Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Bir internet trollünden çok daha fazlası; Salt Soyalizm kurucusu Kazım Ulutaş hayatını kaybetti.

“Gerçek sanatçılar dünyayı ve hayatı anlamışlar, bu nedenle hiçbir şey umurlarında değil.” -Ara Güler

Bir internet trollünden çok daha fazlası; Salt Soyalizm kurucusu Kazım Ulutaş hayatını kaybetti.

Selim Gerçeker / Mynet Haber

İnternet kurcalayan, sosyal medyada çok gezinen bir insansanız ya da sokaklarda başıboş geziyorsanız belki gözünüze bazı isimler ya da görseller ilişmiştir. 26 Kasım ve en önemlisi Kazım Ulutaş. İnternet aleminin, trollerlemeleriyle ve huzurevinde çektiği videolarla tanıdığı Kazım Ulutaş 19 Eylül Pazartesi günü hayata gözlerini yumdu. Sevenleri ve onun yolunda giden insanlar tarafından toprağa verildi. 'Yolundan gitmek' belki biraz abartı bir söylem. Bununla birlikte Kazım Ulutaş'ı sevenler onu, 'toplumun dayattığı sistemde tek başına hayatta kalmaya çalışan, hayatın kendisine zerk etmeye çalıştığı sıkıcılığı ve normalliği reddeden bir trollden çok daha fazlası' olarak görüyor.

Kazım Ulutaş kimdir?

TSK'dan emekli, hayatı zor şartlar altında geçen Kazım Ulutaş'ın var olma, daha doğrusu kendisini bulma zamanları Pursaklar Huzurevi maceralarına dayanıyor. Macera dediğimize bakmayın birazdan size eğlenceli geleceğini umduğumuz küçük detaylar aslında Kazım Ulutaş'ın normalliğe nasıl baş kaldırdığını, sıkıcı hayatı reddetip tüm kötü şartları nasıl atlattığını göreceğiz.

OT Dergi'ye vermiş olduğu röportajdan kendi ağzından hayat hikayesine baktığımızda;

1954'de Tunceli'de doğan Kazım Ulutaş'ın 6 kardeşi olmasına rağmen yapayalnız büyüdü. Küçük yaşlarda sürekli göçebe hayat süren Ulutaş ne okul okuduğunu ne de arkadaşı olduğunu hatırlıyor. Tek hatırladığı Tekirdağ, İstanbul ve Diyarbakır arası göçebe yaşadığı. Daha sonra ortaokulu Yenimahalle'de bitirip askeriyeye yazılıyor. 'Üzerime çok geldiler ben de rapor alıp emekli oldum' diyen Kazım Ulutaş, 1982'de huzura ereceğini düşünürken aradan geçen 2 senenin ardından çeyrek biletine piyango ikramiyesi vuruyor. Ulutaş, hiç umursamadan paranın bir kısmıyla motosiklet alıp önce tüm Türkiye'yi baştan sonra geziyor, ardından İtalya ve Yunanistan'a gidiyor. Döner dönmez de motoru satıp araba ve müzik seti alıyor. Fakat arabası da çalındıktan sonra bir araziye gecekondu dikerek 10 yıl orada yaşıyor. Eniştesinin oyununa gelen Ulutaş 10 yılın ardından 'Arsayı sana satalım daire alalım' diyen eniştesine vekalet veriyor ve eniştesinin ortadan kaybolmasıyla ortada kalıyor.

Huzurevi yılları

Kazım Ulutaş'ın sesini duyurabildiği belki de hayatının en farklı dönemleri bu zamanlarda başlıyor. Sosyalizme sevgisiyle bilinen ve daha sonra kendisini sosyalist partinin genel başkanı olarak tanıtan Kazım Ulutaş'ın ilk durağı Ankara'daki Akyurt Huzurevi oluyor. Yakınları onu huzurevine yerleştirmeden önce çok fazla sigara içmesinden dolayı hastaneye yatırılan ve koah hastası olduğu ortaya çıkan Kazım Ulutaş için doktorlar 'yürüyemez' dedi. Bunu duyan yakınlarının ilk işi onu huzurevine yerleştirmek oldu. Bilgisayar kullanmayı huzurevinde öğrenen Kazım Ulutaş, hayatını internet üzerindeki platformlarda yazmaya adadı. 10 ay kaldığı huzurevinde müdürle anlaşamadığını röportajında belirten Ulutaş 'Bir zaman sonra huzurevinin müdürüyle anlaşamamaya başladık. Neymiş efendim ben siyasiymişim de, siyasi davranıyormuşum da... Arada sosyalizmden bahsediyordum, internette sosyalizmle ilgili şeyler paylaşıyordum sanırım oradan gıcık kaptı' diyor ve kendisini en sonunda ailesinin oradan alıp başka bir huzurevine yerleştirdiğini belirtiyor.

Ulutaş'ın ikinci durağı Pursaklar Huzurevi oluyor.

Pursaklar Huzurevi'nde kısa zamanda yayınadığı videolarla bir anda popüler olan Kazım Ulutaş'ı, , birçok haber kuruluşu gündemine getirdi. Özellikle 'yemeklerdeki mikroskobik kıyma,' 'et yok et' tarzı cümleleriyle huzurevinin yemeklerini sürekli olarak beğenmediğini dile getiriyordu.

Sürekli haber olan ve gündemden düşmeyen Kazım Ulutaş ve Pursaklar Huzurevi bir zaman sonra müdürün canını sıkıyor ve Ulutaş'la aralarının bozulmasına sebep oluyor. Kazım Ulutaş bu durumu şu cümleleriyle özetliyor: "Neymiş ben onun ticari itibarını zedeliyormuşum. Yahu sen de bizim midemizi zedeliyorsun."

Bir gece dedi ki 'Benden özür dilemezsen internetini keserim'. Ben de dilemedim, tabii. "Adam saat 21:00'da interneti kesti. Kan beynime sıçradı. Sabaha kadar uyuyamadım. Ben de ne kadar kamera, cep telefonu kablosu varsa hepsini parçaladım; kaçınılmaz sonuç... oradan da kovuldum." Şüphesiz internet sayesinde hayatı değişen Kazım Ulutaş kendi cümleleriyle teyid ediyor: "İnternet benim huzurevindeki dünyamdı. Hayatımı değiştirdi. Bilgisayar başında hiç sıkılmazdım. Nasıl sıkılayım? Her şey orada var!" (Röportaj : Ot Dergi sayı 26)

Huzurevi hayatı huzursuz şekilde tamamlanan Kazım Ulutaş güç bela emekli maaşıyla bir eve çıkıyor ve 26 Kasım Vakfı denilen bir internet troll grubuyla tanışıyor. Hatta bozulan bilgisayarı yerine yenisi 'örgüt' tarafından veriliyor.

Peki Kazım Ulutaş'ı bu kadar özel kılan şey ne? Kazım Ulutaş'ı önder olarak görenler ve kendilerine 'Kasımi' diyen 26 Kasım Vakfı üyeleri anlatıyor:

Kazım Ulutaş'la ilk kez tanışan Sabri Basar'dan;

"Bir facebook sayfasında insanları trollerken dikkatimi çekti. Bizim de o sıralar yoluna sokmak istediğimiz adam akıllı troll yapabileceğimiz bir grup oluşturma çabalarımız var. Kazım Ulutaş'ı ilk o facebook hesabında troll yaparken gördüm ve internet üzerinden tanıştım. Devamında Skype ve Appear gibi görüntülü konuşabildiğimiz platformlarda sohbet etmeye başladık. Sonra vakfımızın kurucularından 'Ayetullah Pompalıtüfek Hazretleri'ne' gittim. Bir adam var bizim grup olarak yapmak istediğimiz şeyi adam tek başına yapıyor dedim. Hemen tanıştırdım. İlk seferinde anlamasa da Kazım Ulutaş'ı sevince önderimiz olmasında karar kıldık. Daha sonra onu tanıdık ve olaylar gelişti."

Ayetullah Pompalıtüfek takma isimli vakıf kurucusu, blog'unda Kazım Ulutaş'ı şu sözleriyle anlatıyor.

"Gerçeklik diye türlü bok önünüze konulursa gerçeklikten kopmanız değil kopmamanız sorgulanmalı. Wilhelm Reich’ın dediği gibi: Asıl açıklanması gereken aç insanın neden çaldığı değil neden çalmadığıdır. Komutanın (Ulutaş'a 'komutan' şeklinde hitap ediliyor), kısaca anlattığı, kendi yaşamına ait kesitlerden anladığım kadarıyla gerçeklik diye sunulan boku reddettiği sonucuna varmıştım. Olup biten onca puştluğu anlamamaya ant içmiş gibiydi. Aptallığından ya da analiz yeteneği olmadığından değil, bilinçle inşa edilen bir protesto biçimi olarak sizin gerçeklerinizi anlamayacağım ve bunlara kafa yormayacağım diyordu. Çünkü bir saçmalığı düşünmek bile ona bir değer atfetmektir, bunu biliyordu." (parantez içi editörün eklemesi) Yazının devamı...

Onu tanıyanlar hayatını bir sanatçıdan farksız geçirdiğini söylüyor. Milli piyangodan çıkan parayı hiç umursamadan seyahatlerine harcaması, hayallerini gerçekleştirmesi, kendisine hasta yürüyemez diyen doktorlara 'ha..r ordan' diyerek hayatına devam etmesi, huzurevinde hayat sürmek yerine istediği gibi yaşaması... Ulutaş hayatını alıştığımız toplumsal normların dışında yaşadı. 'Normal'i sorguladı ve bilinçli olarak 'normal'i reddetti. Muhtemelen birçok kişinin özeneceği bir yaşamı olmadı ama o kimseye özenmeden kendi istediği gibi yaşadı.

Sabri Basar, Ulutaş'ın ölümünden sonra bir arkadaşının ricasını alarak Ekşi Sözlük'te yazı yayınlıyor. Önce 'gariban' diyor _komutana. Herkesin gördüğü gibi bakıyor ve sonra yaşamı ele alıyor; "Yaşam denilen şey nedir? sabah kalkıp portakal suyu içerek 90 yıl yaşamak mıdır? Çoluğunun çocuğunun ölse de kurtulsak bakışlarına maruz kalmak mıdır? Yoksa her sabah kaygısız, bulduğun bir sigara, yediğin bir dilim ekmeği sevinçle yiyip 60 yılda bu dünyadan göç eylemek midir?"_

Evet komutan belki diğer insanların kendisine dayattığı gibi yaşasa 10 ya da 5 yıl daha fazla ancak daha mutsuz yaşayacaktı. O, Sabri'nin de dediği gibi yediği bir dilimi sevinçle ısırıp 60 küsür yaşlarında hayata gözlerini yumdu. Yazının son demlerinde en uzun onun yaşadığını belirtiyor ve onun _gariban_lığının kimsenin kolay erişemeyeceği bir zenginlik olduğunu yineliyor.

"Aslında biz garibanız, kokuşmuş ilişkilerimiz, düze çıkaramadığımız lehim telinden eğri büğrü dertlerimiz, beğenmedigimiz kaliteli sigaralar ile ilkel mutsuzluğu seçen, kalabalıklar içinde yalnız kalan, itme çekme denklemini bir türlü beceremeyen bizler garibanız. hiç bir zaman gariban kazım kadar mutlu bir yaşam süremeyeceğiz onun kadar zengin bir yaşama sahip olamayacagiz." Yazının devamı...

