Kendimizi bildik bileli çikolata yediğimizde mutlu oluyoruz; annemiz önümüze harika bir ev yemeği koyduğunda gözlerimiz parlar, bir restoranda anne yemeğine benzer kokular duyarsak geçmişe dalar, güzel günleri hatırlarız...
Sadece bizde de değil üstelik, Hollywood filmlerinden tanış olduk bu sahneyle: Morali bozulduğunda kendini dondurmaya veren kadınları hatırladık mı? :)
Kitabın yazarı Dr. Ümit Aktaş, Bahçeşehir Üniversitesi'nde Fitoterapi eğitim koordinatörlüğü görevini sürdüren bir hekim. Fitoterapi 20. yüzyılın başlarında isimlendirilen, aslında milattan önce 3000'li yıllara değin uzanan bir bilim dalı; bitkilerle tedavi anlamına geliyor. Dr. Ümit Aktaş da bu kadim bilim dalının inceliklerini modern hayata uygulamış; kitabında zayıflama, kronik yorgunluk ve depresyon gibi konuları irdelemiş.
Zindelik ve dolu dolu yaşamanın beslenme ile yakın ilişkide olduğu tahmin edilebilir; gel gelelim Dr. Ümit Aktaş depresyonun da beslenme ile ilgili olduğunu üzerine basa basa belirtiyor. Yazara göre depresyon beyin kimyası ile değil, bağırsaklarla alakalı bir durum! Depresyondan korunmanın yolu da bağırsaklardaki probiyotikleri arttırmaktan geçiyor.
Dr. Ümit Aktaş doğru beslenmeyi depresyonun ilacı olarak göstermesinin sebebini şöyle açıklıyor;
“Mutsuzluk veya depresyon denilince akla gelen ilk şey mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin. Serotonin maddesinin %95’ini bağırsaklardaki probiyotikler, %5’ini ise beyin yapıyor. Bağırsaklar aynı zamanda bağışıklık sisteminin en önemli organı. Bağışıklık hücrelerinin % 70’i bağırsaklarda bulunuyor. Yani gerek bağışıklık sisteminde, gerekse depresyonda düzeltmemiz gereken ilk ve en temel şey beslenmedir.''
Bu cümle biraz garip duyuluyor olabilir, ancak yazarımızın cümlesini destekleyiş tarzı son derece ikna edici;
''Örneğin; serotoninin % 95’ini probiyotikler yapıyor dedik. O halde neden psikiyatristler hastalarına antidepresan veriyor da ‘ev turşusu ye’ demiyor. Antidepresan yazmak modernlik de, ‘turşu ye’ demek çağ dışılık mı? Asıl dikkat edilmesi gereken konu beslenme. İlaçlarla depresyon düzelseydi, son 50 yıl içinde Amerika’da depresyon 6 kat artmazdı.”
Psikiyatrist Dr. Uğur Hatıloğlu tam da bu keşiflerin üzerinde durmuş...
“Serotonin gibi nörotransmitterlerin (sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan kimyasal) 1960’lı ve 70’li yıllarda olduğu gibi beyinde azalması nedeniyle depresyona yol açtığına artık eskisi kadar inanılmamaktadır. Gerçek bir eksiklik olduğuna dair net kanıtlar yoktur. Yani sorun serotonin eksikliğinden değil, serotonin gibi nörotransmitterlerin reseptörlerle (hücre içine sinyal taşıyan protein) etkileşiminde bir bozukluk olduğu fikri günümüz çalışmalarınca ağır basmaktadır.''
Yani Dr. Uğur Hatıloğlu'na göre depresyon serotonin hormonu eksikliğinden değil, sinir hücrelerinin işlevlerini kaybetmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden vücuttaki serotonini arttırmak, depresyondan uzak durmak için -Dr. Ümit Aktaş'ın iddia ettiği gibi- yeterli değil, tedavi edici özelliği defalarca kanıtlanan antidepresanlara psikiyatrik rahatsızlıklarda çok ihtiyaç var.
Yine de ne yalan söyleyelim; yemek yediğimizde mutlu olacağımız, depresyonlardan sıkıntılardan kurtulacağımız ön kabulü bize daha tatlı geliyor :)
Kaynaklar: NTV.com.tr, Wikipedia.org