HABER

Bilimde bir ilk: LSD etkisi altında beyin nasıl çalışıyor

“Fizikçiler için Higgs bozununu bulmak ne anlama geliyorsa sinirbilimciler için LSD etkisinde beynin nasıl çalıştığını anlamak aynı şey.”

Bilimde bir ilk: LSD etkisi altında beyin nasıl çalışıyor

Bilim adına bedenine gelmiş geçmiş en güçlü uyuşturuculardan birini enjekte etmeyi göze alan 20 cesur gönüllünün beyin taramaları insan beyni ile ilgili birçok sırrı çözmemizi sağlayabilir.

LSD'nin vücuda enjekte edildiğinde beynin tüm bağlantılarını ve işleyişini değiştiren bir dalga başlattığı gözlemlendi. Bu durum da uyuşturucuyu kullananların gördüğü halüsinasyonlar ve evrenle bir olma hissiyatını daha iyi açıklayacak bilimsel teorilerin önünü açıyor.

Gerçekleştirilen beyin taramaları normalde görsel veriyi işleyen, kafatasının arkasında kalan görsel vorteks dışında beynin birçok farklı işleve sahip bölgesinde de görsel veri işlendiğini ortaya koyuyor. Taramalara göre beyinde normal şartlar altında birbiriyle bağlı olmayan bölgeler birbiriyle konuşmaya başlıyor.

Bununla birlikte normalde bir ağ halinde çalışan ve birbiriyle iletişim halinde olan bölgeler ise daha ayrı çalışıyorlar. Bireyin kimliğinin yok olmasını ve kendini etrafındaki dünyayla bir hissetmesini sağlayan, ve ego çözülmesi denen olayın nedeninin yukarıda bahsedilen iki etkinin sonucu olduğu düşünülüyor.

İngiliz hükümetine danışmanlık da yapan Imperial College London eğitim görevlisi ve nöropsikofarmakolojist David Nutt, bilim insanlarının 50 yıldır bu anı beklediğini söylüyor. Nutt “fizikçiler için Higgs bozonu neyse sinirbilimciler için de bu aynı şey” diyor ve ekliyor “bugüne kadar şiddetli etkilerin sebebini bilmiyorduk; bu zor bir deney; bilim insanları ya korkuyordu ya da karşılarına çıkacak m uhtemel engellerin büyüklüğünden çekiniyordu.”

LSD, lizerjik asit dietilamid, ilk kez 1938'de üretildi fakat sıradışı psikolojik etkileri 1943'e kadar bilinmiyordu. Özellikle 1950'li ve 1960'lı yıllar arasında psikolojik ve psikiyatrik araştırmaların ilerlemesinde büyük rol oynadı fakat 1960'lı yıllarda keyif verici özelliği ile öne çıkması ve gençleri kötü etkilediği bahanesiyle yasaklandı.

LSD'nin yasaklanması, kimyasalın insan beyni ve tedavisel özelliklerinin araştırılmasının önünde büyük engeller oluşturdu. Nutt'un liderlik ettiği araştırma The Beckley Foundation isimli, psikoaktif maddeler üzerine çalışan bir vakıf tarafından gerçekleştirildi ve crowdfunding (internet ortamında projelere katılımcı finansman desteği sağlayan bir kitle-fonlama biçimi) ile finanse edildi.

Nutt, ortağı Robin Carhart-Harris ile bedensel ve zihinsel olarak sağlıklı 20 genci iki gün üst üste kliniklerine çağırdı. Gönüllülere bir gün 75 mg LSD enjekte edilen gönüllüler ikinci gün plasebo verildi. Deneyde üç farklı beyin tarama tekniği kullanıldı.

Carhart-Harris taramaları yorumlarken gönüllülerin gözleri kapalıyken gördüğünü anlatıyor. Gördükleri şeylerin gözlerinin önünden değil, kafalarının içinden geldiğini söylüyor. Carhart-Harris'in anlattığına göre beyinde normal şartlarda görsel işlemeyen bölgeler de görsel işleme eylemine katkıda bulunuyor, hatta gönüllülerin gözü kapalıyken bile beyin aynı şekilde çalışmaya devam ediyor.

Etki altındayken beyindeki görsel, dikkat, hareket ve duysal ağları birbirine daha fazla bağlanıyor ve (Carhart-Harris'in deyişiyle) daha birleşik bir beyin oluşuyor. Fakat bir yandan da bunların dışında kalan bölgelerde ise kopmalar oluyor. Taramalarda özellikle parahipokampal jirüs ve _retrosplenal korteks_in beynin geri kalanı ve birbiriyle iletişiminin kesildiği gözlemleniyor. Bu iki bölüm de daha çok insanlarda mekan algısı ve mekansal hafızaya yönelik bölgeler.

Bu etkiler LSD kullananların bahsettiği başka bir bilinç seviyesi ve kendi benliğini terk edip çevre ve doğayla bir olma hissiyatını destekler nitelikte. Carhart-Harris birçok insanın bu deneyimi ruhani ya da dinsel bir deneyim şeklide yorumlamasının ve uyuşturucunun etkisi geçtikten sonraki düşüş hissiyatının beyin kimyasındaki bu değişimle ilgili olabileceğini söylüyor.

Nutt, araştırmalar sayesinde LSD'nin bugünlerde çocukluğumuzdan yetişkinliğe geçerken üzerimizde bıraktığı olumsuz düşünceleri olumluya dönüştürdüğüne inanıyor ve bu konu üzerindeki bir yazısı da Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlandı.

LSD üzerindeki araştırmalar, kimyasalın bazı psikiyatrik vakaları tedavi etmekte kullanılmasının yolunu açıyor. Nutt LSD'nin, beyindeki ağlara etkisi sayesinde, beyni depresyon ve bağımlılık gibi sorunlara neden olan düşünce yapılarından kurtarabileceğini söylüyor.

Beckley Foundation'ın yönetcisi Amanda Feilding “nihayet LSD'nin potansiyelini ortaya çıkaracak beyin mekanizmalarını çözmeye başlıyoruz” diyor ve bu potansiyelin sadece tedavi için değil, kendi bilincimiz hakkında daha derin bilgilere sahip olmak için de çok önemli olduğunun altını çiziyor.

LSD Nedir?
Lizerjik asit dietilamid, kısaca LSD ya da LSD-26, halk arasında asit olarak bilinir. İlk olarak 1936-1943 yılları arasında Albert Hoffman tarafından çavdar mahmuzundan sentezlenmiştir. Elde edilişi doğal, sentezi kimyasal, yarısentetik psikoaktif bir halüsinojendir.
Açık ve kapalı göz halüsinasyonları, değişen boyutsal zaman algısı, sinestezi etkisi, ruhani deneyimleri ve değişen düşünce süreci gibi psychedelic etkileri ve 1960'ların karşı kültüründeki yeri sebebiyle çok yaygın olarak bilinir. Ön beyinde 5-HT2A'nın doğrudan agonistidir. Tıp dünyasına göre bağımlılık yapmaz.

Kaynak: LSD's impact on the brain revealed in groundbreaking images (The Guardian)

En Çok Aranan Haberler