileri tuzak kuruyor ve bombayı atıyor.

* Stanford Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü ve Hoover Enstitüsü üyesi olan, aynı zamanda Alman Die Zeit dergisinin yazar ve editörlerinden Josef Joffe Financial Times’da yayımlanan makalesinin Türkçeye çevrilmişidir.

En Çok Aranan Haberler