KADIN

Bu anneler gününü biraz farklı kutlamaya ne dersiniz?

Bırakın tencere, tava, sabun, mum, fular, parfüm hediyelerini bir kenara.

Bu anneler gününü biraz farklı kutlamaya ne dersiniz?

Bırakın "bu sabah da kahvaltıyı benim için kocam ve çocuklar hazırlasın" "Bu anneler günü için tek istediğim 2 saatlik daha fazla uyku/kuaföre gidebilmek/kız arkadaşlarımla dışarı çıkmak/evde tek başıma film izlemek/rahatsız edilmeden tuvalette 10 dakika/sıcak bir fincan kahve" isteklerini bir kenara.

Gelin bu anneler gününü farklı kutlayalım!

Gelin her anneler gününde anne olmakla ilgili bir tema seçelim; anneliğimizi böyle kutlayalım.

Bu sene ben seçeyim hepimizin adına, olur mu?

Bu sene temamız "Özgür" olmak olsun. Anneliğimizi özgürce yaşamayı seçelim, bir sene bunu deneyelim; ne dersiniz?

Kadın olmayı bir kenara koyalım; özgür insanlar olalım her şeyden önce. Bakın, kadınlığımızdan vazgeçelim demiyorum; sadece bu annelik serüvenimizde, o halimizi çiçeklerle dolu bir sepetin içine koyalım, biraz dinlendirelim onu. Kadın olma halimizin getirdiği korkuları, yetersizlik kaygılarını, hamilelik hormonlarını, doğum sonrası endişeleri, adet öncesi sendromunu bir süreliğine unutalım. Zihnimizi değil yüreğimizi dinleyelim. Biliyorsunuz değil mi... Hormonlarımızı kontrol eden, o endişeleri ve korkuları ortaya çıkaran zihnimiz. O dışarıdan gelen seslerin içinize işlemesine sebep olan da o. Bırakalım onu dinlensin. Yüreğimizi dinleyelim biz bu arada. O bilir zaten neyin doğru neyin yanlış olduğunu.

Ben hamile kaldığımda, bebek o kadar minikti ki hamileliğimin başında; görünmüyordu. Kan tahlillerim pozitif olsa da, ultrasonda görünen bir şey yoktu. Doktorlar dış gebelik demişti ve ben daha önce bebek kaybettiğim için, böyle bir risk vardı. Zihnimi susturduğumda ve yüreğimi açtığımda ben bebeğimin doğru yerde olduğunu biliyordum. Nitekim hamileliğin başında gizlenen minnak bebek, 9 ayın sonunda 4110 gr geldi bu dünyaya.
Oğlum ilk ateşlendiğinde 6 aylıktı. Tek başıma kalmıştım, babası yanımızda değildi ve zihnim bana bağırıyordu, komutlar veriyor ve beni korkutuyordu: çocuk hasta, doktora git, suya sok, ağla, ağlaa, kork, hasta ettin işte çocuğunu… BE-CE-RİK-SİZZZ!

Onu susturup, yüreğimi açtığımda daha farklı sesler duymaya başladım. Oğlumu soydum, ayaklarına çoraplarını geçirdim, onu hafif bir tülbente sardım ve balkona çıktım. Oğlumu orada emzirirken kulağına ninniler fısıldadım. Yarım saat sonra ateşi düşmüştü. Ertesi gün sakin bir kafa ile doktora gittik.

Zihnimiz bizi esir alıyor. Kendinizi ondan özgürleştirin. Özgür bir anne olmanın birinci kuralı bu olsun: zihni sustur, yüreğini dinle.

Annelik yaparken kadınlığımızı bir kenara koymamız için ikinci güzel sebep de "çevre". Kadın olmak demek bin bir baskıya maruz kalmak demek. "İyi bir eş" "İyi bir anne"... Özgürleştirin kendinizi bu baskılardan. İnanın bana; en iyi eş ve en iyi anne, özgürlüğünü ayak tabanında başının tepesine kadar her bir hücresinde hisseden kişidir. Neden biliyor musunuz? Çünkü ancak özgürseniz kendi sesinizi bulabilirsiniz ve KENDİ sesinizdir sizi en özel yapan, size en rahat ve en özgüvenli gelen hareket alanını sağlayan.

Bugünlerde, özellikle sosyal medya da, birçok annelik blogu var. İyi ki de varlar. Yalnız olmadığımız hissettiriyorlar; kendimizden birer parça buluyoruz bazen onlarda, bazen de yeni bir şeyler öğrenip deniyoruz. Fakat bazen de başka hayatları görmek bizlerde “e… ben böyle yapmıyorum, yani ben şimdi kötü bir anne miyim” kaygısı da uyandırıyor. Bir sakin olalım. Bir anne çocuğunu 21:00 de uyutuyor, diğeri 6 aylıkken daha hala yoğurt yedirmiyor sadece emziriyor, öteki de çocukla değil kocası ile uyuyor beriki kocası ile hiç uyumuyor sadece çocuğu ile uyuyor diye ne siz ne de o daha iyi veya daha kötü bir anne değil. Özgürleştirin kendinizi bu düşüncelerden. En güzel annelik, bir başkasına değil SİZE doğal ve güzel gelen annelik biçimi. Destek alın başkalarından, fikir de ama esas size iyi gelen her ne ise, yüreğinize huzur veren yöntem ne ise onu yapın.

Özgür bir anne olmanın ikinci kuralını mı bulduk sanki… Çevreyi sustur, yüreğini dinle.

Anneliğin fazlaca yüceltilmesinden ben şahsen, kendi adıma, 13 yıl 10 aylık bir anne olarak çok yoruldum. Ben anneyim diye ne sultanım, ne kraliçeyim, ne de ayaklarımın altı ile cennetin tavanını oluşturuyorum. Sadece şanslıyım ki bir rahmim var ve bir gün bir bebek orayı bu dünyaya geleceği süreye hazırlanacağı geçici yuvası ve beni de annesi olarak seçti. Bunun için her gün minnettarım ama benim gibi milyarlarca daha başka insan varken bunu başaran (hem de çok zor şartlarda) ben bunu yaptığım için özel bir davranış beklemekten ve dahası “özel” olmanın baskısından kendimi ÖZ-GÜR-LEŞ-Tİ-Rİ-YO-RUM!

Özel bir tutum ve davranış göstermek ve beklemek insanda ne kadar çok baskı yaratıyor değil mi? “Annesin sen hep güçlü durmalısın.” Yok ya… İnsanım ben, gün gelir sabrım tükenir, yorulurum, sadece uyumak isterim. Gün gelir çocuğu bırakıp kaçmak, bir kriz anında “benim değil bu, tanımıyorum ki” demek isterim. “Anneyim ben, ne desem doğrudur.” Ya mümkün olabilir mi böyle bir şey arkadaşlar. Ansiklopedi miyim ben hep doğru olayım! Mümkün değil. Bir kere ben; inat ve ısrarla yoğurdu kafasına sürmek isteyen iki yaşındaki bir çocuğa bunun neden iyi bir fikir olmadığını anlatacak zekâya, test çözmek yerine kaykaya binmeyi tercih eden bir ergene hangisinin onun gelişimi için daha yararlı olacağını söyleyebilecek bilimsel altyapıya sahip değilim. Nasıl doğru olabilirim ki!

“Annelik kutsaldır, özveridir.” Dünyadaki tek anne ben olsam bu doğru olabilirdi ama benim gibi uykusuz kalan, gece yarısı emzirmelerle, bezlerle, hastalıklarla, veli toplantılarıyla, ergenlik hezeyanlarıyla karşı karşıya kalan, yine söylüyorum, milyarlarca kadın var. Denk geldi; bu dünyaya kadın olarak doğdum, isteyip çocuk yapacak kadar şanslı oldum. Kutsal ne olurdu biliyor musunuz? Suyum geldikten sonra, 14 saat sancı çekmeden; kitap okurken bir kere hapşırarak doğumu yapabilseydim, 2 sene emzirmeye rağmen göğüslerim bozulmasaydı, çocuğum asla hastalanmayan bir çocuk olsaydı ve ben annelik serüvenim boyunca hiç kilo alıp vermeyip hep 23 yaşımdaki halimle kalmayı başarırken doktoramı bitirmeyi becerebilseydim… Evet, gerçek kutsallık o olurdu.
Özgür bir anne olmanın üçüncü kuralı… Annelik çok kıymetli bir şey ama anneliği kutsallaştıran yanını sustur, insanlığını tüm kusurları ile kabul eyle onu dinle.

Anneler günü için size hediye almak isteyen, anneler gününüzü kutlayan yetişkinlere aşağıdaki mesajı verin:
Bizler, bu sene anneler günü için ÖZGÜR olmaya karar verdik. Çocuklarımızı korkularımıza yenilmeden, zihnimiz yerine yüreğimizi dinleyerek; etrafımızdakilerin söylediklerine kulak asmayarak, kendi beklentilerimizle başkalarının beklentileri yok sayarak, sadece bize doğal ve doğru gelen bir biçimde; bizden başka aynı yolda milyarlarca kadın olduğu için her zaman tek bir doğru, sadece bireysel olarak bize özel bir yolculuk olmadığını kabul ederek kendimizi kutsallaşmışlığın zincirlerinden kurtararak; bize anneliği yaşattığı için kadınlığımıza teşekkür ediyor ve annelik serüvenimizde gücümüzü cinsiyet kodlamalarımızdan ve hormonal değişimlerimizden değil, bu dünyaya mutlu, huzurlu, bilgili ve kendi ayakları üzerinde durabilecek bireyler yetiştirmemize ışık olacak insani bilinç, vicdan ve sevgiden almaya karar verdik. Bu nedenle bu anneler günü için bize bir hediye vermek isterseniz, bize özgürlüğümüzü ifade etmemizde destek olun, olamıyorsanız da yolumuzdan çekilin yeter.

Çocuklar ise bu anneler günü de bundan sonra da; bize sarılsın, öpsün, kavga etmeden bir gün geçirsin, yemeklerinin tamamını dökmeden, ödevleri de söylenmeden bitirsin ve pazar günü de 6 da değil de 9 civarı uyansınlar yeter.

En Çok Aranan Haberler