HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

BM'yi tahta kuruları sarınca

Bugünlerde Birleşmiş Milletler'i meşgul eden başlıca krizlerden biri uzaklarda değil, New York'taki Genel Merkez'de. Barbra Plett, dev kompleksi seferber eden tahta kurusu istilasını anlatıyor.

Barbra Plett

BBC Muhabiri, New York, BM Genel Merkezi

39 katlı Genel Merkez'de 'istila ile mücadele operasyonu' bir yıldır sürüyormuş

Son günlerde Birleşmiş Milletler'in koridorlarında hummalı bir hareketlilik var.

Köşe başlarında hararetli tartışmalar, fısıltı kazanları kaynatan gazeteciler, yoğun bir e-posta trafiği...

Filistinliler devlet kurduklarını mı ilan edecek? Güvenlik Konseyi İran'a askeri müdahale yetkisi mi verecek? Sudan'da yine iç savaş mı çıkıyor?

Yok, hayır. Ama eğer Birleşmiş Milletler muhabiriyseniz, sizi çok daha yakından ilgilendiren bir sorun bu: Binayı saran tahta kurusu istilası...

Bu bela bir süredir New York'u etkisi altına aldı. Otellere iyiden iyiye yayılan tahta kuruları -medyanın dediğine bakılırsa- tüm kontrol girişimlerine direnip tiyatrolara, dükkanlara, restoranlara ve nihayet evlere sirayet etti.

Elbet, tahta kuruları tehlikeli ya da ölümcül değil.

Sadece ısırdıkları yerler kaşınıp batıyor. Asıl can yakan, bir kez bir yeri sardıklarında onlardan kurtulmak için gereken büyük ve pahalı ilaçlama işlemi.

BM geçen ay, dev kompleksin çeşitli bölümlerinde bu kan emen haşerelere karşı bir yılı aşkın süredir mücadele ettiğini nihayet itiraf etti.

Dolayısıyla, tahta kurularının BM basın merkezinde de ortaya çıkması artık kaçınılmaz görülüyordu.

Anlaşılan o ki, etrafta tahta kurusu olup olmadığını öğrenmenin tek bir yolu var: Köpekler...

Evet; köpekler. Çünkü tahta kurusu kokusu alan köpek, havlıyormuş.

Tahta kurusuna köpekli tarama Böylece BM basın dairesinin isteği üzerine Rover, ya da adı her neyse bir köpek göreve çağırıldı ve biz de nefesimizi tutup beklemeye başladık.

Beklenen e-posta geceyarısını kutumuza düştü.

Köpekler tahta kurularının izini sürebiliyor

Ünlü bir Sherlock Holmes hikayesinde esrar perdesinin kalkmasını köpeğin geceyarısı havlamaması sağlar; ama bizim köpek havlamıştı, hem de iki stüdyoda... Ve biri bizimkiydi...

Ne utanç verici; itibarımız için ne fena!

Peki ne yapmalı?

Önce ilaçlama konusunu aramızda tartıştık, bu işi etrafa duyulmadan çözmenin yolunu aradık ama çare yoktu.

Kabul etmeliydik: BBC için stüdyolarında tahta kurusu olması kötüydü, ama bunu örtbas etmeye çalışmak daha beterdi...

Aslında zaten herkes bunu biliyordu. Sonuçta, hepsinin burnu Rover kadar iyi koku alan gazetecilerle dolu bir basın merkezinde çalışıyorduk.

Kimileri bunu dillerine doladı. Biri gözüpeklik edip kapımızı çalarak arkamızda olduğunu söyledi.

"Dışlanmak ne demek bilirim, benim de tahta kurularım vardı" dedi. Ama çoğunluk BBC ofislerinin yanına bile yaklaşmaz oldu.

Panik içinde eşime koştum. O kayıtsızdı. "Tahta kurularının etrafa terör saçması fikri gülünç bir şey" dedi; "Hepsi Amerika'daki korku kültürünün yansıması- önce yatak altlarında kızıl komünistleri arıyorlardı; sonra sıra İslamcı terörist Obama'ya geldi, şimdi tahta kuruları terör saçıyor!"

BM entrikalarına aşina olanlar komplo teorisini bir adım daha öteye götürdü. Hatta bir tanesi "BBC neden hedef seçildi? Asıl sorulması gereken bu" diyordu.

Stüdyomuzdaki 'böcek'ler, eski usül casuslardan olmadığına göre, ben de hayali sabotajcılar listesi çıkaracak değildim.

Ama yine de hala hiçbirimiz bu korkunç canavarlarla henüz yüzleşmemiştik. Kimsede tek bir ısırık bile yoktu.

İlaçlamadan sonra BBC çalışanı arkadaşlarımdan biri odayı karış karış inceledi.

"Hah" dedi, "işte bir tahta kurusu ölüsü."

Parmağındaki zerreye bir baktım, "kafası, bacakları nerede bunun?" dedim.

Bir sessizlik oldu, "tahta kuruları çok küçük oluyor" diye ekledi.

"Görünmez diyelim istersen..." dedim.

Tahta kurusunun eşgali var mı? New Yorklular aylardır tahta kuruları ile başa çıkamamaktan şikayetçi

BM'nin tahta kurusu operasyonunun başındaki görevliye gidip bir eşgal vermesini istedim.

O, benim gözümde binanın her köşesinde akıllı köpeği ile böcekleri avlayan bir tür Indiana Jones idi.

"Bilmiyorum" diye yanıt verdi. "Hiç görmedim- biz köpek ne derse onu izliyoruz. Havlarsa iz üzerindeyiz; çok havlarsa ikinci bir köpekten daha görüş alıyoruz."

Köpekler çok revaçta. Bugünlerde hepsi, vesveseye kapılmış New York'lular için birer kahraman. Ama yanlış alarm şikayetleri, var olmayan tahta kuruları için seferberlik ilanları da olmuyor değil.

İlaçlamalar sürerken bu düşünce muzip bir gülümseme yerleştirdi yüzüme. Stüdyomuzdan sürülmüşlerdi, ama sonra basın toplantısı salonunda izleri bulundu, teftişler sürecekti.

Tahta kurularının neredeyse ensemizde olduğundan endişeli, CNN kanalından bir meslekdaşım, "Durum ne kadar ciddi?" diye sordu.

"Bilmiyorum" dedim tüm ciddiyetimle; "bize ulaşan tek bilgi, köpeğin havladığı."

"Amaan, o bir şey değil" dedi bir anda "rakip" kişiliğine bürünüveren kaygılı meslekdaşım:

"BBC stüdyosunun önünden her geçişimde ben de havlıyorum!"

En Çok Aranan Haberler