Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü ve yaklaşık her 10 kadından birinin hayatının bir döneminde kapısını çalıyor. Genetik etkenler, çevresel faktörler, sağlıksız beslenme ile yaşam alışkanlıklarında yapılan hatalar gibi pek çok faktör bu korkulu rüyaya zemin hazırlıyor. Ancak rakamlara bakıp umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor. Çünkü erken tanı konulduğunda meme kanseri hastaları tedavi olup sağlıklarına kavuşabiliyor. Özellikle meme kanserinin moleküler yapısının çözümlenmesiyle birlikte geliştirilen hedefe yönelik tedaviler, akıllı ilaçlar ve hormon tedavilerindeki yaklaşımlar tedavi başarısını önemli oranda artırıyor. Bu nedenle uzmanlar her fırsatta meme kanserinde erken tanının önemine dikkat çekiyor.
Acıbadem Maslak Hastanesi ve kadın kanserleri alanında faaliyet gösteren Pembe İzler Derneği’nin birlikte düzenledikleri “1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı”na özel söyleşide, ‘meme kanserinin tedavisindeki son gelişmeler’ anlatıldı. Gazeteci Balçiçek İlter’in moderatörlüğünü yaptığı söyleşide hekimler ve hastalar içten bir atmosferde düşüncelerini ve duygularını paylaştılar. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Esen İçten, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Vildan Çerçi ve Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. İrem Yaluğ Ulubil, konuşmalarının ardından hastaların sorularını yanıtladı.
“Meme kanseri tanısında dünya standartlarındayız”
Ülkemizde hala kanserlerin çoğunun 1 cm’den küçük yakalanamadığını, hedeflerinin 1-1,5 cm’in altında saptanması olduğunu belirten Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Esen İçten “Ülkemizde yaygın meme kanseri taraması olmadığı ve kadınlar ancak kendi istekleriyle taramaya gittiği için, düzenli kontrollerini yaptıranlarınki erken saptanıyor ama genel olarak ülkemizde erken yakalayamıyoruz. Pek çok kişi de ele gelen kitle olsa bile korku nedeniyle hekime görünmüyor. Oysa ne kadar erken başvurulsa, o kadar az badireyle hastalığı atlatmak mümkün olabilir” diyor. Meme takibinde günümüzdeki yenilikleri de anlatan Prof. Dr. Gül Esen İçten, ülkemizin meme kanseri tanısında dünya standartlarında olduğunu hatta pek çok ülkeden önde olduğunu vurguladı.
“Tedavi edilebilir bir hastalık”
Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras da Türkiye’nin meme kanseri tedavisinde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduğunu belirtirken, günümüzde meme kaybını önlemenin de mümkün olduğunu söyledi. Erken teşhis sayesinde hastalıkta tam başarı sağlanabildiğini, ileri evrede de çok gelişmiş tedavi seçenekleri sayesinde uzun yıllar sağlıklı yaşamanın mümkün olabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Cihan Uras “Her kadının ayda 10 dakika ayırarak memelerini elle muayene etmesi erken teşhis açısından ilk basamak. Ailede kanser öyküsü yoksa 30 yaşından sonra düzenli hekim kontrolü, 40 yaşından itibaren düzenli mamografi şart” dedi.
“Cephaneliklerimiz artık çok fazla”
Meme kanseri tedavisindeki son gelişmeleri anlatan Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir de, “Eskiden her hastaya koruyucu amaçlı kemoterapi veriyorduk. Meme kanserinin moleküler genetik yapısını öğrendikçe bunun çok gerekli olmadığını gördük. Bazı meme kanseri grupları var ki kemoterapiden ziyade sadece hormonal tedavi yeterli olabiliyor. Bu meme alt gruplarını tümörün genetik haritasını çıkartarak görmeyi, bulmayı öğrendik ve gerçekten bu yeni yöntemlerin kullanılması bugün erken evrede kemoterapi kullanımını yüzde 20 azaltmıştır. Yani her 5 hastadan biri genetik profiline göre artık kemoterapi almayabiliyor. Yan etkileri nedeniyle eskiden çok korkutan kemoterapi de artık güçlü ilaçlarımız sayesinde eskisi kadar çok korkulacak bir tedavi değil” diye konuştu. Meme tümörlerinde artık ileri evrelerde bile tam cevaplar elde edilebildiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir “İleri evre tespitinde de cephaneliğimizde artık o kadar çok silah var ki uzun yıllar kontrol altında tutulabilen bir hastalık haline getirmeyi başardık” diye konuştu.
