Sovyetler Birliği’ni 26 Nisan 1986’da vuran nükleer kaza hâlâ etkisini sürdürüyor. Aradan geçen otuz yıla rağmen Çernobil’de kaza yapan dört numaralı reaktörü merkez alan, otuz kilometre yarıçapındaki alana giriş yasağı devam ediyor. Bu alana, özel izinle ve kısa süreli girişe izin veriliyor. Kazadan sonra göçe zorlanan 350 bin kişinin geri dönmesi artık hayal gibi.
Temizlik çalışmalarında görev alan, çoğu asker 800 bin kişiden kaçının öldüğü, kaçının hayatta olduğuna dair farklı rakamlar var. İsviçre İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın 10 yıl önceki raporunda temizlikçilerin 25 bininin eski Sovyet kayıtlarına göre öldüğü belirtiliyor. Sovyetler Birliği’ndeki rejimin hem kazayı hem de sonuçlarını gizleme çabaları nedeniyle bu rakamlar günümüzde hala tartışılıyor.
Yeni açıklanan Torch-2016 raporu ise Çernobil’in sadece bugünkü Ukrayna, Belarus ve Rusya’yı değil tüm Avrupa’yı etkilediğini öne sürüyor. Dr. Ian Fairlie tarafından ondan fazla uzmanın katkılarıyla hazırlanan ve Dünya Dostları (Friends of the Earth) adlı çevre kuruluşunun Avusturya ofisi tarafından yayımlanan rapor ilerleyen yıllarda 40 bin kişinin Çernobil kaynaklı ölümcül kanser vakasına yakalanacağına dikkat çekmekte. Belarus, Ukrayna ve Rusya’da yüksek seviyede kirlenmiş topraklarda (Sezyum-137 >40 kBq/m2) yaşayan insanların sayısının da 5 milyon olduğuna dikkat çekiyor.
Raporun bir başka önemli bulgusu da tiroit kanseriyle ilgili. Şu ana kadar kaza nedeniyle 6 bin tiroit kanseri vakası saptandığı belirtilirken 16 bin yeni tiroit kanserinin de gelecek yıllarda görüleceği söyleniyor. Radyoaktivite kaynaklı kan kanseri, meme kanseri, kalp ve damar hastalıklarının sayısındaki artışın doğrulandığı da raporda geçen bir başka bilgi.
Çernobil kazasının Türkiye’de başta Trakya ve Doğu Karadeniz olmak üzere etkili olduğu, o dönem alınan çay ve toprak analizlerinde yüksek seviyede radyasyona rastlandığı biliniyor. Aynı bugünkü gibi 1986 yılında da Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurmak isteyen dönemin yöneticileri, bu kazanın Türkiye üzerindeki etkilerini araştırmamış, özellikle de çaydaki radyasyonu gizlemek için büyük çaba harcamıştı. Dönemin TAEK Başkanı Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre şunları demişti: “Radyoaktiviteyi bilmeyen halkım rakamı ne yapsın? Çernobil ile ilgili olarak benden başka kimsenin konuşmaması için emir verdim. Ben Osmanlı devlet geleneğinden geliyorum, bu hiyerarşi anlayışını benimsiyorum...” Dönemin Başbakanı Turgut Özal, “radyoaktif çay daha lezzetli” açıklamasını yaparken Cumhurbaşkanı Kenan Evren “radyasyon kemiklere yararlıdır” diyerek konuyu önemsizleştirmişti.
Evren’in, içtiği çayı ODTÜ’ye analize gönderdiği ve çayında diğer örneklere göre az da olsa radyasyona rastlandığı daha sonra ortaya çıkmıştı. O tarihte ODTÜ’de doçent olan İnci Gökmen, Olcay Birgül ve Aykut Kence, yaptıkları analizlerde çaylarda kilogram başına ortalama 10 bin 300 bekerel radyasyona rastlamıştı. Bu rakam bazı Çay Çiçeği marka çaylarda 36 bin 800’e kadar çıkıyordu. Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in çayıysa 5 bin 600 bekarel radyasyona sahipti; temiz değildi...