İşinizi sevin ya da sevmeyin sabahın köründe kalkmak, bitmeyen toplantılara, geçmeyen zamana başlayacak olmak insanı ister istemez depresyona sokuyor. Hatta bazılarımız bir gün fazladan izin yapabilmek için zaten çoktan ölmüş akrabalarımızı bile yeni, yine, yeniden öldürüyoruz! 'Babaannemi kaybettik, bugün işe gelemeyeceğim' diyenler telefonları geçici bir sonsuzluğa kapatarak sıcacık yataklarında bir gün fazla uyumanın tadını çıkartıyorlar.
Peki, en mutlu olduğumuz günler hangileri? Hangi gün ne hissediyoruz? '' Ay resmen ben'' diyeceğiniz araştırmamız sizler için geliyor.
Pazar:
Çalış ya da çalışma! Pazartesi sendromu diye bir gerçek var ve Pazar gününden gelmeye başlar. Yatma zamanı geldiğinde ise ertesi günü düşündürerek insanın psikolojisini bozar.
Pazartesi:
Ve beklenmeyen an, birden bire bastıran ve nedeni hiç bilinmeyen bir iç sıkıntısı ile gelmiştir.
Salı:
Pazartesiden sonra geldiği için bir sürü yapılacak iş vardır, uyku azdır, hafta sonu özlenir, her şey ters gider.
Çarşamba:
Hafta ortası olduğu için sevilen, sarılıp öpülesi günlerdendir. Geçmiş 2 gün iç depresyona girilmemiş, stres olunmamış, çıldırılmamış gibi bir anda moraller düzelir. Çünkü utluluk çok yakındır.
Perşembe:
Böyle bir rahatlama, bir sakinlik, bir heyecan sarmıştır bedeni. Bilinir ki yatcaz kalkcaz hoop Cuma... O yüzden yatağa bile mutlu mesut girilir.
Cuma:
Özgürlüğün kapısı! Kurtuluş günü. Ertesi gün çalışacak olsak bile 'Cuma' söylenmesi bile insana orgazma benzeyen rahatlamalar verir. Dünya umrumuzda olmaz.
Cumartesi:
Nerede olursak olalım Cumartesi günün büyüsüne kapıldığımız için adeta bir parti havası, adeta bir dünyanın en mutlu insanı kafasına erişiriz.
Pazar:
Ve işte yine başlıyoruz :((
Bonus:
'Akrabam' öldü yalanı söyleyince ben