Kovid salgını nedeniyle alınan kişisel önlemler, geçtiğimiz yıl tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'yi de gripten korudu. Ancak aşılanmalarla beraber vatandaşlarda maske kullanımındaki gevşeme, kısıtlamaların da kalkmasıyla beraber, her yıl Eylül-Ekim ayı gibi büyük salgınlara yıl açan grip enfeksiyonu konusunda uzmanları endişelendiriyor.
İstanbul Üniversitesi İstanbul tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, Kovid salgınına bir de grip vakalarının eklenmemesi için dikkatli olunması gerektiğini söyledi. PCR testlerinin halen Kovid ve grip dışında 10'dan fazla mikroorganizmanın neden olduğu bulaşıcı hastalıkların tanısını koymakta altın standart bir yöntem olduğuna değinen Prof. Dr. Yavuz, ABD Salgın Hastalık Önleme Merkezi CDC'nin geçtiğimiz hafta yayınladığı "PCR testleri değiştirilsin" önerisi hakkında da önemli bilgiler verdi.
Bir enfeksiyon hastalığının toplumdaki durumuna ve o toplumun olanaklarına göre hangi test sistemlerinin kullanılacağına karar veriliğini belirten Prof. Dr. Yavuz, "Bunlara dair öneriler zaman zaman değişebilir. Amerika'nın yaptığı da, (yaklaşan grip sezonuyla beraber) ikili test kullanılabileceğini söylemekti. Belli testlerin, belli aralıklarla değerlendirilerek yetersiz bulunursa değiştirilmesi istenebilir. Ama PCR yöntemi Kovid tanısında halen altın standart bir yöntemdir. Gripte de böyledir. Ama hangi testi kullanacaksınız? Farklı farklı onlarca çeşit PCR testi var. Hangi testin yapılabileceği sürekli değerlendirilerek hangisi en iyisi ise onunla devam edilmeli diye öneriler çıkabilir" dedi.
Geçen yıl grip sezonunun çok hafif geçirildiğine işaret eden Prof. Dr. Yavuz, şu uyarılarda bulundu:
Geçen yıl hiçe yakındı görülen vaka sayısı. Kovid için alınan önlemler zaten devam ediyordu ve grip de çok fazla görmedik. Ama bu yıl için aynı olur mu? Önlemler gevşediğinden bir miktar, aynı olmayabilir. Geçen yıl grip sürveyansı (gözetimi) zaten yapılıyordu, ona devam etmek gerekiyor. Ama bu yıl grip açısından biraz daha uyanık olmamız gerekiyor. Aslında ideal olanı hem grip, hem Kovid için aynı anda test yapan kitlerin kullanılması. Hatta sadece grip, Kovid de değil, belki 15-20'den fazla mikroorganizmaya aynı anda bakabilen kitler de var. Ama bu da tabii maliyet sıkıntısı getirebilir. Çok ciddi maliyetli testler bunlar çünkü. Yine seçerek, belli hasta gruplarında bu kullanılabilir. Onun da kararını yine mevsim başlamadan Sağlık Bakanlığı'nın vermesi gerekiyor."
Türkiye'de kullanılan her iki aşının da 12 yaş üzeri çocuklar için de dünyada onay aldığına işaret eden Prof. Dr. Yavuz, eğitim sezonunun devam edebilmesi için çocukların da aşılanması gerekebileceğini söyledi. Prof. Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü:
Okulların açılması için çocukların aşılanmasına ihtiyaç olabileceğini düşünüyorum açıkçası. Şu an çok hayati okulların açılması, eğitimin devam edebilmesi gerçekten. En büyük önceliğimiz olması gerekiyor. 12 yaş üzerine aşı yapan birçok ülke var. Aşı yapmayan ülkelerde de zaten çocuk yaş grubunda şu anda artış söz konusu. Mesela İngiltere'de çocuk yaş grubundaki enfeksiyon oranları da hastaneye yatış oranları da belirgin bir şekilde artmış durumda. İngiltere küçüklerde ilk başta kendi kendilerine enfekte olup antikor geliştirsin diye bir yöntem izledi. Ama bu çok eleştiri alıyor. Çünkü bu hastalığı geçirmek, aşılanmaktan her zaman daha kötü. Yani çocuklarda da sekel olabilir, hastaneye yatıyorlar, çocuklarda da kaybedilen vakalar oluyor. Dolayısıyla ben İngiltere'nin bu yaklaşımını uygun bulmuyorum. Benim tercihim çocukların da aşılanması yönünde olurdu. İnsanlar çocuklarını arabaya emniyet kemeri takmadan bindirebiliyor. Çok çok tehlikeli bu değil mi? Ama aşılarını güvenliği, çocuğu arabaya emniyet kemeri ile bindirmenizden daha da düşük değil. Son derece güvenli, o kadar çok kontrol edilerek öneriliyor bu aşılar. Güven anlamında korkmaya gerek yok."
Toplumda virüsün kontrolsüz bir şekilde yayılmasının varyantların ortaya çıkması için en ideal ortam olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, aşılanmamanın bu anlamda da büyük risk yarattığına değinerek, "Sonuçta aşısızlar da enfeksiyonun kontrolsüz bir şekilde yayılmasına neden oluyor. Yeni varyantların ortaya çıkmasını da kolaylaştırmış oluyorlar bu şekilde. Virüs ne kadar çok yayılırsa o kadar çok değişim geçirme şansı elde etmiş oluyor. Aşılılara da bulaşma riski doğuyor. Çünkü aşılıların küçük bir kısmı hastalanabiliyor, bağışıklık yanıtı herkeste aynı düzeyde oluşmayabiliyor aşı sonrası. O küçük grupta da hastalanmaya neden olduğu için, onlar da değişik mutasyonlara, değişik varyantların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Aşısız olmak her yönüyle sıkıntı yaratıyor gerçekten. Enfeksiyonun yayılmasına, mutasyonların, varyantların ortaya çıkmasına, sağlık sisteminin yükünün artmasına, ölümlere varana kadar her yönüyle kötü sonuçlara yol açıyor. O nedenle bir an önce aşılı oranımızı artırmak zorundayız" dedi.
Kovid-19 salgınında aşılardaki başarının ilaçlarda elde edilememesinin nedenlerine de değinen Prof. Dr. Yavuz, yıl sonuna kadar bu konuda da bazı çalışmaların sonuçlanacağını söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı:
Kovid-19'da aşılardaki başarı, ilaçta gösterilemedi. Bunun aslında en önemli nedeni, aşı çalışmalarının 30 yılın ürünü olmasından kaynaklanıyor. Mesela mRNA aşıları bu kadar yıllık bir çalışmanın ürünü. Aşıda çok daha fazla hazırlıklıydık. Ama ilaç konusunda SARS'tan sonra yeterince çalışma yapılmadı. Daha doğrusu kaynak ayrılmadı. Şu anda yeni ilaçlar üzerinde çalışmalar sürüyor. Yine virüsün belli noktalarına etki eden 3-4 tane ajan üzerinde çalışılıyor. Umutlu olunan 3-4 tane ajan var. Ama onların da daha Faz 1 ve Faz 2 çalışmaları devam ediyor. Bu yıl sonuna kadar o çalışmalardan bir sonuç elde edilebileceğini zannetmiyorum. İlaçta biraz sıkıntılı bir durum aslında devam ediyor. Ama yıl sonunda en azından molnupiravir ve favipiravir'e dair çalışmalar sonlandığında, elimizde daha sağlam veriler, daha kesin sonuçlar olacak."
(DHA)