Ceylan, uzun süredir Türkiye'de ustalık eğitimine katılmadığını söyleyerek, "Ben kendimi usta saymıyorum. Benim penceremden kesinlikle öyle görünmüyor. Ben tabii ki bir öğrenci gibi hissediyorum. Sinema sonu olan, bilinen bir şey değil. Devamlı öğrenilen bir şey. Ben burada, bildiklerimi değil, yanlışlarımı da anlatmak için geldim. Çünkü aslında en büyük öğretmen, yaptığımız hatalar oluyor. Hata yapa yapa, deneye deneye, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ama ilgi alanım, zihnimin yoğunlaştığı yer, bilmediğim, yapamadığım, beceremediğim şeyler olduğu için dikkatim oraya yönelmiş durumda. O yüzden bildiğimi zannettiğim şeyler, benim ilgi alanıma girmiyor." ifadelerini kullandı.
Dürüst olmaya çalışarak, eksikliklerini, hatalarını, zayıflıklarını, gerektiğinde çekinmeden paylaşmak istediğini ifade eden Ceylan, şunları kaydetti:
"Filmlerimde de bunu yapmaya çalışıyorum. Sinema yapmak benim için itiraf alanı gibi bir şey aslında. Belli bir şekilde bakan bir göz için bu şekilde okunabilir diye düşünüyorum. Kendim de film seyrederken bir tür itiraf ararım. Bir öğretmen gibi, bana bildiklerini anlatmaya çalıştığını düşündüğüm yönetmenler, filmler hiç hoşuma gitmez. Kısa süre canım sıkılır. Sinemayı itiraf gibi gören yönetmenler, bu şekilde yaklaşan yönetmenler her zaman daha çok ilgimi çekmiştir. Neden sinema? Bunu tam olarak bilmiyorum. Belki roman yazma yeteneğim olsaydı tercih edebilirdim, yalnız üretme olanağı sağladığı için. Ama sinema benim için daha kolay geliyor. Fotoğraftan geldiğim için görsel dünyaya alışkındım. Ama edebiyatı çok severim. Belki sinemadan da çok severim. Bana her zaman, daha derine inmiş, inebilmiş bir sanat olarak görünmüştür. Daha uzun da bir geçmişi var. Sinemanın henüz tam olarak bir Dostoyevski çıkarabildiğini düşünmüyorum."
- "Askerdeyken sinemaya yönelmeye karar verdim"
Nuri Bilge Ceylan, sinemaya yönelmeye askerdeyken karar verdiğine dikkati çekerek, "Sebebi, zannediyorum yalnızlıktı. Çünkü, uzun süren yalnızlıkların insanın büyük kararlar almasına neden olduğunu düşünüyorum. Askerlik de böyle bir süreç benim için. Çok yalnızdım, çok kitap okuyordum ve o (dönem), hayatım için daha büyük kararlar almama sebep oldu. Bir tıkanıklık hissediyordum. Okul bitmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hayat boş ve anlamsız geliyordu. Öyle bir süreçten çıkış arıyordum. Bir bakıma, denize düşenin yılana sarılması gibi oldu benim için. Bulabildiğim bütün teknik kitaplardan başladım. Fotoğraf da çektiğim için tekniğini bilirsem yapabilirim gibi geliyordu. Yavaş yavaş, aslında el yordamıyla başladım. Tanıdığım yoktu. Çok küçük bir zümrenin egemenliğinde görünüyordu. Bu işe başlamak neredeyse imkansız gibi görünüyordu. Tamamen kendi yapıma, doğama, kişiliğime uygun yeni bir yöntem yaratmak durumunda kaldım." diye konuştu.
Yeni şeylerin ve korkutucu yanları olan projelerin ilgisini çektiğinin altını çizen başarılı yönetmen, sinema yapmanın kolay bir iş olmadığını ve çok enerji gerektirdiğini dile getirdi.
Ceylan, filmlerinde şaşırtıcı ve bazı nitelikleri ortaya çıkarabilecek karakterler yaratmaya çalıştığının altını çizerek, son filminde senaryoyu birlikte kaleme aldığı Akın Aksu'nun babasından ilham aldığını ifade etti.
Film yapmayı "hakim olma yolculuğu" olarak yorumlayan Ceylan, "Hakim olduktan sonra film yapmıyorsunuz. Yapma süreci içinde debelenirken, bir şeyler çıkıyor. Hakim olsam zaten onu yapmak istemem. Bildiğim şeyin filmini yapmak pek heyecanlandırmıyor beni. Diş geçirmediğim, anlamadığım, belki acısını çektiğim, kendime bile itiraf etmekten korktuğum birtakım gerçekleri barındıran şeylerle ilgileniyorum." dedi.
Yönetmen Ceylan, sezgileriyle ve kendine göre önemli bulduğu detaylarla bir şey yaratmaya çalıştığına vurgu yaparak, "Bunda kesinlikle bir formül yok. Ne yapacağımı kesinlikle ben de bilmiyorum. Her seferinde korkular, endişeler ve sezgilerle ne yapacağım şekilleniyor. Çok belirsiz yürüyor her şey. Öyle olması da hoşuma gidiyor. Yoksa çok canım sıkılır."
- "İlk günlerin heyecanını hiçbir şeye değişmem"
İlk filmlerini daha büyük bir heyecanla yaptığına dikkati çeken Ceylan, şöyle devam etti:
"İster istemez ne yaparsanız yapın rutinleşiyor biraz. Bu kaçınılmaz bir şey. O zaman korkularım da heyecanım da daha büyüktü. Her şeyde dozu artırmak gerekiyor. O günleri özlüyorum tabii ki ama bu mümkün değil. İşin doğası böyle. Bunu kabul etmek lazım. Bazen sinemadan bıktığım oluyor, 'Artık yapmasam.' diyorum ama bir süre geçiyor ve yine bir şey sizi heyecanlandırıyor. Yeniden başlıyorsunuz. Çünkü bir filmi bitirdiğinizde o kadar yorgun oluyorsunuz ki. Sadece bedenen değil, zihnen de tam bir çöküş yaşıyor insan. Bir daha buna girişecek gücü bulabilir miyim? diye gerçekten çok ciddi şekilde kendime soruyorum ve genellikle 'bir daha belki de yapmam' duygusu hep oluyor içimde. Fakat dönüp dolaşıp yine bir şey sizi heyecanlandırıyor. Ufak ufak filizleniyor, bünyeyi ele geçiriyor. Ama tabii ki ilk günlerin heyecanını hiçbir şeye değişmem. Müthiş bir şey."
Nuri Bilge Ceylan, çocukluğa büyük özlem duyduğunu söyleyerek, çocuğuna bakarak yeniden çocukluğuna dönebildiğini dile getirdi.
Çocukluğunda izlediği filmlerin uzun süre etkisinde kaldığının altını çizen Ceylan, "Cüneyt Arkın ve Türkan Şoray filmlerinin etkisinden üç gün çıkamazdım. Kasabada her gün film gösterilirdi. Büyük etki uyandırırdı üzerimde." diye konuştu.
Ceylan, Rus edebiyatını çok sevdiğini sözlerine ekleyerek, klasiklere tutkun olduğunu, insanlık üzerinde büyük etki yaratmış klasikleri okumak gerektiğini vurguladı.
Etkinliğin moderatörlüğünü üstlenen yönetmen Mehmet Eryılmaz da hayatta usta olmadan sanatta usta olmanın zor olduğunu ifade ederek, Ceylan ile çok uzun yıllardır arkadaş olduklarını aktardı.
Yönetmen Ceylan, sinema sektöründen önemli isimlerin yanı sıra çok sayıda sinemaseverin katıldığı etkinliğin ardından izleyenlerin sorularını yanıtladı.