“Kanseri konuşmaktan çekinmeyin”
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. İrem Yaluğ Ulubil meme kanserinden daha güçlü çıkmak için; meme kanseri tanısı alan kişinin sosyal olarak içe çekilmemesi, konuyu konuşmaktan çekinmemesi gerektiğini belirterek “Meme kanseri toplumumuzda travmatik karşılanan ve korkutucu olabilen bir hastalık. Ben buna meme kanseri değil meme hastalığı demeyi tercih ediyorum. Meme hastalığınızı ailenizle, sevdiklerinizle mutlaka konuşun” dedi. Prof. Dr. İrem Yaluğ Ulubil, meme kanseri tanısı almış bir kişiye ailesinin ve yakınlarının, arkadaşlarının desteğinin de çok önemli olduğunu söyledi.
“Kişiye özel elbise misali tedavi”
Radyasyon onkolojisinin meme kanserinde tedavinin olmazsa olmaz bir parçası olduğunu belirten Prof. Dr. Nuran Beşe “Bugün bizler artık her hastaya göre tedavi modeli uygulayabilir hale geldik. Houte Couture terzi gibi çalışıyoruz. Kişiye göre özel elbise dikiyoruz. Bir de multidisipliner çalışıyorsak en iyi elbiseyi kişiye dikebiliyoruz. Nasıl kişiye özel oluyor? Yaşına, performansına, tümör büyüklüğü gibi tümöre ait faktörlere ve biyolojisine göre bütün hastaların tedavisi birbirinden farklı oluyor. Bekleme odalarında hastalar birbirleriyle tedavi yöntemlerini konuşarak yanlış düşüncelere kapılmasın, bilin ki tüm hastalarımızın tedavisi birbirinden farklı oluyor” diye konuştu. Bugün yeni teknolojik cihazlarla tedavide çok büyük kazanımlar elde ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Nuran Beşe “Sol tarafı ışınlanan hastanın kalbine zarar verme olasılığı, bir sigara içen kişinin kalbine verdiği zarar ya da obez bir kişinin kalbine vereceği hasarla kıyaslanamayacak düzeyde az. İçimiz rahat, sol tarafta olursa endişe taşımadan tedaviye gelin” diye konuştu.
Lenfödem farkındalığı çok önemli!
Toplantıda konuşan Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Vildan Çerçi de, kanser tedavisi sırasında ya da sonrasında ortaya çıkan lenfödem sorununa karşı önemli bilgiler verdi. Meme kanseri tedavisi gören herkesin tedavi bittikten sonra hayatlarının herhangi bir zaman diliminde lenfödemle karşılaşma riskleri olduğunu belirten Dr. Vildan Çerçi; kollarda şişme olduğunda kişinin kendi kendisine “kanser tedavim bitti bu nereden çıktı” diye sorduğunu belirterek “Lenfödem oluşmadan önce hastayı bu konuda bilgilendirmek ve koruyucu tedavi almasını sağlamak, lenfödemle karşılaşmamak için neler yapacaklarını, karşılaşsalar bile minimal seviyede bunu nasıl yöneteceklerini öğretmek, bilgilendirici programı hemen başlatmak, eğitimini vermek çok önemli. Biz hastaların eğitimi için lenfödem okulu kurduk. Lenfödem olduktan sonra tedavi etmek hem tedavi eden hem tedavi olan açısından uzun sürebilen, çaba sarf etmesi gereken bir tedavi” diye konuştu.
Meme kanserinde müziğin gücü!
Söyleşinin ardından Prof. Dr. Gökhan Demir’in de yer aldığı hekimlerden oluşan Merdiven Altı Grubu katılımcılara mini konser verdi. Kimi zaman 70’li yılların hafızamızdan silinmeyen şarkıları, kimi zaman rock rüzgarı estiren hekimler, unutulmaz şarkıları bu kez meme kanserine karşı çalıp söylerken, katılımcılar da kendilerine eşlik etti. Müzisyen hekimlerin mini konseri büyük beğeni topladı.