Şener olayın görünmeyen yönünü yazdı. Reklam arasında Şamil Tayyar'ın sözlü ve fiziki saldırısına uğradığını iddia eden Şener Yiğit Bulut'un olaylara ilginç müdahalesini de anlattı.
Nedim Şener: Tayyar'ın yaptıklarını unutabilirim ama Yiğit Bulut ve Habertürk'ün yaptıklarını asla !
[
](http://video.mynet.com/habervideo/Canli-yayinda-tehdit/978983)
"...Reklam arası verilir verilmez Tayyar, bana 'Çık dışarı' dedi. Ayağa kalktım, sonra hemen oturdum. 'Çık diyorum sana, sana bu lafları yutturacağım' diye üzerime yürüdü. Herkesin gözü önünde eliyle saldırdı. Ben elini tutup ittim..."
İşte Nedim Şener'in yazısı...
TEHDİT VE HAKARET DEĞİL AMA SONRASI BENİ KORKUTTU
Habertürk televizyonunda Pazar akşamı yayınlanan “Olduğu gibi” isimi programda Milliyet’ten Belma Akçura, Doç.Dr Önder Aytaç, Habertürk’ten Ecevit Kılıç, Hürriyet’ten Saygı Öztürk ve Star gazetesinden Şamil Tayyar ile bir araya geldik. Nedeni Hanefi Avcı’nın kitabı “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabı ile Avcı’nın tutuklanması sonrası yaşanan gelişmelerdi.
Programın ilk iki bölümü “gazeteciler” arasındaki tartışmalara sahne oldu. Üçüncü bölümde Şamil Tayyar’ın kaleme aldığı “Çelik Çekirdek” isimli kitabı tartışılmaya başlandı. Programın modaratörü Ece Üner, bana Tayyar’ın kitabındaki iddiasını sordu. Tayyar kitabının 343’üncü sayfasında “Hrant Dink Yalanı” bölümünde şunları yazmıştı:
“Kitapta (sayfa 540) Hrant Dink cinayetinin aydınlatıldığını ve karanlıkta kalan hiç bir yanının olmadığını anlatan Avcı, bu sözleriyle, eski İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun ile birlikte yazımına katkıda bulundukları belirtilen Nedim Şener’in “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabıyla asıl hedefin, cinayeti aydınlatmaktan öte karanlık eylemlerin üzerine gidenleri bezdirmek olduğunu ortaya koyuyor”.
Yani beni yazdığım kitapla Ergenekon gibi operasyonları yapan polisleri bezdirmek ile suçluyor. İsimleri belli tekrar etmeye gerek yok. Son yazımda belirttim. Benim hedefim bezdirmek değil, Dink cinayetinde sorumluluğu olduğunu gördüğüm asker, polis. MİT’çi, Ergenekoncu kim varsa yargı önüne çıkmasıdır.
Elbette Tayyar bunu da yazabilir ama benim gibi ulaşılması kolay birisine tek cümlelik bir soru sorsaydı ve hem iddiasını hem de cevabımı verseydi iyi olmaz mıydı?
Yayın sırasında herkes gördü, Sabri Uzun’un telefona alınarak bana ne gibi katkı yaptığını açıklamasını istedim. Habertürk Uzun’u telefonla aramış ve yayına alacağını söylemiş. Program sonuna kadar bekleyen Uzun bu kez kendisi arayıp bağlantı ne oldu diye sormuş, ama iş işten çoktan geçmişti.
Bu arada bağlantı yapılmayınca ben modaratöre sordum; “Sabri bey konuşmak istemiyor mu?” diye.
Aldığım cevap “Yiğit Bulut bağlantı yapılmasını istemedi” oldu.
Programdaki tartışmada adı geçen birisinin telefonla bağlanması neden kanal yöneticisini rahatsız eder ki.
Yalan ortaya çıkacak diye mi endişe edildi. Ben Tayyar’ın iddiasının yalan olduğunu herkesin önünde söyledim.
Yargılandığım mahkeme kararı, Başbakan imzalı rapor ortada iken yalana sığınmak gazetecilik değildir.
Yalnızca benimle ilgili yalan bilgiye yer verdiği için “Benim için bu kitabın adı Çelik Çekirdek değil Kabak Çekirdeği” dedim.
Tayyar bunun üzerine öfkelendi.
Bir kısmını görüntülerde izlediniz. Reklam arası verilir verilmez Tayyar, bana “Çık dışarı” dedi.
Ayağa kalktım sonra hemen oturdum. “Çık diyorum sana, sana bu lafları yutturacağım” diye üzerime yürüdü. Herkesin gözü önünde eliyle saldırdı. Ben elini tutup ittim.
Yerimden hiç kalkmadım ve tüm stüdyo personeli Tayyar’ı sakinleştirmeye çalıştı. Tayyar bir yandan da yayında olduğu gibi “Ya adam olursun ya da ben seni adam ederim” diyordu.
“Ne yapacaksın?” dediğimde, “Sen görürsün ne yapacağımı bunun hesabını sana soracağım” dedi.
Yani hakaret ve tehdit bir aradıydı.
Çıkışta Ece hanım, “Mahkemeye verirseniz tanığınız olurum” dedi. Belma Akçura’da aynısını söyledi. Doç. Dr. Önder Aytaç’a da sordum “Olurum” cevabı verdi.
Ece hanım ve asistanından yayın arasındaki o saldırı görüntülerini rica ettim.
“Tamam, yarın elinizde” dediler.
Tayyar’in öfkesi ve tehdidi değil ama bundan sonraki gelişmeler cidden korkuttu.
Önce var denilen görüntüler sonra “yok” oldu.
Bir CD geldi içinde yalnızca yayınlanan bölümler yer alıyordu.
Neden o görüntüler yok dediğimde “Kayıttan çıkılmış o yüzden görüntüler yok” denildi.
Bir yönüyle kabul edilebilir açıklamaydı.
Ama sonrası..
Tam bur kabus..
Hukuken hakkımı aramak için girişimde bulunacağım için Ece hanıma tanık olur musunuz? diye sorduğumda “Elbette” dedi.
Yarım saat sonra asistanı aradı, “Nedim bey Yiğit Bulut Ece hanımın tanık olmasını istemiyor. ‘Sen modaratörsün tarafsız kalmalısın.” diyor. Çok ciddi tartışma oldu.” dedi.
Gülümsedim, “Tamam” dedim. Telefonu kapattım.
Ben modaratörden taraflı olmasını istemedim ki, yalnızca ne gördüyse onu anlatmasını hukuka yardımcı olmasını talep etmiştim. Bir kişi diğerinin tanıklığına nasıl engel olabildiğine şaşırıyorum.
Bu süreç modaratör ve asistanı ile benim aramda yaşananlardan ibarettir.
Kanalınıza gelen birisinin her türle güvenliği size aitken hakaret ve saldırıya uğramış birisinin hakkını aramasına engel olmak ne anlama geliyor.
Aynı kanalda bir da “medyakritik” yapıp beni suçlu çıkarmaya çalışıyorlar.
Üslup ve özdeşleşme konusunda son ders verecek kişiler konuşuyor.
Bu sözüm onlara. Sizin için “Karanlık eylemleri aydınlatmayı amaçlayanları bezdirmek amacıyla kitap yazdı” dense tepkisiniz ne olurdu?
Hayır sizden cevap beklemiyorum.
Tehdit ve hakarete uğradığım bir gerçek, Tayyar öfkeyle bunu yaptı eminim kendiside muhakemesini ediyordur. Bir gün gelir onun yaptıkları unutulur ama Habertürk ve Yiğit Bulut’un yaptıkları asla.