Org. Başbuğ, Balyoz Planı’yla ilgili askerin bilirkişi raporunu şöyle anlatıyor: “Soruşturmayı yürüten 1’inci Ordu Askeri Savcılığı, 1’inci Ordu Komutanlığı’ndan bilirkişi görevlendirilmesini talep ediyor. Komutanlık; heyet değil, bir kişiyi görevlendirmiş. Süreç, 1’inci Ordu Askeri Savcısı ile bilirkişi arasındadır”
Şimdi bilirkişi raporuna geliyoruz...
Oraya geliyoruz evet...
Bilirkişi heyeti olarak yansıdı gazetelere. Rapor, “Eğer elimizdeki bu belgeler gerçekse bu seminer planının dışına çıkılmış olabilir, yetkiler aşılmış olabilir, bu bir darbe planıdır” diyordu. Askeri Savcılığın bilirkişi heyeti olarak okuduk gazetelerde. Bu ne demek ve aynı anda Jandarma Kriminal’den de Çiçek’in imzasının ona ait olduğu... Bunun ikisini okuyunca, demek ki doğruymuş dedik. Acaba neden “Belgeler gerçekse” dedi? Bunu söylemeden önce belgelerin gerçekliğinden emin olması gerekmez mi bilirkişinin?
1’inci Ordu Askeri Savcılığı bu konu üzerindeki soruşturmasına halen devam ediyor. Org. Çetin Doğan da böyle bir planların olmadığını birkaç defa ifade etti. 26 Şubat 2010’da 1’inci Ordu Askeri Savcılığı bir açıklama yaptı, ancak medya yeteri derecede dikkate almadı. Askeri Savcılık dedi ki, “Askeri Savcılığımız konuya ilişkin soruşturmaya devam etmektedir. Bugüne kadar yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde adı geçen, iddia edilen -burada ben de mecburen söylemek durumunda kalıyorum- Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın varlığıyla ilgili herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.”
Bilirkişi açıklaması sonra mı efendim?
Değil, bilirkişi açıklaması bundan önce...
24 Şubat önemli tarih
Birbirlerini yalanlamış mı oluyorlar?
Yalanlamış değil. Belki kavram kargaşası, yanlış anlama var. Askeri Savcılık zaten 26’sında bunu açıkladı. Bununla ilgili bir ilave bilgi daha belki ben burada ifade etmek isterim. Bu da nedir; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1’inci Ordu Plan Semineri’ne ilişkin olarak bize sorulan bazı sualler var. Sorulara Genelkurmay Başkanlığı olarak biz cevap verdik. Bu cevaplar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın eline ne zaman ulaştı, bizzat onların eline ulaşması, 24 Şubat’tır. Tarih önemli, 24 Şubat. O yazdığımız yazıda, söylediğimiz sözlerden bir tanesi şu: “Söz konusu plan seminerinin Balyoz Güvenlik Harekât Planı adlı bir bölümü veya eki mevcut değildir.”
Genelkurmay Karargâhı’na bakmışız, Kara Kuvvetleri’ne bakmışız, 1’inci Ordu Karargâhı’na bakmışız, böyle bir plan, bölüm, ek bulamamışız, “Bulamadık” diyoruz. Ayrıca, yine yazdığımız yazıda diyoruz ki, yine iddia edilen Oraj ve iddia edilen Süga, birisi Hava Kuvvetleri, birisi Deniz Kuvvetleri’yle ilgili eylem planları da bulunmadığını bildirmişiz. Soruşturmayı 1’inci Ordu Askeri Savcılığı yürütüyor. Yani soruşturmanın kapsamı bu özel isimli bir plan var mı, yok mu onu, bir de sızma olayları, bilgi sızması; onu araştırıyor.
Bu kapsamda 1’inci Ordu Askeri Savcılığı, 1’inci Ordu Komutanlığı’ndan bir bilirkişi görevlendirilmesini talep ediyor. 1’inci Ordu Komutanlığı da bir bilirkişi; heyet değil, bir kişiyi görevlendirmiş. Bundan sonraki süreç, 1’inci Ordu Askeri Savcısı ile bilirkişi arasında yaşanan bir süreç, bir kere bunun altını çizelim. Yani bu sürece dışarıdan herhangi bir komuta kademesinin müdahalesi zaten söz konusu olamaz. Dediğim gibi askeri savcı bilirkişi görevlendirmesini istiyor, ordu da bilirkişi olarak, bir kişiyi görevlendiriyor. Bundan sonraki süreç savcıyla 1’inci Ordu Askeri Savcılığı arasındaki bir olay.
Bilirkişi bir asker yine...
Doğrudur, tabii asker. Bilirkişi raporunu hazırlıyor. Bu rapor sonradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na da gitti. Sayın Mengi o bilirkişi raporunun üçüncü maddesi çok önemli. Üçüncü maddede bilirkişi aynen şu tabiri kullanmış: “Askeri Savcılık tarafından teslim edilen dokümanların gerçek olduğunu kabul ederek...” Şimdi burada savcı tarafından kendisine verilen belgelerin gerçek olduğunu kabul ederek bir değerlendirme yaparak bilirkişi raporu hazırlıyor. Cevap aranan soru, özellikle bu iddia edilen özel isimli o malum plan var mı, yok mu?
Peki o zaman bu bilirkişi, vaktinden önce mi konuştu?
Bu konu Askeri Savcı’yla bilirkişi arasındaki bir konudur, buna müdahil olmayalım. Bilirkişi raporuna bakarak olayı değerlendirirseniz yanlış değerlendirmelere gidebilirsiniz. Özellikle 1’inci Ordu Askeri Savcılığı’nın yaptığı açıklamaya yine bakın.
Ama bilirkişi raporu kadar duyulmadı.
Belki bazıları bilinçli olarak görmüyorlar, bazıları da hakikaten...
Bizim elimize gelseydi biz görürdük efendim, bize gelmedi bu.
Elinize ulaşmıyor, doğrudur. Bilirkişi raporu 1’inci Ordu Askeri Savcılığı’yla bilirkişi raporunu hazırlayan kişi arasındaki bir olaydır. Raporu hazırlayan kişinin kendisine teslim edilen dokümanları gerçek olduğunu kabul ederek bilirkişi raporunu hazırlaması tabii tartışmaya açık bir konu. Nitekim bunun üzerine de zaten 1’inci Ordu Askeri Savcılığı’nın bir açıklaması oldu. Dolayısıyla ikisini beraber görerek değerlendirmek daha sağlıklı...
*****
‘Güvenilirlik’ 3-4 puan düşebilir ama TSK bu süreçten güçlenerek çıkacak
TSK’nın, “En disiplinli dönemini yaşadığını” söylediniz. Ordunun içinde disiplin hâlâ devam ediyor olabilir ama ordu genel olarak yaşanan olaylardan ciddi şekilde yıpranmış olabilir. Son olarak SONAR’ın yaptığı bir araştırmada, katılanların yüzde 64,9’u “TSK’nın haklı veya haksız nedenlerle yıpratıldığını düşünüyor musunuz?” sorusuna “Evet” cevabını vermiş. Sizce nasıl düzelecek bu?
Bu sorunuz için teşekkür ediyorum. Son 6, 7, 8 aylık sürece baktığımız zaman TSK olarak zor bir dönemden geçiyoruz, bu doğru. Zor dönemlerde bir Silahlı Kuvvetler’in birlik ve bütünlüğü çok önemli. Birlik ve bütünlük disiplinli olmanın bir göstergesi. “Disiplinli dönemlerini yaşıyoruz” derken kastettiğim, bu zor dönemde birlik ve bütünlük çok önemli. Belki yapılan faaliyetlerin, yürütülen faaliyetlerin bir amacı da TSK’nin birlik ve bütünlüğüne zarar vermek.
Bunu kimlerin düşüneceğini...
Onu siz değerlendirin, bilemiyorum. Şimdi ben burada iftiharla söylüyorum, en yakın arkadaşlarıma bakıyorum orgenerallere, oramirallere ve imkân dâhilinde de diğer alt kademedeki arkadaşlarla da temas ediyorum bunu da iftiharla söylüyorum. Silahlı Kuvvetler’in birlik ve bütünlüğü açısından en güçlü olduğumuz dönem... Kenetlenmiş... Benim Güneydoğu’da görev yapan birliklerimin de morali tamdır, Trakya’daki birliklerimin de. Ege’de daha geçen hafta ben Deniz Kuvvetleri’yle beraberdim. Gemiyle gittik, füze atışları yaptık, diğer yerlere gittik.
Doğru algılanıyor
Onların moralinin biraz bozuk olduğu...
Geçicidir, bakın üzüntüler olabilir, geçicidir ama biz görev etkinliğini zedeleyecek şekilde ne üzüntülere göz yumabiliriz, ne de moral düşmelerine göz yumabiliriz.
Arka arkaya intiharlar oldu, yedi intihar...
Ama intiharların hepsini bunlarla bağlamayın...
Ergenekon’la bağlantılı olarak hepsi..
Geçmiş dönemin emir subayı trafik kazasında öldü, o da intihar listesine giriyor. Evet Silahlı Kuvvetler olarak zor bir dönemden geçiyoruz, doğrudur. Bu zor dönemde önemli olan nedir? Bizim birlik ve bütünlük olarak tek yumruk olmamız. Yıpranma bağlamında sordunuz, bakın sorunun cevabını siz kendiniz, verdiğinizi düşünüyorum sorarken. Ben görmedim o araştırmayı, SONAR araştırmasına göre dediniz ki halkımızın yüzde 70- 69’u filan...
Evet, yüzde 64’ü.
Yüzde 64’ü...
Yüzde 64’ü TSK ’yıpratılıyor’ demiş.
Ama şey olarak, kasıtlı olarak yıpratılıyor diyor.
Haklı veya haksız nedenlerle ama yıpratıldı sonuçta demişler.
Aslında Silahlı Kuvvetler açısından pozitif bir şey olarak görüyorum. Yani halkımızın bazı şeyleri doğru algıladığını görüyorum. Efendim halkoyu araştırmalarında, yapılan bazı şeylerde Silahlı Kuvvetler’e güvenirlilik bazen oynayabilir yani üç-dört puan düşebilir. Silahlı Kuvvetleri’nin bu süreçten daha da güçlenerek çıkacağına inanıyorum.
Zorluklar kamçılıyor
Evet, inşallah öyle olur efendim. Çünkü bir tane ordusu var Türkiye’nin. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın, “Onlar bana vücutlarını siper ederler” dediği askerleri de vardı, ona suikastla suçlandılar. Bunu kaldıramadıklarını söyleyerek intihar edenler oldu aralarında. Bunların mesela moral bozukluğu yarattığını düşünmüyor musunuz ordu içinde?
Sayın Mengi, tabii ki etkisi olur. Etkisi olmaması söz konusu değil ama biz askeriz. Duygularımızla hareket etmek mecburiyetinde değiliz. Benim için temel nokta Silahlı Kuvvetler’in kendisine verilen görevlere her zaman hazır olması. Geçen hafta Deniz Kuvvetleri Birlikleri’yle beraber olduk. Personelim göreve hazır, bir taraftan belki bu üzüntüleri yüreğinin dibine gömüyor ama hepsi görevine hazır. En son bir Salihreis Fırkateyn’ninde bulundum, daha evvel SAT komandolarını ziyaret ettim, hepsi pırıl pırıl göreve hazır gözüktüler, öyle olmaları gerekir. Biz askeriz, görevimiz her şeyin başında. Bazen bazı zorluklar insanı daha çok kamçılıyor.
*****
‘Toplumsal barış için tutukluluk hali düşünülmeli’
Emekli TSK mensuplarının yanında çok sayıda muvazzaf asker de var tutuklu olan ve bunlar arasında orgeneraller, amiraller çok sayıda. Bu genel olarak, kurum olarak orduya yönelik bir suçlama, iddia anlamına gelmiyor mu acaba sizin için, böyle algılıyor musunuz?
Olayı yakın takip ediyorum. Bugün itibariyle 26 muvazzaf personel, general, subay, astsubay tutuklu durumda ve emekli personelimizde de yanılmıyorsam 12 rakamı var, toplam 38 kişimiz tutuklu. Yani 26 muvazzaf personelimizin tutuklamasına giden, 12 efendim emekli personelimizin tutuklamasına giden bir olayın başlangıcını 22 Şubat günü yaşadık. Bu TSK üzerinde yarattığı etki açısından daha önce yaşadığımız olaylardan çok farklı. Bu kapsamda yaşadığımız olayın TSK üzerinde yarattığı olumsuz etkidir.
Görevleri fark etmez...
Ben de onu soracaktım zaten.
Yaşadığımız olayın TSK üzerinde yarattığı etki tabii ki çok büyük ve ciddi. Biliyorsunuz 23 Şubat’ta TSK’da görevli bütün orgeneral ve oramiralleri toplayarak bu durumun değerlendirmesini yaptık. Görevleri, rütbeleri, makamları farklı da olabilir fark etmez, şu anda tutuklu durumda olan 38 arkadaşım benim için aynı değerde.
Peki aynı gün, efendim aynı hafta 66 gözaltı ve bu kadar çok tutuklamanın da aynı gün içinde yapılması nasıl bir duygu yarattı sizde? O hafta içinde sessiz kalmanız, üçlü zirveden sonra açıklama yapmamanız yanlış yorumlara bile sebep oldu. Baykal’ın çıkışları oldu, acaba nasıl bir durum?
Şimdi haklısınız yani, şimdi 66 kişi değil mi?
Evet, o hafta içerisinde 66 kişi gözaltına altına alındı ve bir kısmı tutuklandı...
Tabii ki ciddi bir durum yani karşılaştığımız. Bu olaya biz sadece 38 arkadaşımız açısından da bakmıyoruz. Bu 38 arkadaşımızın aileleri...
Çok ciddi düşünülmeli
15 general ve amiral var...
Aileleri var, çocukları var. Çocukları tanıyoruz da. Çok üzüntü verici durum. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bu konuda bir açıklaması oldu, ben de şöyle demiştim: “Anayasa Mahkemesi’nin özellikle tutukluluk haliyle ilgili açıklamasına acaba bir sade vatandaş olarak Türkiye’de katılmayan olur mu?” Tabii ki yargının kararlarına saygılı davranmak durumundayız, bir sade vatandaş olarak da bunu tekrar dile getirmekte yarar görüyorum. Tutukluluk halleri hakikaten üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir konu. Tutukluluk halleri deyince de sadece askeri personeli düşünmemiz ne kadar doğrudur. Bu tutukluluk halinin düşünülmesinin toplumsal barış açısından da yararlı olacağına inanıyorum, temennimiz ve düşüncemizdir. Silahlı Kuvvetler üzerinde yarattığı olumsuz etki artı bu 38 değerli emekli ve muvazzaf personelin gerek kendi kişilikleri, gerekse aileleri de var. Bunların aralarında sağlık sorunları olanlar var, yaş sorunları olanlar var. Yargıya tabi saygılı olacağız ama biraz olayın bu insani boyutuna da hukukun müsaade ettiği kadarıyla bakılmasında yarar görüyorum. Tutuklu olan personelin maaşı da yüzde 50 kesiliyor, biz bunları da düşünmek zorundayız, görevimiz. Tamamen isteğe bağlı, vakfa dönüştürmeyi düşünüyoruz.
Özellikle o 39 kişinin tutuklanması olayında, bunun önceden sizinle konuşularak yapılmasını beklediniz mi ? Haberiniz yok muydu böyle bir olaydan?
Kesinlikle. Yani 22 Şubat günü olan olay, kesinlikle ve bizim için de gerçekten beklenmeyen bir olay olduğunu açıkça ifade edebilirim.
Aralarında “Muvazzaf askerlerin oluşu kurumu suçlamak anlamına gelmez” diyor musunuz?
Rakam çok ciddi. Bunun bir noktada kişisel boyutta olduğunu söylememizin de pek gerçekçi olmayacağı kanaatindeyim.