– Her yıl 25 Kasım – 10 Aralık tarihleri arasında tüm dünyada gerçekleştirilen “Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddete Son Vermek için 16 Günlük Aktivizm Etkinliği” ile ilgili olarak, İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’nda gerçekleştirilen ve sivil toplum, akademisyenler, uluslararası kuruluşlar ve özel sektörden çok sayıda temsilciyi bir araya getiren resepsiyonda, Türkiye’de ve tüm dünyada kadına yönelik şiddetin son bulmasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemi konusunda görüş ve tecrübeler paylaşıldı.
BM Kadın Birimi (UN Women), BM Nüfus Fonu (UNFPA), BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve İstanbul İsveç Başkonsolosluğu tarafından ortaklaşa düzenlenen bir etkinlikte uzmanlar ve sivil toplum mensupları, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için toplumun her katmanının harekete geçmesi, taahhütte bulunması ve hükümetlerin bu konuya sürdürülebilir kaynak ayırması gerektiğini belirtildi.
Her yıl tüm dünyada binaların ve simgesel nitelikteki yapıların dayanışma amacıyla turuncu renkle aydınlatılmasını sağlayan bu girişim, kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması hedeflerini de içeren 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin kabul edilmesi bağlamında, “Dünyayı turuncuya boyayalım: Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddete son vermek için kaynak yaratalım” özel temasına odaklandı. İstanbul’da Kız Kulesi, Galata Kulesi ve Boğaz Köprüleri 16 gün sürecek olan kampanyanın tamamı boyunca aydınlatılacağı bildirildi.
Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet, tüm dünyada en yaygın görülen insan hakları ihlalleri arasında yer almaya devam ederken, küresel ölçekte, her üç kadından biri, yaşamları boyunca toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz kaldığı ifade edildi.
Türkiye’de son yıllarda ciddi gelişmeler kaydedilmiş olmakla birlikte, Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yapılan 2014 Ulusal Aile İçi Şiddet Araştırması, evli kadınların yüzde 37.5’inin fiziksel veya cinsel istismara uğradığını ortaya koydu.
2012 yılında tüm dünyada cinayete kurban giden kadınların yarısı; eşleri, sevgilileri veya aile bireyleri tarafından öldürülürken, kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet sadece bu şiddete maruz kalan kişileri değil, aynı zamanda onların ailelerini, çevrelerini ve tüm toplumu olumsuz etkilemekte olduğu söylendi. Eldeki kanıtlar, kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin pek çok düzeydeki ciddi maliyetini ortaya koymakta ve gerek kısa gerekse uzun vadede hane halklarının ekonomik refahını ciddi şekilde tehdit ettiğini gösteriyor.
2013 yılında gerçekleştirilen yeni bir çalışmaya göre, aile içi şiddetin maliyetinin küresel ekonominin yüzde 5.2’sine denk gelecek kadar yüksek seviyelerde olabileceği tahmin edilmektedir. Yine eldeki kanıtlara göre, zamanında yapılan ve iyi hedeflenmiş nispeten küçük ölçekli yatırımların bile kadınlara, kız çocuklarına ve içinde yaşadıkları topluma çok ciddi faydalar sağlayabileceğini işaret ediyor.
2014 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü’nün desteği ile Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yürütülen Kadına Yönelik Şiddet Araştırması, Türkiye’de her 10 kadından 4’ünün fiziksel ve veya cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koymaktadır.
Kadına yönelik şiddetle mücadele için 16 Günlük Aktivizm kampanyası etkinliğinde açılış konuşmalarını yapan İstanbul İsveç Başkonsolosu Therese Hyden, “Fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmamak ve bu suçların cezasız kalmamaları İsveç feminist dış politikasının temel hedefidir” dedi.
BM Kadın Birimi Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktörü ve Türkiye Temsilcisi Ingibjorg Gisladottir, Birleşmiş Milletler adına yaptığı açılış konuşmasında, “Küresel kanıtlar, kadına yönelik şiddetin ciddi ekonomik etkileri olduğunu ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin her biri için engel teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.” şeklinde konuştu.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucularından Canan Arın katılımcılara şunları söyledi, “Kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek için kaynaklar çok yetersizdir, oysaki kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için ayrılan kaynakların artırılması ve sürdürülebilir hale gelmesi gerekir.”
Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bertil Emrah Oder, “Türkiye, yüzde 15’lik 18 yaş öncesi evlilik oranı ile bu oranın çok yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Buna rağmen, Türkiye’de zorla evlendirme olgusuna odaklanan özel bir medeni ve cezai mekanizma kurulamamıştı. Türkiye şiddet, siyasal temsil ve katılım ve istihdam alanlarında kadın-erkek eşitliğini güvence altına alan ve takibini yapacağı acil bir eylem planını hızla yaşama geçirmelidir.” dedi.
EŞİTİZ Eşitlik İzleme Grubu üyesi Gökçeçiçek Ayata ise, “Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti sona erdirmek için kaynak yaratmak önemli ama bugün, bu alanda mücadele eden bağımsız kadın örgütlerinin yanında olmak daha önemli. Türkiye’de kadın dernekleri kapatılıyor, kadın hakları ve kadın hakları savunucuları ciddi bir saldırı altında.” dedi.
Sosyal normların değiştirilmesinde babalara büyük rol düştüğünü belirten Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) Aile Eğitimleri Birim Yöneticisi Hasan Deniz, ekledi, “Biz inanıyoruz ki kadına yönelik şiddeti önlemenin en temel yolu cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması için elbette en temelde kadının güçlenmesi gerekir. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması içinde babalık, erkeklerin dönüşümü için önemli bir fırsattır.”
Toplumsal cinsiyet temelli şiddet sadece kadınları etkilemiyor. Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden (SPoD) Avukat Rozerin Seda Kip, LGBTİ’lerin de Türkiye Ceza ve Hukuk yasaları çerçevesinde ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ışığında adalete erişiminin sağlanması gerektiğini belirterek, “LGBTİ’lerin gündelik hayatta karşı karşıya kaldıkları nefret söylem ve hareketlerinin en az kadınların uğradığı şiddet ve ayrımcılık kadar yoğun ve sistematik olduğunu söylememiz gerekir.”
UNDP'nin "Şiddetin bahanesi yoktur" projesine ve UN Women’ın tüm bireyleri bir araya gelerek dünyada cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmek üzere harekete geçmeye çağıran dayanışma hareketi olan "HeForShe" kampanyasına destek veren ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir savunucusu olan aktör Mert Fırat, "Sadece kadınlardan bir çözüm beklemek yeterli değil, erkekler de katkıda bulunmalı. Yasalarımızın modernleştirilmesi ve daha büyük bir titizlikle uygulanması gerektiğini düşünüyorum" dedi.
Dünyayı turuncuya boyayalım
Birleşmiş Milletler bu sene, küresel çapta kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet salgını ile mücadele edebilmek için açık bir siyasi irade olmakla birlikte, kadınların ve kız çocuklarının hayatlarında somut ve kalıcı değişiklikler yapabilmek için yeterli kaynak olmadığını belirterek bu konuyla mücadele edebilmek için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti.
“16 Günlük Aktivizm” boyunca tüm dünyada insanlar farkındalık yaratmak için bir araya gelecek ve bireyleri ve toplulukları kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddete karşı harekete geçmek için, kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin olmadığı, daha parlak bir geleceği temsil eden turuncu renk altında için seferber edilecek.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz