KADIN

Cevizli Kek

‘Baba, o abla bana cevizli kek yapar mı?’

Cevizli Kek

Yalnızlık, arkadaşlık, dostluk, bir yeni tanışma, sevgiyi arama, birine "omuz" yaslama.. Bu yazıda, bütün bu sözcüklerin içinde yer aldığı bir öyküden söz etmek istiyorum. Yaşanmış bir hikayeden..

Mynet kadın portaline son yazdığım yazım kanalıyla, adı bende saklı bir okurla kurduğum iletişimle birlikte, bir yaşam gerçeğiyle karşılaştım. Sevgiyi arayan bir kadının yaşadığı bir gerçekti bu. Kendimce takma bir isim olarak, "Derya" diye söz edeceğim kendisinden.. Hikayenin erkek kahramanının ismi ise "Ali" olsun.. Bu genç kadının, internetteki arkadaşlık sitesinde yeni tanıştığı bir erkekle yaşadıkları öyle ibret verici ki… Bunu sizlerle paylaşmanın önemli olduğunu düşündüm. Aramızda geçen bazı yazışmaları isim, yaş, meslek, yer ve mekan değiştirerek paylaşıyorum: Bu köşede yayınlanması için de, "Derya"’nın kendisinden izin istedim. Bana olumlu yanıt verdiği için, bu yazıyı şu an okuyorsunuz:)

Derya’nın ilk maili:
"Size Edirne’den yazıyorum: 37 yaşındayım, çalışıyorum. 4 yıl önce eşimden ayrıldım. 1 hafta önce, İstanbul’dan bir beyle tanıştım. Uzak olduğumuz için telefon ve mesajla haberleşiyoruz. Özellikle şu son 3 gündür telefona bağlı yaşıyor olmak yoruyor beni: Ne zaman arayacak, ne zaman yazacak? Müsait olamaması çok normal. Peki ben bu durumu niye bu kadar büyütüyorum? Ve etrafımdaki hiçbir şeye konsantre olamıyorum. Kendime bu durumda olmayı hiç yakıştıramıyorum. Ve aklımla yüreğimi birleştiremiyorum. Neden rahat olamıyorum? Akışına niçin bırakamıyorum? Bana cevap yazabilir misiniz bu konuda. Emin olun, birkaç satır yazınız beni rahatlatacak.."

Derya’ya ilk yanıtım:
"Size biraz da olsa yardımım dokunabilirse sevinirim:) İlişkinizin yeni olması ve bu insandan uzakta oluşunuz.. Bütün bunlar sizi O’na doğru itmiş… Uzakta olmak, ulaşamamak söz konusu… Daha da kıymetlendiriyor tabii karşı tarafı.. Öte yandan, sevmek bir ihtiyaç. O ihtiyacı karşılayan da şu anda O olmuş ve şiddetle bu sevgiyi O’na hissettirmek, sevgi sözcükleri duymak istiyorsunuz. Duygusal durumunuz şu anda böyle tahminimce.. İnanın ki, erkek ve kadın mantalitesi çok farklı. Mutlaka bir işi vardır ve ondan dolayı sizi arayamamış olabilir. Bunun için ’sabır’ tek sığınacağınız tek liman şu an.

Öncelikle, evrenden masum bir dilekte bulunmuşsunuz ve bir şekilde O karşınıza çıkmış. Peki bu ‘istek’ doğru bir istek mi? Belli ki, bir anda O’nun enerjisi sizi kendine çekmiş. Enerjilerinizin uyuşup uyuşmadığını henüz bilemiyorum ama sizinki şu an O’na uyumlu ki, bu kadar çok söz konusu kişiye çekimlisiniz… Eğer sizi hakeden insan O ise, O’nun da çekim alanındaki kişi sizseniz, bu ‘çekim’ aşka yürür mutlaka. Her zaman bu ilişki ile ilgili zihninizde düşünceler üretirken, ‘eğer hakediyorsa’ ya da ‘hakediyorsam’ gibi sözcükleri kullanmak lazım şu aşamada… Bu çok önemli. Siz de bunu yapmaya gayret edin. Ancak bunları söyleyebiliyorum size. Bana daha ayrıntılı yazarsanız, sizinle bu konuya dair daha fazla paylaşımım olacağına inanabilirsiniz . ‘Aklımla yüreğimi birleştiremiyorum’ demişsiniz. Zaten ikisi de farklı kulvarlardadır. Biri ötekinin dediğini hiçç dinlemez:)) Ancak doğal terapi yöntemleri ve bazı çabalarla ‘duygusal’ yönünüzün sizi daha az hırpalamasını sağlayabilirsiniz.."

Derya’nın ikinci maili:
"Evet, arınmaya ve dejarj olmaya ihtiyacım var sizin de tespit ettiğiniz gibi. Ben size bu ilişkinin nasıl başladığını anlatmak istiyorum: Geçen hafta aniden karar verip, internette bir arkadaşlık sitesine üye oldum. Eğitim seviyesi ve kendi mesleğime en yakın gördüğüm Sinoplu bir adama cevap yazdım. Ve çok hızlı gelişti herşey. Bu kişi benimle aynı yaşta, 8 yaşında bir kız çocuğu var. Evde kızına bir kadın bakıyor. Eşini daha kızı 20 aylıkken trafik kazasında kaybetmiş. İstanbul’da bir firmada şef olarak çalışıyor.

Beni şaşırtan, daha karşılıklı tanışmadan hemen evlenme teklifi etmesi oldu. ‘Çocuğunu al gel, ben sosyal güvenceni karşılarım, sizlere bakarım’ dedi.. Çevremize internette tanıştığımızı söylemeyecek, bir iş görüşmesinde tanıştık diyeceğiz. Her telefon konuşmamızda, ‘Beni çok sevdiğini, eşi olarak gördüğünü, hemen evlenip, gerekirse buradaki işlerim düzene girene kadar beni bekleyeceğini’ söylüyor. 5. günde öyle bir hal aldı ki; Cevapsız arama var mı, mesaj gelmiş mi diye telefona bağımlı yaşar hale geldim. Bu hafta sonu, memleketi Sinop’a gidicekmiş. Yeğeninin nişanından dolayı orada olacak. Sonraki hafta ise Edirne’ye, beni görmeye gelecek. Hatta işimden izin alırsam, 1-2 gün şehir dışına çıkacağız ikimiz. İşte tam şu anda, size bu satırı yazarken, telefonum çaldı: ‘Canım seni çok seviyorum’ diyordu. Evine bağlı, kendini çocuğuna adamış, aile ortamı isteyen biri.. Ben ise ‘Kesinlikle asla bir daha evlenmem’ diyen, 4 yıl süren bir dava sonucunda eski soyadına kavuşan biriyim. ‘Evlenmek kolay boşanmak zor’ diyordum. Oğlumla sağlıklı, düzenli ve mutlu bir hayatımız var. Başımızı sokacak bir eve sahibim. Güzel bir işim, arabam var. Ama yine de bir eksik yanım vardı herşeye rağmen: Başımı yaslayabileceğim bir omuz! 2010 yılına girerken bir dilek tutmuştum: ‘Benim sevebileceğim, onun da beni sevebileceği bir yürek nasip et bana’ diye. Belki dileğim tuttu, belki sınavdayım.. Bilemiyorum . Yaşayıp görmek mi? Başlamadan bitirmek mi?.. Akışına bırakmak mı yoksa?…"

Derya’ya ikinci yazışmamız:
"Gayet kendinize güvenlisiniz.. İnsana dair ne varsa onları yaşıyorsunuz bu ilişkide. Siz bir yandan da bunun bir ‘oyun gibi’ olduğunu söylediniz. Ama ne olur, bu oyunda, O’nun net ortamında tanışılan biri olduğu unutulmamalı… İnternetten tanışılan erkeklerin çoğu GÜVEN’de hep sınıfta kalmışlar şimdiye dek. O nedenle, O’nunla çok iyi tanımadan yalnız kalmamanız, şehir dışına çıkmamanız benim size önereceğim ÖNEMLİ bir nokta… Bir de, kısa sürede evlilik teklif etmesi de ilginç geldi bana. Ama en önemlisi, bu ikili iletişimin size bir şekilde olumlu enerji vermesi.. En güzeli bu. Sonuç olarak, sizi mutlu eden ‘oyun’a devam edebilirsiniz… Ama bu insanı iyice tanıma gibi bir süreyi kendinize verin.."

Derya’nın üçüncü maili:

"Sevme, sevilme ihtiyacı benimki. Bir yerlerde beni düşünen, bana güzel sözler söyleyen birinin olması hoş geldi bana. Kendimle savaşıyorum bazen. Sanki iki tane ‘ben’ var içimde. Biri doğruyu söylüyor, öteki yanlıştan yana. Biri doğruyu biliyor, öteki yanlışı. Biri doğruyu istiyor, ötekine yanlış cazip geliyor. ..

Ama dedim ya, akışına bırakmak için de gayret sarfediyorum bir yandan. Bu arada çarşamba akşamı kızıyla memleketine gitti. Sözünü ettiğim yakınının nişan töreni için. Yolculuğu boyunca mesajlar attı bana cepten. Kızına, ‘Evlenmeme ne dersin?’ diye sorduğunda, çocuk, ‘Ben o ablaya anne diyebilir miyim?’ demiş. Sonra da Ali’ye, ‘Baba o abla bana cevizli kek yapar mı?’ diye sormuş.

Bütün bu mesajlaşmalarımızın ardından ertesi gün, çok kötü bir haber aldım kendisinden: ‘Hastanedeyiz’ diye mesajı geldi. O’nu hemen aradım, sesi berbattı. Kızı bulunduğu evdeki merdivenlerden düşmüş, çok ağır yaralıymış. Hemen beyin ameliyatına alınmış. Cuma gününe kadar da uyutacaklarmış çocuğu. Almanya’da bulunabilen bir ilaç söylenmiş. Yeniden ameliyat gerekebilirmiş. Müthiş üzüldüm.. Yıllar önce karısını kaybetmiş, şimdi ise kızı için kaygılanan, yıkılmış bir baba! Şu an yapabildiğim tek şey dualarımla ve mesajlarımla ona destek olmak."

Derya’yla üçüncü yazışmamız
"Yaşadıklarınız bir ‘oyun’ gibi olsa da, acaba ‘oyun içinde oyun’ mu var? Lütfen O’nu arayıp, kızının hangi hastanede tedavi olduğunu öğrenebilir misiniz? Yani o hastanenin adını ve kızın yattığı servisi hissetirmeden öğrenmeniz mümkün mü? Hala küçük kız o hastanede yatıyorsa eğer, bir iletişim kurabilir misiniz.. Bazı çiçekçiler Türkiye’nin heryerine çiçek yolluyor biliyorsunuz.. ‘Hastaneye bir çiçek yollayacağım’ demenizle iş çözülecek gibi geliyor bana. Ben buna inanmadım açıkçası… İçimden bir SES böyle diyor:) Bu kadar çok şey üst üste gelemez ki:)"

Derya’dan gelen son mail :
"Yemin ediyorum siz benim içimi okuyorsunuz. Öncelikle, ‘Kızım hastanede, yaralı’ deyince inanın ben de şüphelendim. Ama insan ‘olamaz’ diyor bazen. Masum bir çocuk birşeylere alet edilebilir mi? Dün sabah daha işe gelir gelmez, Sinop’ta kaç tane hastane var, telefonlarını aldım.. Hepsini aradım ve hastane yetkikilerinden böyle bir rahatsızlık nedeniyle yatan, o isimde bir kız çocuğu olmadığını öğrendim. Kendisine mesaj yazdım cepten: ‘Kızın hangi hastanede, yardımım dokunabilir’ diye. Hemen cevap geldi. Bana Sinop’ta özel bir hastanenin adını verdi. Bu olaylar olurken, kendisine körkütük aşık biri var diye düşünüyor. Almanya’dan tedavi için gelecek acil bir ilaç var. Çocuk cuma günü ikinci ameliyatını olacak. Hastane, masraflar vs…

Ben kendisiyle ilk konuşmaya başladığım andan itibaren, gerçekte ne yaptığım işi, ne de oturduğum semti söylemedim. Sadece adımı ve telefon numaramı biliyor. Ve bana kızının yattığını söylediği o hastaneyi araştırmaya başladım. Fakat kime sorsam, ‘Bu isimde bir hastane yok’ diyordu. Sinop’ta üst düzey bir meslek kuruluşundaki yetkiliyi de aradım. Soru aynı, cevap da aynı: Tahmin ettiğiniz gibi. Böyle bir özel hastane yok! Son bir mesaj yazdım Ali’ye: ‘Sinop’ta böyle bir hastane yok. Ve içimdeki ses sana artık güvenmemem gerektiği söylüyor’… Hiçbir cevap gelmedi bu ana kadar. Bu da oyunun son sahnesi! Şu anda bende ne kaldı biliyor musunuz: Boşluk, güvensizlik, garip bir huzur ve korunduğum için şükür! Nasıl insanlar var bu dünyada, neleri alet edebiliyorlar, nasıl bir kurgu, nasıl bir düzen, nasıl bir kaygan zemin, nasıl bir ahlak!

Biz kime neye, nasıl güveneceğiz Allah aşkına. Bir-iki güzel söz bir kadını bu kadar mı etkiler? Ya şartlar farklı olsaydı, düşünmek bile istemiyorum. Bana zaman ayırdığınız için, başkalarına ayırmanız gereken zamanlardan çaldığım için özür diliyorum sizden. Bu hikayeden, yaşananlardan tek kazanımım siz oldunuz!"

Derya ve Ali aşkında ‘the end’

Hikaye burada bitiyor… Erkeğin hikayesi klasik bir Türk filmi gibi. Bir adam ve bir kız çocuğu.. Eşi kazada ölen yalnız erkeğin arayışı. Evde öksüz kızına refakat eden bakıcı bir kadın. Erkek mutlu yuva kuracak birini arıyor. Sonra kızına bu yeni ilişkisinden söz ediyor. Küçük kızın soruları başlıyor: "Baba, o ablaya anne diyebilir miyim?"… "Baba o abla bana cevizli kek yapar mı?" Daha sonra minik kız kaza geçiriyor! Ameliyat olacak, yurt dışından gelecek çook pahalı bir ilaç için para lazım. Buraya kadar sahneler tamam… Fakat bizim Türk filmimizin o karesi orada yırtılıyor.. Çünkü günümüzde bazı kadınlarımız son derece AKILLI .. Derya, bu hikayeden zarar görmeden, yaşamına kaldığı yerden devam eden hikayenin gerçek kahramanı. O’nu kutluyorum. O kurnaz plana dahil olmadığı, aklını kullandığı için..
Netten arkadaş, eş arayan kadınlara buradan uyarım şu olabilir: Aman ha.. Bir dul erkek, kaza geçirmiş bir çocuk, cevizli kek ve bu çocuğa yurt dışından gelecek ilaç gibi bir sürü kavramların geçtiği hikayeler anlatan bir erkek varsa net’in öteki tarafında, bilin ki bu O ünlü Ali’dir! Modern zamanların, "Kırmızı başlıklı kız" hikayelerindeki o "kurt’tur.. Kokulu kekin tadını özleyen masum bir kız yaratmış ve onun arkasına gizlenerek, genç kadına "iyi adam" sinyalleri göndermiştir… Burada sevgili Derya’yı örnek göstermek istiyorum. Her kadın öncelikle zekasını kullanmalı. Akıl en büyük hazinedir:)

Hüzün. neşe, karamsarlık, umut…. Yeni bir yaşam rüzgarında ya da pozitif bir yol ayrımında paylaşabileceklerinizi dinlerim. Veya yaşam içinde, pozitif bir gücü, bakışı nasıl yakalayabileceğinizi bilemediğiniz anlarda da bana yazabilirsiniz..

Umutlarla, neşeyle
Pozitif zamanlar sizinle olsun

Ayla Önder
ayla.onder2009@mynet.com

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler