Faili meçhuller soruşturmasını yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’a ifade veren asker, 1990’lı yıllarda bölgedeki köyleri yakmakla görevli taburda yer aldığını söyledi
Taraf gazetesinden Bahar Kılıçgedik’in haberine göre, can güvenliği için adının gizli tutulmasını isteyen ve 1994’te Diyarbakır’ın Hazro ilçesine geçici görevle geldiğini ifade eden asker, köyleri nasıl yaktıklarını şu sözlerle anlattı: “Bizim taburumuza verilen görev köyleri yakmaktı, orada kaldığımız süre içerisinde Hazro, Lice, Hani ve Kulp ilçelerine bağlı yaklaşık 30 köyü yaktık. Köylere girince komutanlarımız askerleri ikişer, üçer kişi olarak evleri yakmakla görevlendiriyordu, evlere girip dışarı çıkın yakacağız diyorduk.”
1994 ve sonraki yıllarda Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde görev yapan asker, söz konusu dönemde bölgede işlenen faili meçhul cinayetleri soruşturan Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’a tanık olarak ifade verdi. Konuşmasına, “Anlatacağım olaylarla alakalı olarak gerek kendimin, gerekse ailemin hayatıyla alakalı endişelerim olduğundan dolayı kimliğimin belli olmamasını istiyorum” diyerek başlayan asker, akabinde şu ifadeleri kullandı:
Görevimiz evleri yakmak
“Ben askerliğimi İstanbul 66. Zırhlı Tugay Baştabya, 1. Mekanize Piyade Tabur da yaptım. 1994 yılı Şubat ayında 1. Taburdan gönüllü olanlar seçilerek Diyarbakır Hazro İlçesi’ne geçici görevle getirildim. Tabur Komutanımız Kurmay Yarbay İsmail E., yardımcısı ise soyadını anımsayamadığım Ali isimli bir Binbaşıydı. Üç bölük ve karargâh bölüğü olmak üzere toplam dört bölük gelmişti.
Yaklaşık 400-500 civarında asker vardı, sayı zaman zaman azalıp artıyordu. Bu bölgede 2-2,5 ay kadar kaldık. Bizim taburumuza verilen görev köyleri yakmaktı. Orada kaldığımız süre içerisinde Hazro, Lice, Hani ve Kulp ilçelerine bağlı yaklaşık 30 köyü yaktık. Köylere girince komutanlarımız askerleri ikişer, üçer kişi olarak evleri yakmakla görevlendiriyordu, evlere girip dışarı çıkın yakacağız diyorduk, eşyalarını boşaltmak için fırsat vermiyorduk.
Köylüler dışarı çıkınca..
Köylüler dışarı çıkınca da en kolay tutuşabilecek bir yerden yakmaya başlıyorduk, ahırları da yakıyorduk içerisinde hayvan olup olmadığını kontrol etmiyorduk. Zamanımız olmadığı için bir an evvel yakıp çıkıyorduk. Bir köye girdikten yarım saat sonra yakma işini bitirip sonra başka bir köye geçiyorduk, ben evlerin hiçbirisini yakmadım. Bu nedenle de Binbaşı Ali bana, ‘Sen gönüllü olarak gelmiştin ama yakmak istemiyorsun demek ki sen PKK’lısın ajanlık yapmak için gönüllü olmuşsun’, demişti. Hâlbuki ben PKK ile çatışmak için gönüllü olmuştum.”
Deniz Baykal ve CHP heyeti Lice’ye sokulmamıştı
Lice katliamının (22 Ekim 1993) yaşandığı gün Diyarbakır’da partisinin 7. Bölge toplantısına katılan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Milletvekili Uluç Gürkan, Genel Sekreter Ertuğrul Günay, Milletvekili Mustafa Doğan, Milletvekili Veli Aksoy ve diğer 5 milletvekili ile birlikte olaydan bir gün sonra Lice’ye hareket etti. Heyetin önü, ilçeye 30 km mesafede kesildi.
Askerî yetkililer heyetin kesinlikle ilçeye alınmayacağını belirtti, ancak CHP’liler bunda ısrar etti. Yaşanan tartışma üzerine Baykal telefonla Devlet Bakanı Necmettin Cevheri ile görüştü. Bu konuşma sonrası şoför mahalline geçen Genel Sekreter Yardımcısı Eşref Erdem, heyetin içinde bulunduğu aracı Lice’ye doğru yeniden yola çıkardı. Lice’ye 7 km. kala özel timler tarafından durdurulan heyet, ilçeye giriş-yasak kararı bulunduğu gerekçesiyle geri çevrildi.
Köylü kıyafeti giydirdiler
Faili meçhulleri soruşturan savcıya ifade veren ve adını güvenlik gerekçesiyle gizleyen asker Lice katliamından sonra Kürtçe bilen askerlere köylü kıyafeti giydirildiğini ve bu askerlerin yabancı basın mensuplarına, “Lice’yi PKK yaktı” dediğini ise şu sözlerle anlattı: “Hazro’ya gitmemizden bir hafta sonra Lice’ye gittik. Biz gittiğimizde Lice yakınlarında 4-5 ay olmuştu. İlçede kimseyi görmedim boşaltılmıştı.
Komutanlarımın ‘Şerefsizlere deprem konutlarını gösterip gidin yerleşin demiştik bir kişi gelmedi’ dediğini duydum. O gün bir otobüs dolusu yabancı basın mensubu gelmişti. Lice’nin girişine yakın bir yerde bekletilmişlerdi. Lice’ye sokulmamışlardı. Taburumuzdaki Kürtçe bilen 5-6 askere köylü kıyafeti giydirdiler, yanlarına koruculardan da 10-15 kişi verdiler, 3-4 tane bayan getirmişler. Bunları nereden getirdiklerini bilmiyorum bu kişileri yabancı basın karşısına çıkarttılar. Beni yol güvenliği ile görevlendirdikleri için basın mensupları ile yapılan görüşmeleri görmedim ve duymadım. Daha sonra arkadaşlardan duyduğuma göre Kürtçe bilen arkadaşlar kendilerini Lice halkından olarak tanıtmışlar ve basın mensuplarına PKK’nın gelip Lice’yi bastığını yaktığını ve komutanlarının emriyle anlattıkların söylemişlerdi. Bu olayın çok sayıda tanığı vardır. Birkaç arkadaşa ifade vermeleri konusunda çağrıda bulundum ancak bunun PKK’ya hizmet olacağını söyleyerek geri çevirdiler