HABER

Bu hastalık kadınlarda daha fazla

Panik bozukluğunun kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla görüldüğü belirtildi.

Bu hastalık kadınlarda daha fazla

Acıbadem Adana Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof.Dr. Bekir Aydın Levent, yaptığı açıklamada, panik atağın günümüzde çok duyduğumuz bir hastalık olduğunu belirterek genellikle bir stresten sonra yaşanan yoğun bir kaygı durumları olarak tanımlandığını, kişilerin, yaşadıkları her kaygı durumunu 'panik atak' olarak isimlendirip kendi kendilerine teşhis koyma yanlışlığına düşebildiğini söyledi. Farklı iki hastalık olan panik atak ve panik bozukluğun çoğu kez birbirine karıştırılabildiğini anlatan Levent, şöyle konuştu: "Herhangi bir baygınlıktan, stres anındaki bir nefes darlığına kadar birçok ani fizyolojik değişiklikle ilişkilendirilen bu iki hastalık, tedavi olunmadığında hayatı son derece olumsuz etkiliyor ve süreğen olabiliyor. Panik atağı ve panik bozukluğu başlatan nedenler sadece psikolojik değil, fiziksel hastalıklar da tetikleyici olabiliyor. Ani ve yoğun bir kaygı belirtisiyle doktora başvuran her 6-8 kişiden birine, panik atak ya da panik bozukluk teşhisi konuyor.”

Panik atak ve panik bozukluğun aynı hastalık olmadığına dikkat çeken Levent, şunları söyledi: "Panik atak ve panik bozukluk farklı iki psikolojik rahatsızlık ve farklı şekilde kendilerini gösteriyorlar. Panik atak beklenmedik bir anda, herhangi bir yerde ve birdenbire ortaya çıkan, çarpıntı, titreme, nefes darlığı ile birlikte şiddetli bir korku nöbeti şeklinde kendisini gösteriyor. Bu durumdaki bir hasta, soluğunun kesildiğini, boğulacağını, öleceğini ya da çıldıracağını zannediyor ve kendisini ya da çevresini değişmiş, tuhaf ve farklı olarak görüyor. Hatta kendini ölüme çok yakın hissederek büyük bir korku yaşayabiliyor ve ani bir dehşet nöbetine girebiliyor. Panik atak geçiren hasta hemen bir hastaneye gitmenin yollarını arayabiliyor. Belirtiler genellikle sağlık kuruluşuna varmanın verdiği güven duygusuyla kendiliğinden ortadan kalkabiliyor. Panik bozukluk ise; panik ataklarla devam eden, atak olmadığı dönemlerde de atak beklentisi ve korkusu ile süren, atakların sonuçlarına karşı kişinin günlük hayatını sosyal bir biçimde geçirememesini sağlayan ve atak sırasında felç, kalp krizi ya da ölüm gibi hayati sonuçlar yaşayacağına dair sürekli bir üzüntü duyma hali oluşturan bir ruhsal bozukluk.”

Levent, panik atak hastalığının nedenlerinin çok yönlü olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "İlk panik atakgenellikle kendiliğinden ortaya çıkıyor. Panik ataklar tek başına bir hastalık değil, birden çok hastalığın seyri sırasında ortaya çıkabilen bir rahatsızlıktır. Panik atağı tetikleyebilen içsel ve dış etkenler vardır. Bunlar sosyal fobi, özgül fobi, panik bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk yani takıntı hastalığı, travma sonrası stres bozukluğu, ayrılma anksiyetesi bozukluğu, strese karşı fazla duyarlılık, fiziksel egzersiz, heyecan verici bir durum yaşanması, kafein, alkol ya da madde kullanımı, tiroit bezinin aşırı çalışması (hipertiroidi), kan şekeri düşüklükleri, enfeksiyon hastalıkları, çeşitli kalp hastalıkları ve kansızlık."

İlk panik atak belirtilerinin ortalama 10 dakikada doruk noktasına ulaştığını, 30 dakika içinde kendiliğinden kaybolabildiğini vurgulayan Levent, atak sırasında yaşanan korkuların kaynağının çoğu zaman belirsiz olduğunu, bu durumda hastaların bulundukları yeri terk etme ve yardım arama çabası içine girdiklerini, atakların tekrarlanması korkusu beraberinde ‘beklenti anksiyetesi' oluşmasına neden olabildiğini söyledi.

Atak sonrasında yorgunluk ve isteksizlik gözlendiğinin altını çizen Levent, sözlerine şöyle devam etti: "Panik ataklar genellikle çok uzun sürmez. Atak geçtikten sonra hastada ağır bir yorgunluk ve isteksizlik oluşuyor. Sese, gürültüye, kalabalığa, ışığa karşı bir tahammülsüzlük meydana geliyor. Bu durumdaki hasta, yanında güvendiği birisinin olmasını ancak kendisine fazla soru sormamasını ve konuşmamasını isteyebiliyor. Atak sonrasında hastaların sakin bir ortamda yatarak dinlenmeleri öneriliyor.”

Levent, panik atağa eşlik eden fiziksel belirtileri şöyle sıraladı:"Göğüste basınç, ağrı ve sıkışma hissi, çarpıntı, nefes darlığı, boğulur gibi olma, soluk kesilmesi, hızlı nefes alıp verme, ağız kuruluğu, baş dönmesi, sersemlik hissi, göz kararması, düşecek ya da bayılacak gibi olma. Ellerde, kollarda uyuşma ve karıncalanma, titreme, üşüme, ürperme ya da tam tersi bir durum olarak sıcaklık hissetme, ateş basması, terleme. Bulantı ve kusma hissi, karın ağrısı. Hastalar kendi kendilerine teşhis koymamalı."

Psikolojik rahatsızlıklarda yapılan en önemli hatanın hastaların kendi kendilerine teşhis koyması olduğunu anlatan Levent, panik atak olduğundan emin olarak doktora başvuran birçok hastada aslında panik atak ve panik bozukluk olmadığını belirtti. Bu belirtilerin farklı kaygı bozukluklarında da gözlenebildiğini anlatan Levent, sözlerini şöyle sürdürdü: "Panik atak tanısı konmadan önce doktor kontrolünde fizik muayene ve inceleme yapılması gerekiyor. Yapılan muayene çoğunlukla hastaya güven verdiği için belirtiler kendiliğinden ortadan kalkabiliyor. Hasta artan atakları nedeniyle panik bozukluğu yaşamaya başlamışsa daha kapsamlı bir tedavi gerekebiliyor.”

Sosyal ve mesleki yaşamın hayatı tehdit ettiğini vurgulayan Levent, şunları söyledi: "Panik atakların hastalar için en zorlayıcı tarafı, yardım almalarının güç olduğu ortamlarda meydana gelebilmesi. Böyle bir ortamda meydana gelen ataklar tekrar ettiğinde zamanla 'agorafobili panik bozukluğa' dönüşebiliyor. Kaçmanın zor olabileceği kalabalık veya kapalı ortamlar hastanın paniği başlayabiliyor. Bunlar genellikle; evde veya dışarıda yalnızken, kalabalık bir ortamdayken, otobüs, tren gibi araçlarda seyahat ederken, köprü üstündeyken ya da asansörde meydana gelebiliyor."

Hastaların genellikle bu tip ortamlara tahammülünün az olduğunu anlatan Prof.Dr. Levent, sözlerine şöyle devam etti:"Panik bozukluğu yaşamaya başlayan hastalar çoğu zaman sinema, cami gibi kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunamazlar ya da yaşadıkları sıkıntıyı kapıya yakın yerlerde oturarak atlatmaya çalışırlar. Ancak, bu kaçınma davranışları kişinin sosyal ve meslek hayatını olumsuz etkiliyor. Bazı durumlarda kişi de panik bozukluk olmasa bile agorafobi olabiliyor.”

Panik bozukluğunun kadınlarda çok görüldüğüne dikkat çeken Levent,şunları kaydetti: "Panik bozukluğa, yüzde 20-80 oranda depresif belirtileri eşlik ediyor. Panik bozukluğun görülme oranı kişinin yaşamı boyunca yüzde 1-3 arasındadır. Kişinin çeşitli nedenlerle birinci basamak sağlık kuruluşuna başvurma sebeplerinin yüzde 6-8'ını panik bozukluk oluşturuyor. Kardiyoloji servislerinde yatan hastalarda bu oran yüzde 60'a yükselebiliyor. Bu hastaların yüzde 50'sinden fazlasında panik bozuklukla beraber agorafobi de görülebiliyor. Kadınlarda panik bozukluğun görülme oranı erkeklerden üç kat fazla."

Hastalıkta belirtilerin geçmesi halinde tedavinin yarıda kesilmemesi uyarısında bulunan Levent, sözlerini şöyle tamamladı: "Panik atak ve bozukluk durumlarında mutlaka teşhisin doktor tarafından konması gerekiyor. Panik atak sonrasında doktor muayenesi ve tanı önemli. Ancak, özellikle panik bozukluk kapsamlı bir tedavi gerektiriyor. Doktor muayenesi ile teşhisi konulan hastalar bir psikiyatriste yönlendiriliyor. Bu durumda kaygı giderici ilaçlar ve psikoterapi bir arada uygulanabiliyor. Hastaların tedavisine 8-12 ay devam edilmeli. Kısa sürede belirtilerin ortadan kalktığı durumlarda bile tedavinin yarıda kesilmemesi önemli. Erken kesilen tedavi sonucu hastalığın tekrarlaması sık görülmektedir."

İHA

En Çok Aranan Haberler