Günümüzde heyecan arayan sosyal medya meraklıları, en çılgın, gizemli ve bazen de korkutucu lokasyonlarda çekilebilecekleri fotoğrafları ve yaşayacakları heyecan dolu anları düşünüp bu tarz yerlerin peşine düşüyorlar. Siz de sıradan ya da lüks yerlerden sıkıldıysanız dünyanın belli yerlerinde olan bu korkunç yerleri ziyaret edebilirsiniz. Ama şimdiden uyarıyoruz bu yerlerden her birine gitmek büyük cesaret gerektirir.
İşte korku dolu hikayeleri ile en ürkünç turistik noktalar...
Polonya’daki eğri orman, ülkenin kuzeybatısında Gryfino isimli küçük bir kasabada yaklaşık 400 tane çam ağacından oluşan küçük sayılabilecek bir koru. Bu ormanda bulunan ağaçların neden 90 derece eğimli olduğu ise hala bilinmiyor. Polonya’daki eğri orman, 1930-1934 yılları arasında, bir zamanlar Almanların yönetimindeki Pomeranya bölgesinde 1,7 hektarlık alana dikilmiş ve yaklaşık 8-10 yıl sonra ise, nedenini anlayamadıkları bir şekilde 90 derece eğim kazanmaya başlamış. Hatta daha sonraki yıllarda da yeni ekilen fidelerin dahi bu şekilde eğimli büyümeye devam ettiği söyleniyor. 80 yaşındaki eğik ağaçlar yaklaşık 15 metre uzunluğa sahipler; ancak araştırmacılara göre bu yaşta olan bu tip ağaçların boyu normalde daha uzun olmalıydı. Gizemini koruyan Polonya’daki eğri orman, tüm dünyadan birçok turistin ilgisini çekiyor.
İtalya'nın Sicilya Adası'nın Palermo kentinde bulunan dünyanın en meşhur mumya müzesi Catacombe dei Cappuccini'nin (Mumya Mezarlığı Müzesi) duvarlarında 8 bin mumya bulunuyor. 1600’lü yılların başında önce din adamlarına saygılarını göstermek için başlanan mumyalama işlemi, sonrasında asillerin, zenginlerin ve önemli insanların da öldükten sonra yer almak istediği bir mezarlık haline gelir. Sicilya’ya özgü bir mumyalama tekniği ile hazırlanan bu mumya mezarlığında en son hazırlanan mumya ise 1920’de zatürreden ölen 2 yaşındaki kız çocuğunun kıyafetleri içinde mumya cesedi yer almaktadır.
Japonya’nın güneyindeki Nagoro köyünde bir zamanlar yüzlerce kişi yaşıyordu. Köydekilerin büyük çoğunluğu daha iyi bir hayat için şehirlere göç etti. Bir kısmı da öldü. Bugün Nagoro’da sadece 35 kişi yaşıyor. 13 yıllık aradan sonra köyüne dönen Ayano Tsukimi köyünü ıssız bir vaziyette buldu. Karşılaştığı manzara karşısında çareyi bir zamanlar burada yaşamış olan insanların kuklalarını yaparak ve bu kuklaları evlere, bahçelere, duraklara, okul sıralarına yerleştirmekte buldu.Tsukimi’nin bu çabası yüzünden Nagoro ‘Kuklalar Köyü’ olarak anılıyor. Köyün nüfusunun azalmasının sebebi düşük doğum oranı ve göç. Japonya’da 10 binden fazla köy veya kasaba Nagoro gibi aşırı nüfus azlığı sebebiyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Almanya'nın başkenti Berlin bölgesinde bulunan terk edilmiş Beelitz-Heilstätten hastanesi, dünyanın en korkutucu yerlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Bu hastanenin en önemli özelliği ise Birinci Dünya Savaşı esnasında yaralı Nazi subayları ve ağır yaralı Hitleri tedavi etmiş olması. Ayrıca hastane 1945 yılından Berlin Duvarının yıkıldığı döneme kadar Sovyet askeri hastanesi olarak kullanıldı. 2000 yılında hastane tamamen kapatılarak terk edildi. Girişi çok rahat olan bu komplekste güvenlik açıkları oluştu ve sonrasında bazı bölümleri tahtalarla çivilendi. Hayalet kasabaya dönüşen yapı; Oscarlı “Piyanist” ve Tom Cruise’un oynadığı “Operasyon” filmlerinde set olarak kullanıldı.Dünyanın en korkutucu mekanları listelerini de zorlayan bu tarihi yapı, 2013 yılında bir fotoğrafçının asma kilitleri kırarak çektiği fotoğraflarla daha da popüler oldu.
Filipinler'in Sagada kentinde bulunan asılı tabutlar ürkütücü bir manzaraya sahip. Bu bölgede ölüleri kayalıklara asmak ritüeli 2 bin yıldan fazladır süren bir gelenek. Kutsal kabul edilen dik bir vadide kayalıklara asılmış halde yüzlerce tabut bulunuyor.
Malezya'nın Sandakan şehrinin yakınında bulunan kireçtaşından oyulma Gomantong Mağarası, yüzbinlerce yarasa ve kuşa ev sahipliği yapıyor. Bu yarasaların olduğu mağaraya girmek ise cesaret istiyor.
Antarktika'da bulunan kan kırmızı akan şelaleler görenleri hayrete düşürüyor. Dünyanın en kuru çöllerinden birinde, Antarktika'daki McMurdo Dry Valley'deki bu şelale, Taylor Buzulu'ndan Bonney gölüne yavaşça süzülüyor. Şelaleyle ilgili asıl şaşırtan detay ise renginin kan kırmızı olması. 1911 yılında keşfedilen bu şelale milyonlarca yıllık değişimler sonucu meydana gelmiş. Demir açısından oldukça zengin olduğu için bulduğu açıklıktan akan su, oksijenle temas ettiğinde paslanıyor ve geçtiği yerleri kırmızıya boyuyor. Kan kırmızı lekeler sebebiyle de Kan Şelalesi olarak biliniyor.
Litvanya’daki Haçlar Tepesi, Katolik Hristiyanlar tarafından sık sık ziyaret ediliyor. Hristiyanlar buraya bir haç bırakırlarsa dileklerinin gerçekleşeceklerine inanıyor. Tam sayı bilinmemekle birlikte tepede 50 binin üzerinde haç olduğu düşünülüyor.
Moritanya’nın Vadane şehrinde bulunan Sahra’nın Gözü, yeryüzündeki en ilginç jeolojik oluşumlarından biri. Yalnızca uzaydan tam anlamıyla gözlemlenmesine rağmen, dikkat çekmeyi başaran bu oluşumun önceleri meteor taşı düşmesi sonucunda ortaya çıktığı düşünülüyordu. Fakat günümüzde uzmanlar, bu görüşün tamamen dışında bir yaklaşımda bulunuyor. Göze benzeyen bu ilginç formdaki oluşumun, yan bölümleri tortul kayaçlardan ve kuvars taşlarından, ortasında bulunan ve göz bebeğini andıran yuvarlak kısım ise yeryüzünde 600 yıllık geçmişi olan bazalt ve volkanik taşlardan oluşuyor. Uzaydan bütün güzelliği ile gözlemlenen jeolojik oluşum, keşfedildiği günden bu yana adeta gemi kaptanlarına ışık tutan bir deniz feneri gibi astronotlara yol gösteriyor.