MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefinde çocukların iyi yetişmesinin olmadığını savunarak, “Adına reform, yenileşme, proje, gelişme ve devrim denilerek milli eğitim sisteminin posası çıkarılmakta ve derisi yüzülmektedir. Şimdi de sırayı dershaneler almıştır. Günlerdir dershanelerin kapanıp kapanmaması konusunda muhtelif görüşler kamuoyuna adeta ambargo koymuştur. Öğretmenlerimizin sorunları, öğrencilerin beklentileri, ailelerinin istekleri kökten çözülmüştür de, bir tek halledilmesi gereken dershaneler kalmıştır.” dedi.Devlet Bahçeli, TBMM’deki parti grubunda yaptığı konuşmaya 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü hatırlatarak başlayıp, öğretmenlerin sorunlarını sıraladı.Bahçeli, Başbakan’ın hedefinde çocukların iyi yetişmesi olmadığına işaret ederek, dershane tartışmasına işaret etti."DERSHANE TARTIŞMALARI KAMUOYUNA AMBARGO KOYDU"Günlerdir dershanelerin kapanıp kapanmaması konusunda muhtelif görüşlerin kamuoyuna adeta ambargo koyduğunu belirten Bahçeli, şöyle devam etti:“Öğretmenlerimizin sorunları, öğrencilerin beklentileri, ailelerinin istekleri kökten çözülmüştür de, bir tek halledilmesi gereken dershaneler kalmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu kapsamdaki görüş ve önerileri çok açık olup hiçbir şekilde kuşkuya yer bırakmamaktadır. Gerek 2002, 2007 ve 2011 yılı Seçim Beyannamelerimizde, gerekse de konuyla ilgili değişik tarihlerde yaptığımız açıklamalarda nerede durduğumuzu net olarak ifade ettiğimiz kayıtlardadır. Nitekim 2011 tarihli Seçim Beyannamemizde; sınav sistemlerinin örgün eğitim programlarına paralel hale getirilmesini, dershanelerin ilk ve orta öğretim kurumlarının işlevini üstlenmesi önlenerek, özel okula dönüşmesinin teşvik edileceğini ifade etmiştik. Yani ilke olarak dershanelerin özel okula dönüşmesi gerektiğine inandığımızı ve bunu hedeflediğimizi daha bu tartışmalar gün yüzüne çıkmadan gündeme getirmiştik. Ayrıca 3 Nisan 2012 tarihli Meclis Grup toplantımızda da aynen şunları söylemiştim, ‘Elbette milyonlarca ailemize mali külfet olan dershanelerin kaldırılması yerinde bir uygulamadır. Zira üniversite sınavının kalkacağı bir ortamda zaten dershanelere büyük oranda gerek ve ihtiyaç kalmayacaktır. Ancak binlerce dershaneyi kapatırken, önce buralarda çalışan ve hayatlarını kazanan öğretmen ve yardımcı personelin geleceğini garantiye almak ve bunları milli eğitim sistemine dahil etmek gerekmektedir.Bir diğer yandan da, dershane sahiplerini mağdur etmeyecek çare ve yolları bulmak lazımdır.’ Dershane sisteminin yaygınlaşması, öğrencilerimizin bu kurumlara mecbur bırakılması her şeyden evvel eğitim sisteminin acizliğinden ve yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu zamana kadar, evlatlarımız ilk ve orta dereceli okullarda alamadığı bilgi ve edinemediği pratikliği dershanelerde kazanmıştır. Ekonomik imkanları ölçüsünde, hemen hemen her aile çocuğunu bir dershaneye kayıt ettirmiş ve ettirmektedir. Kesin olan bir şey varsa o da şudur: Milli eğitim müfredatında, girilecek imtihanlarla ilgili lazım gelen bilgi ve tecrübenin verilmemesi veya verilemeyişi çok ciddi bir zaaftır.”