HABER

Baykal: "Sürecin parçası olmayacağız"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan’ın randevu talebini reddetmekten üzüntü duyacağını, ancak hiçbir şekilde sürecin parçası olmayacaklarını bildirdi.

ANKARA (ANKA) - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan’ın randevu talebini reddetmekten üzüntü duyacağını, ancak hiçbir şekilde sürecin parçası olmayacaklarını bildirdi.

CHP Genel Başkanı Baykal, konuşmasına Trakya’daki sel felaketinde zarar gören tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileklerinde bulunarak başlayan Baykal, felaketin oluşmasının altında çarpık kentleşme politikasının yattığına dikkat çekerek yaşananların bir uyarı olarak alınması gerektiğini kaydetti. Eruh ve Çukurca’daki çatışmalarda verilen şehitlere de değinen Baykal, herkesi acıya boğan bu kayıp dolayısıyla başsağlığı diledi.

-“YAŞANAN BİR MÜZAKERE SÜRECİ”-

Konuşmasında Kürt açılımına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baykal, “Bu yaşanan süreç aslında bir müzakere sürecidir. Bunun çok iyi anlaşılması lazım” dedi. Müzakere sürecinin taraflarından birisinin “silahı, terörü kullanan ve terörü silahı kullananlara destek veren, onlarla dayanışma içinde olan çevreler” olduğunu ifade eden Baykal, müzakerenin diğer tarafının ise AKP iktidarı olduğunu söyledi. AKP’nin şu ana kadar anaların göz yaşının dinmesi, silahların susması temennilerini dile getirdiğini, ancak terör örgütünün silah bırakmak gibi bir niyetinin olmadığının anlaşıldığını kaydeden Baykal, “Önce şunu bir defa gördük: Terör merkezinin bekleyişi Türk milletini ayırmaktır, etnik temelde milleti ayrıştırmaktır” dedi. Devleti ayrıştırmanın daha sonraki aşama olduğunu ifade eden Baykal, şöyle konuştu:

“Şimdi milleti ayrıştırma noktasındadırlar. Diyorlar ki Anayasa’daki millet tarifi değişsin. Bunu niye söylüyorlar. Kimi rahatsız ediyor bu? Eğer sizin ayrışma niyetiniz yoksa, hepimizin Anayasa’da tarif edilen şekliyle bir milletin parçası olduğumuzun ifade edilmesi sizi niye rahatsız ediyor? Niye Arnavutları, Gürcüleri, Çerkezleri, Arapları rahatsız etmiyor? Niye Anadolu’da yerleşmiş, kökleşmiş milyonlarca Kürt kökenli insanımızı rahatsız etmiyor? Niye onlar bu devletin, bu milletin parçası olarak huzur içinde yaşamayı memnuniyetle kabul ediyorlar da, sen niye kabul etmiyorsun? Niye onlar bundan rahatsız değil. Niye onlar bu devletin, bu milletin bir parçası olarak huzur içinde yaşamayı memnuniyetle kabul ediyorlar da sen niye kabul etmiyorsun? Sen kimsin, kimim sözcüsüsün sen? Hükümetin muhatap aldığı unsurları söylüyorum. Türkiye’de Kürt kökenli milyonlarca insanın sözcüsü müsün? Onlar mı ‘Türkiye’de bu millet tarifi kaldırılsın, millet ayrıştırılsın, etnik temelde, ırk temelinde biz ayrı bir millet olarak kabul edilelim, bunu sağlamak için silaha, teröre, şiddete başvuralım, kavga edelim’ diyorlar. Var mı böyle bir tablo? Yok. Böyle bir tablo yok ama Türkiye’de birileri ve Türkiye dışında birileri bu beraberliği sarsmak için büyük gayret gösteriyorlar. Onların amacı, Türkiye’de yaşayan insanların, Kürt kökenli insanlarımız başta olmak üzere demokratik hak ve özgürlüklerini daha da geliştirmek, onların insan haklarını bütün diğer vatandaşlarımızla birlikte daha ileri götürmek, onları bütün Türkiye’de saygın, etkin bir konuma taşımak değildir. Bunu herkesin anlaması lazım. Onların amacı, derdi Kürt kökenli insanların, bireysel hak ve özgürlüklerinin daha ileri götürülmesi değildir. Onlarla meşgul değiller. Hatta o konuda belli bir tatmin düzeyine ulaşmış olanlar onların hedefidir, onları rahatsız etmektedir. Çünkü onlar uyum, kaynaşma istemiyorlar. Onlar ayrışma istiyorlar.”

-“KİMSE KÜRTÇE KONUŞMA ŞOVLARI YAPMASIN, ONLAR GERİDE KALDI”-

Türkiye’de insanların etnik kimliğine saygı gösterilmesi, etnik kimliklerinin gereği olarak ana dillerini öğrenmeleri, konuşmaları, ana dillerini özgürce kullanabilmeleri konularının büyük ölçüde CHP’nin mücadelesi sonucu aşıldığını kaydeden Baykal, partisinin 20 yıl öncesinden bu konuda tutarlı bir mücadele verdiğini, etnik kimliklerin farklı olmasının devlete tehdit oluşturmadığını söyledikleri için suçlandıklarını anımsattı. Gelinen noktada ayrışmanın “Bu özgürce yaşanan etnik kimliği kurumsallaştırarak, temellendirerek, hukuksal, anayasal temellere oturtarak, milleti parçalayarak, ayrı bir millet inşası için ve giderek o milletin üzerine ayrı bir siyasi yapılanma inşası için bir çıkış noktası olarak kullanalım mı, kullanmayalım mı?” sorusu olduğunu ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin geldiği noktada kimse etnik kimliği tartışmıyor, kimse etnik kimliğin bir demokratik hak olduğu, bir insan hakkı olduğu ve onun gereğinin elbette özgürce yerine getirilmesinin zorunlu olduğunu kimse artık tartışamaz, tartışmıyor, bu geride kaldı, o iş bitti. O nedenle kimse bize çıkıp Kürtçe konuşma şovlarıyla bunu anlatmaya kalkmasın, o geride kaldı. Şimdi mesele, etnik kimliği bir siyasal ayrışmaya dayanak yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Türkiye’nin önündeki soru budur. Türkiye’de birileri bu etnik kimlik kabulünü bir siyasi ve milli ayrışma noktasına, anayasal ayrışma, hukuksal ayrışma noktasına çekmek istiyor. Eline silah alanların amacı bu. Eline silah alanların amacı, hiçbir zaman insanların demokratik hak ve özgürlüklerini tanımak olmadı. Onlar günü geldi en büyük zulmü Kürt kökenli insanlara karşı yaptılar. Niçin? Çünkü ulusal kaynaşmanın içinde yer alan Kürt kökenli insanlar onların hasmıdır. Onu bozmak istiyorlar. Bu, PKK’nın hedefidir. PKK’ya bu hedefi verenler de çoğu kere yurt dışındaki merkezlerdir. Çünkü onların hedefi de Orta Doğu coğrafyasını yeniden şekillendirmektir. Boşuna mı haritalar dolaştırılmıştır orada burada. Oraya giden yol nasıl açılacak zannediyorsunuz? Geldiğimiz noktada Türkiye, etnik temelde ayrıştırılmak isteniyor. Üzüntü verici olan nokta şudur: İktidar bu tuzağa düşmüştür, iktidar bu tuzağın içine girmiştir. İktidar bu konularda atacağı adımın hangi amaca hizmet edeceği noktasında bilinçsizdir, duyarsızdır, dikkatsizdir. Bu söylediklerim en hafif değerlendirmedir. Yani iyi niyet varsayımıyla yapılan değerlendirmedir. Eğer böylesine bir iyi niyet söz konusu değilse o zaman tablo çok farklıdır. Şu bir gerçek ki iktidar Türkiye’yi etnik ayrışmaya götürmek isteyenlere alet olmaktadır.”

Başbakan’ın yürütülen müzakere sürecinin bir tarafı olarak kendi iyi niyetini söylediğini, “Anaların gözyaşı dinsin, tabutlar gelmesin, şehitler olmasın” dediğini, ancak bunun bir politika değil temenni olduğunu söyleyen Baykal, “Bunu söyleyerek bir yere varmak mümkün değil. Bu söz sizi bir yere taşımaz. Bunun için ne yapacaksınız? Ne vereceksiniz, kime vereceksiniz, bunu nasıl sağlayacaksınız?” diye konuştu. Bunu sağlamak için ya anaların gözyaşını akıtan, şehitlerin verilmesine neden olan insanlara “Gelin vazgeçin şu işten, anlaşalım” denilerek onlarla anlaşma yoluna gidileceğini, ya da onları tatmin etmeye çalışılacağını söyleyen Baykal, şunları kaydetti:

“Ya da bugüne kadar olanın ötesinde Kürt kökenli insanlarımızı toplumla daha bir kaynaştıracak, bütünleştirecek, daha bir ayrılmaz, kendi kimliğine sahip çıkarak, kendi özgürlüğünü kullanarak ama tüm toplumla giderek daha çok elele vermiş olmasını sağlayacak ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel açılımları yaparsınız. Onları yaparsanız, toplumdaki insanlar giderek büyük toplumla kaynaşır, bütünleşirse, burada özgürce bir Kürt kökenli insan olarak yaşayabildiğini, bu milletin parçası olmanın onları rahatsız eden hiçbir yönü olmadığını, saygın bir vatandaş olarak, Kürt kökeniyle, bu toplumun, bu milletin bir parçası olabileceğini ona somut şekilde gösterirseniz, o da uzun vadede aynı amaca hizmet eder.”

-“ÖCALAN’IN TALEPLERİNİ NİYE GİZLİYORSUNUZ?”-

Bu konuda iktidarın yolunu seçtiğiğini , “elinde silah olanlarla müzakere ederek, ‘onları geçici bir süre için tatmin ederek acaba bir ilerleme sağlayabilir miyim’ diye düşündüğünü ve bunun için de milleti ayrıştıracak, birbirinden koparacak etnik temelde Türkiye’nin siyasalbölünmesine doğru gidecek adımları atmayı içine sindirebildiğini” söyleyen Baykal, “Bu bir zafiyetidir hükümetin. Bizden, toplumdan da atılacak adımların ayrıştırıcı etkisi olacağı gerçeğini saklamak için her türlü çabayı sergilemektedir” diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Mesela Öcalan bu konudaki düşüncelerini, taleplerini ortaya koyan bir metin hazırladı, ‘yol haritası çıkarıyor’ diye günlerce söylendi, bütün Türkiye’de kıyamet koptu. Geldiğimiz noktada şimdi o metin hükümete teslim edildi. Haftalardır o metin hükümetin elinde. Ne oldu? Niye ilan etmiyorsunuz? Muhatap alıyorsunuz, müzakere ediyorsunuz doğrudan, dolaylı. Niye söylemiyorsunuz, milletten neyi gizliyorsunuz? ‘Ya, ne istediğini siz bilmeyin.’ Sen kiminle neyi müzakere ediyorsun, bunu görmemiz gerekmiyor mu? Ne istiyor? Onun ne istediği bölük pörçük yansıdı da biz kendi adına en son taleplerini bir görmek istiyoruz, o iki defter dolusu değerlendirmeyi görmek istiyoruz. Bilelim, gerçek ortaya çıksın. Bir süreç götürüyorsunuz, açılım süreci diyorsunuz, toplumla birlikte diyorsunuz, her kapıyı çalıyorsunuz, herkese soruyorsunuz, niye bu konudaki düşünceyi milletten saklıyorsunuz? Niye bu konudaki talepleri milletten gizleme ihtiyacını hissediyorsunuz? Millet bunu bilmesin, öyle götürelim. Sen müzakere götürüyorsunuz. Senin götürdüğün müzakerenin tarafı ne istiyor ben bilmiyorum Anamuhalefet Partisinin Genel Başkanı olarak”.

Başbakan’ın “Mutlaka Baykal ile görüşeceğim, mutlaka CHP ile görüşeceğim, CHP ile görüşmeden olmaz” dediğini anımsatan Baykal, şunları kaydetti:

“Peki sen, Öcalan’ın ne istediğini milletten, bizden saklıyorsun. Ben senin kafanda hangi tilkiler dolaşıyor, hangi hesabın içindesin, kiminle hangi pazarlığı yaptın? Senin muhatabın senden ne istedi? Bunu dahi bilmeden seninle nasıl konuşacağım? Senin derdin kendi kafandaki modele herkesi angaje etmek. ‘Onunla da görüştüm, bununla da görüştüm.’ Görüştün de ne görüştün? O görüştüğün insanlar biliyor mu PKK’nın ne istediğini? Hayır, bilmiyor. Sen biliyorsun, sen onlarla görüşüyorsun.

Bu, samimiyetsiz bir süreçtir. Dürüstçe götürülmüyor. Çünkü halktan kaçırılmak istenen birşeyler var. Aslında milleti bölmeye yönelik adımlar atmak istiyorlar ama onu bunun için değil de milli birlik için atıyoruz diye milleti uyutmaya çalışıyorlar. Gerçek çok açıktır, nettir, bunu herkesin bilmektedir. Biz de bu gerçeği Türkiye’ye anlatmakla yükümlüyüz, görevimiz budur, bunu anlatıyoruz.”

-“MİLLETİ ALDATMA KAMPANYASI”-

Terörün hedefinin parçalamak ve bölmek olduğunu, dini bile ayrı örgütlenmek istendiğini dile getiren Baykal, “Ortak önemli bir temelimizi, din temelimizi dahi, İslamiyet’i dahi ben ayrı örgütleyeceğim diyor” dedi. Baykal, sporun dahi ayrı örgütlenmesinin hedeflendiğini ifade ederek “Adam Galatasaraylı, Fenerli, milli takımı destekliyor. Son milli maçta Kürt kökenli insanlarımız, benim çevremdeki insanların tamamına yakını herkesten çok daha fazla o maçın heyecanını milletçe yaşadı” görüşüne yer verdi.“Bunun demokrasiyle ilgisi var mı, insan haklarıyla ilgisi var mı? Bu bir tuzak. Parçalama, bölme ve ayrıştırma tuzağı. İktidar da buna alet oluyor” diyen Baykal, “Açılım diye milleti aldatma kampanyasına artık bir son vermek lazım. ‘Anaların göz yaşı dinsin’ söylemiyle bir yere varılamayacağı anlaşılmıştır. 7 şehidi daha dün verdik. Bir yandan siz Türkiye’yi bölmeye yönelik bir sürecin içinde sorumsuzca ilerliyorsunuz, öbür yandan 7 tane fidan gibi evladı bu milletin, içinde Kürt kökenliler de oluyor, geçen defa öyleydi, onları şehit veriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Nasıl siz bunu sürdürebilirsiniz? Nasıl taşıyabilirsiniz?” diye konuştu.

Atılan adımların demokratikleşmeyle ilgisi olmadığını ifade eden Baykal, demokratikleşenin milli birlik ve bütünlük içinde olacağını belirtti. SHP’nin 1989 tarihli Kürt raporunun ilgi çektiğini, Başbakan’ın dudaklarının uçukladığını söyleyen Baykal, “Okuduğunu zannetmiyorum. Dudakları maşallah hiç öyle uçuklamış gibi gözükmüyor” dedi. Baykal, 1989 raporunda herkesin etnik kimliğe sahip olmasının temel insanlık hakkı olduğunu, devlete yönelik bir tehdit olmadığının yer aldığını, ancak aynı zamanda o raporda devletin etnik kimliklerle ilgili görevler yüklenmemesi gerektiğine dikkat çekildiğini anımsattı.

-“BÖYLE MASKARALIK OLMAZ”-

Kürt açılımının TBMM’de kapalı oturumda tartışılması konusunu da değerlendiren Baykal, şunları söyledi:

“Bizim milletten bu sürecin saklanmasına yardımcı olmamız söz konusu olamaz. Meclis’te bir oturum yapacakmışız, gizli oturum olacakmış. Kimden gizli olacak Allah aşkına bu oturum? Yani, PKK’dan, İmralı’dan, Kandil’den mi gizli olacak? Milletten gizli olacak. Çünkü aldatmanın hedefi millet. Milleti nasıl aldatacaksın. Bilgi verme işini yönlendirerek, tutarak, bazen birine, bazen öbürüne vererek, bazen saklayarak yapacaksın. Bu gizli oturumu kabul etmiyoruz. Öyle gizli oturum falan olmaz, ne yapacaksa çıksın söylesin, millete söylesin. Millete tuzak kurulmasına biz alet olmayız.

Bir kez daha Başbakan’a şunu söylemek istiyorum: Başbakan yanlış yoldadır, çok tehlikeli bir istikamete girmiştir. Bu, Türkiye’ye çok ciddi zarar vermeye başlamıştır. ‘Başlayacak’ demiyorum bakın, başlamıştır. Nedir ortaya çıkan zarar? Terör artık siyasallaşmıştır. Terör muhatap haline gelmeye başlamıştır. Terör olayın bir parçası olarak görülmektedir. Bir mücadele hedefi olmaktan çıkıp bir müzakere hedefi haline dönüşmeye başlamıştır.

Bir yandan biz dün 7 tane şehit vereceğiz, orada görev yapan çocuklarımız canları pahasına terörle mücadele edecekler, öte yandan, burada hükümet terörün sorumlularıyla, terörü gerçekleştirenlerle bir uzlaşma sağlamak için çalışma yürütecek ve bu da gizli kapaklı bir süreç olacak. Ne olduğunu bilmeyeceğiz. Böyle bir maskaralık olamaz.

Hükümet çok tehlikeli bir sürecin içindedir. Bir an önce kendini bu sürecin dışına çıkarmalıdır. Yaptığı iş hiçbir biçimde kabul edilemez. Biz CHP olarak bu gidişata hiçbir şekilde bulaşmayacağız. Bunu önlemek için gerçekleri milletimize anlatacağız. Görevimizi yapacağız. Hiçbir zaman bu Türkiye’ye zarar veren yolculuğunda Başbakan ile yol arkadaşı olmayacağız. Hiçbir zaman CHP’nin lekesiz siyasi kimliğinin bu karışık sürece bulaştırılmasına fırsat vermeyeceğiz.”

-SORU VE CEVAPLAR-

Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Baykal, Başbakan Erdoğan’ın, kendisinden randevu isteyeceğinin anımsatılması üzerine şöyle konuştu:

“Başbakan’ın müracaatını reddetmekten üzüntü duyarım. Böyle bir şey istemem. Başbakan’ın başvurusunu reddetmek uygun değildir, doğru değildir bunu biliyorum ama biz bu sürecin hiçbir şekilde parçası olmayız. Bu süreç konusundaki değerlendirmelerimiz ortadadır. Bunu açık şekilde ifade ettik. Bir randevu talebi de yok zaten. Randevu talebi ortaya çıkarsa sorunun cevabı net bir şekilde ortaya çıkar.”

-“ARAMIZA NİFAK SOKULDU”-

”Başbakan Erdoğan sık sık ‘Her türlü riski göze alacağım’ ifadesini kullanıyor. O risklerden biri de bölünme olabilir mi?” sorusu ise Baykal, şöyle yanıtladı:

“Başbakan’ın kendisi için alacağı riskler bizi ilgilendirmez. Başbakan millet için risk alıyor, buna hakkı yok. Milletin riske girmesine yol açıyor, milli birliğimizin riske girmesine yol açıyor. Bundan da en büyük zararı görecek olan, hayatını güvenceye almış olan milyonlarca Kürt kökenli insandır. Milyonlarca Kürt kökenli insan bu tartışma olduğu zaman tedirginliğe girmiştir. Sıkıntı başlamıştır. Herkes rahatsızlanmaya başlamıştır. Böyle bir derdi yok Türkiye’nin. Kürt kökenli insanların ezici çoğunluğunun da yok, Kürt kökenli olmayan vatandaşlarımızın da böyle bir sorunu yok. Kardeşçe yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz. Şimdi nifak sokuldu, fitne sokuldu. Acaba elinde silah olan Kürt kökenli insanların dayattığı istikamete mi gideyim, burada mı kalayım. Ne hakkınız var insanları bu acıya sürüklemeye, bu ıstırabı yaşatmaya? Onları bölmeye ne ihtiyacı var Türkiye’nin? O insanlar çok ciddi risk içinde. Gencecik çocuk çıkıyor diyor ki ‘Benim liderim Apo, sizin lideriniz Atatürk‘. Milli Eğitim’in içinde yetişmiş bir çocuk. Bu süreci buraya getirdi. Bunlar televizyonda konuşulur hale geldi. Konuşulan her söz Türkiye’yi çok ciddi bir şekilde sarsıyor, yaralıyor. Kürt kökenli insanları da yaralıyor. O da kendini sorguluyor. ‘Çocuk mu haklı, ben mi haklıyım? Ben Atatürk‘ü liderim olarak kabul ediyorum. Kürt kökenliyim. O mu doğru, bu mu doğru’ diyor. Buna ihtiyaç var mı? Kim açtı bunları? Bunları Başbakan açtı Başbakan. Bu süreci o açtı. Çok yanlış, çok tehlikeli. Çıkış yolu, bizim söylediğimizdir. Kimliklerimize saygı talep ederek kaynaşacağız. Kimliklerimizi bilerek, özgürce yaşayarak hepimiz bütünleşeceğiz. Bu acıları yaşayan bir sürü kesim var Türkiye’de. Alevilere yönelik de bu laflar zaman zaman ortaya atılır. Ama ne oldu? Bölemediler. Aleviler çıktı, dedi ki ‘Kesinlikle bunu reddediyoruz. Biz azınlık değiliz, bu milletin bir parçasıyız’ dediler. Az mı acı çekti onlar? Hiçbir zaman kendilerini bu milli bütünlüğün dışında algılamadılar. Kürt kökenli insanlarımızın ezici çoğunluğu da kendilerini büyük milli birliğin parçası olarak düşünüyorlar. Niye onların huzurunu bozuyorsun Sayın Başbakan? Niye onları bir etnik kimlik temelinde ayrışma konusunda baskı altına alan adımlar atıyorsun? Çok yazık, çok, acı. Risk alıyormuş. Kendin için istediğin riski al ama milleti riske sokuyorsun. Milleti riske sokmasına izin vermemek lazımdır. Bu konuda da görev hepimizindir.”

En Çok Aranan Haberler