BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, bugün Türkiye’nin Suriye’de bölgesel bir savaşın eşiğine gelmişse, bunun altında yatanın Kürt açmazı ve İmralı’daki tecrit politikası olduğunu savunarak, “İçeride savaşı tırmandırırken Suriye’de Kürtlerin kazanımlarını engellemek için savaş tezkeresi hazırlamak dahil, Türkiye’yi çok hızlı savaşın eşiğine getiren bir politika izlendi. İmralı’daki tecdide karşı çıkmak, hem içeride hem Suriye’de savaşa karşı çıkmaktır” dedi.
Kışanak, partisinin grup toplantısında, bu hafta sonu partilerinin 2. olağanüstü kongresini gerçekleştirdiklerini belirterek, hemen ardından kongreleri hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Bunun bir Türkiye klasiği olduğunu belirten Kışanak, “Ne zaman biz örgütleme konusunda çaba içine girsek, ne zaman çözüm konusunda açık, net, güçlü, kararlı dursak arkasından bir yargı vesayetiyle karşılaşıyoruz. Bu ülkede ‘askeri vesayeti kaldırdık’ diye her gün prim toplamaya çalışanlar, bu ülkenin demokrasi mücadelesinin düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün üzerindeki yargı vesayetini kaldırmıyorlar, bundan güç ve medet umuyorlar” dedi.
Kışanak, Hakkari’nin Çukurca ilçesi Kazan köyünde 8 çocuk annesi Ayza Çetin’in ölümüyle ilgili, operasyonda görev alanların derhal açıklanması ve yargı önüne çıkartılması gerektiğini söyledi. Kışanak, bu operasyon bölgesinde yaşananların Uludere’deki olayı hatırlattığını söyledi.
CEZAEVLERİNDEKİ AÇLIK GREVLERİ
12 Eylül tarihinde Türkiye’deki birçok cezaevinde Kürt siyasi tutsakların açlık grevi başlattıklarını belirten Kışanak, “Bugün tam 35. Günü. Tam 35 gündür açlık grevine başlayan ilk gruptaki 63 kişinin bedeni çözüm için, barış için, müzakerelerin önünü açabilmek için fedai bir direniş sürdürüyor” dedi.
Açlık grevinin Türkiye genelindeki cezaevlerinde dalga dalga yayıldığını ve açlık grevi yapanların sayısın 400’ü aştığını söyleyen Kışanak, “Bu, hepimiz için, çözüm için, barış için, direniş için yapılan bir açlık grevidir” dedi.
Açlık grevine başlayan tutsakların yaptığı açıklamada iki tane talepleri olduğunu belirten Kışanak, “Bunlardan birisi Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecride son verilmesi, barış konusunda rolünü oynayabilmesi için sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması talebidir. İkinci talepleri de ana dilde eğitim ve savunma hakkı önündeki engellerin kaldırılmasıdır” dedi.
“HÜKÜMET OSLO’NUN ARKASINDA DURMADI”
Hükümetin Oslo’da yapılan görüşmelerle ilgili işine geldiği zaman politika yaptığını, işine geldiği zaman bunun kamuoyunda istediği biçimde tartışılmasını sağladığını savunan Kışanak, “İçine girdiğimiz süreci artık Türkiye taşıyamıyor. Eğer hükümet bu görüşmelerde samimi ve kararlı davransaydı, İmralı’yı devre dışı bırakmasaydı, İmralıda’ki barış ve çözüm arayışını etkisiz kılmasaydı, bu müzakere yaklaşımında kararlı olsaydı, arkasına siyasi irade koysaydı, görüşmeler sürecinde ortaya çıkan tartışmaların da bir ürünü olan protokolleri elinin tersiyle itmeseydi, en azından tartışmaya açsaydı, o protokolleri kamuoyuna sunsaydı, ‘şuralarına katılmıyoruz ama müzakerede kararlıyız’ deseydi, bugün bu noktada olmayacaktık. Ama hükümet tam tersini tercih etti bu görüşmelerin arkasına siyesi bir irade ve kararlılık koymadı. Üç yıl sürdürdüğü görüşmelerin sonucu olan protokollerin varlığını bile tartışır hale geldik” şeklinde konuştu.
“İMRALI’DAKİ TECRİDE KARŞI ÇIKMAK, HEM İÇERİDE HEM SURİYE’DE SAVAŞA KARŞI ÇIKMAKTIR”
Bu politikanın sadece Türkiye içinde savaşı tırmandırma yaklaşımıyla sınırlı olmadığını, bir de Ortadoğu ve Suriye politikaları olduğunu belirten Kışanak, şunları kaydetti:
“Bugün Türkiye, Suriye’de bölgesel bir savaşın eşiğine gelmişse, bunun altında yatan yine Kürt açmazı ve İmralı’daki tecrit politikasıdır. İçeride savaşı tırmandırırken Suriye’de Kürtlerin kazanımlarını engellemek için savaş tezkeresi hazırlamak dahil, Türkiye’yi çok hızlı savaşın eşiğine getiren bir politika izlendi. Öcalan’a tecrit uygulanmasaydı, rolünü oynaması için gerekli koşular sağlanmış olsaydı, hem Türkiye’de Kürt sorunu bir çözüm yoluna girebilirdi hem de Ortadoğu’da daha demokratik bir gelecek için Kürtlerin de haklarına saygı gösteren bir politika hayata geçirilebilirdi. Bu nedenle İmralı’daki tecridi bir tutukluya uygulanmış sıradan, idari bir tedbir olarak ele alamayız, tamamen politiktir, tamamen Türkiye’nin içerisinde ve Ortadoğu’da yürütülmek istenen savaş politikasının bir yansımasıdır. Bu nedenle İmralı’daki tecdide karşı çıkmak, aslında hem içeride hem Suriye’de savaşa karşı çıkmak anlamına gelir. Siyasi tutsakların bu anlamdaki duruşu hepimizin geleceğini ilgilendiren bir talep ve duruştur.”
Daha sonra açlık grevindeki bazı tutukluların isimlerini ve yaşadıklarını anlatan Kışanak, gözyaşlarına hakim olamadı. Kışanak, babası da faili meçhul bir cinayette hayatını kaybeden çok genç bir partili olan Mazlum Tekdağ’dan bahsederken konuşmakta zorlanırken, Tekdağ’ın gönderdiği mektubu da gözyaşları nedeniyle okuyamadı. Kışanak, partililer tarafından ayakta alkışlandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz