Meme kanseri kadınlarda görülen kanser tipleri arasında birinci sırada yer alıyor ve her 8 kadından birinin hayatının bir döneminde meme kanserine yakalanacağı öngörülüyor. Meme kanseri, her regl döneminden sonra elle yapılacak meme muayenesi ve bazı basit tarama testleri ile erken teşhis konulduğunda tamamen tedavi edilebiliyor. Halk arasında ise büyük memeli kadınların diğerlerine oranla daha fazla meme kanseri riski taşıdığına dair bir inanç hakim. Peki, bu inanışın doğruluk payı nedir? Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Özay Özkaya, Meme Kanseri Farkındalık Ayı vesilesiyle meme kanseri hakkında bilinmeyenleri anlatıyor.
Memede fark edilen her kitle kanser olarak değerlendirilmez. Hatta fark edilen kitle sonucu bir uzmana başvuran hastaların çoğunun kitlesi iyi huylu çıkar. Fakat bu durum tabii ki “Nasılsa riskli değil.” sonucuna vararak hekim kontrolünün göz ardı edilmesine sebep olmamalıdır.
Meme, yapı gereği içerisinde süt bezleri ve kanallar bulundurur. Bu nedenle elle değerlendirilmesi zor bir organ olarak nitelendirilebilir. Meme kanserine yakalanma riskinin yaşla birlikte arttığı göz önünde bulundurulduğunda, 20-40 yaş arası şikayeti olmayan hastaların ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapması ve olası değişikliklerde hekime başvurması yeterli olurken, 40-69 yaş arası hastalarda; ayda bir kendi kendine meme muayenesine ek olarak iki yılda bir mamografi çektirmesi önerilmektedir. Memede şekil bozukluğu, meme ve koltuk altında şişlik, kitle hissi, meme derisinde çekintilerin oluşması ve meme ucundan akıntı gelmesi, meme kanserinin en önemli semptomlarındandır. Meme kanseri tedavisi, kanserin içinde bulunduğu evreye göre değişiklik gösterir. Fakat ne kadar erken teşhis edilirse tedavi ve yaşam şansı da o kadar yükselir.
Nadiren ağrılı bir süreç yaratan bu kanser türü, çoğunlukla ağrısız ilerler. Periyodik kontrol altında olmayan kadınların elle keşfettikleri meme kanseri, bu şekilde fark edildiğinde genellikle oldukça büyümüş olur. Bu kanser türü tek memede tek kitle olarak görülmekle birlikte, iki memede birkaç kitle olarak da ortaya çıkabilir. Bu nedenle kanserden şüphelenilen durumlarda her iki meme üzerinde de ayrıntılı tetkikler yapılması gerekir.
Toplumumuzda büyük memeli kadınlarda kanser riskinin daha fazla olduğuna inanılsa da, meme büyüklüğünün kanser riskini arttırdığına dair henüz bilimsel bir kanıt bulunmuyor. Fakat büyük memede kanser tespiti küçüklere oranla daha zor hale gelebiliyor. Böyle durumlarda meme küçültme ameliyatlarını güvenle öneriyoruz. Meme büyüdükçe içindeki doku miktarı da arttığı için küçülen memelerde azalan meme dokusu miktarına bağlı olarak bu riskin azaldığını söylemek mümkün.
Ayrıca meme büyüklüğü nedeniyle başvuran kadınlarda, küçültme ameliyatı sonrasında çıkarılan dokuların histopatolojik incelemeye gitmesi nedeniyle, radyolojik olarak henüz saptanamayan meme kanserlerinin de teşhisi mümkün olabiliyor. Meme küçültme ameliyatı olan kadınlarda yapılan araştırmalarsa, bu ameliyatı olan kadınların olmayanlara göre meme kanserine yüzde 28 daha az yakalandığı gösteriyor. Bunun nedeni olarak da meme dokusunun azalmasıyla kanser yaratma olasılığı olan hücre sayısının azaltılması şeklinde açıklanabilir.
Memeleri olması gerekenden büyük ve sarkık her kadına meme küçültme ameliyatı yapılabiliyor. Hastaların büyük bir çoğunluğunda meme dokusunun gelişiminin tamamlanmış olması gerekiyor. Fakat nadiren genetik ve gelişimsel sebeplerden dolayı memelerin orantısız şekilde aşırı büyümesi durumu (virjinal meme hipertrofisi) olan genç kızlarda, normal psikososyal gelişmenin etkilenmemesi için, meme gelişiminin tamamlanması beklenilmeden cerrahi planlanabiliyor. Ayrıca yaşın ilerlemesiyle birlikte vücuttaki yağlanma oranı artan ve ciddi meme sarkması oluşan kadınlarda hem fonksiyonel sağaltım hem de meme altı bölgesinin sürekli terli ve nemli kalması nedeniyle oluşabilecek mantar enfeksiyonlarından korunmak için meme küçültme ve dikleştirme önerebiliyoruz.