Bir başka seveni Evren Demiryürek de ölümünden sonra komutanı tanımladığı bir yazı yazıyor. Yazı çok uzun okumanızı tavsiye ediyorum fakat bazı paragraflarla Kazım Ulutaş'ı anlatmak gerekirse Evren şu cümlelerle dolduruyor

"sosyal hayatınızdaki bütün kaygılarınızı düşünün. el âlem ne der düşüncesinin de ötesinde kalan, derinlerinizde yatan, insanlarla kurduğunuz iletişimi etkileyen kaygıları düşünün. “şu lafı edersem yanlış anlaşılabilirim.” “şöyle davranırsam insanlar bana bayılır.” “şu hareketimle ortamın kralı olurum.” “eğer üniversite mezunu olursam bir bok olurum.” gibi kaygılardan söz ediyorum. işte, gerçek bir sanatçı için bu saydıklarımın hiçbir önemi yoktur. komutanın vakti zamanında piyango kazandıktan sonra o parayı güzelce yemesi ve bitirmesi oldukça anlamlıdır bu noktada. mülk edinmek, daha da zenginleşmenin peşine düşmek gibi insanların aslında istemediği, kapitalist dünya onlara dayattığı için yaptıkları şeyi reddetmiş ve bedelini ödemeye hazırım demiştir; hayatı sapına kadar yaşama arzusunu ve cesaretini böylece anlayabiliriz"

Bir başka paragrafta Kazım Ulutaş:

"Kazım Ulutaş, kendi karar vererek sınırlarını çizdiği bir ahlak anlayışı olan, saçma sapan hiçbir kaygısı olmayan, ne yapmak istiyorsa onu yapan, engellendiğinde özgürleşmek için mücadele eden ve bunu başaran, postmodernizmin insanları zehirlediği bu çağda ona yem olmayan, yani değer yargıları olan bir insandı. Sanatçı gibi yaşaması buradadır. Liberal köpeklerin yönettiği günümüz dünyasına has sızlanmaların onun için hiçbir anlamı yoktur. Bana bir bilgisayar verin, internet verin, gerisini ben hallederim şeklindeki düşüncesi anlamlıdır, gülünecek bir şey yoktur. Bunu yaparken “şükretme” tuzağına da düşmediğini, “daha fazla et yemek istiyorum” diyerek ilân eder. Bir bütün olarak Kazım Ulutaş’ın yaşama biçimi, Che’ye ait olduğu iddia edilen şu sözden farksızdır: Gerçekçi ol, imkânsızı iste."

26 Kasım Vakfı, Kazımist Manifesto, Lahmacun Dürüm Lavaş

Bir troll örgütü olarak internette varlığını sürdüren ve kısa zamanda yaptıkları eğlenceli eylemlerle büyüme gösteren 26 Kasım Vakfı, LeManyak'ta Kazım Ulutaş'la birlikte oldukları sayıda kendilerini 'Bir grup sosyal medya ortamında dışlanmış ergen, abaza, işsiz ve reglli tarafından 26 Kasım 2012'de kurulan bir troll örgütü' şeklinde tanımlıyor. Özellikle önderleri Kazım Ulutaş'ın ön planda olduğu capsler sosyal medyada yüzlerce kez paylaşıldı.

Kurban Bayramı'nın vazgeçilmez capslerinden, Kazım Ulutaş'ın 'Pizza gönder' sözleriyle bu caps adeta özdeşleşti

Astım hastası olduğundan 26 Kasım Vakfı ventolinlerini hiçbir zaman eksik etmedi

Hayvanlara su verin

"Önemli bilim gruplarından, Antalya Piyano Festivali'ne hatta eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e kadar birçok önemli isim ve etkinliği trollemeleriyle ünlendiler.

Fakat aldıkları şikayetler sonucunda islamcı stratejileri benimseyerek vakıf adı altında troll faaliyetlerine devam ettiler. 26 Kasım Vakfı kurucularından Kamboçya'da sürgün hayatı yaşayan ve Kainat İmamı olarak bilinen Ayetullah Pompalıtüfek Kazım Ulutaş'la tanıştıktan sonra ona biat edip önderliği kendisine devretti. Vakfın ideolojisi salt sosyalizm, dini ise şintoizmdir. Ulutaşçılık ve Ulutaş'ın ilke ve inkılaplarının anlatıldığı Kazımist Manifesto da başucu kitabıdır.

Kazım Ulutaş'ın lahmacun sevgisi vakıfla özdeşmiş ve resmi slogan olarak 'Lahmacun, Dürüm, Lavaş, Yaşasın Önderimiz Kazım Ulutaş' belirlendi.

Manifestonun içinde Kazımizm, Seküler Hayata Geçiş, Köylüler ve Davarlar, Salt Sosyalizm gibi konular işleniyor." (Le Manyak - Mayıs 2015 sayısı)

Fakat Kasımiler, önderlerini sadece internet ortamında benimsemiyor. Hatırlatalım yazının başında sokakta yürürken onun suretini görebilirsiniz diyordum.

Kasımiler Kazım Ulutaş'ın sözlerini ve suretini sokaklarda duvarlara çizdi. Kazım Ulutaş varlığıyla Avrupa'dan Uzakdoğuya birçok insanı bir araya getirip kaynaştırdı. Yedi yirmidört direksiyon sallayan kamyon şoförüyle, aktivistiyle, boğazda viskisini yudumlayan enteliyle bir arada lahmacun yiyebilmenin önemini pekiştirirken, onun ünü Türkiye'nin sınırlarından taşarak tüm dünyaya yayılıyor.

Kazım Ulutaş Ankara'da kendisini ziyarete gelen 26 Kasım Vakfı üyeleriyle

Olimpos - Antalya

Kamboçya'da bir motorsiklet sürücüsü

Bangkok

Türkiye'de bir yer

Gençler Kamp alanında

Üzerinde kendisinin sureti bulunan Happy 26 Kasım tişörtüyle poz veriyor

Olimpos Altaris Pansiyon'da üzerinde sureti bulunan küçük bir kuş yuvası mevcut. Eğer yolunuz oralara düşerse mutlaka ziyaret edin. İsmini daha birçok yerde görebilirsiniz

Bunun yanı sıra 1 Mayıs eylemlerinde de 26 Kasım Vakfı bulunuyordu. Antalya'da düzenlenen yürüyüşte ön saflarda Karl Marks, Lenin ve Kazım Ulutaş'ın bulunduğu bir görsel taşındı.

Güldürürken basit bir o kadar da 'büyük dersler' veren Kazım Ulutaş'dan vecizeler

Sosyalist Parti Genel Başkanı 26 Kasım Kanaat Önderi Kazım Ulutaş'ın hayatını anlattığı Twitter hesabında birçok tweet atıldı. Bu tweetlerin neredeyse hepsini kendisi yazarken huzurevi zamanlarından şimdiye olaylara bakış açısı birçok insanın yüzünü güldürdü. 'İnternet sayesinde hayatım değişti' diyen Kazım Ulutaş'ın Twitter'da bazı vecizeleri bulunuyor.

İnternetini kesen müdüre kibarca tepkisini dile getiriyor

Bilgisayar ve internetle neler yapabileceğinin farkındaydı o da

Ekşi Sözlük yazarları da onun dünyayı güzel bir yer haline getirebileceğini hissediyordu

Siyasi ve devlet adamı kimliğinin yanında kadınlara verdiği değerle de takdir topluyordu

İyi hissetmesi için ekstrem olaylara gerek yoktu. Yediği bir dilim mandalina bazen onu dünyanın en mutlu insanı yapabiliyordu

Tabii besin dondurma olunca moral iki katına çıkıyordu

Gençleri ne kadar eleştirse de onlardan umutluydu

Lafını esirgemez, açık sözlüydü

Bazen de bir hayli açık sözlü

Her telden insanı severdi. Ayrımcılık ona göre değildi.

