TOKAT (İHA) - Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi (GOPÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Yaşar Karadağ, çevre ve tarımın insanlığın geleceği açısından önemli bir olgu olduğunu belirterek, "Tarım alanlarında kullanılan azot miktarı yüzde 500 arttı. Çevremiz alarm vermeye başladı" dedi.
Dr. Karadağ, yeryüzünü çevreleyen atmosferin süreklilik içinde kendini yenilediğini ifade ederek, yaklaşık 100 yıldır yapılan ölçümlerle atmosferin yüzde 21 olan oksijen oranının değişmediğini belirtti. Dr. Karadağ, "Oksijen oranının değişmemesini özellikle okyanuslarda yaşayan plankton denilen canlılara borçluyuz. Ancak tarım alanlarında kullanılan azot miktarı yüzde 500 artmıştır. Nitrat formundaki azotun sulara karışarak göllere ve denizlere kadar ulaşması, burada yaşayan canlılar için hayati tehlike doğurmaktadır. Bu şekilde insanın dolaylı etkisiyle doğadaki azot dolanımına müdahalesi, sularda istenmeyen galeri üretmekte, bunların koyu ve bulanık renge dönüştürdüğü sularda hayat zorlaşmaktadır. Bakteriler tarafından alglerin parçalanması ile ortaya çıkan karbondioksit nedeni ile oksijeni azalan sularda canlılar yaşayamamaktadır" diye konuştu.
Avrupa ve Amerika'da deterjanlara fosforlu bileşiklerin konulmasını yasaklayan önlemlerin alındığını kaydeden Dr. Karadağ, "Gerek Avrupa ve gerekse Amerika'da olduğu kadar diğer sanayileşmiş ülkelerde de önemli adımlar atıldığı, yer yer eskiden bulanık akan akarsuların, bazı göllerin yeniden doğal dengesine kavuştuğu bilinmektedir" dedi. Son 5 bin yılda tüm dünya ormanlarının yüzde 60'ının kaybedildiğini belirten Dr. Karadağ, şöyle devam etti:
"TÜRKİYE YOLUN ORTASINDADIR" "Endüstri devrimi ve makineli tarıma geçiş, çevreye binlerce yıllık zararın çok fazlasının çok kısa zamanda yapılabilmesine neden olmuştur. Yeryüzünün en büyük orman katliamı halen Amazon ormanlarında devam etmektedir. Tüm dünyanın gayreti ile tropikal ormanların yalnızca yüzde 4'ü koruma altına alınabilmiştir. Bunun en azından yüzde 23'ünün koruma altına alınması gerekmektedir. Anayasanın 45. maddesi, devlete tarım alanlarının amaç dışı kullanılmaması konusunda görev vermektedir. Bu görevin nasıl yapılacağı ise aydınlığa kavuşturulmamıştır. Türkiye yolun ortasındadır. Çevremiz alarm vermeye başlamıştır. Türkiye'de son 40 yılda mera alanları yüzde 50, çayırlar ise yüzde 80 gibi çok yüksek oranda yok edilmiş, bunların yerine hayvanlara yem sağlamak amacıyla yem bitkileri ekim alanları geliştirilmemiştir. Bunun sonucu hayvan ürünlerinde azalmalar ve buna bağlı olarak da fiyat artışları görülmüştür."
Türkiye'de ve dünya genelinde çevre şartlarının giderek bozulmasının tarım ve hayvancılığı, dolayısıyla tüm insanlığın ortak geleceğini tehdit ettiğini hatırlatan Dr. Karadağ, "Bunun en büyük sorumluları yine endüstri devleri denilen ülkelerdir. 1963'te atmosferde yapılan nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmalara kadar, tonlarca atom bombasını stratosferin üst tabakalarında patlatanlar dünyaya karşı en büyük çevre suçunu işlemişlerdir. Halen dünyada, her türden 500 milyondan fazla motorlu araç hergün binlerce ton zehirli gazı egzozlarından atmosfere püskürtmektedir. Gelişmiş ülkelerde aile başına en az 1 otomobil düşmekte ve yılda 40 milyondan fazla petrole dayalı yakıt kullanan araç üretilmektedir. Bir başka deyişle insanlık kendi sonunu hazırlamaktadır" şeklinde konuştu.