Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Fethullah Gülen cemati ile bağlantılı banka ve paralara, okullara, kurslara "çete" gerekçesiyle "el konabileceğini" öne sürdü ve "Zaten iş oraya varacak" ifadesini kullandı.
Dilipak, köşesinde "paralel yapı" diye andığı Gülen cemaatinin "cumhuriyet tarihi boyunca en yaygın ve en uzun süreli kayıtdışı ekonomi hareketi" olduğunu da iddia etti. "Paralel Yapı’ya ait mal varlıkları çete ve usulsüzlük sebebi ile kamulaştırılabilir. Ne bankaları, ne kursları, ne okulları, ne marketleri kalır. Hatta bu yapıya yardım ve yataklık edenbu yapıyla işbirliği yapan şirketler ve sermaye grublarına da el konulabilir. Zaten iş oraya varacak. Tedbiren, kişilerin kaçması, ya da mal kaçırmalarını önlemek için de devlet idari tedbirler alabilir" diyen Dilipak'ın Yeni Akit'te yayımlanan (2 Mart 2014)
"Pararlel yapı ve örtülü KİT" başlıklı yazısı şöyle:
Nasıl devlet’in KİT’leri varsa, “Derin Devlet”in de Örtülü KİT’leri var. “Derin Devlet”in olduğu gibi, “Paralel Devlet”in de KİT’leri var. “Derin Devlet” de, “Paralel Devlet” de“kayıtdışı siyaset”in aracıdır. “Kayıtdışı siyaset”in olduğu yerde “kayıtdışı ekonomi” de vardır. Bunların kayıtlı kısmı kayıtdışı yanında deve’de kulak’tır.
“Derin Devlet”in ve “Paralel devlet”in, Örtülü KİT’leri büyük ölçüde kamu kaynaklarından beslenmektedir. Kamu bankaları, teşvik ve muafiyetler, belediyeler, kamu arazileri, ihaleler bunların başında gelir.
“Paralel devlet”, “Türkçe Olimpiyatları”na Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanların katılımı ile adeta Paralel Yapı’nın siyasi meşruiyeti ötesinde “yarı resmi” bir örgütlenme gibi algılandı. Bölge Kalkınma Ajansları, DOSİM gibi kaynaklar, TÜBİTAK, KOSGEB teşvikleri büyük ölçüde bunlara gitti. Paralel Yapı’nın projeleri için imar planlarında değişiklik yapıldı. İmtiyazlı konumageldiler. Desteği umulur, öfkesi korkulur oldu.
Zaten bürokrasi, yargı, emniyet, istihbarat büyük ölçüdekontrollerindeydi. Devlet arkalarındaydı. Uluslararası sistem arkalarındaydı.Mehdiyet misyonunu temsil ediyorlardı ve Peygamber, din arkalarındaydı.Geleceğe ilişkin işaretler “!” onların yükseleceğini söylüyordu! Bunlarla kim başedebilirdi ki! “Özgül ağırlıkları” fazlaydı!
Kadroya alınacaklara sınav soruları servis ediliyordu zaten. Dershaneler insan kaynakları için devşirme mekanlarıydı. Okullar insan seraları, fidanlık! “himmet”e mazhar olanlar arkası arkasına ödüllendirilerek, kurslara alınarak hızla yükselmeleri sağlanırken önlerinde engel olanların sicilleri ile oynanıyor, disiplin cezaları ile itibarsızlaştırılıyordu.
Her şey planlanandan daha iyi gidiyordu. Ta ki, iktidarla karşı karşıya gelene kadar! Çeyrek asırlık bir bekleyiş, son anda birden bire hüsrana dönüşüverdi!
Paralel hareket, Cumhuriyet tarihi boyunca en yaygın ve en uzun süreli kayıtdışı ekonomi hareketidir. Gönüllülerin tasarrufları, bir şekilde birtakım projelere aktarıldı. Resmi hiçbir kaydı yok. İsteyen istediği yere yardım edebilir, ortak da olabilir. Ama bu iş izne ve kayda tabidir. 28 Şubat’da ben,“Bugün sigara içmeyin, sigara parasını, İHH ve Mazlum-Der’e verin”dediğim için “izinsiz yardım toplama kampanyası düzenlemek”ten, İHH veMazlum-Der’in hesaplarına el konuldu ve benim aleyhime dava açıldı. Aslında bu anlamda Paralel Yapı’ya ait mal varlıkları çete ve usulsüzlük sebebi ile kamulaştırılabilir. Ne bankaları, ne kursları, ne okulları, ne marketleri kalır. Hatta bu yapıya yardım ve yataklık eden bu yapıyla işbirliği yapan şirketler ve sermaye grublarına da el konulabilir. Zaten iş oraya varacak. Tedbiren, kişilerin kaçması, ya da mal kaçırmalarını önlemek için de devlet idari tedbirler alabilir.
Bu şirketlerin kimilerine kamu kaynaklarından birtakım imkanlar aktarılıyor ve bunun karşılığı, burs, inşaat, abone, reklam, nakdi yardım taahhütleri alınıyordu. Tabii bu paraların ayakkabı kutularında mı, torbalarda mı, ya daçizme kutularında mı taşındığını bilmiyoruz. Ama bilmesi gerekenler artık öğrenmiş olmalılar. Kimine göre “valiz’le, polis araçları ile” taşıyorlardı.
Sahi Paralel Yapı’nın “gizli arşiv”, “kozmik kasa”, “para deposu” neresi?
Bilirsiniz, bir zamanlar mafia hazine arazisini işgale başlayınca ilk binanın tepesine bir Atatürkbüstü, bir bayrak dikerdi. Sonra biri gelir cami inşaatına başlar. Alevi gelecekse cemevi. Kürtler ağırlıktaysa dernek-lokal. Ülkücülerel atmışsa işe, ocak inşa ederler hemen. Aslında bir kamu-hazine yağmasının paravanıdır bunlar. “Ağuyu altın tas içre sunarlar bal da onun suç ortağı.”
Belediyeler de yemeye cami’ye, cemevi’ne yardım diye başlar. Yurt, Kur’an kursu, okul iyi bir bahanedir. “Şeytan sizi Kur’an’la aldatmasın.” Kur’an kursu, cemevi ile de.
“İş ehline vermek”le emrolunmadık mı? “Kem alat ile kemalat olmaz”denmedi mi? Hani rüşvet almayacak torpil yapmayacaktık!
Bu işin, “sağı, solu, İslamcısı, milliyetçisi, alevisi, sünnisi yok. Kimi yapmaz yer, kimi yapar yer! Kimi yemez ve yapmaz. Bize yapar yemez adamlar lazım ama onlar çok az. Namuslu diye getiriyorsun, servet ve güçle tanışınca, kadınla tanışınca sapıtıyorlar!
Bakın bu işler sadece Paralel Yapı içinde olmuyor. Başka “cemaat” yapıları içinde de var bunlar. İktidar içinde de var, muhalefet içinde de!
Kim ki aklı ve imanından daha büyük bir ölçüde servet ve güce sahip olursa sapıtır! Bizim şu anda sahip olduğumuz servet ve güç aklımızdan ve imanımızdan fazla. Oysa bizim yeni bir medeniyetin ihya ve inşası için şimdikinden belki bin kat daha servet ve güce ihtiyacımız var. Çünküyeryüzünün bütün açları ümmetin yetimidir.
Allah’ın bizim paramıza ihtiyacı yok. O, kadir-i mutlaktır. Ve O, “bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Öte yandan “herkes layık olduğu gibi idare olunacaktır.”Allah bize muhtaç değil. Onun için kimse haşa Allah’ı, kıyamete ve iktidara zorlamasın. O, her şeyi görmekte, bilmektedir ve O, hüküm sahibidir.
Selâm ve dua ile.