İzlanda, kendisiyle aşk yaşamanız için size onlarca sebep verebilir. Burada yaşam koşullarından, temiz havasından, orada yaşadığınız takdirde bonus olarak gelen huzur garantili yaşantıdan bahsederek sinirinizi daha da bozabilir, bünyenizi iyice sarsabilirdik fakat korkmayın, yapmayacağız. Bunun yerine İzlanda’nın akıl almaz ve yer yer ürkütücü doğal güzelliklerine odaklanarak küçük çaplı bir İzlanda’yı sevme kampanyası yürütmek niyetindeyiz. Gelin hep beraber bir platonik aşkın içine doğru sürüklenelim.
Söz konusu yanardağlar olunca gözünüzde ürkütücü bir görüntü canlanıyor olması gayet muhtemel. Ancak olur da İzlanda’ya ayak basacak olursanız, üzerinde pek çok aktif yanardağı barındıran bir adaya düşmüş olacağınız için kendilerine biraz alışmanızda fayda var. Patlamadıkları ya da kül püskürtmedikleri zamanlarda buzullarla kaplı ve heybetli görüntüleriyle size pek de “yanar” dağ izlenimi vermeyecek olsalar da, içlerinde durum dışarıda göründüğünden biraz daha ürkütücü.
Yine de bu, görsel açıdan inanılmaz oldukları gerçeğini değiştirmiyor tabii! Özellikle küçük ama lokasyonu itibarıyla popüler olan Vik kasabası yakınlarında, Myrdalsjökull’un bir parçası olan Katla Yanardağı, İzlanda sınırlarındaki en korkutucu volkan olarak biliniyor. Kendisine fazla yanaşmak yerine, 2010 yılında patlayarak Avrupa’nın tüm hava trafiğini kilitlemesinden mütevellit, ismine aşina olup da bir türlü söyleyemediğiniz Eyjafjallajökull’u görmek isterseniz civarında çeşitli turlar düzenlendiğini hatırlatalım. Bunun için rotanızı Güney İzlanda’ya çevirmeniz gerekiyor.
Yukarıda buzullardan konu açılmışken es geçmek olmaz. Hayatınızda hiç buzul gölü göreceğinizi hayal ettiniz mi? İzlanda’ya gidecek olursanız bu durum gayet olası! Sonsuz bir sessizlik ve sakinlik içinde sessizce süzülen dev buzulları gözlemlemek için İzlanda’nın %13’ünü kaplayan Vatnajökull Ulusal Parkı içindeki en turistik noktalardan biri olan Jökulsarlon’a gidebilirsiniz.
Başlığı anlamlandıramadıysanız açıklayalım; çizgi filmlerde karakterlerin beklenmedik bir noktaya basmaları sonucu metrelerce yukarı fışkıran su eşliğinde havalandığı sahneleri hatırlayın. Şimdi realiteye dönün ve işin çizgi film kısmını geride bırakın, çünkü İzlanda’da bu sıcak su püskürten gayzerleri görmek hiç de şaşılacak bir durum değil. Ülkedeki en ünlü gayzer, dönem itibariyle Strokkur. İlk gördüğünde birçok insanda üzerine kaynar su fışkıracakmış izlenimi yaratıp pek çok kişiyi çığlıklara boğsa da, her 7-8 dakikada bir metrelerce yukarı sıcak su fışkırttıktan sonra soğuk hava ile temas ettiği için daha tepedeyken buharlaşıyor, dolayısıyla aslında korkacak bir şey yok. Fotoğraf makinanızı hazır etmekte fayda var, yakalaması pek de kolay değil!
İzlanda’nın havası, suyu, doğası ve aklınıza gelebilecek her şeyi farklı. Burada gördüğünüz herhangi bir şeyi dünya üzerine başka hiçbir noktada göremeyeceğinizi bilerek gezmenin verdiği haz ise anlatılır gibi değil. Hal böyle olunca, İzlanda atlarından bahsetmeden geçmek de olmuyor. Viking atları olarak da bilinen ve görüntüleri itibariyle 80’lerin Punk vokallerini hatırlatan bu aşırı sevimli atların İzlanda dışına çıkarılması, şayet çıkarılırsa da ülkeye tekrar sokulması yasak.
Hali hazırda zaten mükemmel olan deniz-kum-güneş üçlüsünün bir başka versiyonu ile tanışmaya hazır mısınız? Ülkede onlarca volkan bulunmasının bir diğer enteresan getirisi de volkanik siyah kum plajları. Siyah kum diyerek kelime oyunu yapmıyoruz, gerçekten volkanik, simsiyah kumlardan bahsediyoruz. Civarında İzlanda’ya özgü inanılmaz sevimli Puffin kuşlarını, volkanik kalıntıları ve daha önce denk gelmediğiniz türden yeryüzü şekillerini de görebileceğiniz upuzun bir volkanik plaj görmek isterseniz İzlanda’daki istikametiniz Reynisfjara Kumsalı. Gitmişken dikkatli olun, çünkü bu plaj aynı zamanda turistleri sırılsıklam yapan dev dalgaları ile de ünlü. Eksi bilmem kaç derecelerde bunun pek de güzel bir his olmayacağını tahmin edebiliyorsunuzdur.
Geldik bizim ve bizim gibi birçok kişi için İzlanda’nın en çekici özelliğine. Yukarıda anlattıklarımız her nasıl olacaksa, bir şekilde ilginizi çekmediyse bile, İzlanda’ya ayak basmanız için en geçerli sebep kesinlikle kuzey ışıkları; bir diğer adıyla Aurora Borealis. Bilimsel yaklaşacak olursak, yeryüzünün manyetik alanı ile güneşten gelen parçacıkların etkileşime girmesi sonucu oluşan bu çeşitli renklerdeki ışıklar, gerçekten var olduğuna inanamayacağınız kadar etkileyici bir deneyim yaşamanızı sağlıyor. Tabii ki bu iş o kadar kolay değil, çünkü kuzey ışıklarını görebilmeniz için karanlık ortam, bulutsuz ve yağışsız hava, kuzey ışığı seviyesinin o gün yüksek olması gibi birçok faktörün bir araya gelmesi gerekiyor. Bu şartların hepsi gerçekleştiyse bile, bir noktadan sonra iş sizin azminize ve biraz da şansınıza kalıyor.
OiTheBlog'a ait daha fazla yazı için sizi şöyle alalım.