HABER

Çankaya Köşkü'nden 11 anı

1923-1938: Atatürk'ün ağaç isyanı...

Çankaya Köşkü'nden 11 anı

1923-1938: ATATÜRK'ÜN AĞAÇ İSYANI

Atatürk'ün ağaçlara merakı hatıralarında önemli bir yer tutuyor. Falih Rıfkı Atay'ın aktardığı bir anı şöyle: "Ankara'daki orman çiftliğini yoz topraktan ormanlık haline soktu. Ağaçların dikilişini, tutuşunu, büyüyüşünü adım adım kolladı. Akköprü tarafında çiftliğe giden yolun etrafındaki boş topraklar yemişlik oldu. Bir gün bu yemişlikten geçerken şoförüne ‘dur' dedi... ‘Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu?' diye sordu. Kimse bilmiyordu. Atatürk'ün biraz önceki neşesi kalmamıştı; çünkü çiftliğin ilk günlerinin çorak hatırası sökülüp atılmıştı.” "Ağacın, yerine daha güzeli dikilmek için kesilmesi bile onu teselli etmemişti” diyen Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak, aynı günlerde Çankaya Köşkü'ndeki başka bir ‘ağaç faciasını' anlatıyor:

YAZI: Gökçe AYTULU & Mehmet İREN

(Hürriyet)


1923-1938: ATATÜRK'ÜN AĞAÇ İSYANI

"Çankaya'daki yaverlik dairesi dar gelmeye başlamıştı. Keyfiyeti kendisine arz ettim, binanın ihtiyaca yetecek kadar genişletilmesini muvafık gördü... İlaveye yer açmak için büyük bir ağaç kesilmişti. İstanbul'dan dönüşümüzde binanın yeni halini görmek istedi. Köşk'ten beraberce oraya doğru yürüyorduk. Bina görünür görünmez durdu ve büyük bir heyecanla sordu: ‘Şu yanda bir ağaç vardı, ne oldu?'... Cevap veremedik. Çok kederlenmişti. Birkaç saniye olduğu yerde kaldı: ‘Yazık, çok yazık. Yahu bu iş ağaca dokunulmadan yapılamaz mıydı sanki? Bana söyleseydiniz çaresini bulurdum' dedi ve geri döndü. Binaya girmeye tahammülü kalmamıştı.”


1938-1950: İNÖNÜ'NÜN FİZİK LABORATUVARI

İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, askerlik ve devlet adamlığının yanı sıra pek çok farklı hobiye sahipti. İnönü'nün az bilinen yönlerinden biri amatör olarak uğraştığı bilimi Köşk'e taşımasıydı. Bodrum katına bir laboratuvar kurdurdu. Fizik öğretmeni Prof. Hayri Dener ve kimya öğretmeni Prof. Avni Refik Bekman'dan ders aldı. Toplumsal Tarih dergisinin Nisan 2009 sayısında Emre Dölen imzasıyla yayımlanan bir yazıda laboratuvarın öyküsü şöyle anlatılıyor: "İsmet Paşa'nın 1930'lu yılların sonunda Köşk'te kurduğu fizik laboratuvarıyla ilgili fazla bilgi olmamakla beraber, o dönemde Gazi Terbiye Enstitüsü'nde fizik hocası olan Hayri Dener'den fizik dersleri aldığı anlaşılmaktadır. Paşa'nın, 1947 yılının sonlarında, oğlu Erdal İnönü'ye yazdığı mektubunda, ‘Hatırımda iken sorayım. Benim fizik laboratuvarımdaki fizik aletleri sana ileride lazım olur mu? Faydalı olursa kendime mal edeyim' demektedir.”

İnönü döneminde Çankaya'da fizik laboratuvarı kuruldu. Bayar döneminde Köşk, hafta sonları halk ziyaretine açıldı. Korutürk, sadece sanatçıların davet edildiği ilk resepsiyonu verdi. Özal ile Çankaya, bilgisayar teknolojisine geçti.


1950-1960: BAYAR'LA KÖŞK HALKA AÇILIYOR

Celal Bayar'ın, 3. Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi Çankaya'da bazı ilkleri beraberinde getirdi. İsmet İnönü'nün Özel Kalem Müdürü Haldun Derin, Bayar'ın Köşk'e gelişini şöyle anlatıyor: "Bayar, Genel Kâtip Cemal Yeşil'i evine çağırtmıştı. Bütün arkadaşların vazifelerine devamını istemiş. ‘İnönü tarihi şahsiyettir. Bir emri olursa yerine getirirsiniz. Temasınızı muhafaza edersiniz. Aksini düşünmek Şark zihniyeti ile hareket etmek olur. Başyaver Cevdet'in gözlerinden öperim' demiş. 23 Mayıs sabahı, iki gün önce İnönü'yü uğurlamış olduğumuz 18 numarada, başta genel kâtip olmak üzere, bütün memurlar toplandık. Bayar kentten geldi, bizlerle tanıştı. ‘Dikkatle vazifenize devam ediniz' buyurdu. Şimdilik kendisi yalnız başına Köşk'te yatıp kalkacak. Evinden getirdiği güvenilir oda hizmetçisi Emin yanında olmak üzere...” Bayar'ın Cumhurbaşkanlığı sırasında bir ilk daha yaşandı. Cumartesi-pazar günleri, Köşk bahçeleriyle eski Köşk binası halka açıldı.


1960-1966: GÜRSEL'İN EŞİ KÖŞK'TEN KAÇMIŞ

Nurettin Baydur, ‘Bir Korumanın Anıları' kitabında Köşk'te tadilat haftalar sürünce Cemal Gürsel ve eşi Melahat Gürsel arasında tartışma çıktığını anlatıyor: "Cumhurbaşkanlığı falan senin neyine? Ordunun en yüksek rütbesinden emekli olmuşsun. Bırak, çekilelim İzmir'deki evimize, emekliliğimizin tadını çıkaralım.”


1960-1966: GÜRSEL'İN EŞİ KÖŞK'TEN KAÇMIŞ

"Hanım hanım! Senin bu işlere aklın ermez, benim de bu cumhurbaşkanlığını, çok hevesli olduğumdan dolayı yaptığımı mı sanıyorsun?” Bu tartışma, eşlerin arasının daha da açılmasına neden olmuştu. Hanımefendi, o zamanlar manevi kızlarını da yanına alarak Köşk'ü terk etmiş, İzmir'e yerleşmişlerdi. Bir daha dönmemek üzere...”


1966-1973: KÖŞK'ÜN EN AZ BİLİNEN MİSAFİRİ

Cevdet Sunay, Cemal Gürsel'in komaya girmesinin ardından cumhurbaşkanı seçildi. Eşi Atıfet Hanım, Melahat Gürsel'den farklı olarak hemen evini terk edip Köşk'e yerleşmekle kalmamış, Çankaya'daki duruma da el koymuştu: "Köşk çok bakımsızdı. Her odada gri, demir bir karyola ve üzerlerinde askeri battaniye... Koridorun sonunda Gürsel Paşa'nın odası vardı. Atatürk döneminden kalma perdeler çok eskimişti. Salondaki çiçekli halı delik deşikti. Atatürk'ün yattığı ve gül bahçesine bakan odadaki eşyalar da eskimiş ve solmuştu. Her yeri temizlettik, onarttık, yeniledik. Hatta sonraki cumhurbaşkanının eşi Emel Korutürk, ‘Bize yapacak iş bırakmamışsınız' demişti.”


1973-1980: ZEKİ MÜREN'İN TOPUKLU AYAKKABISI

Fahri Korutürk ve eşi Emel Hanım sanata meraklıydı. Sanatçılara Köşk'te ilk resepsiyon veren de o oldu. Ali Baransel o ilk resepsiyonu şöyle aktarıyor: "Yeşilçam'ın pos bıyıklı, babacan rolleriyle gönüllere taht kurmuş Hulusi Kentmen, deniz kuvvetlerinde astsubay emeklisi olup sinemaya geçmişti. Korutürk de denizcilikten Köşk'e gelmişti. Kentmen'i, içeri girer girmez, ona doğru koşarak çakıldı ve asker selamıyla tekmil verdi: ‘Enkaz-ı Bahriye'den Astsubay Hulusi Kentmen, emredin komutanım!' Herkes gülüşürken Korutürk, Kentmen'e vücudundaki dövmelerin durup durmadığını sordu. Kentmen, ‘Elbette' diyerek dövmelerini göstermek amacıyla Cumhurbaşkanı'nın önünde soyunmaya kalkışınca, engel olduk tabii.' Geceye damgasını vuran bir diğer isim de Zeki Müren'di. Sanat Güneşi ‘plato topuk' denilen 30 santim yükseliğindeki ayakkabılarla geceye katılmış ve gece boyunca diğer sanatçıların ‘Yukarıda havalar nasıl?' sorusuyla karşılaşmıştı.”


1982-1989: SEKİNE HANIM KÖŞK'E ÇIKMAK İSTEMEMİŞ

12 Eylül Darbesi'nin mimarı Kenan Evren'in, hakkında çok az şey bilinen eşi Sekine Evren, "Halk istemeden, referandum olmadan asla gitmem” diyerek Köşk'e adım atmamış. Oysa Evren'in anlatımına göre Hıdrellez'de bile Köşk resimleri çizmiş. Ayça Atikoğlu'nun kitabından öğrendiğimiz kadarıyla sıkı bir CHP'li olan Sekine Hanım, Kenan Evren'in Köşk'e çıkmasından kısa süre önce yaşamını yitirmiş.


1989-1993: ÖZAL, ÇANKAYA'YA BİLGİSAYARI GETİRDİ

CENGİZ ÇANDAR YAZDI

Turgut Özal döneminde ilk kez Köşk'e adımımı attığımda çok heyecanlanmıştım. Makam odasını da, ikametgâhı da bilirim. Zamanla öğrendim. Makam odası çok gösterişli değildi. Hatta hiç değildi. Zaten Özal, makam masasında da oturmazdı. Girişteki kapının hemen dibinde yuvarlak bir masa vardı, genellikle konuklarını orada kabul ederdi. Makam odasının tam karşısına isabet eden merdivenle çıkılan Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı ise, tam tersine, çok geniş bir mekândı. Özal, orada da oldukça mütevazı bir yaşam tutturmuştu. Geniş olmayan, bir odayı televizyonu yerleştirdiği, bir orta sınıf ailesinde rastlanabilecek türden bir oturma odasında ailesi ve yakın konuklarıyla vakit geçirirdi. Aslında o oda daha geniş olmalıydı. Ama o odanın bir bölümünü paravanla bölmüş, oraya birden fazla masaüstü bilgisayarını yerleştirmişti. Turgut Özal, Çankaya'ya bilgisayarı sokmuş insandı.


1993-2000: DEVLET GELENEĞİ BU NAZMİYE HANIM!

YAVUZ DONAT ANLATIYOR

Demirel cumhurbaşkanı seçildiğinde Nazmiye Demirel Güniz Sokak'tan ayrılmak istemiyordu. "Başbakanlığa nasıl gidip geldiysen oraya da gider gelirsin, ben taşınmam” dedi. Süleyman Bey, "Devlet geleneği bozulmaz” diyerek onu ikna etmeyi başardı.


1993-2000: DEVLET GELENEĞİ BU NAZMİYE HANIM!

Nazmiye Hanım yine de haftada bir gün sivil araçla Güniz Sokak'a giderdi. Orada tavukları vardı. Onları yemler, yumurtaları toplar, geri dönerdi. Demirel'in kahvaltı sofraları çok zengindir. O yumurtalar gelir o sofrada yerlerini alırdı. Ne zaman o sofrada otursam Demirel bana dönüp "Sofradaki hiçbir şeyin devletle ilgisi yok. Hepsini Nazmiye evden getirdi” derdi.


2000-2007: KÖŞK'TE BİR DÜĞÜN HAVASI

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, devlet imkânlarını kendisi veya ailesi için kullanmaktan imtina etmesiyle öne çıkıyordu ve bu şöhretini korumak konusunda son derece titizdi. Oğlu Levent Sezer'in Köşk'te gerçekleşen düğünü de cumhurbaşkanının bu özelliklerinin öne çıktığı bir törene sahne oldu. Nikâh töreni çok sadeydi. Hediye kabul edilmedi. Törende yapılan ikramın parasını Sezer cebinden ödedi. Bununla da yetinmedi, o gece sarf edilen elektrik tutarı ölçüldü ve fatura yine cumhurbaşkanının kendisi tarafından ödendi. Yine de ‘kandil günü içkili düğün düzenlediği' gerekçesiyle birtakım eleştiriler aldı.


2007-2014: TABAKTAKİ İKİNCİ MAHMUD TUĞRASI

Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Hanım'ın Köşk yaşantılarının en dikkat çekici yanlarından biri konutu güzelleştirme çabalarıydı. Ertuğrul Özkök, Gül'ün yaptıklarını şöyle anlatmıştı: "Hayrünnisa Gül, Çankaya Köşkü'ne geldiğinden beri, zaman zaman depoya gidip, oradaki eski tablolar ve eşyalara bakıyordu. Onun sayesinde çok sayıda eser depoda çürümekten kurtarılmıştı. O gün de gözünden kaçan bir şeyler var mı diye bakıyordu. İşte o sırada, deponun ayrı bir bölümünde üst üste yığılmış tabakları fark etti. Tabağın tozunu biraz daha silince, gözleri açıldı. Üzerinde bir tuğra vardı. Sonra öteki tabaklara baktı. Hemen hepsinin üzerinde aynı tuğra vardı. O gün akşamüzeri, bazı tarihçiler Köşk'e çağrılmış ve tabakların üzerindeki tuğranın ne olduğu ortaya çıkmıştı. Sultan İkinci Mahmud'un tuğrasıydı... Biraz daha araştırılınca iş anlaşıldı. Bu tabaklar Osmanlı sarayında kullanılmıştı. Atatürk bu yemek takımlarını Çankaya'ya getirtmişti.”

En Çok Aranan Haberler