Beşiktaş’ın eski teknik direktörü Slaven Bilic, Londra’da Socrates’in sorularını yanıtladı. West Ham United’ın başında, Premier Lig’de çıktığı ilk üç deplasman maçında Arsenal, Liverpool ve Manchester City’yi mağlup eden Hırvat teknik adam, yaptığı açıklamalarda Türkiye günlerinden ve gelecek hedeflerinden bahsetti. Röportajın bazı bölümleri şöyle:
*İŞTE BİLİC'İN DERBİ SONRASI İLK TEPKİSİ haberi için tıklayınız
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLARDA BİLE SABIR KALMAMIŞ...
- Türkiye’de oldukça sabırsız ve başarı odaklı bir zihniyet var ve herkes iyi sonuçların kısa sürede gelmesini bekliyor. İngiltere’de ise sanki uzun vadeli planlara biraz daha fazla yer var, oyunculara ve antrenörlere daha çok şans veriliyor. İki ligi bu açıdan kıyaslama şansınız olur mu?
5-10 yıl önceden bahsediyor olsaydık, haklı olduğunu söyleyebilirdim. Hırvatistan, Türkiye, hatta belki bazı açılardan İtalya gibi güneyli ülkelerin insanları daha sabırsız olabiliyordu. Ama şu günlerde İngiltere’de de durum aynı. İnsanların genel olarak sabrı kalmamış ve kısa vadede başarı görmek istiyorlar. Güzel arabaları hemen sürüp güzel dairelerde hemen oturmak amacındalar. Geçmişte bunun farklı olduğunu hatırlıyorum. Ailemin yazlığımızı inşa etmesi neredeyse 10 yıl almıştı. Her şey yavaş yavaş olurdu... Şimdi ise insanlar her şeyi, hemen istiyor. Bu futbolda da böyle ve işe koyulur koyulmaz baskı altına giriyorsunuz. Bu yeni bir yaşama ve düşünme biçimi. Tabii burada sizin, yani medyanın da payı var.
MOURINHO'YU BİLE TARTIŞIYORLAR
O yüzden, Türkiye ve İngiltere arasında büyük bir fark görmüyorum. Mesela Liverpool ligdeki ilk üç maçında iyiydi ama dördüncü maçta onları 3-0 yendik ve eleştiriler başladı. Jose Mourinho’ya bakın; futbolunu beğenip beğenmemek bir tercih meselesi ancak kağıt üzerinde dünyanın en iyi teknik direktörü olabilir. Sevin veya sevmeyin, son 10 yılın en başarılı ismi o ve bugünlerde büyük bir baskı altında. 2-3 yıl önce değil, daha geçen sezon şampiyon oldular ama bu kimse için bir şey ifade etmiyor. Aynısı benim için de geçerli. İki büyük galibiyet, son yedi yılın en iyi başlangıcı... Bunlara rağmen, geçenlerde kendi evimizde kaybettiğimiz iki maçtan sonra insanlar beni epey sorguladı.
TÜRKİYE'DE NEDEN DERBİ KAZANAMADIĞIMI BİLMİYORUM
- Türkiye’de ‘derbi maçlarını kazanamama’ ile çok eleştirildiniz, İngiltere’de ise sezona çok önemli takımları yenerek başladınız. Tabii farklı durumlar ama yine de bir kıyaslama yapmanız mümkün mü?
Türkiye’de bunun neden olmadığını bilmiyorum, kaybetmekten elbette ki mutlu değildim. Her maç önemlidir ama tüm dünyada derbi maçlar, bir maçtan fazlası oluyor. Gerçekten kazanmak istemiştim ve Beşiktaş’ta geçen iki sezonumda tek bir derbi bile kazanamamış olmak hoşuma gitmiyor. Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı kazanamadığım maçlardan sonra kendimle çok konuştum; “Bu durum sadece şanssızlıkla açıklanamaz, 2-3 değil tam 8 maç” diyordum. Aynı zamanda, tek tek baktığımda rakiplerimizin bu maçların herhangi birinde bizden çok da iyi olmadığını görüyordum. O maçlardan bazılarını kazanmayı hak etmiştik. Galatasaray’a karşı ilk maç, 3-3’lük Fenerbahçe maçı ve yine son dakikada gol yiyip kaybettiğimiz diğer bir Fenerbahçe maçı... Uzun dönemli bir şanssızlıktı belki, belki de fazla gergindik. 3-4 derbi maçında, neredeyse daha ilk yarıda kırmızı kart gördük ve 35. dakikadan sonra 10 kişi oynayarak Fenerbahçe ve Galatasaray’ı yenmek kolay değil.
BİRAZ FAZLA OPTİMİSTİM GALİBA!
- En büyük mücadeleniz neydi Beşiktaş’ta?
Lig tabii... Birçok kişi, “Rakiplerinin daha iyi maddi kaynakları ve daha iyi statları var ama senin yok” diyordu. Fakat günün sonunda, kimle konuşsam Beşiktaş’ın şampiyon olacağını söylüyordu. Olmam gerekenden biraz fazla optimisttim galiba, bazen realist olmak lazım. Beşiktaşlı yetkililer Split’e görüşmeye geldiğinde stadyumun bir yıla biteceğini söylediler. Ama çocuk değilim, bunun olmayacağını biliyordum. Kim stat inşaatını bir yılda bitirebilmiş ki? Çocuk değildim ama dedim ya; optimisttim, ne olursa olsun kazanacağımı düşünüyordum. Sonuç olarak fantastik değildik ama gayet iyiydik. Stadyum da yokken işler daha kötü olabilirdi.
AİLE BABASIYIM, SİYASET BENİ FAZLA İLGİLENDİRMİYOR
- West Ham’a dönersek, kulübün işçi sınıfına uzanan kökleri var. Bu, politik görüşünüze ne kadar uygun?
Açıkçası politika konuşmak istemiyorum ve bu cevaplamak istediğim bir soru değil. 47 yaşında bir aile babasıyım, siyaset beni çok da fazla ilgilendirmiyor. Herkes politikayı takip eder çünkü dünyayı ve gündelik yaşamlarımızı etkiliyor ancak ben bir politikacı değilim.
- Türkiye’deyken takip eder miydiniz?
Elbette, geldiğim zamanlarda Gezi Parkı’nda yaşanan olayları hatırlıyorum. İnsanlarla konuşuyorsunuz, haberleri takip ediyorsunuz, politikadan bahsediyorsunuz... Türkiye çok büyük ve içinde farklılıklar barındıran bir ülke; siyaset, karşıtlıklar, Tayyip Erdoğan... Ben de bunlar hakkında biraz bilgi sahibi olmak istedim. Sonuçta Türkiye’yi seviyorum ve orada iki yıl yaşadım ama politika açısından hepsi bu kadar.
SİYASİ KONULARA GENEL HATLARIYLA HAKİMİM
- Beşiktaş taraftarı ve özellikle Çarşı grubu, politik olarak çok aktif. Siz de bu politik duruştan etkilendin mi?
Ne diyebilirim ki? Hırvatistan’daki siyasi durumu bile öyle çok fazla takip etmiyorum. Ben bir spor adamıyım. İyi biri olmayı ve sınıf farkı gözetmeden insanları çevrenizde toplamayı istediğinizde, size politik diyorlar. Eğer ben politiksem her insan öyledir. Yanlış anlamayın; burada kimseyi atlatmaya da çalışmıyorum. Asistanım Nikola benden çok daha işin içinde ve güncel durumları ona soruyorum. Tabii Suriye ve göçmen sorunu gibi konulara genel hatlarıyla hakimim ancak tüm bilgim, sabah uyanıp haberlerde gördüklerimden ibaret.
'TAKIMDA SOSYALİST SİSTEM VAR' SÖZÜ TAMAMEN UYDURMA
- Bunları sordum çünkü geçmişte “Takımımızda sosyalist bir sistem var” açıklamanız olmuştu...
Bunu soracağınızı biliyordum ancak bu tamamen uydurma. Politika konusu, sanırım Türkiye’de oluşan bir yanılgı. Ben herkes gibi sosyal bir insan olmaya çalışıyorum. İnsanları iyi yaşamaları, çalışmaları veya mutlu olmaları için örgütlemek sizi politik bir insan veya sıkı bir sosyalist yapmaz. Ben de öyle değilim. Çarşı’nın üyeleri de sadece iyi insanlar olmaya çalışıyorlar çünkü ülkede ve dünyada olup bitene karşı oldukça duyarlılar.