Kadınların renkli dünyasına dalıp, buralarda kendini kaybetmeye hevesli adamlar, muhafazakarlık simgeleri altında ‘erkek dünyasında’ yer edinmeye çalışanlar, kendi doğrusunu ‘kadınlarında’ görme heyecanına ezelden bu yana bayılanlar v.s.
Türkiye’de kadınların nasıl yaşamaları gerektiğine yönelik söylenmeyen kalmadı sanırım. Kaç çocuk yapmaları gerektiğinden, ‘her kürtaj bir Uludere’dir’ meselesine; hamile kadınların estetik gereği sokaklarda dolaşmaması gerektiğinden, uçaklarda olası bir ‘kırmızı ruj’ un tahrik boyutuna. Doğurulacak çocuğun sayısı yanında, niçin çocuk yapılacak sorusuna dahi peşinen bir yanıt olarak ‘vatana millete hibe edilmesi’ gerekliliğine, şortun nerede giyinilmesi ya da giyinilmemesi gerektiğinden, meclisteki bir oturumda ‘vajina’ kelimesi geçtiği için yüzünün kızardığını söyleyen milletvekili sayesinde, kadının vücudunda hangi organa ne denilip denilemeyeceğine kadar… kadınları 360 derece çerçeveleyen, onların nasıl yaşaması gerektiğini tanımlayan bir düşünce akımı yayıldıkça normalleşiyor.
Bir kadının cinayete kurban verilmesi sonrası (Sarai Sierra), bolca duyduğumuz ‘onun da o saatte orada ne işi varmış?’ türünden yorumlar, kadın cinayetinden ziyade, kadının nasıl yaşaması gerektiğini önceliğe alan toplumsal düşüncenin bir yansıması değil midir?
Kadının hayatını tanımlama merakı nereden geliyor? ‘Minik erkek’ dünyasında var olmanın en kestirme ve cahilce yolu kadınların hayatlarını biçimlendirmeden geçiyor.
Kendi ayrı bir birey olamayan, herkesin farklı dünyalara sahip olduğunu içine sindiremeyen insanların, sesleri çıktıkça zayıflıklarını örtebilecekleri bir hareket alanı kadın dünyası.
Bu dünyaya kafa uzatmak, yapacak başka bir önemli işi olmaması yanında, ona öğretilen sığ erkeklik modelinde kendini bulmasını sağlayan zahmetsiz bir yol.
Kestirip atmanın yaygın bir dinlememe kültürü olduğu, efendi adamların yerine fırsatçı paçozların prim yaptığı çağımızda, kadınların ayrıntılardan oluşan dünyası zor durumda.
Kadın hayatını nasıl olması gerektiğini tanımlama gayretlerine zemin oluşturulmasında, iktidar çevrelerinin muhafazakar çizgide siyaset yaparak meşruluk kazanma düşüncesi de etkili oluyor. Aile Bakanlığının, kadınları sosyal hayata teşvik yerine, tam tersi ev işlerine yönelmesini destekleyen ‘enerji hanım’ gibi projeleri, kadının yeri konusunda yaygın problemli düşünceyi destekler bir çerçeve sunuyor.