“BOŞLUKLARA ÇALKANTILARA MEYDAN VEREBİLECİKTİR”Devlet Bahçeli, dershane tartışmasından önce bu eksikliğin karşılanması, bu ihmal mesabesindeki zayıflığın tartışılması gerektiğini söyledi.Bahçeli, “Çocuklarımızı ve ailelerini dershane kuyruklarına sokan, buna zorunlu bırakan argümanlar, nedenler ve mazeretler tüm yönleriyle, dürüstçe ve etraflıca konuşulmadıktan ve makul şekilde halledilmedikten sonra atılacak her adım zaman israfına yenisini ekleyecektir.Cevaplanması gereken ilk soru şudur: Öğrencilerin okulda bulamayıp da dershanelerde bulduğu, okulda öğrenemeyip de dershane sıralarından aldığı nedir, nelerden ibarettir?Dershanelerdeki öğretmenlerle milli eğitim sistemindeki öğretmenler aynı tedrisatın ürünleridir. O halde okullarımızın bu kadar geri, önemsiz ve sanki işe yaramaz gibi algılanmasına, gösterilmesine ve bu noktaya gelmesine sebep olan aymazlıklar, sorumsuzluklar hangi başlıklardan müteşekkildir?Bize göre önemli ve öncelikli olan dershanelere olan ihtiyacın tamamen ortadan kalkması ve kaldırılmasıdır. Bu gerçekleşmeden, bu sağlanmadan ve milli eğitim sistemi beklentilere cevap vermeden dershane sistemiyle sırf başka maksatlarla oynamak telafisi çok zor olacak boşluklara ve çalkantılara meydan verebilecektir.” dedi.“KİME HANGİ MESAJ VERİLMEKTEDİR”AKP’nin 11 yıldır milli eğitim sistemini kontrol ettiği, siyasi sorumluluğu uhdesinde taşıyarak yönlendirdiğini hatırlatan Bahçeli, Başbakan ve hükümetinin, yaklaşık son bir yıldır dershane üzerinden yürüttüğü polemiklerin esas gayesinin ne olduğunu öğrenmek için şu soruları yöneltti:“Bu yolla neyin örtülü mesajı, kimlere, hangi niyetle verilmektedir? 11 yıldır dershaneler iyidir de, şimdi mi kötü olmuştur? 11 yıldır her şey süt limandır da, şimdi mi işler sarpa sarmıştır? 12 Eylül 2010 tarihli referandumla zirve yapan yakınlıklara bugünler de nazar mı değmiştir? Dershaneleri kapatma kararı iyice yüzeye vuran bir siyasi kavganın mı, dünkü ittifakların bir mahsuplaşması mı, alttan alta devam eden restleşmenin mi, yoksa gerçekten de bir ihtiyacın mı eseridir? Başbakan Erdoğan’ı bu karara iten asıl saik nedir? Bu soruların cevaplarını bilmek ve öğrenmek bizim olduğu kadar da milletimizin en doğal hakkıdır.”“DERSHANELERİN KAPATILMASI BİZİM HEDEFİMİZDİ”Dershanelerin kapatılarak özel okula dönüştürülmesinin kendilerinin yıllar öncesinden belirlediği bir hedef olduğuna işaret eden Devlet Bahçeli, “Ancak evvela dershanelere olan talep ve yönelimin bitirilmesi şarttır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiç kimseyi gözettiğimiz, hiç kimsenin çıkarını dikkate aldığımız yoktur ve olmayacaktır. Hareket noktamız evlatlarımızın daha iyi eğitim alması, ailelerinin katlandıkları ekonomik külfetin hafifletilmesi ve eğitim sisteminin beklentilere en iyi şekilde cevap verebilmesidir. Milli eğitime paralel bir yapının vücut bulması, bunun da her geçen gün büyümesi elbette arzuladığımız bir şey değildir. Başbakan ve hükümetini dershaneler konusunda halis niyetli görmediğimizi, tüm safhalarıyla planlamadan, ezbere ve sırf birilerini zorda bırakma maksadıyla söz konusu tasarrufun arifesinde olduğunu düşünüyoruz. Parti olarak dershanelerin kapatılmasıyla ilgili gerekçeli kararın Meclis’e gelmesiyle daha ayrıntılı yorum yapma şansımız olacağını da bu çerçevede açıklamak istiyorum.” açıklamasını yaptı.ERDOĞAN-BARZANİ BULUŞMASINA TEPKİ MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye’nin hem olağan dışı, hem olağanüstü bir dönemi, mantığın ve vicdanın almayacağı kapkara günleri yaşadığına vurgu yaparak, Başbakan Erdoğan ile Mesut Barzani’nin Diyarbakır buluşmasına tepki gösterdi.Bahçeli, “Milli vicdanlar derin bir azap içinde kıvranmaktadır. Türk milleti tarifsiz elem ve hüznün güzergahına kıvrılmaktadır. Ülkemiz bataklığa doğru hızla sürüklenmektedir. Türkiye’nin hak ve hukukunu sahiplenen, milli gurur ve iffeti olan kim varsa tedirgindir, infial halindedir ve endişelidir. Başbakan Erdoğan ve hükümeti milli varlığı budamak, milli bütünlüğü baltalamak, milli kimliği bombalamak ve milli huzuru bozmak için fitne ateşini körüklemiştir. Özellikle Diyarbakır’daki son yaşananlar, son rezil sahneler bize başka bir yorum yapma imkanı bırakmamıştır. Başbakanla dostu ve kardeşi Barzani, sözde Kürdistan beyanları altında Diyarbakır’da kavuşmuş, kucaklaşmış ve kaynaşmıştır.” dedi.Bahçeli, tepkisini “Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık tarihinde; Bugünkü kadar küstahlık, bugünkü kadar pervasızlık, bugünkü kadar ihanet emin olunuz ki görülmemiştir.Türkiye, Başbakan ve hükümetinin yabancılardan heyecanla aldığı vekalet göreviyle sanki işgal, sanki esaret altındadır. Karşımızdaki ülke manzarası her açıdan yürek burkucudur.Karşımızdaki ülke resminin aydınlık hiçbir yanı kalmamıştır.” ifadeleriyle sürdürdü.“ALMANYA ZİYARETİ’Nİ ANLATIP, TEPKİSİNİ SÜRDÜRDÜ”Almanya ziyareti hakkında da partililere bilgilendirme yapan Bahçeli, Erdoğan-Barzani görüşmesine tepkisini sürdürdü.Bahçeli, “Türkiye 16 Kasım günü hiç olmadığı kadar küçük düşürülmüş, Türk milleti hıyanetin resmi geçidine yüreği sızlayarak şahitlik etmiş, caniyle Başbakan’ın fotoğrafları aynı pankarta iliştirilmiş, şehit ve şühedamızın kemikleri sızlamıştır. Türk vatanı bir avuç soyu sopu karışık, kökeni ve aidiyeti sorunlu, gelmişi ve geçmişi zift gibi siyah, vicdanı ve insanlığı çürümüş yüzlerin meydan okumasına sahne olmuştur. Biz millet olduk olalı, içimizden hiç bu kadar sarılmamış, hiç bu kadar hançerlenmemiştik. Biz devlet olduk olalı hiç bu kadar zulüm görmemiş, hiç bu kadar köşeye sıkışmamıştık. Cehaletin bugünkü kadar mevki elde ettiği başka bir dönem olmamıştır. Düşmanlığın hiç bu kadar övüldüğü, iltifat görüp taltif edildiği başka bir dönem görülmemiştir. Hıyanetin hiç bu kadar statü elde ettiği, hiç bu kadar sivrilip iktidara yükseldiği başka bir devire tesadüf edilmemiştir. Milli şeref, milli haysiyet, milli vakar, milli ruh ve milli kimlikten mahrum olanların saltanatına hiç bu kadar süreyle katlanılmamıştır. Neredeyse Anzavur dirilmiş, mazideki isyancılar gözlerini açmış, Ali Kemal yattığı yerden kalkmış, Damat Ferit hortlamış, ecdadımızın kılıç darbeleriyle yere çakılan haçlılar tekrar ayaklanmış, hükümetle ve başındaki şahsiyetle bütünleşmiştir. Başbakan Erdoğan meşrebinin, seviyesinin ve olmayan kalitesinin gereğini yapmış, kadim dost ve kardeşi Barzani’yi Diyarbakır’a davet etmiş ve burada tıpkı aşığına vurgun maşuk gibi muhatabını bağrına basmıştır. Peşmerge başı, tarihi olarak propagandası yapılan bu ihanet buluşmasına gelirken, tıpkı 19 Ekim 2009 tarihinde PKK’lı militanların kullandığı Habur yolunu takip etmiş ve topraklarımızı