Darbeyi ve darbecileri eleştirmekten, hiçbir zaman geri kalmazdı

Sonlar her zaman acıdır

Kazım Ulutaş'ın ölüm haberi duyulur duyulmaz bazıları tarafından yine 'troll' yapıldığı sanılarak dikkate bile alınmadı. Ancak acı gerçek anlaşıldığında sevenleri, onu tanıyan herkes hüzne boğuldu. Evinin önünde mum yakıldı, selam duruldu ve adına çizimler yapıldı.

Kazım Ulutaş'ın son zamanlarda hayatını mutlu şekilde sürdürdüğü Ankara Demetevler'deki evinin önü. Ölümünden haberinden hemen sonra

Kamboçya - Sieam Reap'de Kazım Ulutaş unutulmadı ve duvarlara bu kez sonsuzluğa uğurlanarak kazıldı

Fethiye'de bir dakikalık saygı duruşu

Onu sevenler ölümünden sonra sanatını konuşturdu

Ve tabiki sevenleri son ve mutlu yılları internet aleminde goygoy ve troll yaparak geçiren Kazım Ulutaş'ı çeşiti capslerle onurlandı

Kazım Ulutaş gömülürken sevenleriyle birlikte 26 Kasım Vakfı da oradaydı.

Cenazeye katılamayan sevenleri İzmir - Karşıyaka'da Kazım Ulutaş ruhuna lokma dağıtmayı ihmal etmedi

Kazım Ulutaş'ı anlamak

Bunca güzel olayın ardından bir adamın ister istemez egoist olabileceğini ya da kendisini ünlü hissedebileceğini düşünebilirsiniz. Fakat Kazım Ulutaş bunca olaya rağmen mahcubiyetinden ve karakterinden ödün vermeyen, hayatının ilk yıllarında nasılsa çizgisini bozmadan son yıllarında basit ama özgür ve mutlu yaşamına devam etti. Kendisini yakından tanıyan sevenlerinden biri olan Zeynep Şura, Kazım Ulutaş'ın mütevazılığını şu sözleriyle anlatıyor "1 Mayıs eylemlerinde kendisine 1 Mayıs'a komutanım sizin fotorafınızla katıldık dedik 'tamam sağolun' diyerek mütevazılığından ödün vermedi. Tişört bastırdık yazılama yaptık çok normalmiş gibi tepkiler verdi. Yaşına ve yaşıtlarına göre farklı bir kafası vardı ve birçok insan toplumun bize dayattığı kurallara alışkın olduğundan kendisini anlamakta güçlük çekiyordu. Sigara içmesin diye ne teklifler verdik inat etti devam etti atın ölümü arpadan olsun diye düşünürdü. Vakıf üyeleri de son yıllarında ona bunu sağladı. Huzurevinde simit yiyorken evinde simitin yanında pastırma da yedi. Huzurevindeyken hiç sevmediği adabı muaşeret bilmeyen insanlarla aynı havayı solumak zorundayken evinde bizleri ağırladı sıkıntısız wifiyle her an yanımızdaymış gibi hissetti. İlaç istiyorum dediği anda seferber olan bi sürü insan vardı hayatında."

Kazım Ulutaş gösterişsiz ama sıradışı bir hayat geçirdi. Ütopik ve güzel hayalleri vardı. Hayallerini gerçekleştiremeyeceğini kendisi de biliyordu fakat umursamıyordu. Umursaması da gerekmezdi. Ama 60 yaşında internetini kesen huzurevi müdürüne başkaldırıp göğsünü gere gere o huzurevinden çıkıp tek başına özgür bir hayatı sürdürebilecek cesarete ve özgür ruha sahipti. Siz de kendisini anmak isterseniz her zaman belirttiği gibi: "Ansiklopedi okuyun, spor yapın ve hayvanlara su verin."

Bu güzel insanın ölümünü üzüntüyle karşılıyor sevenlerine baş sağlığı ve sabır diliyoruz.

En Çok Aranan Haberler