TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun Engin Çeber raporunda polisin işkence yaptığına dair kanıt bulunmadığı belirtildi. Raporda polisin nasıl davranması gerektiği de anlatıldı
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde, İstanbul'daki karakollarda işkence ve kötü muamele iddialarını araştırmak üzere kurulan alt komisyon raporunda, Engin Çeber'in, gözaltına alındığı, cezaevine sevkedildiği ve öldüğü tarih dikkate alınarak, "cezaevinde işkence yapılarak öldürüldüğü" değerlendirmesinde bulunuldu.
Bu iddiaların basında yer alması üzerine, iddiaları araştırmak üzere, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül başkanlığında kurulan alt komisyon, raporunu tamamladı.
Raporun sonuç bölümünde, Engin Çeber'in, 7 Ekim 2008'de cezaevinden sevk edildiği Şişli Etfal Hastanesinde tedavi altındayken, 10 Ekim 2008'te öldüğü ifade edilerek, Çeber'in, 11 Ekim 2008 tarihinde yapılan otopsisinde, vücudunda oluşan tüm yaraların ve ölüme yol açan beyin kanamasının, ölümünden 4-5 gün önce meydana geldiğinin belirtildiği kaydedildi.
Engin Çeber ve arkadaşlarının, Sarıyer İlçesi İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezinde, 28 Eylül 2008 günü gözaltına alındıkları ve ertesi gün de nezarethaneden çıkarılarak savcılığa sevk edildikleri göz önünde tutulduğunda; Çeber'in ölümüne neden olan künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bu nedenle gelişen komplikasyonların, "gözaltına alındığı, nezarethanede olduğu veya adli işlemleri yapılmak üzere adliyeye sevk edildiği" tarihin dışında meydana geldiğinin anlaşıldığı bildirildi.
Raporda, "Engin Çeber ile ilgili otopsi raporunda belirtilen künt travma sonucu meydana geldiği saptanan yaraların, kaba dayak olarak bilinen işkence yöntemi bulguları ile uyumlu olduğu göz önünde tutulduğunda; Engin Çeber'in, otopsi tarihinden 4-5 gün önce, 6-7 Ekim 2008'de, künt bir cisimle kafasına vurulması ve bu şekilde dayak atılması sonucu, işkence yapılarak beyin kanamasına neden olunması neticesinde, bulunduğu cezaevinde işkence yapılarak öldürüldüğü değerlendirilmektedir" ifadesine yer verildi.
"İŞKENCE ALETİ BULUNMADI"
Alt komisyonun habersiz olarak gittiği karakollarda yaptığı incelemelerde, karakolların içinde, depo ve eklerinde herhangi bir işkence aleti ve işkence yapıldığına dair somut bulgulara rastlamadığı belirtilen raporda, emniyet görevlilerinin, kişinin, hakim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi halinde, zor kullanarak bu kişiyi hakim veya savcı huzuruna çıkarabileceği kaydedildi.
Raporda, Engin Çeber ve arkadaşlarının, nezarethanede bulundukları sıradaki MOBESE kamera görüntüleri ve adli işlemlerinin yapılması için götürüldükleri Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğindeki görüntülerin incelendiği belirtildi.
"POLİS, İŞKENCE YAPMAMIŞTIR"
Görüntülerde, Çeber ve arkadaşlarının, parmak izi vermemek için direndikleri, yere oturdukları, birlikte sloganlar attıkları ve bunun üzerine polisin şahısları yerden kaldırarak bedeni güç kullanmak suretiyle zor kullanmak durumunda kaldığının görüldüğü anlatılan raporda, Çeber'in kafasında herhangi bir şişlik ve olumsuz sayılabilecek görüntünün görülmediği kaydedildi. Raporda, "Bu görüntülerin değerlendirilmesi neticesinde, polisin nezarethaneye alma ve nezarethanede bulundukları süre içinde Çeber ve arkadaşlarına eziyet ve işkencede bulunduğuna dair herhangi bir iz ve emare tespit edilmemiştir" denildi.
Raporda, Engin Çeber ve arkadaşlarının aldığı raporların değerlendirmesini yapan Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğünün, bu kişilere verilen fiziki zararın; "hayatlarını tehlikeye sokmadığı", "basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu" sonucuna vardığı bildirildi.
Polislerin, kanunen yapmaları gereken işlemleri yaptırmamak için direnen ve direnmeyi, ideolojisine yakın gördükleri DHKP/C ve bu örgütün lideri kabul ettikleri Dursun Karataş'ın, "sorguda çözülmemek için gözaltında direnme, zorluk çıkarma ve polisle çatışma şeklindeki" düşüncesinden dolayı yapan Engin Çeber ve arkadaşlarına karşı, kanunun kendilerine tanıdığı sınırlar içinde orantılı bir maddi güç kullandıkları savunuldu.
"İFADE ALMA İŞLEMİ KAYIT ALTINA ALINMALI"
AB'ye giriş sürecindeki Türkiye'nin, işkence ve kötü muamele iddialarının konuşulduğu ve gündemi işgal ettiği bir konumdan kendisini sıyırması gerektiği vurgulanan raporda, "Kötü muamelenin önlenmesinde en önemli düzenlemelerden birisi, ifade alma işleminin, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınmasıdır. Kolluğun her işleminin kayıt altına alındığı bir ortamda, kötü muamele anlamına gelen fiziksel ve psikolojik müdahalelerin yapılması mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, failinin tespiti kolay olacaktır" görüşüne yer verildi.
Raporda, güvenlik güçlerinin, görevleri gereği zor kullanmaları, gerektiğinde silah kullanmaları ne kadar kaçınılmazsa; gereksiz, ölçüsüz ve keyfi zor kullanmanın önlenmesinin de o ölçüde zorunlu olduğu belirtildi.
"AYAĞINDAN VURMAK YETERLİYSE, BAŞINDAN VURULMAMALI"
Raporda, kolluk görevlilerinin görevini yerine getirirken, nelere dikkat etmeleri gerektiği, şu şekilde açıklandı:
"Kolluk, zor kullanma yetkisini kullanırken ölçülülük ve orantılılık ilkesini gözeterek hareket etmelidir. Örneğin, kişiyi etkisiz hale getirmek için ayağından vurmak yeterli olacakken, başından vurmak ve öldürmek, kanunun kolluğa vermediği bir yetkidir.
Zor kullanmada, yakalanacak şahsa ve etrafa en az zarar verecek yöntem benimsenmelidir. Zor kullanma yetkisi, sadece direnen şahsı etkisiz hale getirmek amacıyla kullanılmalıdır.
Kolluk, zor kullanma yetkisini kullanırken, karşı tarafa acı çektirme, öç alma ve cezalandırma duyguları ile hareket etmemelidir. İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulmasında, soruşturmayı yürüten yetkililer, kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalıdır. Savcılar, kötü muamele şikayetleri ve gözle görülen kötü muamele izleri karşısında derhal harekete geçmelidir."
İSTANBUL POLİSİ HAKKINDAKİ SORUŞTURMALAR
Raporda, 2003-2008 yılları arasında, İstanbul polisi hakkında işkence iddiası ile ilgili olarak adli işlem başlatılan 431 personel için 35 dava açıldığı belirtildi. Bu davalardan 14'ünün devam ettiği, 64 kişi hakkında beraat, 290 kişi hakkında takipsizlik kararı verildiği, devam eden davalarda da 76 kişinin yargılandığı kaydedildi. Bu davalardan ceza alan personel bulunmadığı dile getirilen raporda, "Bu durum, ister istemez etkin soruşturma ile ilgili kuşkuların akla gelmesine yol açmaktadır" denildi.
"POLİS, SORUŞTURMALARDA KORUNUYOR KAYGISI VAR"
Raporda, işkence ve kötü muameleden dolayı, 2003-2008 yılları arasında, 2 bin 140 personel hakkında soruşturma açıldığı kaydedildi.
Bu personelden bin 676'sı (yüzde 78) hakkında kötü muamele veya eziyet suçundan, 464'ü (yüzde 22) hakkında ise işkence iddialarından dolayı soruşturma açıldığı ifade edilen raporda, "2003 yılında işkence iddiaları yüzde 68 gibi bir oranla daha çok yer alırken; 2004'te bu rakam yüzde 13, 2005'te yüzde 6, 2006'da yüzde 3 şeklinde düşüş seyri izlemiştir. 2007'de, yüzde 19 ve 2008'de ise yüzde 27 rakamına ulaşarak yükseliş trendine girmiştir" bilgisine yer verildi.
Raporda, 2003–2008 yıllarında, işkence ve kötü muameleden dolayı hakkında idari soruşturma açılan 2 bin 140 personelden sadece 43'üne (yüzde 2) disiplin cezası verildiği belirtilerek, "Bu rakamlar ve yüzdeleri değerlendirildiğinde; polisin idari soruşturmalarda korunduğu izlenimine yol açabilecek kaygılar mevcuttur. Bu konuda etkili bir idari soruşturma yapılabilmesi için, polis hakkındaki insan hakları ihlalleri ile ilgili idari soruşturmalar polis olan meslek görevlilerince değil, bunların sivil amirlerince yapılmalıdır" görüşü savunuldu.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan ve İstanbul'daki bazı cezaevlerinde incelemelerde bulunan başka bir alt komisyon ise hazırladığı raporunda, "Yapılan incelemeler, kamera görüntüleri ve tanık beyanlarına göre, Engin Çeber'in cezaevi görevlileri tarafından dövüldüğü kanaatine varılmıştır" görüşüne yer verilmişti.
AA