Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır'da darbeye karşı yapılan demokrasi eylemlerine yönelik saldırılarda hayatını kaybeden Müslüman Kardeşler liderlerinden Muhammed El Biltaci'nin 17 yaşındaki kızı Esma'nın ölüm haberini okurken ağladığı ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan'ın kızı Esra Albayrak, Star gazetesinden Sibel Eraslan'a "Babamı ağlarken gördüm bu sabah" dedi.
Eraslan, Albayrak'ın sözlerini köşesine şöyle taşıdı:
"Sağ elini yukarı kaldırdı... Ve "4" işareti yaptı kalabalıklara. Yani "Rabia" dedi...
Başbakan Erdoğan'ı, tüm diğer dünya liderlerinden, muktedirlerden ayıran, farklı kılan işte bu küçücük hareketidir. Dünyaya çekilmiş ikinci "one minute"... İnsanlığa bir dakika çağrısı...
Paylaşmadığınız fikirleri olabilir, hatta muhalifi de olabilirsiniz, kahir ekseriyetle desteklenen iktidarın lideri olduğu halde bu mağduriyet söylemini nereden bulup çıkartıyor diye kızabilirsiniz bile... Ama işte o böyledir. Koşup geldiği caddeleri bir türlü bırakmaz. Hemen her konuşmasında dünyanın gelip geçiciliğine vurgu yapan, hepimizin faniliğinden, bir gün ecel çatıp geldiğinde öleceğimizden söz açan başka kaç devlet reisi biliyorsunuz? "Babamı ağlarken gördüm bu sabah" dedi Esra Albayrak. Rabia Caddesi'nde göğsünden vurularak şehit edilen 17'sindeki Esma'nın haberini okurken...
***
"Komşularla sıfır sorun"dan "değerli yalnızlığa" bir medceziri tartışıyoruz... Hatta buna "muhteşemyalnızlık" diyenler bile var...
Oysa "muhteşem yalnızlık", geçen yüzyılın konularından birisi olarak, emperyal çöküşü işaret eder.1815-1914 yılları arasında üzerinde güneş batmayan İngiltere'nin, Pax Britannica şeklinde tanımlanacak küresel iddialarının çöküşe geçtiği dönemi adlandırmak için icat edilmiş bir kavramdır. Benzeri bir tarihi kırılma, çok daha çarpıcı ve hızlı olarak Osmanlı İmparatorluğunda da yaşandı, Lozan sonrası Cumhuriyet'le birlikte "yurtta sulh cihanda sulh" serlevhası, bizim zorunlu muhteşem yalnızlığımızı ve içe dönük/dışa kapalı ulusçu doktrinimizi kurdu...
Türkiye, 1914 sonrası kendisine dayatılan "muhteşem yalnızlığı" kırmak adına, 1923 sonrası ikame olan "dört tarafı düşmanlarla çevrili" ezberi değiştirerek yeni bir diplomatik dile geçmiştir. Buna sadece "umut söylemi" dersek yanılırız çünkü bu aynı zamanda "gözüpek politika"yı da icap ettiren oldukça zorlu bir karardır...
Karşımızda soğuk savaşın eski dünya denklemleri yok bir defa. Glasnost sonrası dağılan Sovyet Bloğunun yol açtığı tek kutuplu dünyada değiliz. Yerel olan her şeyin aynı anda küresel bir iletişim ağı içinde yer aldığı, eski kutupların patronaj kalıntılarıyla yeni dünyanın kalp atışlarının, önceden hesap edilemezliğinin aynı anda yarıştığı, farklı disiplinlerin farklı olaylarda kolayca bir araya gelebildiği apayrı bir ilişkiler uzayındayız...
"Güç" tanımı da geçen yüzyıla göre değişti. Siyasetle sivil toplum artık kalın duvarlarla ayrışmış iki farklı kategori değil. Özellikle Arap baharıyla yaşadığımız tecrübeler, Güney Amerika ve Güney Afrika'da ağır bedellerle gelinen diktatörlük sonrası deneyimler, "güç" dediğimiz olgunun salt anlamıyla silah, para, projeden ibaret olmadığını söyledi... Dipten gelen nice acı ve sabırla birikmiş dalga, adalet istiyor... Bunu en son Mısır'da Rabia Caddesi'nde ölümü göze alan pasif direnişiyle okudu Mısır halkı.
Türkiye ne yapsaydı? 200 bin insanın katledildiği komşusu Suriye'de akan kanı görmezlikten mi gelseydi? 400 bini bulan mülteciye kol kanat gerdiği yerde eli kanlı Suriye diktatoryasına aferin mi deseydi? Somali'de bomba tehdidi altında gerçekleştirdiği insani yardım mıdır yoksa Türkiye adına "muhteşem yalnızlık" dedikleri şey? Arakan'da kıstırılmış son Rohingaların dramına işaret ettiği ve insancıl diplomasi adına harekete geçtiği için mi suçludur Türkiye?
"Sivil toplum tipi dış politika olmaz" diyenler, "one minute" çıkışının Türkiye'yi yalnızlaştırdığını söylüyorlar. Türkiye'nin aldığı Gazze inisiyatifiyle birlikte, siyasetin kaba güçten ibaret olmadığını, bir değerler manzumesi olarak adaleti içkin anlamda yeniden tarif edildiğinin de mi farkında değiller?
İster "Değerli Yalnızlık" diyelim, isterse kötücül senaryolar eşliğinde "Muhteşem Yalnızlık"... Başka bir şey daha var ve çok daha etkin; gücü, adaletten yana tarif eden, savaşta ve barışta, iyilikte ve afette, içerde ve dışarıda "insancıl" olana değer veren başka ve yeni bir dünyanın eşiğindeyiz."