Başbakan Erdoğan, "Millete Hizmet Yolunda programı vesilesiyle bir kez daha sizlerin huzurunda, sizlerle bir arada olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade ediyor; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor; hayırlı akşamlar diyorum. Ağustos ayının son haftası, bildiğiniz gibi ülkemizde Zafer Haftası olarak kutlanır. 26 Ağustos 1922'de, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa Ordularımıza Büyük Taarruz emrini vermiş, 5 gün sonra, 30 Ağustos'ta ordularımız kesin bir zafer kazanmışlardır. 30 Ağustos zaferiyle, Türkiye adeta bir uçurumun kenarından dönmüş, işgalden kurtulmuş, kendisine yeni ufuklar, büyük hedefler çizerek geleceğe doğru emin adımlarla ilerlemeye başlamıştır. 91'inci Yıldönümünde, Milletimizin 30 Ağustos Zaferini bir kez daha yürekten tebrik ediyorum. Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerini rahmetle, minnetle yad ediyor; başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm gazilerimize Allah'tan rahmet niyaz ediyorum" dedi.
"BU BÖLGE NE ZAMAN Kİ BİRBİRİNE DÜŞMÜŞ, ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDEMİŞTİR"
Başbakan Erdoğan, "Ağustos ayının son haftasında, 26 Ağustos tarihinde, milletçe bir başka önemli yıldönümünü idrak ettik.
Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, 942 yıl önce, 1071 yılında, Malazgirt Ovası'nda kazandığı büyük zaferle tarihin akışını değiştirmiş, bölgede yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Bugünlerde, bölgemizde yaşanan elim hadiselere ışık tutmak amacıyla, Malazgirt Zaferimiz üzerinde biraz olsun durmak istiyorum. Büyük Selçuklu Devleti'nin Sultanı Alparslan döneminde, yani yaklaşık 950 yıl önce, içinde bulunduğumuz coğrafya maalesef bugünkü gibi bir manzara arz ediyordu. Burada özellikle hatırlatmak istediğim husus şudur: Sultan Alparslan'ın, Sultan Melikşah'ın, Selahaddin Eyyubi'nin, Nurettin Zengi'nin, Sultan Kılıçarslan'ın orduları, dikkatinizi çekiyorum, sadece Türklerden oluşan ordular değillerdi. Bu ordularda, evet, Türkler vardı, Türk komutanlar vardı. Ama bu ordularda, en az Türkler kadar, kardeşleri olan Kürtler vardı, Araplar vardı, bölgenin diğer tüm halkları vardı. Bölgede akan kandan, bölgedeki kaostan, husumetten, acıdan bizar hale gelmiş her halk, Selçuklu Sancağı altında toplanmak suretiyle, nizamı ve huzuru tesis etmek için mücadele veriyordu. Bu coğrafyanın, dağınık, zayıf, birbirine karşı husumet içindeki halkları, bir araya geldikçe güçleniyor, refah ve huzurlarını artırıyor, kardeşçe yaşıyor ve tarihin en büyük medeniyetlerini inşa ediyorlardı. Şunu biliniz ki, dünya tarihinin en büyük medeniyetlerinden olan Endülüs Medeniyeti ve Osmanlı Medeniyeti, işte bu kaynaşmanın, dayanışmanın, birliğin, en önemlisi de kardeşliğin eseridir. Bu bölge ne zaman kucaklaştıysa, ne zaman birbirine kardeşçe muamele ettiyse, o zaman büyümüş ve büyük medeniyetler inşa etmiştir. Bu bölge ne zaman ki birbirine düşmüş, birbirine düşmanlık etmiş, kardeşinin kanını akıtmışsa, o zaman kaybetmiş, zayıflamış, çok büyük acılar yaşamış, çok ağır bedeller ödemiştir" dedi.
"SURİYELİ KARDEŞLERİMİZİ DE DIŞARDAN GELENLER DEĞİL, KENDİ İÇLERİNDEN ÇIKAN ZALİMLER KATLETTİ"
Başbakan Erdoğan, "İstiklal Marşımızın Şairi, Büyük Mütefekkir Mehmet Akif, bir şiirinde şu çok anlamlı ifadeleri kullanıyor…Diyor ki Akif:'Geçmişten adam hisse kaparmış; ne masal şey…Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?' Evet… Bugün, bölgemizde yaşadığımız büyük acılar, tarihin tekrar etmesinden başka hiçbir şey değildir. İşte, son aylarda Mısır'da yaşananları gördünüz…Mısır'da, 6 binden fazla kardeşimiz 2 ay içinde şehit edildiler. Onları, dışardan gelen düşmanlar, işgalciler, Vandallar, barbarlar değil, ne acıdır ki, kendilerinden olan, kendi ülkelerinin vatandaşları, hatta kardeşleri katlettiler. Suriye'de aynı şekilde, 2,5 yıl içinde 100 binden fazla insan hayatını kaybetti… Suriyeli kardeşlerimizi de dışardan gelenler değil, ne yazık ki kendi içlerinden çıkan zalimler katletti. Bugün Irak'ta kardeşin kardeşi katlettiğine şahit oluyoruz.
Lübnan'da kardeşin kardeşi katlettiğine şahit oluyoruz. Filistin'de kardeşler arasındaki anlaşmazlığın mücadeleyi zayıflattığını görüyoruz. Kuzey Afrika'da, Asya'da, Arap Yarımadasında, mazlumların düşman çizmeleri altında değil, kardeşlerinin kırbacı altında inlediklerini üzülerek müşahede ediyoruz" dedi.
"BU COĞRAFYADAKİ KARDEŞLERİMİZE SADECE NİZAM, HUZUR, İSTİKRAR, BARIŞ TELKİN EDİYORUZ"
Başbakan Erdoğan, " Şunu çok büyük gururla ve bahtiyarlıkla ifade etmeliyim ki, bundan bin yıl önce Selçuklu Devleti'nin yaptığı gibi, bundan 100 yıl öncesine kadar Osmanlı Cihan Devleti'nin yaptığı gibi, bugün de Türkiye Cumhuriyeti, bu çatışmaların, bu kanlı mücadelenin, bu kardeş kavgasının içinde değildir. Türkiye Cumhuriyeti olarak sadece bu bölgenin birliği ve dirliği için mücadele veriyoruz; bu coğrafyadaki kardeşlerimize sadece nizam, huzur, istikrar, barış telkin ediyoruz. İşte böyle bir tasavvurla 26 Ağustos ta Malazgirt'te Selçuklunun torunları Sultan Alparslan ve Malazgirt Zaferi'ni çok büyük bir coşkuyla kutladılar. Gençlik ve Spor Bakanlığımızın tertip ettiği bu büyük kutlama merasimine 81 vilayetimizden 15.000 e yakın gencimiz, Gençlik ve Spor Bakanımız, Kalkınma Bakanımız ve milletvekillerimiz katıldılar. Gençliğimiz Şühedanın izinde, Sultan Alparslan'ın izinde bir kez daha zaferine sahip çıktı. Birliğine, beraberliğine sahip çıktı. Aynı gençlik Dumlupınar'da benzeri bir merasimle 30 Ağustos zaferimize de coşkuyla sahip çıktı" dedi.
"HER İNANCA VE HER MEZHEBE EŞİT MESAFEDEYİZ"
Başbakan Erdoğan, "Biz bu bölgede, bu coğrafyada, her halka, her etnik kökene, her inanca ve her mezhebe eşit mesafedeyiz.
Türk bizim kardeşimizdir. Kürt bizim kardeşimizdir, Arap bizim kardeşimizdir; Sünni de, Şii de bizim kardeşimizdir. Biz, Mısır'da, seçilmiş bir iktidara karşı askeri darbe yapılmasına karşı çıkarken, dengeleri, konjonktürü, çıkarları gözeterek değil; tarihimizi, ecdadımızı ve ilkelerimizi gözeterek karşı çıktık. Biz, Suriye'de, zalim bir iktidarın halkına ölüm kusmasına karşı çıkarken, ilkelerimiz, ideallerimiz, değerlerimiz adına buna karşı çıktık. Sultan Alparslan, Şam'a, Mısır'a yöneldiğinde, altını çizerek ifade ediyorum, iktidarı için, otoritesi için, dünyevi hırsları için değil; kardeşlik için, birlik için, helalleşme ve kucaklaşma için bu seferlere çıkmıştı. Şarkın En Sevgili Sultanı Selahaddin, Kudüs ve Mısır için canını ortaya koyarken, bunu güç için, kudret için değil, kendi değerleri için, kardeşlik için yapmıştı. Selçuklu Sultanı Nurettin Mahmut Zengi'nin şu duasını burada özellikle hatırlatmak istiyorum…Mahmut Zengi, Yaradan'a aynen şöyle yakarmıştı: 'Ya Rabbi, zaferi Mahmut'a değil, İslam'a nasip et… Mahmut kölen zafere layık değildir…' Malazgirt Ovası'nda, 26 Ağustos Cuma günü, Cuma Namazının hemen ardından, Sultan Alparslan şöyle dua etmişti: 'Ya Rabbi! Sen'i kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Sen'in uğrunda mücadele veriyorum. Ey Allah'ım! Niyetim halistir, bana yardım et, sözlerimde hilaf varsa, beni kahret…' Evet… İşte bu büyük dedelerimizin, ecdadımızın ettiği bu samimi duaların aynısını bugün milletçe bizler de ediyoruz. Sadece kendimiz için değil, bütün kardeşlerimiz, bütün bölge için barış istiyoruz, huzur istiyoruz, refah istiyoruz. Ben için değil, hatta BİZ için değil, Hepimiz için barış ve kardeşlik mücadelesi veriyor; herkesin dostça, kardeşçe yaşayacağı bir bölgenin inşası için ter döküyoruz. Tıpkı ecdadımızın yaptığı gibi, hem de bin yıl önce ve bin yıl boyunca yaptığı gibi, Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii ayrımı yapmaksızın, bir olmayı, iri olmayı, diri olmayı istiyor, bunun için samimi gayret gösteriyoruz.
Şunu burada özellikle vurgulamak istiyorum sevgili vatandaşlarım… Eğer, bundan 942 yıl önce, Sultan Alparslan'a, “Senin Halep'le, Şam'la, Kudüs'le, Kahire'yle ne işin varö denilseydi, inanın Malazgirt Zaferi olmaz, Kayı Boyu Söğüt'e gelemez, Ortadoğu kendisini toparlayamaz, tarihin tozlu sayfalarında kaybolur giderdi. Eğer bundan 800 yıl önce, Sultan Selahaddin'e, 'Senin ne işin var Kudüs'le, sarayında otur, rahatına bak' denilseydi, inanın, bu coğrafyanın tarihi çok daha farklı olurdu. Ecdadımız, tarihimizin yüce şahsiyetleri, bizlere en çok da onuru, şerefi, insani ve vicdani değerleri miras bırakmışlardır. Onurlu, şerefli, kalbi ve vicdanı olan insanlar, Hakk'a Hak, Zalim'e zalim, Cani'ye Cani, Katile Katil demekten asla çekinmezler. Bizler, nasıl onurlu ve şerefli bir tarihi miras devraldıysak, çocuklarımıza, torunlarımıza da aynı şekilde öyle onurlu, şerefli bir tarih miras bırakmak istiyoruz. İşte onun için, dünyanın neresinde olursa olsun, Hakk'ı, adaleti savunuyor; dünyanın her ülkesi, her halkı için doğruları yürekli şekilde dile getiriyoruz. Şunu bilmenizi isterim ki, Türkiye'nin hadiseler karşısında dik duruşu, yürekli, cesur, samimi ve ilkeli duruşu, dünyanın her yerinde takdirle ve gıptayla karşılanmıştır." dedi.
"BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ ŞU ANDA İŞ YAPAMAZ DURUMDA"
Başbakan Erdoğan, "Başta dünyanın mazlum ve mağdur halkları olmak üzere, insanların kalbinde Türkiye kendisine müstesna bir yer edinmiş, ilkelerinden taviz vermeyen tutumuyla milyarların takdir hislerine mazhar olmuştur. Bu zorlu süreçte Türkiye, düşman değil, yeni dostlar, samimi dostlar edinmiştir. Türkiye dik duruşuyla, darbelere darbe, katliamlara katliam diyen cesur duruşuyla, dünyaya hem demokrasi dersi, hem de insanlık dersi vermiştir. Ve bakın şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2 ülkenin maalesef süreci tıkaması neticesinde karar alamıyor. Demek ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi şu anda iş yapamaz durumda. Dolayısıyla 100 binin öldürüldüğü bir Suriye'de artık burada ortak hareket etmenin kararına vardık. Yani bugün bir gönüllüler koalisyonu olabilir. Ama burada artık bir adım atmanın zamanı gelmiştir. Çünkü burada ölümlerin durma zamanı gelmiştir. İnsani değerlere sahip çıkan insan hakları evrensel beyannamesine sahip çıkanların el ele vermek suretiyle artık burada bir adım atmanın zamanı gelmiştir. 11 yıl boyunca olduğu gibi bundan sonra da ilkeli, kararlı, disiplinli duruşumuzu muhafaza edeceğiz. Hem ülke içinde, hem bölgemizde, barıştıran, kucaklaştıran, helalleştiren bir ülke olarak geleceğe ilerleyeceğiz. Her zaman ifade ediyorum: Türkiye, demokrasi ve kardeşlik gibi 2 önemli temel ilke üzerinde yükselmeye devam edecektir. Demokrasimiz güçlendikçe, Türkiye güçlenecek. Kardeşliğimiz güç kazandıkça, Türkiye güç kazanacak. Bakınız bu yıl, Ekim ayının 29'unda, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90'ıncı yılını milletçe idrak edeceğiz. 100'üncü yıla şurada sadece 10 yıl kaldı. İnşallah, 2023 yılında, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yılını çok farklı şekilde, çok farklı şartlarda kutlayacağız. 2023 hedeflerini tutturmuş, dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olmuş, müreffeh, barış ve kardeşlik içinde bir Türkiye inşa edecek, ardından da bir başka hedefe, 2053 hedefine doğru yol alacağız" dedi.
"30 AĞUSTOS'TA YAZDIĞIMIZ BÜYÜK DESTAN, KARDEŞLİĞİN VE DAYANIŞMANIN ESERİDİR"
Başbakan Erdoğan, İstanbul'un fethinin 600'üncü yıldönümünü kutlayacağımız 2053 yılı Türkiye'nin hedef tarihlerinden biridir. Ardından, çocuklarımızın, torunlarımızın görebileceği, Malazgirt Zaferimizin 1000'inci yıldönümü olan 2071'e de milletçe emin adımlarla yürümeye devam edeceğiz. Güçlü bir ekonomiyle, çok büyük projelerle, ama en önemlisi de demokrasi ve kardeşlikle, inşallah bu hedeflerimizin hepsini tutturacağız. Kendimize inanırsak, ülkemize ve potansiyellerine inanırsak, en önemlisi de, birbirimize inanır, güvenir, birbirimizle muhabbetimizi artırırsak, hiç şüpheniz olmasın, tüm bu hedeflere ulaşır, hatta bu hedefleri aşarız.
Bu noktada şunu da tekrar hatırlatmak istiyorum: 942 yıl önce kazandığımız Malazgirt Zaferimiz, kardeşliğin ve dayanışmanın eseridir.
91 yıl önce 30 Ağustos'ta yazdığımız büyük destan, kardeşliğin ve dayanışmanın eseridir. İnşallah, kardeşlik ve dayanışma içinde, hep birlikte nice destanlar yazacak, nice başarılara imza atacağız. Bu zaferler haftasında, bir kez daha tüm şehitlerimizi, tüm gazilerimizi rahmetle, minnetle yad ediyor, mekanları inşallah cennet olsun diyorum" dedi.
"BELİRLEDİĞİMİZ HEDEFLERE ULAŞTIRMAK İÇİN ÇOK YOĞUN ŞEKİLDE ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYORUZ"
Başbakan Erdoğan, "Ağustos ayı içinde de, yatırımlarımıza, hizmetlerimize, reformlarımıza hiç durmadan, hiç duraklamadan, hiç ara vermeden devam ettik. Sanal gündemlere takılmadan, yapay gündemlere aldanmadan, Türkiye'nin gerçek gündemiyle ilgileniyor, Türkiye'yi belirlediğimiz hedeflere ulaştırmak için çok yoğun şekilde çalışmaya devam ediyoruz. Bu kapsamda, Ağustos ayı içinde de birçok hizmeti, birçok eseri ülkemize, şehirlerimize kazandırdık. Bu ayın hemen başında, 3 Ağustos tarihinde, İstanbul Küçükçekmece'de muhteşem bir eseri, tüm Türkiye'ye hitap edecek, tüm Türkiye'nin gurur kaynağı olacak çok büyük bir yatırımı, 35 bin kişi kapasiteli bir gösteri merkezini resmi olarak İstanbullularla, Türkiye ile buluşturduk. Evet, Ağustos ayı içindeki ikinci hizmet durağımız yine İstanbul'daydı… İstanbul'da yine tüm Türkiye'nin geleceğini, hatta Avrupa'nın, Asya'nın ve Afrika'nın geleceğini de yakından ilgilendiren bir eser üzerinde yoğunlaştık. Türkiye'nin 150 yıllık rüyası olan Marmaray Projesi'nin işletmeye açılması arifesinde test sürüşlerini gerçekleştirdik. Marmaray, İstanbul'un binlerce yıllık geçmişinde, bu geçmişin dünya tarihine altın harflerle yazılan 470 yıllık Osmanlı döneminde, ardından 90 yıllık Cumhuriyet tarihimizde, 157 yıllık demiryolu tarihimizde eşi benzeri bulunmayan bir projedir. Yüzeyin 60 metre derinliğinde, dünyanın en derin batırma tüp tüneliyle iki kıtayı birleştiren Marmaray projesiyle, bir raylı ulaşım sistemi kurmanın ötesinde, adeta bir sanat eseri inşa edildi. Doğu Asya'dan Batı Avrupa'ya, Pekin'den Londra'ya kesintisiz ulaşım sağlayacak bu proje, Modern İpek Demiryolu'nun da altın halkasını oluşturuyor. Bakü-Tiflis-Kars hattı yanında, tamamlanan ve yapımı devam eden Yüksek Hızlı Tren hatlarıyla, ülkemizi Asya-Avrupa koridorunda en avantajlı ülke haline getiriyoruz. Test sürüşleri ve diğer ince işlerin tamamlanmasının ardından, inşallah fevkalade bir durum olmazsa 29 Ekim 2013 tarihinde, Cumhuriyetimizin 90'ıncı kuruluş yıl dönümünde, Ayrılıkçeşme-Kazlıçeşme arasında Marmaray'ı halkımızın hizmetine sunacağız. İnşallah, o gün geldiğinde, coşkulu bir kutlamayla, coşkulu bir merasimle bu heyacanı, bu gururu hep birlikte yaşayacağız. Ve yine inşallah fevkalade bir durum olmazsa Eskişehir-İstanbul etabını da Yüksek Hızlı Tren de bitirmenin şuanda gayreti içindeyiz" dedi.
"KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİNİ KARARLILIKLA SÜRDÜRÜYORUZ"
Başbakan Erdoğan, "Ağustos ayının 17'si, hepimizin hafızasında ayrı bir öneme sahip. 17 Ağustos 1999'da Gölcük'te büyük bir deprem yaşanmış, ülkemiz, milletimiz çok acı bir tecrübe edinmişti. Bu vesileyle, 17 Ağustos depreminde yitirdiğimiz canlara bir kez daha Rabbim'den rahmet niyaz ediyorum. Ailelerine ve milletimize sabır temenni ediyorum. Şu hususu da bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum: Bakınız, bizim ülkemiz, deprem kuşakları üzerinde bulunan bir ülke. Dolayısıyla, bizim, millet olarak, devlet olarak bu şuurla hareket etmemiz ve deprem sonrasına ilişkin tedbirlerden evvel, deprem olmadan önce alınacak tedbirlere yoğunlaşmamız gerekiyor. Bizler de hükümet olarak bu şuurla hareket ediyor, “deprem değil çürük bina öldürürö anlayışıyla hazırlıklarımızı yürütüyor, bu yöndeki tedbirlerimizi arttırıyoruz. Bu kapsamda, Türkiye genelinde Kentsel Dönüşüm Projelerini başlattık ve kararlılıkla sürdürüyoruz. Sağlıksız, çürük, en küçük sarsıntıda yıkılması muhtemel binaları tek tek tespit ediyor, bunları sahipleriyle, sakinleriyle anlaşarak yıkıyor, yerlerine sağlıklı, sağlam, depreme dayanıklı binalar inşa ediyoruz. Kentsel Dönüşüm Seferberliğimizin ilk adımını 5 Ekim 2012 tarihinde attık 35 ilimizde afetlere dayanıksız 3 bin 169 bina, 6 bin 404 bağımsız bölüm ve 34 hizmet binasının yıkımını gerçekleştirdik. Ardından, bu yıl 6 Nisan'da İstanbul'da yaptığımız törenle, Türkiye genelinde 33 bin 529 bağımsız bölümün dönüşümünü başlattık. Bu ay içinde, 17 Ağustos depreminin 14'üncü sene-i devriyesinde Bursa'da 3'üncü Büyük Kentsel Dönüşüm Projemizi başlattık. Bursa'yla birlikte, 46 ilimizde, toplam 87 bin 628 konutun dönüşümünü başlattık. Bu seferberlik inşallah dalga dalga yayılacak. Türkiye genelinde, sağlıksız, çürük, afetlere dayanıksız tek bir ev, tek bir bina dahi kalmayıncaya kadar istiyoruz ki bu dönüşüm projeleri devam etsin. Halkımız bize bu konuda yardımcı olsun. Güçlü Türkiye'nin bir yansıması olarak, güçlü şehirleri, sağlıklı çevreleri, sağlam konutları inşa ediyoruz, inşa etmeye de devam edeceğiz. Hiç kimseyi mağdur etmeyeceğiz. Hiç kimsenin hakkının yenmesine de göz yummayacağız. Ranta, yağmaya asla izin vermeyeceğiz, rıza göstermeyeceğiz. Tek bir derdimiz var: O da halkımızı daha sağlam konutlara, daha güzel bir çevreye, daha yaşanabilir şehirlere kavuşturmaktır. Sizin desteğinizle, sizin yardımlarınızla, sizin hayır dualarınızla bunu başaracak, hem şehirlerimizin çehresini değiştirecek, hem de insanımızın yaşam kalitesini yükselteceğiz" dedi.
TOPLU AÇILIŞ TÖRENLERİ
Başbakan Erdoğan, "Evet, bir diğer açılış programımız ise Rize'deydi…24 Ağustos'ta yaptığımız merasimle, Rize'de tam 19 farklı eseri resmi olarak hizmete aldık. Rize Merkez'de, Çamlıhemşin'de, Çayeli'nde, Güneysu'da, Hemşin'de, İyidere'de yapımı tamamlanan okul, pansiyon, eğitim tesisi ve yurtları resmi olarak açtık. Gerçekleştirdiğimiz bu toplu açılış töreniyle Rize'ye 60 milyon lira tutarında hizmeti, eseri kazandırmış olduk. 30 Ağustos zaferini kutladığımız gün içinde, 30 Ağustos zaferini sevk ve idare eden Başkentimiz Ankara'da çok önemli ulaşım projelerinin açılışını yaptık. Ankara Büyükşehir Belediyemiz tarafından inşa edilen, 2 viyadük, 19 kilometrelik yan yol, tam 17 tane alt ve üst geçit, Ankaralıların katıldığı coşkulu bir törenle resmi olarak hizmete girdi. Bu vesileyle, buradan bir kez daha Ağustos ayı içinde ülkemize kazandırdığımız tüm yatırımların, tüm hizmetlerin, tüm eserlerin hayırlı olmasını diliyorum" dedi.
"DIŞ POLİTİKADA TÜRKİYE'NİN ÇOK DAHA İTİBARLI BİR KONUMA YÜKSELMESİ İÇİN DE VAR GÜCÜMÜZLE ÇABA HARCIYORUZ"
Başbakan Erdoğan, "İçeride kalkınmak, ilerlemek, daha bayındır hale gelmek için yoğun bir mücadele verirken, diğer yandan dış politikada Türkiye'nin çok daha itibarlı bir konuma yükselmesi için de var gücümüzle çaba harcıyoruz. Bu kapsamda, yurt dışı temaslarımıza da ağırlık veriyoruz… Ağustos ayının 15'inde, bu amaçla, kardeş ülke Türkmenistan'a bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Ziyaret programımız çerçevesinde Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Berdimuhammedov ile verimli görüşmeler yaptık. Yaptığımız görüşmelerde, ülkelerimiz arasındaki mevcut ekonomik, ticari ve kültürel ilişkileri gözden geçirdik. Ve bir Türk firmasının aldığı gerçekten çok büyük yatırımın, büyük bir liman projesinin temelini attık. Ayrıca, önümüzdeki döneme ilişkin olarak başta ekonomi, ulaştırma, ticaret ve turizm alanları olmak üzere gerçekleştirilebilecek işbirliği imkânları hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Bu ziyaretin yanı sıra, Türkiye'de, birçok devlet adamını da ağırlama imkanı bulduk. Başta Slovakya Cumhurbaşkanı İvan Gasparoviç ve Güney Kore Başbakanı Sayın Chung ile bir araya geldik ve kendilerine ev sahipliği yaptık. Mısır ve Suriye'deki gelişmeleri değerlendirme amacıyla yürüttüğümüz telefon diplomasisine, Ağustos ayında da yoğun biçimde devam ettik.
Fransa, Almanya, Yunanistan, Rusya, İngiltere, Malezya, Katar, İtalya, Pakistan, Hollanda, Danimarka, Endonezya lideriyle Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel sekreteri ile telefon görüşmeleri yaparak, gerek Mısır'da, gerek Suriye'de durumun ciddiyetini ve derhal bir şeylerin yapılması gerektiğini muhataplarımıza ilettik. Bu çerçevedeki uluslararası temaslarımız, önümüzdeki süreçte de devam edecek" dedi.
"TÜRKİYE ÇOK DAHA HIZLI VE İSTİKRARLI ŞEKİLDE HEDEFLERİYLE BULUŞACAKTIR"
Başbakan Erdoğan, "Bölgemizde ne kadar büyük acılar yaşanırsa yaşansın, Türkiye olarak, kendi gündemimizle, kendi hedeflerimize doğru ilerliyor, büyük devlet refleksiyle hareket ediyoruz. İnşallah, Türkiye'nin de katkılarıyla, bölgede sorunlar çözüme kavuştuğunda, Türkiye'nin ilerlemesi, kalkınması daha da ivme kazanacak, Türkiye çok daha hızlı ve istikrarlı şekilde hedefleriyle buluşacaktır.
Bu vesileyle, bir kez daha, itimadınız, desteğiniz, özellikle de hayır dualarınız için her birinize tek tek teşekkür ediyorum. Ailelerinizle, sevdiklerinizle, dost ve kardeşlerinizle, sağlık ve afiyet içinde günler geçirmenizi temenni ediyorum. Yeniden kavuşuncaya, yeniden buluşuncaya kadar sizleri Allah'a emanet ediyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunarken bölgemizde barışın egemen olduğu kanın ve ölümün durduğu bir dünyayı Allah'tan niyaz ediyorum" dedi.