MAGAZİN

Çark: Kurtuluş oyunları başladı!

Güney Amerika'nın kalbinde, Şili ve Arjantin arasındaki 3200 km'lik alanda, hayatta kalma uzmanlarının en zorlu mücadelesi yer alıyor: Ölüm Çarkı.

Kuzey kutbunun dondurucu soğuğu, yakıcı çöl sıcağı, nemli yağmur ormanları ve kurak dağlar olmak üzere 8 farklı iklimden oluşan Ölüm Çarkı'nda, hayatta kalmanın tek yolu, bu acımasız iklimlerin her birine dayanabilmekten geçiyor. Kaşifler tarafından hem saygı hem de korku ile bakılan bu 8 ekstrem bölge, yeryüzünün en zorlu ve ölümcül doğası olarak kabul ediliyor.

Çark: Kurtuluş Oyunları Pazar günü saat 23:20'de TLC ekranlarında!

Macera dolu dizinin oyuncuları merak edilen soruları yanıtladı!

Bu deneyimin en zorlu kısmı neydi?

Luke: Bu deneyimin kesinlikle en zorlu kısmı ailemi özlemekti. Bu gerçekten en zorlu kısmıydı. Bilirsiniz, yemek ve su ve bu şeylerin hepsi, fakat aile özlemi benim için en zor olandı.
Shon: En zorlu kısım yalnızlıktı, dış dünyadan izole olmaktı. Hayatımda ilk kez bu kadar uzun süre dış dünyadan koptum.

Bu program sırasında gerçekten hayati tehlike içinde olsaydınız, bırakır mıydınız?

Luke: Evet. Eğer hayatımı riske attığımı ve ailemi tekrar göremeyeceğimi hissettiğim bir an olsaydı, bırakırdım. Fakat hayatta kalmanın sadece bir parçası olduğuna inandığım işin doğası gereği riskler vardı.
Shon: Birleşik Devletler Deniz Kuvvetleri'nde geçirdiğim zaman yüzünden, bu soruya gerçekten evet ya da hayır diye cevap veremem. Bazen ne zaman bırakmam gerektiğini bilememem gibi bir garip yeteneğim var. Bu yüzden, bazen bu şekilde hissettim, bazen de umursamadım.

Yüz yüze kaldığınız en zorlu hava durumları neydi?

Luke: Hangisinin daha zor olduğunu söyleyemeyiz, çünkü bu nereye ve ne kadar uzağa gittiğimizi ele verir. Fakat genel olarak, ilk başladığım zaman, en çok korktuğum hava koşullarını sordular ve hangisini en az tercih ettiğimi. Bu kesinlikle sıcak ve nemli bir ortamdı ve bu yüzden sıcaklık çok korktuğum bir şeydi. Ben, Kuzey Minnesota'danım, soğuk bir yer ve soğukta olmayı sıcakta olmaya daha çok tercih ederim.
Shon: Luke ve ben farklı kutuplardan insanlarız. Irak'ta çölde vakit geçirdim ve sıcakla başa çıkabiliyorum. Soğuk bir ortamda olmaktan korkuyordum ve en korktuğum şey buydu- soğuk hava, ne kadar ölümcül olursa olsun herhangi bir hayvandan daha çok korkutucu geliyordu.

Farklı bir coğrafyada sınırlarınızı test ettiniz mi, örneğin dağların, karların, ovaların ve çölün olduğu Kazakistan'da?

Luke: Bu muhteşem olurdu. Güney Amerika çok zordu ve büyük bir meydan okumaydı fakat dünyada daha birçok başka yer var ve hepsi de kendilerine has eşsiz zorluklara sahip. Bu yüzden, bu oldukça heyecan verici olabilirdi. Bunu denemek isterdim.
Shon: Luke'nin dediği her şeye katılıyorum.

Tipik bir hayatta kalma mücadelesiyle kamerayla hayatta kalma mücadelesi arasındaki fark nedir?

Luke: Hayatta kalmak ve ölümden kurtulmak zorunda olmamızın yanı sıra kamera ekipmanlarını taşımak ve kendinizi filme çekmek zorunda kalmamız gerçekten ilginç ve eşsiz bir şeydi. Ve böylece, zorluk derecesine yeni bir unsur ekledi. Bir şey yaptığınızda, bazen onu ikinci kere yapmanız gerekiyordu. Çünkü o şeyi yaparken kendinizi filme almak için kamerayı kurmak zorundasınız. Filme çektikten sonra da kamerayı geri almak zorundasınız. Bu üzerimize birçok iş yükü bindirdi.

Bu deneyimden çıkardığınız en önemli ders neydi?

Shon: Bu deneyiminden en çok öğrendiğim şey, ne kadar güçlü olduğum. Gerçekten de güçlü bir kişi olduğumu hissettim. Hayatta kalabilmek için bir başkasına bağımlı olmak zorunda olmadığınızda, o zaman gerçekten de kalbinizin, ruhunuzun derinliklerine ulaşmak zorundasınız ve sahip olabileceğiniz tüm duygulara ve fiziksel çabaya karşı direnmek zorundasınız ve ertesi güne kadar yapabileceğinizin en iyinizi yapmalısınız.

Luke: Ben de benzer bir deneyime sahiptim. Düşündüğümden de güçlü olduğumu fark ettim. Fakat aynı zamanda da, bu deneyim size, daha önceleri bilmediğiniz zayıflıkları da fark etmenizi sağlıyor. Benim için, uzun bir süre besinsiz devam etmek bir örnek. Yemeksiz günler geçirebileceğimi daha önce hiç tahmin edemezdim. Bunun mümkün olabileceğini hayal bile edemezdim. Bu yüzden ilginçti. Bu bana inancıma güvenmeyi öğretti. Benim için büyük bir şeydi. Önce, Tanrı'yı aramak… Benim için büyük bir dersti.

Sizi bu programa katılmaya iten şey neydi?

Luke: 2013 yılında bana 3. derece tiroit kanseri teşhisi kondu. Başarılı bir tedavinin ardından, dünya genelinde, kanser yüzünden acı çeken insanları teşvik etmek ve iyi bir örnek olmak istedim. Çok mutluydum ve nispeten kolay bir şekilde tedavi olabildim. Fakat daha zorlu kanser türlerine yakalanmış birçok insan var. Bunun kararlılık ve zor iş gerektiren ve umudunuzu kaybedemeyeceğiniz bir şey olduğunu göstermek istedim. Çalışmaya devam etmelisiniz, devam etmelisiniz - işler zorken bile, hiçbir zaman bırakmıyorsun. Bu, bu programa katılmam için büyük bir faktördü.
Shon: Savaşta kolunu ve bacağını kaybeden deniz kuvvetlerinden bir arkadaşım bana esin kaynağı oldu. Muhtemelen, hayatımda karşılaştığım en güçlü insanlardan biri. Bana The Wheel'den bahsetti, tanıdığım diğer piyadelere de söyledi, bu işi yapmamı istedi ve çok iyi yapabileceğime inandı. Sonuç olarak, bu meydan okumaya, bu serüvene başlamamı sağlayan ilhamımdı.

Bu programa katıldıktan sonra hayatınız nasıl değişti?

Luke: Şebeke suyu, sıcak bir yatak, elektrik gibi bir takım şeylerin kesinlikle değerini anladığımı düşünüyorum. Uzun bir süre onlarsız olduğunuzda, gerçekten değerlerini anlıyorsunuz. Aynı zamanda, dünyanın herhangi bir yerinde bu şeyler olmadan mücadele edenler için empati yapabiliyorsunuz. Yani, gerçekten, sizi, bazı insanların acı çektiği gerçek dünyaya götürüyor ve sahip olduğunuz şeylerin kıymetini anlamanızı sağlıyor. Ayrıca, ailenizin kıymetini de anlamanızı sağlıyor. Sivri kayalarda uyuduktan sonra, hayatınızdaki küçük şeyler daha az canınızı sıkıyor.

Bir hayatta kalma mücadelesinde kadın mı yoksa erkek mi daha avantajlıdır?

Shon: Bir hayatta kalma durumunda- dünyanın kadınlar ve erkekler arasındaki farkın ne olduğunu düşünmesine bakılmaksızın- bu, bedeninizin içinde kimsenin göremediği şeyden, kalbinizde olandan, ne kadar dirençli olduğunuzdan, zihinsel açıdan ne kadar güçlü olduğunuzdan, bazen de biraz fiziksel gücünüzden ibarettir. Bu yüzden, o şeylere gelince, bu cinsiyetinizle ilgili, kadın erkek olmanızla ilgili değil. Bu içinizde neye sahip olduğunuzla alakalıdır.

Luke: Evet, kesinlikle doğru. Hatta bir erkeğin bazı kadınlardan daha fazla fiziksel güce sahip olması, örneğin daha fazla kası olması, aslında bazı hayatta kalma koşullarında zararlı olabilir; örneğin, ortalama bir erkek, ortalama bir kadından 500-700 kalori daha fazla besin değerine ihtiyaç duyuyor. Bunlardan bazıları aslında zararlı olabilir. Bu yüzden, kadın ve erkek için güçlü yönler ve zayıf yönler vardır. Bu çok farklı, iki deneyimi kıyaslamak güçtür.

Program için hazırlık ve eleme süreçleri nelerdi?

Luke: Şov için seçilme ve hayatta kalma macerasına başlama arasında hazırlanmak için gerçekten az vaktimiz vardı. Fakat birçok YouTube videosu izledim. Yapabildiğim kadar çalıştım, kendimi önceden fiziksel olarak hazırlamak için uğraştım- koştum, maraton yaptım, rejime girdim. Fakat şovdan 2 hafta önce, bulabildiğim her şeyi yemeye ve kilo almaya başladım. Başlamak için şişman bir hayatta kalmaya çabalayan insan, yapabileceğiniz en büyük yararıdır. Psikolojik testlerden geçtik ve bize sorular soruldu. Bence temel olarak, bu programı yapacak kadar delirdiğimizi belirlemek zorundaydılar.

Shon: Tabi ki Luke'nin dediği her şeye katılıyorum. Küçük bir ekleme yapacağım, böyle bir deneyime istediğiniz gibi hazırlanabilirsiniz, fakat hangi kıtaya veya hangi ülkelere gidileceğini bile bilmiyorduk ki bunun gerçekten bende zihinsel bir etkisi oldu. Avustralya'ya mı Afrika'ya mı Avrupa'ya mı gideceğim konusunda bir fikrim yoktu. Sonunda Güney Amerika'ya gitmek için uçak biletimi aldığım gün, nereye gittiğimi anladım. Öğrendiğimde ise Güney Amerika'daki hayvanlara ve gıdaya hazırlanmak benim için çok geçti. Bu yüzden hazırlık benim için hiçbir anlamı taşımıyor gibi geldi.

Vahşi doğada olduğunuz zaman, unutmamanız gereken en önemli şey nedir?

Luke: Unutmamanız ve aklınızda tutmanız gereken en önemli şey pozitif kalmak. Cesaretinizin kırılması, bunalmanız ve olumsuz başlamanız çok kolay. Fakat benim için, minnettar olmak için pratik yapmak zorundaydım. Olumsuz şeylere odaklanmak yerine, minnettar olduğumu keşfettiğim küçük şeylere odaklanmaya çalıştım.

Shon: Ben de öyle yaparım. Bölgeme ilk bırakıldığım zaman gerçekler yavaş yavaş beynimde oturmaya başladı. Herkes gittiğinde ve orada kendimle kaldığımda, ortam yüzünden hemen çıldırmak istedim. Bilinmeyen bir yerdeydim, sadece zihinsel ve fiziksel olarak. Bu yüzden, kesinlikle Luke'nin de dediği gibi, kendime sakin olmamı söylemek zorundaydım- nefes tutma egzersizleri yapmak zorunda kaldım ve sonra da serüvenime başladım. Kendimi sakinleştirmek ve hüsrana uğramamak için bütün bunları yaptım.

Deneyimden pişmanlık duyduğunuz herhangi bir şey var mı?

Shon: Şovda çok fazla pişmanlıklarım oldu fakat çok fazla başarılarım da oldu. Bir tanesini anlatayım; sanırım en büyük pişmanlığım, çevreme biraz fazla aldırmak oldu. Bazen, sadece bir şeye, olduğum çevredeki bir tür yere odaklanabilseydim. Çevremi biraz daha az dikkate almak isterdim ve böylece bulunabildiğim lokasyonlarda daha fazla başarılı olabilirdim diye düşünüyorum.

Luke: Tek pişmanlığın daha sık pantolon giymemekti.

Vahşi doğada hayatta kalmak için hangi bilgi ve araçlar gereklidir? Şans ne sıklıkta hayatta kalmanıza yardımcı olur?

Luke: Şanslı olmak, iyi olmaktan daha iyidir. Temel araç gereçler, ateş yakabilmeniz için gerçekten sahip olmanız gereken şeyler. Ateş yakabilmek, bu gerçekten herhangi bir şeyden çok daha değerlidir. Şans faktörüne gelirsek de, kesinlikle büyük rol oynuyor. İnsanlar bana şöyle soruyor: "Oh, bunu yapabilirdim, bu kolay olabilirdi. Kim olsa yaban hayata gidip 60 gün hayatta kalabilir." Fakat böyle bir şeyi deneyimledikten sonra, tekrar gidip aynısını yapabilirim diyemem. Şans faktörü çok etkindir. Ne zaman yağmur yağacağını hiçbir zaman bilemezsin, yağmur yağarken ya da yağmadığında barınağınızın dağılıp dağılamayacağınızı bilemezsiniz, o gün balık yakalayıp yakalayamayacağınızı bilemezsiniz. Bunlar daha çok şansla ilintili şeyler.

Shon: Bu çok garip - İnanabiliyor musunuz, aslında Luke'ye tekrar katılıyorum. Fakat öğrendiğim bir şey de - çünkü Luke ve ben iki farklı deneyime sahibiz, özellikle nereye gittiğimiz de bu deneyimler üzerinde doğrudan etkili. Benim için de şansın bir rolünün olduğunu düşünüyorum çünkü yaban hayata gittiğinizde birçok insan bunu düşünüyor, yiyecek sizin için kolayca erişilebilir, hayvanların sizin onları yakalamanız için oracıkta bekliyor olacak ve ağaçtaki elmaları, portakalları alacaksınız. Benim durumumda, ben sadece bir çöp/leş toplayıcısı oldum. Hayatta kalabilmenin böyle bir şey olacağını düşünüyorum ve benim için de olan buydu. Hemen hemen bir çöpçüye dönüştüm ve ne alabilirsem yemek yiyebileceğimi düşündüm, bundan faydalandım.

Vahşi doğada 60 gün boyunca hayatta kalma mücadelesine katılmasını istediğiniz dünya genelinde biri var mı?

Luke: Bu maceraya kimin atılmasını beklerim? Ordayken, ailemi çok özledim, fakat onları hiçbir zaman böyle bir durumun içine sokmam. Sonuç olarak sevdiğim kimse için bunu istemem. Ancak, şunu görmek isterim ki - sosyal medyada "Bunu yapabilirdim, siz bir grup süt çocuğusunuz." diyen bir sürü insan var. Kesinlikle onları, orada o halde görmeyi isterim.

Shon: Buna tek bir cevap vereceğim, Amerika Birleşik Devletleri'nin şuanki başkanı Donald Trump'ı 60 gün boyunca vahşi doğada hayatta kalmak için uğraşırken görmek isterdim.

Sıradan insanlara, doğayla daha fazla bağlantı kurabilmeleri ve teknolojiye daha az bağımlı olabilmeleri için neler önerirsiniz?

Luke: Kesinlikle herkese, hayatta kalma türü bir yolculuk yapmasını tavsiye ederim ya da sadece kamp yapsınlar. Teknolojiden uzaklaşma deneyimi muhteşem. Sosyal medya, dünya ve telefonumla olan ilişkimi özlemedim. Aslında, geriye bakıp ailem yerine telefonumla geçirdiğim zaman gözlerimi yaşartıyor. Bu zaman kaybıydı ve ailemden ayrıldıktan sonraki haftalarda, telefonla geçirdiğim her saniyeden pişmanlık duydum. Bu nedenle, teknolojiden kurtulmak çoğu insanın yapabileceği harika bir şey olacaktır.

Shon: Yine Luke'ye katılıyorum.

Program sırasında hayatınızın sona ereceğini düşündüğünüz anlar oldu mu?

Luke: Detayları vermeden bunları anlatmam zor ama şunu söyleyebilirim ki çok tehlikeli avların peşine düştüm ve yemek bulmak için birkaç defa hayatımı tehlikeye attığım zamanlar oldu. Yemek peşinde koştuğum zamanlar hayatımı en çok riske attığım zamanlardı. Tehlikeli avınızı öldürebilmek için ona çok yaklaşmanız gerekiyor ama bu size aynı zamanda yemek de sağlıyor. Yani tehlikeli hayvanlara yaklaşmak çok riskli bir durum.

İnsanlar ekstrem sporları deneyimlediği zaman bunu sık sık tekrarlamak istiyorlar. Bu sizin için bir yaşam stili mi ya da bir günlüğüne sakin bir hayat yaşamanın hayalini kuruyor musunuz?

Shon: Ben kesinlikle bir doğa insanı değilim ve kamp yapmayı da hiç sevmem. Bu benim hayatım boyunca yaşadığım bir fırsat oldu bir daha böyle bir şansım olur mu emin değilim. Ama bu deneyim bana kesinlikle en uç noktanın ne olduğunu gösterdi. Bizim yaptığımız şey paraşütle atlamadan veya uçurumdan atlamaktan çok daha farklı çünkü burada insanlar yapacakları şey için kendilerini hazırlıyorlar ve zaten bunu daha önce yapmış oluyorlar. Etraflarında onları izleyen ekipleri veya insanlar oluyor. Orada Luke, ben ve ekibimizdeki diğer kişiler kendi başımıza yaşadık. Herkes adına konuşuyorum ki - bu bize bir lütuftu ve bu deneyimi yaşadığımız için çok memnunuz.

Luke: Ben de aslında adrenalin tutkunu biri değilim. Ama kesinlikle orada geçirdiğim zamanı çok sevdim ve orası bende daha fazlasını yapma isteği uyandırdı. O kadar ki bir hafta içinde evime gittiğimde evde duramadım ve ormana gidip orada oturma ihtiyacı hissettim. Yani evden çıkma ihtiyacı hissettim. O rahatlığın içinde uzun süre kalamadım ve tekrar dışarı çıktım. Hava neredeyse 5 dereceyken kış kampına gittim. Yani bu deneyim bende dışarı çıkma ve daha ekstrem şeyler yapma isteği uyandırdı.

En unutulmaz zorluğunuz neydi?

Luke: Yemek bulmak gerçekten zorlu bir süreçti. Geriye dönüp baktığımda en zor şeyin günlük çalışma rutini ve yemek bulmak olduğunu hatırlıyorum. Şu an işimde çalışırken acıktığımda işimi bırakıp öğlen yemeğine gidebiliyorum. Ama orda yaşam savaşı verirken acıktığınızda bunun için çalışmaya başlamalısınız ve yemek bulmak için saatlerinizi harcamalısınız ki bazen hiç yemek bulamadığınız da oluyor. Bu benim için en unutulmaz şeydi.

Shon: Benim yaşadığım en büyük zorluk - yemek bulabilmenin yanında - kendi içimde yaşadığım çelişkilerdi. Bazen sabah kalktığımda kendimi harika hissediyordum ama bir saat sonra kendimi tamamen berbat hissediyordum daha sonra bu durum yine değişiyordu ve yine iyi hissediyordum. Yani her gün zihnen, ruhen ve duygusal olarak gelgitler yaşıyordum ve bu benim yaşadığım en büyük zorluktu. Sanırım üstesinden gelmeye çalıştığım zihnimi bozan bu içsel problemler odaklanmamı zorlaştırdı.

Sert hava koşullarında yaşam mücadelesi veren insanlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Luke: Benim insanlara verebileceğim en iyi tavsiye kendilerini bu duruma ve ortama alıştırmaları ve buraya adapte olmalarıdır. Daha önce de söylediğim gibi pozitif düşünsünler ve mazeret üretmesinler. Kendim de daha sonra fark ettim ki en küçük sorunlarda mazeret üretmişim ve bu nedenle beynim beni oldukça yormuş. Daha sonra itiraf etmek gerekirse, problemin hiç de büyük olmadığını, sadece oradan çıkmak için bahane aradığımı gördüm ve durumu kabullenip görevime devam ettim ve hiç pes etmedim.

Shon: Ben hayatınız boyunca yaşamak için bir nedeniniz olması gerektiğine inananlardanım. Örneğin, Luke'a bakarsak onun karısı ve çocukları var. Yani yaşam mücadelesi verirken eğer karınız ve çocuklarınızı seviyorsanız onlara kavuşmak ve evinize gitmek için ne gerekiyorsa yaparsınız. Bana bakarsanız ben bekarım ve çocuklarım yok. Benim en büyük amacım azmetmek, benim için bir şeyden vazgeçmek onu yarıda bırakmak çok kolay değil. Bu nedenle duruma uyum sağlayıp kendimi ona teslim ediyorum. Bekar olan kişilere önerim kendilerine inanmaları ve zor durumda kaldıklarında vazgeçmemeleri.

Bu deneyimden neler öğrendiniz ve bunları günlük yaşamınıza aktarabiliyor musunuz?

Shon: Benim bu deneyimden öğrendiğim şeylerden biri eskiden stres yaptığım şeylere şimdi artık gülüyorum. Bazı şeyleri çok fazla düşünüyormuşum. Bir keresinde hatırlıyorum işe bir saat geç kalmıştım. Geç kaldığım için çılgına dönmüştüm, çok hızlı araba kullanmıştım ve çok stres yapmıştım. Bu deneyimden sonra yine bir gün uyuyakaldım ve işe geç kaldım ama bu sefer sadece saatime bakıp güldüm. Normal bir şekilde giyindim, hiç hızlı davranmadım ve normal hızda arabamı kullandım. İş yerine gittiğimde de bu durumla baş edebildim. Küçük şeyler için stres yapmamayı ve kendimi boş yere baskı altına almamayı öğrendim. Kendini hayatın akışına bıraktığında böyle küçük şeylerin aslında hiç de önemli olmadığını ve stres yapmayı gerektirmediğini görüyorsunuz.
Luke: Ben çocuklarımla daha fazla vakit geçirmeyi istediğimi fark ettim. Dört erkek çocuğum var onlarla vakit geçirmek için seyahat etmek ve farklı şeyler yapmak için bir liste hazırladım. Bu sayede onlarla daha fazla vakit geçirebilecektim ki bu benim gerçekten önceliğim oldu. Ve şimdi de bu planlarımı yerine getirmeye çalışıyorum.

Programı bize bir cümleyle anlatabilir misiniz?

Shon: Programı bir cümleyle anlatmak gerekirse, kadın veya erkek olun, bu programda kan ter içinde bir mücadele ve biraz da mutluluk var.
Luke: Bu gerçekten inanılmaz bir deneyimdi. Bu program vahşi doğanın ortasında yaşam mücadelesi verirken hayatımda benim için önemli olan şeylerin farkına varmamı sağladı.

Eğer bu programın yapımcısı veya yönetmeni olsaydınız, programın ismini değiştirir miydiniz yoksa sizde aynısını koyardınız?

Luke: Sanırım ben hiçbir şeyi değiştirmezdim. Bence bu isim programın ne kadar eşsiz olduğunu anlatıyor. Bu daha önce yapılmamış bir şey. Bu lokasyonlarda daha önce hiç yaşam mücadelesi verilmemiş. Bu da zaten programın diğer programlardan farklı ve benzersiz olduğunu gösteriyor.

Shon: Luke'a katılıyorum ben de.

Aileniz ve arkadaşlarınız bu programa katılacağınızı söylediğinizde ne tepki verdiler?

Luke: Bunu aileme alıştırarak söyledim ama onlar benim çıldırmış olduğumu düşündüler. Annem 'Sen salata bile yiyemezsin, vahşi doğada nasıl yaşayacaksın?' dedi.
Shon: Benim arkadaşlarım için bu durum sürpriz olmadı. Benim zaten bir şekilde kaçık olduğumu düşünüyorlar. Programa katılacağımı onlara söylediğimde sadece güldüler ve iyi şanslar dilediler.

Bu deneyimi, asker veya denizci olmakla nasıl karşılaştırırsınız?

Shon: Güzel soru. Eğer programı izlerseniz bu sorunun ne kadar iyi bir soru olduğunu göreceksiniz çünkü program bunlarla çok bağlantılı. Böyle şeyler savaşta olmak gibi veya denizciyken de zor zamanlarınız olur. Bazı şeyler istediğiniz gibi gitmez ve sorunu kabullenip onun üzerine gitmek zorundasınızdır. Tek bir fark var ki o da askerken veya denizciyken oradan ayrılamazsınız ama bu programı bırakma şansımız vardı. Savaştayken maalesef birçok arkadaşım ve kardeşlerim orayı bırakamadılar.

60 gün boyunca kendinizi kameraya mı aldınız?

Luke: Bizim sorumluluğumuz orada hayatta kalmak ve kendimizi kameraya çekmekti. Her zaman ne yaparsak bunu çekmek zorundaydık. Bazen iki kamerayla da kendimizi çektiğimiz zamanlar oldu. Bizi uzaktan çeken bir kamera ekibi vardı ve bizim iyi çekemediğimiz şeyleri onlar metrelerce uzaktan çektiler. Ama tabii ki kendimizi kameraya çekmek zorundaydık.

Shon: Kendimi uyku zamanı çekmekten pek hoşlanmadım. Nerede olduğunuza bağlı olarak geceleri gezen hayvanlar vardı ve onlar uykumuzu kaçırıyorlardı. Ama dediğim gibi bunu pek açığa vurmak istemiyordum ve gece olduğu zaman yapabileceğimin en iyisini yapıp kendimi koruyup ve sahip olduğum küçük barınakta kalıyordum.

Gelecekteki planlarınız neler?

Luke: Benim planlarım arasında ailemle daha fazla vakit geçirmek var. Hayatta kalmayla ilgili Youtube'da videolar koymaya başladım, bu da hayatta kalmayla ilgilenen insanların daha fazla şey öğrenmelerine yardımcı olacak ve bu sayede başka insanlara da yardım edebilecekler. Benim yaşadığım eğlenceli şeyleri de görme fırsatı yakalayacaklar.

Shon: Ben küçük değişikliklerle hayatımı aynı şekilde yürütmeyi düşünüyorum. Kendimi hayatın akışına bırakmak gibi bir bağımlılığım var. Bazen plan yapmadığın zamanlarda karşına bir şey çıkıyor ve sen sadece olanları izliyorsun. Ama bu yaşadığım zorlukları hayatımın sonuna kadar hep hatırlayacağım ve önceden de söylediğim gibi normal hayatımda yaşadığım küçük sorunlar artık eskisi gibi beni etkileyemeyecek.

Eğer tekrar böyle bir program çekme fırsatınız olsa bunu tekrar yapar mısınız? Yaparsanız neden?

Luke: Bu soruyu yanıtlamadan önce etrafımda karım var mı diye bir bakmalıyım. Karımın bir daha bunu yapmamı isteyeceğini pek düşünmüyorum. Ama ilk defa yapacak olsaydım evet yapardım. Şu an ailemi bir 60 gün daha bırakıp gideceğimi sanmıyorum. Artık onlarla daha fazla vakit geçirmek istiyorum. Yani cevabım hem evet hem hayır.
Shon: Bu bana çok sorulan bir soru. Orada yaşadığım zorluklardan sonra aslında bu soruya hayır diye cevap vermeyi isterdim. Hepimiz kendi yolumuzda gidiyoruz ve bir daha yaşamayı istemediğimiz zorluklardan çok şeyler öğreniyoruz. Ve evet bu zorlu bir süreç olmasına rağmen yine bana böyle bir fırsat tanınsa kesinlikle tekrar yapmayı kabul ederim.

Luke çocukların büyüdüğünde sana, senin yaptığın bu şeyi yapmak istediklerini söyleseler ne tepki verirsin?

Luke: Bu ilginç bir soru oldu. Bir baba olarak benim ilk ve öncelikli görevim onların hayatta kalmasını sağlamak. Bu nedenle bu konuda biraz endişe edebilirim çünkü onların hep güvende olmasını isterim. Ama diğer yandan, bu gerçekten inanılmaz bir deneyim ve büyümeleri için buna benzer bir şeyi deneyimlemeleri onlar için iyi bir fırsat olurdu. Bu amaçla zaten onları kampa ve ormanlık alanlara götürmeyi istiyorum. Böylece onları böyle ortamlara sokmayı deneyerek bu gibi durumlarda neler yapabileceklerini göreceğim böylelikle benim kontrolümde de olmuş olacaklar.

Program sırasında komik anlarınız oldu mu?

Shon: Başkası için bir şey diyemem ama benim deneyimlerinden birçok komik durumum oldu. Zor durumlarda komik şeyler yaşamak bana çok yardımcı oldu. Bazı zamanlarda içinde olduğum durumda insanlara çok iyi vakit geçiriyormuşum gibi görünmüş olabilir ama bu benim sakin kalmam ve bazı şeyleri mizah anlayışı ile kabul etmemden kaynaklanıyor.
Luke: Evet komik şeyler insanlara çok yardımcı oluyor. Tüm zamanımı orada geçirirken, kendi kendime eğlence buluyordum ve bazı şeylerde komik yanlar bulmaya çalışıyordum ve gün içinde birçok kez bunlara gülmekten ölüyordum. Komik deneyimlerimden bir tanesi de barınağımı kuracağım yeri ararken oldu. Eğer House Hunters'i izlediyseniz anlattığımı anlayabilirsiniz. Orada da insanlar barınaklarını kurmak için bir yer bulmaya çalışıyorlar. Ben de sanki o programdaymışım gibi yer aramaya başladım ve kendimi onlardan biri gibi hissettim. Yani demek istediğim içinde bulunduğunuz durumu eğlenceli kılıp, durumu daha komik ve kolay hale getirebilirsiniz. Bu kesinlikle size yardımcı oluyor.

Survivor gibi bir yarışmaya katılmayı düşündünüz mü?

Luke: Aslında, bu programa katılmamın nedeni seneler önce başka bir program için anlaşma imzalamamdı ki o da bir yarışma programıydı. Ama o program iptal oldu ve ben hiç ona dahil olamadım. Daha sonra bu program için teklif geldiğinde 'Bu gerçekten inanılmaz bir deneyim olacak, sınırlı ekipmanlarla 60 gün vahşi doğada hayatta kalmaya çalışacaksın. Bunda sevilmeyecek ne var?' diye düşündüm. Ama bundan önce hayatta kalma programlarının bir parçası olmakla hiç ilgilenmemiştim.

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler