Baykal, konuşmasında Türkiye'de "yargıda, güvenlikte yer yer cemaat kadrolaşması" var olduğunu söyledi.
İşte Baykal'ın açıklamasından satırbaşları:
İLK KEZ BİR BAŞSAVCI TUTUKLANIYOR
Bir noktanın iyi anlaşılmasını istiyorum. Yaşanan hukuki tartışma bir usul tartışması, bir yetki tartışması olarak anlaşılırsa konunun özünü gözden kaçırmamak gerekir.
Türkiye'de ilk kez bir adliye başka bir adliyeyi basmıştır. İlk kez bir başsavcı bir başka savcı tarafından tutuklanmıştır. Cumhuriyet tarihinin kaydetmediği bir olayla karşı karşıyayız. Böylesine olağanüstü bir uygulamayı haklı kılacak bir gerekçenin hangi yetki,yöntem anlayışında saklı olduğunu düşünmek mümkündür.
Hukuki bir itlilah gibi anlamak çok vahimdir. İlk kez oluyor. İlk kez bir adliye aranıyor ve başsavcı tutuklanıyor. Yaşanan hukuki tartışma basit bir usül tartışması değildir.
Diyorlar ki 'bir soruşturma yapıyoruz.' Görevini yapmakta olan bir savcıyı tutukluyorsunuz. Bu tutuklamanın yetkili bir merci tarafından yapıldığına inanmak imkansızdır.
Şimdi herhangi bir ön incelemeye gerek kalmadan daha az kıdemli bir savcı başsavcıyı sorgulamaya başlamıştır.
HSYK GEREĞİNİ YAPMIŞTIR
Bu konuya yönelik uygulamanın değerlendirmesini bu memleketin bu konuda en ciddi yargı kurumları açıklamarıyla ortaya koymuştur. HSYK bu tutuklama kararının bir yetki aşımı olduğunu, bu aşamada yetki tecavüzüyle işe başlayan savcıların yetkilerinin kaldırılması gerektiğini açıklamıştır ve gereğini yapmıştır.
Onların özel yetkili savcı konumlarını ortadan kaldırmıştır ve bunu kendi yetkisi çerçevesinde yapmıştır. HSYK'nın kararını beğenmese de hükümetin uygulaması zorunludur. Karar doğrudur.
BAŞBAKAN YARDIMCISI CİHANER'E BASKI YAPTI
Bu sıra dışı, garip uygulamaların arkasında neler yatıyor. Neden bu olaylar bu kadar büyük bir gerilim yaratmıştır, siyasi bir tartışması tahrik etmiştir.
Bu olayın arkasında ne yattığını olayın kısa tarihçesini hatırlamak gerekir. Başsavcının suçu nedir? Ne için tutuklanmıştır. Büyük suçu nedir? Toplumun ikna edilmesi gerekir.
Başsavcı tutuklanıyor, bu kararı verenlerin yetkileri alınıyor. Neden? Niçin bu olaylar ortaya çıktı ve derin bir siyasi tartışma yaratmıştır?
Bu savcıya çok önce "sen bu işten vazgeç" demesiyle başlamıştır. Başsavcı vazgeçmemiştir. Başbakan Yardımcısı Cihaner'e baskı yapmıştır. Başsavcıya yine inandırıcılıktan uzak bir dosya icat edilmiştir. 26 yıl hapis cezasıyla yargılanması istenmiştir.
BAŞSAVCI TEHDİT EDİLMİŞTİR
Yargı ile savcıyı tehdit etmeye yönelik bir uygulamayla karşı karşıya kaldığımız ortadadır. O başsavcının elindeki araştırma dosyası şiddetle Erzurum'daki başsavcıya teslim edilmesi istenmiştir. Başsavcıyı yıldırmaya yönelik bir uygulamayla karşı karşıya olunduğu çok açık.
Olay savcıyı etkisizleştirmeye, korkutmaya yönelik bir uygulamadır. Başsavcı Cihaner, çeşitli şekillerde tehdit edilmiştir.
SAVCILAR YARGITAY'DA YARGILANACAK
Başsavcıların Yargıtay'da yargılanacağı açıkça ortadadır.
Bu sürecin hükümetin kararı ve baskıyla sürmüş olduğu görülmektedir. Bu iş hukuk işi değildir, savcı işi değildir. Herkes hükümetin bu olayın arkasındaki fail olduğunu bilmektedir.
Bu olayın bir tarafı daha açık ifadeyle Ak Parti'dir. Ak Parti devlet olanaklarını kullanarak, yargıya baskı yapıyor.
Yandaş yargı konusu elbette ki tehlikedir ve bunun sınırıları vardır. Hukukun işlerliğini hukuksuz kıldığı bir düzenin bir hukuk düzeni olduğunu söylemenin imkanı yoktur.
Bu olayların yaşandığı bir ortamda hukuk düzenin işlerliğinden bahsetmek imkansızdır. Bu "istediğime istediğimi yaparım" zihniyetidir.
Hukukun güvencelerinin işlemez kılındığı bir sistemde, hukuk düzeninin işlemesi beklenemez.
BU BİR CEMAAT HESAPLAŞMASIDIR
Türkiye'de yer yer yargıyı, güvenlik güçlerimizi cemaat örgütlenmesi himayesi altına almaktadır. Hükümette de buna göz yummaktadır. Bu bir cemaat hesaplaşmasıdır. Türkiye'de bir cemaat kadrolaşması vardır.
Bu politikanın nasıl geliştiğini hatırlamalıyız. Bu tablonun buraya nasıl geldiğini hiç unutmamalıyız.