kirletmiştir. Yanına aldığı ve 37 yıl sonra Başbakan’ın vizesiyle yurda giriş yapan Şivan Perver isimli bölücü ve sözde şarkıcıyla gövde gösterisi yapmış, tezahüratlar eşliğinde ve konvoy halinde Diyarbakır’a ulaşmıştır.Başbakan Erdoğan’ın dost diyerek methiyeler düzdüğü, yüzünde güller açarak kollarına aldığı bu terör destekçisi 37 yıl sonra sanki babasının çiftliğine gelir gibi Türkiye’ye girmiştir. "Abdullah Öcalan barış ve özgürlük savaşçısıdır. Terörist değildir. Terörist olan Türkiye Devleti'dir. İnanın bana” sözlerini 1999 yılında İsveç’te sarfeden rezil bu kişidir.“İmralı’daki Kahramanı selamlıyorum” beyanını 2009 yılında Almanya’da seslendiren delilli ispatlı hain bu kişidir. “Allah kahretsin Türk dilini, başımızdan defedelim” hakaretini geçtiğimiz yıl yine Almanya’da seslendiren ahlaksız bu kişidir. Başbakan bu PKK’lıyı dost olarak görmüş ve gönlünün tüm kapılarını ardına kadar açmıştır. Sıfır sorun mucidi Dışişleri Bakanı da bu terör düşkününden özürler dilemiş, belki de dizlerine kapanarak af dilenmiştir.Ömrü boyunca milli tüm değerlerimizle didişmiş, diş bilemiş ve dirsek çevirmiş tescilli bir eşkıyaya bu denli muhabbetin, bu denli sıcaklığın anlaşılabilir bir tarafı bizce kesinkes yoktur.” diyerek eleştirisini sürdürdü.“CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN TERÖRİSTLERE KOLTUK ÇIKMAKTA”Başbakan Erdoğan’ın PKK’lılara karşı gösterdiği coşkun ve aşkın sevginin kendi içinde tutarlı bir yanı olabileceğine işaret ederek, “Buna göre Sayın Erdoğan ya Kandil yetiştirmesidir, ya Türk düşmanıdır, ya da Türk milletinin kanını içmeye yeminli çevrelerin özel ve gönüllü görevlisidir. Sanıyorum bu üç seçeneğin dışında bir yorum yapmak imkansızdır. Bu da yetmemiş, Başbakan Erdoğan Diyarbakır’daki açılış törenini, 28 Ekim 2013 günü Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alan bir başka PKK’lının ölüm yıldönümüne denk getirmiştir. Değerli arkadaşlarım söyler misiniz bana, Türkiye Cumhuriyeti’ni PKK severlerin yönetmesi, devletin en üst makamlarında teröristlere yataklık yapanların bulunması Türk milleti için kıyamet alameti değil midir? Bu nasıl bir iştir ki, birisi ödül verecek kadar şuur kaybına uğrar, birisi anma günü düzenleyecek kadar da gözü ve vicdanı kararır? Hangi devletin yöneticileri böyle bir kokuşmuşluğun içinde olmuştur? Dünyanın neresinde, bir ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı teröristlere koltuk çıkmakta, izzet ve ikram yapmaktadır? Başbakan, hısım ve yakın akrabası olduğuna kanaat getirmeye başladığımız Barzani’nin önünde PKK’lı Ahmet Kaya’dan şiir niyetine bazı zırvaları dillendirirken önüne gelen ağlamış ve duygulanmıştır. Başbakan içli içli okumuş, ah çekerek, “keşke burada olsaydı” diyerek özlemini haykırmış ve neticede protokol kısmında gözyaşları sel olup birbirine karışmıştır. Hayatı boyunca şehitlere tek bir damla gözyaşı dökmeyen, göz pınarları hiçbir milli davada yaşarmayan izansızlar, insafsızlar ve nefsine tapan kibir yuvaları koro oluşturup PKK’lı Ahmet Kaya’nın ağıdını ölümünden 13 yıl sonra yakmışlardır.Başbakan Erdoğan madem bu kadar Ahmet Kaya hastasıdır, madem bu kadar kardeşi olarak görmektedir, madem bu kadar matemlidir; o zaman en kısa sürede bu terörist havarisinin adına bir anıt yaptırmalı, orayı kendisine mesken tutmalı, yakınlarından da bir ev tutarak sürekli anıtı seyretmelidir. “ dedi.“Başbakan’a göre bu PKK’lının suçu saz çalmakmış.” diyen Bahçeli, “Sayın Erdoğan, öldürmek için ille de tüfek, tabanca, top ve hançer mi kullanmalı; saz kaleşnikof, kalem füze, söz kurşun, senin ve dostun gibi zihniyetler de canlı bomba olamaz mı? diye sordu.“’TARİHİ’ DİYE SERVİS EDİLMİŞ”Başbakan ile Barzani’nin gelişinin, tarihi olarak gösterilip bu şekilde servis edildiğini tekrarlayan Devlet Bahçeli, “Devlet imkanları seferber edilerek kurgulanan çok acımasız bir psikolojik harekat, yandaş medyadaki çığırtkanların katılımı; siyaset, iktidar, bürokrasi ve bazı sivil toplum kuruluşları arasındaki rol dağılımıyla icra edilmiştir. Bütün bu kepazelikler Türk milletinin gözleri önünde yaşanırken Başbakan Erdoğan’ın hala tarih yazdıklarını söylemesi, bizatihi tarihsel akışın şahit olduğu en büyük yüzsüzlüklerden birisidir. Bilinsin ki, Türk tarihinde bu ve benzeri karanlık günlerin hayırla yad edildiği ne duyulmuş, ne de görülmüştür. Başbakan ihanetin tarihine süt kardeşleriyle ilaveler yapabilir, elbette buna bir engel yoktur. Ancak Türk tarihi ecdadımızın ve aziz şehitlerimizin mübarek kanlarıyla ve cephelerdeki kahramanlıklarıyla yazılmıştır. Herkes adımlarını bu yalın gerçeğe göre atmalı, sözlerinin nereye varacağını hesaplayarak konuşmalıdır. Zira, gerekirse yeniden tarih yazmak için iştahlı ve istekli bir nesil tıpkı bu salonda olduğu gibi, filiz filiz, başak başak, boy boy yetişmiştir. Kimse sabrımıza aldanıp da gevşeklik yapmasın, kuduz gibi oraya buraya sataşmasın; yeri ve zamanı gelince Malazgirt Destanı da tekrarlanır, Söğüt ruhu da canlanır.İstanbul’un fethi de yenilenir, İzmir’de denize dökülenlerin torunları de yeniden süpürülüp atılır.” şeklinde konuştu.“KALLEŞLİK VE KAHBELİĞİN TARİHİ”Bahçeli, “Barzani’nin kuyruğuna takılanların, yularını Kandil teröristlerine kaptıranlar, bölücülerin maşası olmaktan keyif duyanlar yazsa yazsa ancak kalleşliğin ve kahpeliğin tarihini yazacaklardır.” sözlerinin ardından eleştirisine şöyle devam etti:“İmralı canisine teslim olanlar, eli kanlı teröristlere yüz sürenler, olsa olsa Türkiye’yi sırtından vurmanın, Türk milletinin bin yıllık kardeşliğini kundaklamanın kara kaplı kitabına not düşeceklerdir. Herkes fıtratının, mayasının ve fikriyatının gereğini yapmaktadır. Başbakan Erdoğan ve ihanet ortaklarının yaptığı da aslında bundan başkası değildir. Diyarbakır’da Barzani’yi konuk etmek, onun huzurunda Kürdistan’ı meşrulaştırmak Türk milletinin görüp görebileceği en ciddi tahribatlardan birisidir. Biz geçen haftaki grup toplantımızda sorduğumuz, “Başbakan Erdoğan Kürdistan için umut mu verecek, vade mi biçecektir?” sorusu kısa süre içinde cevabını bulmuştur. Evet, Başbakan Erdoğan siyasi menfaat uğruna, Barzani’nin desteğini sözüm ona bölgede alma pahasına ve dört varil mazot amacıyla ayaküstü hem müzakere ortağını satmış, hem de Kürdistan’a onay vermiştir. Başbakan, peşmergenin pankürdist politikalarını hazmettirmek için Türk milletine verdiği yetkiye alenen ihanet etmiştir. Barzani de, bir yanda İmralı canisine teşekkür ederken, diğer yanda “rüyada görsem inanmam” diyerek Başbakan’ı takdir ve daha fazlası için teşvik etmiştir. Türkmen kardeşlerimizi peş peşe katleden, Türkmenlerin demografik yapısıyla oynayan, Türkmen şehirlerinin ismini değiştiren, PKK kamplarının başında nöbet bekleyen, teröristleri giydirip kuşandıran, Kerkük’ün statüsünü oldubittiye getirmeye çalışan bir alçak, öyle ki Başbakan’da hayallerini bulmuştur. İnşallah Allah’ınızdan bulacağınız günler de yakındır.”“BARZANİ’NİN GÖNLÜNÜ ETTİ”Başbakan Erdoğan ve peşmerge çetesinin aynı yöntem, aynı hedef ve aynı vasıtalarla Türklüğe her tarafta zehir saçtığını belirten Bahçeli, “Gelişmelerden cesaret alan Diyarbakır’ın aklınca sevimlilik yapan şeytani Belediye Başkanı da, Barzani’nin “Kuzey Kürdistan’a ve şehrinize hoş geldiniz” diyerek gönlünü ettiğini söyleyerek, şu soruları yöneltti:“Sayın Başbakan, bu Kuzey Kürdistan neresidir? Sen, elinden tuttuğun bu belediye başkanının sözlerine katılıyor musun, destek veriyor musun? Türkiye bir hukuk devleti ise, bu savcılar, bu hakimler nerededir? Yasa ve Anayasa’ya göre en ağır suçlar bir bir işlenirken, vatanını ve milletini seven hukuk insanları nereye sinmiştir?”PKK’ya teslim olmanın isminin normalleşme, Barzani’ye boyun eğmenin isminin ön yargıları kırma, bölücülüğe hukuki kılıf dikmenin adının tabuları yıkma ve şerefsizliklerin isminin de yeni Türkiye olarak formüle edildiğini öne süren Devlet Bahçeli, “Başbakan’ın, “dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını göreceğiz” beyanıyla İmralı canisi ve PKK’ya af müjdesi vermesi ve peşmerge başının, süreç ihanetinin sonunda bunun gerçekleşeceği kehanetinde bulunması rastlantı değildir. Recep Tayyip Erdoğan PKK’yı resmen siyasallaştıracak ve canibaşını da serbest bırakacaktır. Bu süreci çabuklaştırmak için muhtemeldir ki, PKK sansasyonel eylemlerini artıracaktır. Mardin’de askeri birliğimize yönelik kurulan pusu, Van karayolu yapımını üstlenen bir firmaya ait şantiyenin basılması, 10 araç ve iş makinesinin ateşe verilmesi bunun bir işaretidir. Başbakan Erdoğan barış, çözüm ve süreç derken; PKK’lı caniler elleri tetikte insan avına çıkmışlar, kan dökmek için silahlarının emniyetini açmışlardır. Başbakan ve bölücü şebeke vatanı sahipsiz sanmamalıdır. Milleti yalnız görmemelidir. Devleti çaresiz saymamalıdır. Gücümüzün yegâne kaynağı büyük Türk milleti ve onun sevdalısı Türk milliyetçileri hainleri her tarafta karşılamaya ve tarihin çöplüğüne atmaya hazır ve azimlidir.” diye konuştu.“YÜCE DİVANA ÇIKMA GÜNÜ YAKLAŞMAKTADIR”Bahçeli sözleri, “Hatırlatmak isterim ki, büyük şairimiz merhum Namık Kemal “Vatan Mersiyesi” şiirindeki;“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini” yakarışını, Gazi Mustafa Kemal şu sözlerle cevaplamıştır: “Vatanın bağrına düşman dayasa da hançerini, bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini.” Şundan emin olunuz ki, milli mücadele yıllarında nasıl ki kurtarıcı Türk milleti olmuşsa yine aynısını yapacak, gök kubbeyi hainlerin başına geçirecektir. Türkiye’yi bölmek için işgalci düşman güçlerinin dayattığı Sevr anlaşmasını yırtıp yüzlerine çarpan milli ruh yeniden güneş gibi doğacak ve cesaretle harekete geçecektir. Kimse ümitsiz olmasın, kurtuluş yakındır, Başbakan ve hükümetinin Yüce Divan’a çıkma günü yaklaşmaktadır.” diye tamamladı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz